27 Mayıs’tan Sonra Başbakanlık’ta Ne(ler) Oldu?

Başbakanlık Müsteşarlığı Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani; 27 Mayıs Askeri Darbesi’nin öncesinde ve sonrasında görevinin başındaydı. Gördüklerini/yaşadıklarını Ankara’nın kıdemli usta gazetecisi Kemal Bağlum’a anlattı; tarihe şahitlik etmeye çalıştı… Geylani: Darbe sonrasında Başbakanlık’ta yaşanan bilinmeyen bazı olayların perde arkasını açıkladı…

27 Mayıs’tan Sonra Başbakanlık’ta Ne(ler) Oldu?

27 Mayıs 1960 Askerî Darbesi’nin ardından, Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur gözaltına alınanlar arasındaydı. Korur’un Özel Kalem Müdürlüğü’nü yapan Mehmet Geylani; Başbakanlık binasındaki makam odasındaydı. MBK (Millî Birlik Komitesi)’(n)ca atanacak görevlinin ya da üyenin görevi devralmasını bekliyordu. Devlet yönetimi boşluk kabul etmezdi; idarede devamlılık esastı. Geylani de görevini devredecekti. 

Darbeden 3 gün sonra, 30 Mayıs 1960 Pazartesi günü beklenen kişi geldi. Başbakanlık Müsteşarlığı koltuğuna, MGK’nın kudretli üyesi Albay Alparslan Türkeş oturdu. Bir rivayete göreyse Türkeş; Başbakanlık Müsteşarlığı görevine kendi kendini getirmişti. Fiilen Başbakan olmadığından, Müsteşarlık koltuğu ülkenin 2 numaralı önemli mevkii idi. Cumhurbaşkanlığı’nı Devlet Başkanı sıfatıyla Orgeneral Cemal Gürsel doldurmuştu. Başbakanlık, Millî Savunma Bakanlığı ve Türk Silahlı Kuvvetleri Başkomutanlığı da uhdesindeydi. Gürsel’in bütün görevlerini hakkıyla yerine getirmesi, her birisine ayrı zaman ayırması beklenemezdi. Alttan alta hastalığı da dillendiriliyordu. Gürsel’in Türkeş’e güveni tamdı. Komite üyeleri içinde ülke meselelerini çözmeye en hazırlıklı subay Alparslan Türkeş’ti. Ülkenin her sorunu için önerebileceği çıkış yolu hazırdı. Başbakanlık Müsteşarlığı; en etkili icracı makamdı. Hükümetin herhangi bir bakanlığından çok daha geniş imkânlara ve yetkilere sahipti.

Türkeş; hükümetle beraber bürokrasinin de değişmesini istemedi. Bürokrat; çalıştığı kurumun hafızasıydı. Neyin nerede olduğunu, kimin ne iş yaptığını… vb. gibi önemli olayları ve kişileri bilirdi. Bu yüzden de Ahmet Salih Korur’un makamına yerleşince, Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani’yi değiştirmedi. Makama geldiğinde devir teslim yapacak kimseyi bulamadı. - Görev alanını tanımak kabiliyetine ve bilgisine kalmıştı! - Korur; DP iktidarının yöneticileriyle birlikte Kara Harp Okulu’nda gözaltındaydı. DP’nin 10 yıllık iktidarı boyunca devlet bürokrasisinin en etkili/kilit ismiydi. Menderes’in tam güvenine sahipti. Örtülü Ödenek harcamalarında tek sorumluydu. Olağanüstü yetkilerinden/imtiyazlarından ötürü - politika kulislerinde… - ‘perde arkası bakan’, ‘süper müsteşar’ diye anılırdı. Bürokrasiyi baştan sona tanır ve görünmeden/hissettirmeden denetle(ti)rdi. MİT’e 2 defa müsteşar olmuştu. Örgütü A’dan Z’ye incelemiş; eleştirilerini rapor halinde Menderes’e sunmuştu. Yassı Ada Duruşmaları’nda ağır/önemli görevlerinden ötürü hayli terlemiş; aydınlatıcı açıklamalarda bulunmuştu. Bu yüzden de cezası yarı yarıya indirilmişti. 

