Mezarımı Taştan Oyun!

Hüseyin Peyda, sinema tarihimize mendil ıslatan yerli melodramların öncüsü olarak geçti. ‘Söyleyin Anama Ağlamasın’ ve ‘Mezarımı Taştan Oyun’ ile rüştünü ispatladı. Milyonların sevgisini ve hayranlığını kazandı. 40 yıllık Yeşilçam serüveninde kendisini yenilemeyi, ayakta kalmayı bildi/başardı.

Mezarımı Taştan Oyun!

Son dönem filmlerinde çizdiği tiplerle bile hafızalarımıza silinmeyecek şekilde kazındı. Şeklini değiştirmediği sakalı, gülmeyen buyurgan yüzü, açık mavi gözleri, zorunlu saygı uyandıran bakışı ile en ünlü kötü adamdı! The Godfather’da oynasa, ‘Baba’ portresini ‘‘Don Corleone’yi Marlon Brando’dan daha başarılı ve inandırıcı canlandırdığı,’ yazıldı/savunuldu. Bin bir özen gösterdiği, gül ağacından yapılmış, üzeri kıymetli taşlarla süslü bastonu sanki ‘sultan’ asasıydı.

Sinemaya candan gönül verdi. Kazandığı parayı, şahsının ve ailesinin servetini beyaz perdeye yatırdı. Çok başarılı yapımlara imza attı. Ama hiçbir zaman ticari başarı sağlayamadı. Ülke sınırlarını aşan ününü paraya tahvil edemedi.

Senaryosunu yazdığı, yönettiği ve başrolünde de oynadığı ‘Mezarımı Taştan Oyun!’ ülkenin her köşesinde patladı, seyirci rekorları kırdı. Peyda’nın bir dostunun anlatısı yaşan(ıl)mışlardan kesitti: ‘Sinemaları kiralardık. Bir ay boyunca her gece İstanbul’u dolaşırdık. Seyirciye satılan biletlerin koçanlarını incelerdik. Hâsılatı şeker çuvallarına doldurup otomobilin bagajına koyardık. Gece yarısından sonra da Hüseyin Peyda’nın evinde buluşurduk.’

Bir başka aile dostu da, bıyık altından gülercesine, - belki de mizah yaparcasına! - ‘Banknot saymaktan parmaklarım nasır tuttu. Para çuvalları taşımaktan az daha bel fıtığı olacaktım,’ diyecekti. 

- Yöresel Halk Kahramanı: ‘Abdo Bey’! -

Yaşananlar, Türk Sineması’nda az görülen cinstendi. Havsalanın alamayacağı sayıda seyirci sayısına ulaşıldı. Günün her saatinde uzun kuyruklar oluştu. Türk insanı, abartısızca kendisini anlatan eseri yakalamıştı. Bazı illerde bütün yıl boyunca oynadı. Halkın yeni kahramanı vardı. Toplumun içinden çıkan, onun gibi yaşayan ve hisseden destan karakterinin adı: ‘Abdo Bey’di. Film ise, - 1951 yapımı! - ‘Mezarımı Taştan Oyun’du.

Anadolu insanı, Mısır yapımı melodramlardan bıkmıştı. ‘Mezarımı Taştan Oyun’, Yeşilçam ve özellikle de İstanbul’da odaklanan Türk sineması için kabuğunu kırıştı. Halkın istediği, gönlünden geçirdiği, günlük hayatında yaşadığı bütün öğelere sahipti. Mahalli kıyafetler, türküler, şarkılar, gazeller, yerel deyimler, lokal mizah unsurları, folklor, bilhassa da dansöz vazgeçilmezdi. 

Hüseyin Peyda, otantik kıyafetleriyle bin bir gece masallarından çıkıp gelen çöl şeyhlerine benzerdi. Başında kefiyesi, ayağında çizmesi, sırtında peleriniyle dikkat çekerdi. Boyunu daha uzun gösterecek sırmalı çizmelerinin topukları destekliydi. Kıyafetleri kendisi tasarımıydı. Kesimi ve dikimi eşi Cemile Hanım’ındı. Filmi seyreden hanımların nazarında sessiz sinemanın ‘aşılamayan iconu’ Rudolph Valentino’nun ‘Şeyhin Oğlu’nu çağrıştırıyordu. Karizması, hareketleri, konuşması, otantik giysileriyle hayal dünyasının erişilemeyen kahramanıydı. Bir sinema eleştirmenine göre Peyda, ‘toplumun her kesiminden kadını sinemaya çekmeyi başardı!’