- Müsteşar’ın Kasasını Açabilmek İçin MİT’ten Çilingir İstendi… -

Korur aynı zamanda ‘mason’du; 1955/1960 arasında Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın Büyük Üstadı’ydı. Muhafazakâr bazı DP’lilerin de hedefindeydi. 

Türkeş; Müsteşar Korur’un makam odasının arkasındaki kasanın açılmasını istedi. Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani’yi çağırıp anahtarı sordu. Kasa şifreliydi. Şifre anahtarı Korur’daydı ve alınması gerekti. Şifre geldi ve kasanın açılması için çalışma başlatıldı. Hazır bulunanlar kasayı açmayı başaramadı. MİT’e başvurulup, kasayı açabilecek eleman/çilingir çağrıldı. (Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani; olayı baştan sona izledi; gördüklerini Ankara’nın önemli/tanınmış gazetecilerinden Kemal Bağlum’a anlattı. Aşağıdaki detaylar; Geylani’nin anlatısından alındı/aktarıldı…) Kasanın açılması esnasında şu kişiler odadaydı: Kamil Karavelioğlu, Rifat Baykal, Numan Esin, Suphi Karaman, Fikret Kuytak… Kasa; 5 Haziran’da açıldı. Geylani; kasadan çıkanları bilmiyordu. Açma operasyonunu izleyenlerin, kasanın içindekileri paylaşıp paylaşmadıklarını da bilmiyordu. Çünkü daha önceden kasanın içinde bulunanlardan haberi yoktu. Ahmet Salih Korur’un kasada bulunan ve içinde 300 bin dolar olduğunu iddia ettiği sarı zarf boştu. Geylani’nin zarfın içinde iddia edilen miktarda para olup olmadığı hakkında bir bilgisi de yoktu. Daha sonraları Ahmet Salih Korur ile yaptığı konuşmalarda zarftan bahsettiğinde; ‘Geçmiş olayları tekrarlamakta, tazelemekte bir mana yok,’ dediğini ve daha fazla olayın üstünde durmamasını tembih ettiğini hatırlıyordu.

Başbakan Adnan Menderes’in özel kasası ise, 30 Mayıs 1960 Pazartesi günü açılmıştı. Mehmet Geylani; kasanın açılışı sırasında zabıt kâtibiydi. Kasanın açıldığı sırada hazır bulunanlar arasında; sonradan Yassı Ada Mahkemesi’nin Başsavcısı olan Ömer Altay Egesel, Askerî Hâkim Mustafa Şahin, Deniz Yüzbaşı Yusuf Yılmaz Yavuz, Rıfat Baykal, İrfan Solmazer… vb. kişiler vardı. Kasadan Ayhan Alnar’a ait bir fotoğraf, bir mektup, Testabiren ampulleri, vitamin hapları, mesir macunu, çocukların sinema diye kullandıkları kartondan yapılmış, çevirdikçe içindeki resimleri büyüten basit bir alet, bir de beyaz ipek kadın kilotu çıktı. Adnan Menderes’in kasasından çıkan eşyaların sayımı sırasında Rıfat Baykal; Menderes’in dinlenme odasından tuvalete giden Cemal Gürsel’i çevirdi. Kadın kilotunu Gürsel’e göstererek; ‘Paşam, bakın ne bulduk!’ dedi ve gösteri yapmak istedi. Gürsel önce yüzünü sıvazladı. Daha sonra; ‘Erkek adamın böyle şeyleri olur. İzmir’in işgali sırasında Rum metresim olmasaydı; ben, bugünleri idrak edemezdim. Bu tip fasarya şeylerle uğraşmayın. Memleket, millet aleyhine belge varsa, onları tespit edin,’ diyerek, Rıfat Baykal’a gereken cevabı verdi.

- Avukat Burhan Apaydın’ın Çok İlginç Kilot İddiası… -

Adnan Menderes’i Yassı Ada Duruşmaları’nda savunan Avukat Burhan Apaydın’a göreyse; Menderes’in özel kasasından kadın kilotu çıkması bir kumpastı. Adını açıklamadığı bir MBK üyesi; kendine ait bir kilotu kasa açılır açılmaz içine koymuştu. Yani bir kilot vardı; ama kadın değil erkek kilotuydu! Apaydın’ın şahidi çok ilginç ve önemli bir isimdi: MBK Üyesi/Tabii Senatör Sıtkı Ulay… Ulay; olayı Burhan Apaydın’ın kardeşi, Avukat Orhan Apaydın’a anlatmıştı. Burhan Apaydın; kilot iddiasının gerçekliğini araştırmayı kafasına koydu. 1965’de Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etti. Arşivdeki Yassı Ada Duruşmaları’nın delillerini inceleme/araştırma izni çıkarttı. Yardımcısı, Avukat Hüseyin Tataroğlu’nu Anayasa Mahkemesi’nin mahzenine yolladı. Donun/kilotun bulunmasını sağladı. Ama delil dışarıya çıkarılamazdı. Avukat Tataroğlu; donun fotokopi makinesinde kopyasını çıkardı. Burhan Apaydın; fotokopiyi dikkatle inceleyince, kilotun markasını okudu. Paris’te ünlü bir firmaya aitti. Bir adım daha ileri gitti: Fotokopi resmi bir hanım arkadaşına incelemesi için verdi. Sonuç iddiayı doğruluyordu; kilot, kadın için değil erkek için üretilmişti. Apaydın’ın iddiasına göre; sahte delil üretilmişti.

Türkeş; devlet işlerini yürütürken her zaman bir şahit tutardı. Her şey kayıt altına alınmalı ve şahitle desteklenmeliydi/doğrulanmalıydı. 

Alpaslan Türkeş; Başbakanlık Müsteşarlığı makamına geleli bir ay geçmişti. Sovyetler Birliği Büyükelçisi Rijov; görüşmek için randevu istedi. Türkeş; randevu verdi. Zamanı gelince, Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani’yi çağırdı; görüşmeyi izlemesini emretti. Geylani; kasa ile banyo arasındaki aralıkta bulunacak ve görüşmeyi takip edecekti. Büyükelçi Rijov; Türkeş’e şöyle dedi:

‘Bizim bazı direktiflerimize uyarsanız; hükümetim size 100 milyon dolar vermeye hazır!’

Türkeş’in yanıtı sert ve kesindi:

‘Türkiye; yabancıların yardımına, hele bazı direktiflere uymak şartıyla yapılmasını öngördüğünüz/önerdiğiniz bir yardıma asla ihtiyaç duymaz,’ diyerek, Sovyet Büyükelçisi’ne kibarca kapıyı gösterdi.

- İnönü; Kuracağı Kabinede Türkeş’e Millî Savunma Bakanlığı Önerdi… -

Türkeş’i ziyaret edenler arasında siyasiler ve yakınları da olurdu. 

Başka bir gün Başbakanlık Müsteşarı Türkeş; Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani’yi çağırdı; benzer talimat verdi. Yine önemli bir ziyaretçisi gelecekti; konuşmayı dinleyecekti. Geylani; randevu saatinden önce yerini aldı. Bir yandan da misafirin kimliğini merak ediyordu. İçeriye CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün damadı, gazeteci Metin Toker girdi. Hararetli bir konuşmaya başladı; çok cazip bir öneri getirmişti. Geylani’nin kayıtlarına göre; şöyle dedi:

‘Albayım! Paşa; sizi müstakbel kabinemizin Millî Savunma Bakanı olarak görmek istiyor!’