- Peyda’nın Yardımcı Yönetmeni Atıf Yılmaz’dı… -

Filmin senaryosunu Peyda kaleme aldı. Urfa yöresine ait bir türkünün hikâyesinden esinlendi. Yetersiz deneyimine karşın büyük cesaret gösterdi. Yönetmenliği de yaptı. Afişlere nüfusa kayıtlı ismini yazdırdı: ‘Hüseyin Örmen’! Filmin 2 bayan başrol oyuncusu Sabiha İzer ve Nurhan Nur’du. Atıf Yılmaz da rejisör yardımcısıydı.

Hüseyin Peyda, 1950’de çektiği ilk filmi ‘Söyleyin Anama Ağlamasın’ ile sinemada rüştünü ispat etti. Aniden popüler oldu. Özellikle Doğu vilayetlerinde salonlar dolup boşaldı. Peyda, kefiyesi, sırmalı elbiseleri ve çizmeleriyle masalımsı tip yarattı. Yerli ‘Roman Navaro’ veya Rudolph Valentino mu doğmuştu?

Türk sinemasının yüz akı rejisörlerinden Atıf Yılmaz, anılarında - Bir Sinemacının Anıları, Doğan Kitap, 3. baskı, Ocak 2002 - Hüseyin Peyda’ya yer ayırdı. Nasıl tanıştıklarını, dostluklarını, sinema anlayışını anlattı. En önemli filmi sayılan, ‘Mezarımı Taştan Oyun’un çekim aşamalarını - hatırlayabildiği kadarı ile! - aktardı.

İkili, Çiçek Pasajı’nda tanıştılar. Hızla samimi oldular. 2. adreslerinde, her akşam bir araya gelip, içtiler. Yeni projeleri tartıştılar. Demlenme dönemleri 3 ayı aşkın sürdü. Peyda, arkadaş(lar)ına her yönden güvenmek isterdi. Fikirlerinin ve projelerinin çalınmasından endişelenirdi. Atıf Yılmaz’ı iyice tanıdıktan sonra itimat etti. Planını açıkladı. Çekeceği yeni filminde kendisine yönetmenlik teklif etti. Yılmaza göre önerisi, ‘rejisörlüğü başarabileceğinden değil, güvenilirliğindendi! Namuslu ve dürüst bulunuşundandı!’ Aynı anda 2 film çekilecekti. İlki: - ki Peyda projelerine çok önem veriyordu! - ‘Mezarını Taştan Oyun’du. İkincisi de: ‘Kanlı Feryat’tı!

- Prodüksiyon Amiri 18 Yıl Hapis Yatmış Eski Mahkûmdu… -

Yılmaz, film başına 1.000 lira alacaktı. Yapımcılığı Peyda’nın ağabeyi Mehmet Örmen üstlenecekti. Mehmet Bey, bakır ticareti yapardı. Maddi durumu iyi sayılırdı. Anlaşmalarına bakılırsa Atıf Yılmaz, - aynı zamanda! - ‘Mezarımı Taştan Oyun’un senaryo yazarı ve yönetmen yardımcısıydı. 2. film ‘Kanlı Feryat’ın de hem rejisörü, hem senaristiydi.

Yılmaz, büyük hevesle kollarını sıvadı. Senaryonun tanzimine girişti. İnceden inceye çalıştı. Adeta oya gibi işledi. Resim defterleri satın aldı. Senaryonun her sahnesini resimledi. Diyaloglara son şeklini verdi. Biçim ve görsellik çok önemliydi. Filmin ilk karelerinde, bozkırın ortasında kurumuş çınar ağacı ve dalında asılı adam görülecekti. Sonra da eller üzerinde Abdo Bey’in cesedi taşınacaktı.

İstanbul’da oluşturulan ekip, Diyarbakır’a doğru yola çıktı. Peyda’nın en önemli projesi ‘Mezarımı Taştan Oyun’un tamamı, ‘Kanlı Feryat’ın kalan sahneleri yörede çekilecekti.