Türkeş; öneriyi dinledikten sonra dedi ki:

‘Paşa’mın teveccühüne teşekkür ederim. Ancak, ne yapacağımıza kendimiz karar vermek isteriz.’

Geylani’nin kayıtlarına göre; Türkeş; CHP’lilerin yoğun baskısı altındaydı. CHP Milletvekili Kemal Sağıroğlu; günde 2 defa telefon ederek, iktidarın CHP’ye bırakılmasını telkin ederdi. Geylani’nin belirlemesine göre Türkeş ve arkadaşları; en az 4-5 yıl iktidarda kalıp, ülkenin Millî Birlik Komitesi tarafından yönetilmesini düşünüyordu. Bu zaman zarfında da ülkenin ihtiyaçlarına uygun yeni anayasa ve seçim kanunu yapılabilecekti.

Mehmet Geylani’nin ihtilalin hemen sonrasında hatırladığı çok ilginç anısı da bulunuyordu. İhtilal sabahı, - 27 Mayıs 1960 Cuma sabahı! - yönetime el koyan Millî Birlik Kurulu; Genel Kurmay Başkanlığı Harp Tarihi binasındaydı. Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri Selim Sarper’i çağrıldı. Sarper; bir çöp kamyonuna bindirilerek getirildi. Olay çok ilginçti: Görevli yüzbaşı, Sarper’i evinden almak için bir çöp kamyonunu ayarlamış ve kapısına dayanmıştı. Yatağından kaldırılan Selim Sarper’e derhal giyinmesi komutu verilmişti. Sarper de pijamasının üzerine pantolonunu çekerek, çöp kamyonuna binmek zorunda kalmıştı. Sarper; Harp Tarihi binasına girdiğinde darbeci askerler şok geçirmişti. Yüzbaşı’yı, ‘Selim Sarper’i niçin çöp kamyonuyla getirdin?’ diye sorguya çekmişlerdi. ‘Makam arabasıyla getirecek halim yoktu,’ cevabını alınca da, adam hemen emekliye sevk edilmişti. Sarper; kurulacak hükümetin Dışişleri Bakanlığı’na getirilecekti.

- Menderes’e İhtilali Haber Veren Şef Sarhoş muydu? -

Başbakanlık binasında her gece bir memur nöbetçi kalırdı. Mehmet Geylani’nin notlarına göre; 26 Mayıs 1960 Perşembe gecesinin nöbetçisi de, Özel Kalem Şefi Ethem Önür’dü. Harp Okulu öğrencileri; Başbakanlığı ateş altına alınca; Ethem Önür kendini korumayı başardı. Devlet Bakanı Medeni Berk’in odasına girebildi. Bakan Berk’in odasındaki özel telefondan Eskişehir’i, Başbakan Adnan Menderes’i aradı. Başbakan karşısındaydı. Önür; Ankara’daki durumu anlatmaya çalıştı:

‘Efendim; ihtilal başladı. Haberiniz olsun. Başbakanlık ateş altında. Ben sürüne süren Medeni Berk Bey’in odasına girdim. Oradan size telefon ediyorum...’

Ethem Önür daha cümlesini tamamlayamadan Menderes; telefonu yanındaki Özel Kalem Müdürü Ercüment Yavuzalp’e uzattı: ‘Telefondaki ses… Sarhoş mudur nedir? Bir şeyler söylüyor. Bir dinleyiver. Adam galiba delirmiş…’ 

Önür; Başbakan Adnan Menderes’in davranışından incinmişti: ‘Ben; canım pahasına ihtilal haberini vermeye çalıştım. Adnan Menderes; beni deli veya sarhoş sandı,’ diyecekti.