Ekip şehre ulaşınca, eski/tarihi bir Diyarbakır konağına yerleşti. Malikâne, taştan yapılmıştı. 3 katlıydı, fıskiyeli havuzu ve ayvanı vardı. Ertesi gün, Peyda, ekibe, Diyarbakır’da bulduğu ‘prodüksiyon amiri’ni, ‘Hallo!’ diye tanıttı. Yılmaz, kısa süre sonra, Hallo’nun ilginç yaşam öyküsünü öğrenecekti. Bir hafta önce hapisten çıkmıştı. Tam 18 yıl mahpus yatmıştı. Zayıf, hastalıklı görünümlüydü. Yüzü her daim tıraşlıydı. Bir gözü de kördü. Peyda, parmağıyla Yılmaz’ı gösterdi: ‘Bir tek Atıf Bey’in sözünü dinleyeceksin! Dediğinden çıkmayacaksın! Ne derse yapacaksın!’ diye kesin talimatı verdi. 

- Genelev Patronu Figüranlık Yapınca… -

Yılmaz’a göre Hüseyin Peyda, günlük hayatında da filmdeki rolünü oynuyordu. ‘Ünlü giysilerini kuşanıp, ‘Abdo Bey’ kişiliğine bürünüyordu!’ 2 filmin bütün yükü Yılmaz’ın omuzlarına kalıyordu. 25 yaşındaki tecrübesiz üniversite öğrencisi ağır sorumluluk altında ezilmemeye çalışıyordu.

Filmde hamam sahnesi vardı. Eski banyonun havuzlu soğukluğunda, eğlence sahnesi çekilecekti. Dönemin ünlü ismi Üftade Kimi dans edecekti. Figüranlara ödeyecek paraları yoktu. Hüseyin Peyda, problemi çözdü. Tanıdığı herkese haber saldı: ‘Abdo Bey’in selamı var! İçkinizi ve mezenizi alıp hamama gelin! Eğlence sahnesini seyredin!’ Bir de şartı vardı: ‘Mahalli giysiler giyilecek!’ 

Rakısını, şarabını, envai çeşit içkisini ve mezesini kapan geldi. Çekim hazırlıklarına geçilmeden bardaklar boşalmaya, kafalar dumanlanmaya başladı. Sahnenin çekimi önemliydi. Aksamaması gerekliydi. Yardımcı oyuncuların çoğunun rolleri günlüktü. Diyarbakır’dan temin ediliyorlardı. Peyda, ekibe yeni birisini getirdi. Aranılan özelliklere sahipti. ‘Tamam!’ denildi. Yılmaz, adama rolünü anlattı. Sahnenin filme alınmasına geçildi. Hamamın içinden homurtular yükseldi. Ardı ardına protestolar duyuldu. Yılmaz ve arkadaşları huzursuzlandı. Adam, şehrin tanınmış simasıydı: ‘Şehirdeki genelevin sahibiydi!’

Boşa geçen her dakika sahnenin tamamlanmasını zorlaşıyordu. Abdo Bey, yüksekçe yere çıktı. Konuşmaya başladı. Çok geçmeden etkisi görüldü. Kalabalığın bir kısmı, öfkelenenleri yatıştırdı. Hamamı terk edenler geri döndü. Peyda, ekibinin yanına geldi. ‘Elimizi çabuk tutalım,’ dedi. ‘İşin sonu kötüye varabilir…’ 

Figüranların tepkisinin sebebi de öğrenildi. Genelev sahibi, rolü gereği kalabalığa bağırıyor ve emirler yağdırıyordu. Figüranlar, ..ezevengin hareketlerine kızmıştı. ‘Bize nasıl kafa tutar?’ diye kazan kaldırmışlardı.

- Ailesi, Soyadlarının Kullanmasına İzin Vermedi… -

Sayısız meşakkat ve imkânsızlıklara rağmen filmlerin çekimi tamamlandı. Atıf Yılmaz’ın ilk sinema deneyiminde, Diyarbakır insanın sıcak ve samimi davranışlarının yeri ayrıydı. 