Alpaslan Türkeş ile Mehmet Geylani arasında zamanla güvene dayalı bir dostluk oluştu. Türkeş arada bir anılarını anlatırdı. Geylani; Türkeş’in 1950 yılına ait bir hatırasını kayda geçirmişti. Türkeş; 14 Mayıs 1950’da yapılan Genel Seçimler de Isparta’nın Keçiborlu ilçesindeydi ve yüzbaşıydı. Askerin politika yapması yasaktı. Ama Türkeş yasağa uymamış; askeri jiple komşularını seçim sandığına taşımıştı. Tek isteği de DP (Demokrat Parti)’ye oy vermeleriydi. İktidarın CHP’den DP’ye geçmesinde küçük de olsa pay sahibiydi. Geylani’nin notlarına göre diyecekti ki:

‘Şu hale bak… O yüzbaşı; şimdi iktidara getirmeye çalıştığı partinin hükümetini alaşağı eden kuvvetin başında bulunuyor...’

- Örtülü Ödenek’ten Devlet Başkanı Cemal Gürsel’e Alınan Elektrikli Tıraş Makinası… -

Başbakanlık Müsteşarlığı Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani’nin ‘Örtülü Ödenek’ kaleminden yapılan harcamalarla ilgili tespitleri de önemliydi. Sabık Başbakan Adnan Menderes’e misafir gelenlere yedirilen yemeklerin parasının ‘Örtülü Ödenek’ten ödendiği iddia edilirdi. Hatta ilerleyen süreçte iddialara yenileri eklendi: Menderes’in evine aldırdığı pastırmaların, giydiği ayakkabıların ve ayakkabı boyalarının parası da aynı kalemden ödeniyordu. Geylani’nin açıklamasına göre; Menderes hakkındaki iddialar gerçek dışıydı; yalandı. Başbakan’ın değil, Başbakanlık makamı için alınanların faturası Örtülü Ödenek’ten ödenirdi; resmi kayda girerdi.

Aradan zaman geçti. Alparslan Türkeş; Örtülü Ödeneği kullanmaya başladı. Ama yine Geylani’nin şahitliğine göre Türkeş de Menderes gibi davrandı; kendisi/şahsı için harcama yapmadı. Hatta Türkeş titizlikte ileri bir adım attı: Örtülü Ödenek kayıtlarını tek tek kontrol ederdi/denetlerdi. Daha sonra işlerin/mesainin yoğunluğundan sıkıldı ki; kayıt tutma/denetim görevini güvendiği/mutemet bildiği bir kişiye devretti.

Geylani’nin kayıtlarında yeni dönemin Örtülü Ödenek harcamalarında dikkat çekici ipuçları da görüldü. Yazılanlara göre; Devlet Başkanı Orgeneral Cemal Gürsel’e elektrikli tıraş makinesi alındı; bedeli ödendi. Milli Birlik Komitesi üyeleri ve emrindeki görevliler de her gün gece geç saatlere kadar çalışırdı. Yemekleri, Bulvar Palas’tan getirilir ve ödemesi yapılırdı.

- Başbakanlık’taki Diğer Kasaları Mustafa Şahin Anlatıyor… -

Anayasa Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Mustafa Şahin; 27 Mayıs İhtilali sırasında yüzbaşı rütbesiyle görev yapıyordu. Başbakan Adnan Menderes, TBMM Başkanı Refik Koraltan, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur’a ait kasaların açılması esnasında görevli hâkimler heyetindeydi. Diğer iki hâkim: Halit Arnılan ve Turgut Armay idi. Hâkimlerin yanında 20’ye yakın asker ve sivil de hazır tutulmuştu. Deneyimli gazeteci Kemal Bağlum; Şahin’le de görüşmüş ve şahitlik yaptığı olayları anlattırmıştı:

‘Millî Birlik Komitesi; kasaların açılması için 3 hâkim arkadaşı görevlendirmişti. Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur’un odasında bulunan kasayı açamadık. MİT Müsteşarlığı’ndan gelen bir mütehassıs da çok uğraşmasına rağmen açamadı. Kasa tam kırılacaktı ki, açıldığı haberi geldi. Şimdi aklımda kaldığına göre, kasadan çıkan eşyaların bazıları şöyle idi: 40 bin Türk Lirası. Miktarını hatırlayamadığım ve çeşitli ülkelere ait döviz ile Ahmet Salih Korur’un Başbakan Adnan Menderes için harcadığı paraların kaydedildiği bir defter vardı. Bunun içinde cımbız alımı ile Başbakan’ın çocuğuna ait ayakkabı tamir parası da vardı. Sarı zarfı hatırlamıyorum. Başbakan’ın kayda değer iki şeyden biri naylon kilot ile 3 adet Reşat altını idi.’

Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun kasasından da pembe renkli naylon bir kilot ile AKİS dergisinin kendisini kapak yaptığı sayısı çıktı.

Mustafa Şahin’in açıklamasına göre; TBMM Başkanı Refik Koraltan’ın kasası da açılamadı. Kendisine anahtar ve şifre göndermesi için haber salındı. Harp Okulu’nda gözaltında tutulan Koraltan; anahtar göndermediği gibi şifreyi de vermedi. Bunun üzerine kızı Ayhan Timurtaş arandı. Kendisi Mustafa Şahin’in fakülteden arkadaşıydı. Ayhan Hanım; anahtarın kendisinde olmadığını ve şifreyi bilmediğini haber verdi. Eğer izin verilirse; kasanın açılması sırasında hazır bulunmak istediğini iletti. Sakınca olmadığı bildirilince geldi; kasanın açılışına şahitlik etti. Koraltan’ın kasası açıldığında, ziyaret ettiği ülke büyüklerinin kendilerine verilen çok kıymetli hançer, bıçak, tabanca gibi silahlarla 143 adet Reşat altını çıktı. Altınların yakın tarihte piyasaya sürülenlerden olduğu görüldü. Koraltan’ın kızı Ayhan Timurtaş; ‘Bunlar, babaannemin altınlarıydı,’ dedi. Ama sayımdaki Merkez Bankası yetkilisi karşı çıktı: ‘Aman hanımefendi,’ dedi. ‘Babaanneniz yıllar önce öldü. Bu altınlar yakın tarihte piyasaya sürülenlerden,’ diye açıklama yapınca, iddiasından vazgeçti.

5 June 2019 21:58
2,385 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Türkeş, MBK’den Nasıl Tasfiye Edildi?

Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan’ın Ankara’nın Necatibey Caddesi’ndeki mütevazı evinde ‘14’ler’ tanımlamasıyla siyasi tarihimize geçen grubun kaderi çizildi. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal ve MBK’nin 2 etkin üyesinin çok gizli toplantısında ülkenin yakın geleceğini etkileyecek önemli karar alındı.

Hasırı ‘Yorgan’ Tabutu ‘Döşek’ Edinen ‘Baba’!

‘İnci Baba’ lakaplı Mehmet Nabi İnciler, hazır cevaptı, girişkendi, farklı meziyetlere/zevklere sahipti; çevresini şaşırtmayı severdi. İtalyan asıllı, ABD vatandaşı, Şikago Mafyası’nın ünlü şefi - merhum! - Al Capone’nin hayranıydı. İdolünün mezarını ziyaret etti, şanına uygun muhteşem çelenk yaptırdı. Ellerini açıp ruhuna ‘Fatiha’ bile okudu

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Türkeş, MBK’den Nasıl Tasfiye Edildi?

Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan’ın Ankara’nın Necatibey Caddesi’ndeki mütevazı evinde ‘14’ler’ tanımlamasıyla siyasi tarihimize geçen grubun kaderi çizildi. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal ve MBK’nin 2 etkin üyesinin çok gizli toplantısında ülkenin yakın geleceğini etkileyecek önemli karar alındı.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Kod Adı: ‘Fakülteli’

Mahir Kaynak - sonradan profesör! - ‘Madanoğlu Cuntası’ diye bilinen illegal örgütü izleyen, belgeleyen ve ortaya çıkaran kişiydi. Teşekkül üyesi diğer arkadaşları ile hapse girmeyi kabul etmesine rağmen arzusu reddedildi. Türk İstihbarat Tarihi’ne adı ‘açığa çıkan ilk MİT mensubu’ şeklinde geçti.