Türk sinemasında bir dönemin en önemli/ünlü siması Hüseyin Peyda, 1919’da, Şanlıurfa’nın Eyyübiye mevkiinde doğdu. Doğum tarihi kesin değildi. Bazı kaynaklarda 1919, bazılarında 1920, kimilerinde de 1922 olarak geçerdi. Soyadı Örmen’di. Babası ipek ticaretiyle uğraşırdı. Eğitim hayatına Diyarbakır’da başladı. 1946’da İstanbul’a geldi. Farklı iş kollarında çalıştı. Keskin, işlek kalem sahibiydi. Yöresel kültürü ve edebiyatı başarıyla birleştirirdi. Dergi yayıncılığı, bakır ticareti, lokantacılık ve bayan berberi gibi bazı farklı sektörlerde çalıştı. Nasibini çıkarmaya gayret etti. 

İstanbul’a gelişinin 2. ayında, Sirkeci’de aradığı dükkânı bulup hemen kiraladı. İlk lokantasını açtı. Lezzetli, ucuz yemekleriyle kısa sürede tanındı, müşteri kazandı. İstanbul’a ilk lahmacunu ve içli köfteyi getirdiği/tanıttığı yazıldı. 

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde önce Hindoloji, ardından Felsefe Bölümü’ne kayıt yaptırdı. Tahsiline 3. sınıfa kadar devam edebildi.

Gazeteci/tarihçi Niyazi Ahmet Banoğlu ile tanıştı. ‘Türkoğlu’ - Bazı kaynaklarda ‘Türk Yolu!’ -, adlı edebiyat/sanat dergisini yayınladı. Yazılarını hazırladı. Dizgisine ve tashihine katkı verdi. İstanbul içinde elden dağıtımını sağlamaya çalıştı. Edebi çalışmasını 3 yıl sürdürebildi. Bütün sermayesini ‘kediye yükledi’! Mecmuayı kapatmak zorunda kaldı. Yazmayı ertelese bile tamamen terk etmedi. Film senaryolarına hayat verecekti. 

- Bütün Servetini Yeşilçam’a Harcadı… -

Ailesi zengin ve kalabalıktı. Bir kısım akrabası maden sektöründeydi. Kayıtlara bakılırsa maden ocağı işletmecisiydiler. Ağabeyi Mehmet Bey de bakır ticaretindeydi. Peyda, İstanbul’da dökümhane kurdu. Sonra işletmesini büyüttü. Bakır fabrikasına çevirdi. Ama kötü kader yine yakasını bırakmadı. Kepenkleri indirmeye mecbur kaldı.

Artist olmaya karar verdi. Vedat Örfi vasıtasıyla tanıdığı M. Hayri Egeli’ye resimlerini gönderdi. Bir film çekeceğini duymuştu. Rol almayı çok istiyordu. Egeli, öneriyi reddetti. ‘Sinemacı tipi değil!’ gibi çok iddialı hükümde bulundu. Ama Peyda hedefinden vazgeçmeyi düşünme(z)di.

Bayan güzellik salonu işletmeciliğini de denedi. Hayatının akışı değişecekti. Dönemin ünlü kadın yıldızı Sezer Sezin ile tanıştı. Onun sayesinde, Yeşilçam’a adım attı. Yeni sektördeki ilk kartvizitinde, ‘Film Yapımcısı’ diye yazılacaktı. Ama Peyda çok yönlü yeteneğini ortaya çıkardı: Senaryo(lar) kaleme aldı, başrol(ler)de oynadı. Mesleki kıdemi/deneyimi arttıkça karakter oyunculuğunda karar kıldı. 

3 farklı film şirketi kurdu. 1950’da Örmen Film’i, 1961’de Güney Film’i ve 1972’de de Eydost Film’i ihdas etti. İlk kurumu, ailesinin ismini taşıyan şirketini de iflastan kurtulamayacaktı. 

Peyda, daha ilk filminde başrole çıktı. Aynı yapımın senaryosunu kaleme aldı. Hüseyin Kazasfil imzasını kullandı. ‘Mezarımı Taştan Oyun’, ‘Söyleyin Anama Ağlamasın’, ‘Perişan’ gibi ilk dönem filmlerinde yüz binlerce - belki de milyonlarca! - seyirciye ulaştı. Hâsılat/izlenme rekorlarını alt üst etti. 

- Urfalı Hemşerileriyle Her Zaman Dayanışma İçindeydi… -

Ailesi muhafazakârdı. Sinema dünyasında, - özellikle de aktör isminde! - ‘Örmen’ soyadını kullanmasına izin vermediler. O günlerde, film yıldızları hor görülürdü. ‘Kötü kişi(ler)’ kabul edilir(ler)di. Bölge insanın gözünde de hiç değer(ler)i yoktu.