2. Abdülhamit'e Rest Çeken Cariye

2. Abdülhamit, Osmanlı Hanedanı’nın en çok tartışılan, konuşulan ve hakkında yazılan üyesiydi. Eylemleri ile bazen eleştirildi, bazen göklere çıkarıldı. Özel hayatı da merak edildi. Kimi kaynaklara göre 13, kimi tarihçilere göre 16 hanımı oldu. Çerkez soyluları tercih ettiği yazıldı.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Gâzi Paşa’nın Son Namazı

Ülkenin kurucu lideri/’banisi’ Mustafa Kemal Paşa, ölüm döşeğinde bile memleket meselelerine bigâne kalmadı. Tek hedefi: Türkiye’nin gelişmesi, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması ve uygar dünyada hak ettiği yeri almasıydı. Atatürk, ‘rehber edinilecek büyük Türk milliyetçisi ve vatan sevdalısı’ydı…

Kaddafi’nin Uçağındaki Deniz Baykal

Kaddafi, hayatı boyunca Türk Milleti’ne olan sevgi ve saygısını hep tekrarladı. Türkiye’nin en sıkışık döneminde yaptığı stratejik yardım hiç unutulmadı.

Abdülaziz Döneminde Açılan İlk Genelev

Osmanlı İmparatorluğu’nda - gayri resmi! - yerleşik ilk genelev, İstanbul Beyoğlu’nda Sultan Abdülaziz (1830-1876) döneminde açıldı.

Belediyenin Kazdığı Çukura Düşen Şair

Geleneksel kalıpları kırıp, sokaktaki insana şiiri sevdiren, anlamasını/kendini bulmasını sağlayan şairdi Orhan Veli (Kanık).

Eski Eşlerine Boşanma Günlerinde Hediye Veren Aktör

Mehmet Ali Erbil; ünlü bir babanın, Sadettin Erbil’in oğluydu. Aileden tiyatrocu/sinemacıydı. Babasının yolundan gitti; ata mesleğini seçti. Her hareketi ilgi çekti; her esprisi yüzümüzü güldürdü. Bazen güldürüde çizgiyi aşsa da, hep tolerans gördü.

Ali Babacan’ın Bilinmeyen Hikâyesi

Ali Babacan; - Başkentli gazetecinin benzetmesiyle! - Ankaralı, Müslüman burjuva ailenin - yurt içinde ve yurt dışında! - en iyi okullarda eğitim almış üyesiydi. ABD’ye gitti; Batı gördü; yabancı diller öğrendi. Aile şirketini yönetmesi, geliştirmesi/yükseltmesi beklendi. Babacan; kendisini aniden siyasetin içinde buldu; sonrası çorap söküğü gibi geldi…

Asrın Casusu ‘Çiçero’ İlyas Bazna 2

Bazna’nın Almanlara verdiği belgelerde, Türkiye’ye gelen İngiliz uzmanlar; Trakya’da kurulması düşünülen çok gizli askeri havaalanı ve Normandiya Çıkarması’na ilişkin çalışmanın detayları yer almıştı…

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

Cenazesi Kokan Padişah

7. Osmanlı padişahı 2. Mehmet, 3 Mayıs 1481’de Gebze’deki ordugâhında vefat etti.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

‘Şoray Kanunları’nı Delen Aktör

Ekrem Şerif Uçak (Bora), şehit bir pilotun oğluydu. Olağanüstü yakışıklı, kabiliyetli ve adeta sinema için doğmuştu/yaratılmıştı. Sert, sözü dinlenen, tuttuğunu koparan, ‘organize işler’i yöneten karakterleri - başarıyla! - canlandırdı. Aslında hep romantik rollerde oynamayı istedi/düşledi.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Taliban’ın Kara Kutusu