Peyda, 1950 ile 1960 arasında, Türk sinemasının lokomotif isimlerindendi. Deneyimi artıp yaşı ilerledikçe orta seviyede rollere çıktı. Yeşilçam’da, hemşerileri - Urfalılar ile! - Nuri Sesigüzel, İbrahim Tatlıses, Seyfettin Sucu, Baki Tamer ve Mustafa Dişli gibi isimlerle pek çok filmde göründü.

Arabesk şarkılarla süslü yapımların aranılan ismiydi. Olgun, oturaklı, karizmatik orta yaş haliyle sesi güzel fakat fakir delikanlının ya babası ya da karşısındaki kişi rolündeydi. Ferdi Tayfur, İzzet Altınmeşe, İbrahim Tatlıses’in canlandırdığı ezilen işçi karakterinin destekçisiydi veya muhalifiydi.

Mafya filmlerinin de değişmeyen aktörlerindendi. Yaşının getirdiği ürkütücü, zalim, sinsi görüntüsüyle ‘baba’ rollerinin en başarılı canlandırıcısıydı. Bir sinema yazarının tespitine göre en çok Cüneyt Arkın ile kamera karşısına çıktı. 

Kadir İnanır’ın başrollerini paylaştığı Köprü ve Dila Hanım filmlerinde de sağlam, gerçekçi karakterler çizdi.

- Sinema Aşkı Yüzünden Bir Gözünü Yitirdi… -

Sigarasını başparmağı ile serçe parmağının arasına sıkıştırmasıyla bilinirdi. Sağ elinin diğer parmakları - bilinmeyen sebepten sakatlandığından! - hareket etmezdi. Karizmatik, şeklini hiç değiştirmediği sakalı ve mavi gözleriyle muhatabını korkuturdu. Canlandırdığı her tiple kalıcı olmayı/hafızaya nakşedilmeyi başardı.

Sinemamızın kült filmleri arasına giren ‘Dünyayı Değiştiren Adam’da - 1982! - rol aldı. Cüneyt Arkın ve Aytekin Akkaya’ya indikleri gezegeni tanıtan ‘rehber/mihmandar’dı.

Sinema aşkı uğruna bir gözünü de yitirdi. Olay, 1973 yılında, Yedikule Zindanları’nda, ‘Rabia Hatun’ filminin çekiminde yaşandı. Gözleri yoğun ultraviyole ışınların doğrudan etkisi altında kaldı. - Başrol oyuncusu Hülya Koçyiğit de aynı mağduriyeti yaşadı! - 3 gün boyunca hiçbir şey göremedi. Vukuat, ‘iş kazası’ denilerek üzeri kapatıldı. Koçyiğit daha şanslıydı, iyileşebildi. 

‘Kendisiyle yapılan bir röportajda, çalışma hayatına lokantacılıkla başladığını açıkladı. Yüz binlerce liralık servetini Yeşilçam için harcamıştı. Yeniden ilk işine dönebileceğini söyleyecekti. Dediği gibi de yaptı: Şehremini’de ‘Ey Dost’ adını verdiği lokantayı açtı. Menüsünde lahmacun, Ezo Gelin çorba, Cıvıklı, Beyti ve ‘Uyduruk Tatlı’ gibi lezzetler vardı. Peyda’nın anlatımına göre ‘Cıvıklı’, ‘Kayseri işi lahmacun’ demekti. Domatesi bol, acısı azdı.

- 40 Yıllık Çalışması Karşılığında Bir Ödül Alabildi… -

Hüseyin Peyda, 213 filmde oynadı. 19 film yönetti. 20 senaryo yazdı. Neredeyse bütün ömrünü adadığı Yeşilçam’dan bir mükâfata layık görüldü. 1977’de, 14. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, ‘Kara Çarşaflı Gelin’ filmindeki rolüyle ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandı.

Daha sonraki kuşak seyirciler, Hüseyin Peyda’yı, ‘Dokuz Sütuna Manşet’, ‘Kartallar Yüksek Uçar’, ‘Başka Olur Ağaların Düğünü’ gibi dizilerden tanıdı.

Birçok ismi sinema dünyasına kazandırdı. 

Bütün çabasına karşın ancak ailesiyle oturduğu apartman dairesine sahip olabildi.

Hüseyin Peyda, 1949’da, Cemile Hanım’la evlendi. Semra, Mübeccel ve Abbas’ın babasıydı.

Filmlerinde bile elinden eksik etmediği/düşürmediği sigaranın kurbanı oldu. Akciğer kanserine yakalandı. Haydarpaşa Numune Hastanesi’nde tedavi altına alındı. Ama 30 Temmuz 1990’da, 70 yaşında hayata gözlerini kapattı. Cenaze namazı Şişli Camii’nde kılındı. Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.

23 October 2021 16:43
1,450 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Audrey Hepburn ya da Kuğu Boyunlu Direnişçi

Dünyanın en güzel, en başarılı ve en doğal kadın sinema sanatçıları arasındaydı. İkinci Dünya Savaşı’nın bütün olumsuzluklarını/yıkıcılığını yaşadı. Savaş sonrasında ise, yıldızlaşan mesleki kariyerin ama mutsuz yaşamın sahibiydi.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Gökyüzünde Süzülen İlk Türk Kadın Pilot

Bedriye Tahir Gökmen Hanım, havacılığa gönül veren, pilotluk sevdası ile yanan binlerce Türk kızının örnek aldığı, arkasından yürüdüğü tarihî kişiydi. Kıt kanaat yaşantıya rıza gösterip, hayalini gerçekleştirmeye çalıştı. Zorlukları bir bir aştı, eğitimini başarıyla tamamladı ama brövesine kavuşamadı. ‘Solo uçuş yapan ilk Türk kadın pilot’ unvanını kazanmakla yetindi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

Ondokuz Kardeşini Boğazlatan Padişah

Tarihçi Bostanzâde Yahya, 3. Mehmet’i adeta kutsadı. 19 erkek kardeşine Cennet kapılarını açtığını, kendilerine ‘şehitlik’ payesi verdiğini/sunduğunu ileri sürdü. Şeyhülislam da, boğdurulan şehzadeleri ‘şehit’ ilan etmekten geri kalmadı. ‘Padişah oğulları, - ağabeyleri tarafından! - ‘Cennet Kayığı’na bindirilmişti!’

Rüşvet Kapısı Valide Sultan

Osmanlı hükümdarı 3. Mehmet’in annesi Safiye Sultan, Venedik Senatosu kararı ile ‘resmi kanallardan rüşvet/‘hediye’ alan hanedan mensubuydu. Devlet çarkını ‘sungu’ya bağladı ve kasasını doldurdu. Tarihçiler, Valide Sultan’ın sırtını Venedik Cumhuriyeti’ne dayadığını dahi iddia edecekti!

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Atatürk'ün Emaneti Türk Hava Kurumu

Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda sadece yerli uçağın yapımı değil, millî silah sanayinin de temeli atıldı. Atatürk’e göre Türk Milleti yüksek karaktere, zekâya, kabiliyete sahipti. Kendi uçağını, tankını ve her türden savaş silah(lar)ını üretebilirdi.

Bir Gece Ansızın Gelebilirim

Ünlü aşk şairi Ümit Yaşar Oğuzcan’ın güftesini yazdığı rast şarkı - bestekârı Rüştü Şardağ! - bir dönem Türkiye’nin gündemindeydi.

Yeşilçam’ın Görünmeyen Şarkıcısı

Belkıs Özener (Özyenginer), ablası Gönül Yazar gibi, geleneksel müziğimiz, Türk Sanat Müziği parçalarına hayat verdi.

Türkçe de Konuşan Cengiz Han

Cengiz Han; tarihe 'Moğol ulusunu tanıtan hükümdar' diye geçti.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Kulak Çeken Senarist

Asıl adı Abdulkadir Pirhasan’dı; geniş kitlelerce Vedat Türkali diye tanıdı.

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

Erotik Filmlerin Unutulmayan Yıldızı

70’li yılların sonunda Yeşilçam’ı ‘veba salgını’ gibi sarıp, gerçek sanatçıları tribünlere hapseden ‘erotik/porno film dalgası’nın yıldızlarından Tülin Tan, hayatının son günlerini Darülaceze’de geçiriyor.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Diğer Türk Sineması Yazıları

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!