Taliban, Afganistan’ın tamamında kontrolü sağlayıp iktidara geldi. Ülke insanına işbirliği/dayanışma çağrısında bulundu. Oysa 1996 - 2001 arasında tam bir ‘orta çağ idaresi’ uygulamıştı. Yokluklar içindeki ülke iyice yoksullaşmıştı. Çocuk ölümlerinde dünya rekoru yakalanmıştı. Kızların eğitim hakları ellerinden alınmıştı. Bütün eğitim kurumları medreseye çevrilmişti.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Cüneyt Arkın: Bozkırda Yetişen Aktör

Sean Connery’den sonraki ‘ikinci James Bond’ bir Türk aktör olabilirdi.

Şeriat Adına Kafası Koparılan Öğretmen

Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, kararlı, inatçı, korkusuz, tehditten yılmayan, inancını - gerektiğinde! - hayatı pahasına koruyan yapıdaydı. Cumhuriyet ilkelerinin yılmaz savunucusuydu. Milliyetçiydi ve Türk Ocağı mensubuydu. Atatürk’ün açtığı yeni yolun inanmış fedaisiydi.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Hastalara Şifa Dağıtan Eski Dansöz

Leyla Sayar, Yeşilçam’dan elini ayağını çektikten sonra, kendisini evliya diye tanıtmaya başlamış ve ellerindeki mucizevî güçle (!) hastalara şifa dağıttığını öne sürmüştü.

‘Devlet Hatun’ Latife Hanım!

Latife Uşşaki Hanım geçmişine ve anılarına saygılıydı. Mustafa Kemal Paşa’ya eşsiz aşkla bağlandı. 2,5 yıl süren evliliği bitince, İstanbul ve İzmir’de yaşadı. Toplantılara katılmadı, görüşme isteklerini reddetti. Paşası ile yaşadığı dönemde çekilen fotoğraflarıyla hatırlanmak istedi.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Zsa Zsa Gabor ‘Türk’ Asıllıymış

Zsa Zsa Gabor; Budapeşte’ye yerleşmiş Türk asıllı Kırım göçmeni idi; çok güzeldi; küçük yaşta da ‘Macaristan Güzellik Kraliçesi’ seçildi.

Otomobil Sahibi İlk Ses Sanatçısı

Hafız Burhan döneminin en önemli/ünlü erkek seslerindendi. Olağanüstü gür, parlak, tenor gırtlağa sahipti; müzikten bol para kazanan ve ilk otomobil sahibi ses sanatçısıydı.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Mezarımı Taştan Oyun!

Hüseyin Peyda, sinema tarihimize mendil ıslatan yerli melodramların öncüsü olarak geçti. ‘Söyleyin Anama Ağlamasın’ ve ‘Mezarımı Taştan Oyun’ ile rüştünü ispatladı. Milyonların sevgisini ve hayranlığını kazandı. 40 yıllık Yeşilçam serüveninde kendisini yenilemeyi, ayakta kalmayı bildi/başardı.

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Fukara Babası Kemal Sunal

‘Türk Sineması’nın Şaban’ı aslında bir ‘fukara babası’ydı, ama ‘eli sıkı’ (!) bilinirdi…

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Ondokuz Kardeşini Boğazlatan Padişah

Tarihçi Bostanzâde Yahya, 3. Mehmet’i adeta kutsadı. 19 erkek kardeşine Cennet kapılarını açtığını, kendilerine ‘şehitlik’ payesi verdiğini/sunduğunu ileri sürdü. Şeyhülislam da, boğdurulan şehzadeleri ‘şehit’ ilan etmekten geri kalmadı. ‘Padişah oğulları, - ağabeyleri tarafından! - ‘Cennet Kayığı’na bindirilmişti!’

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.