‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

İki yaşında yetim kalan Erol Taş’ın hayat hikâyesi ibretlerle doluydu. İlkokulu yarım bırakıp yaşam mücadelesine karıştı. Çıraklık, hamallık, seyyar satıcılık, boksörlük yaptı. ‘Adam deviren’ yumruklarının da yardımıyla Yeşilçam’ın kapılarını araladı. En ünlü aktörler arasına girdi.



******



Bazı yorumlara göre, Yeşilçam’ın ‘en iyi’ kötü adamıydı. Pişirilmiş bütün tavuğu dişleyişi ya da nar gibi kızarmış kuzu budunu yiyişi ile iştah(ları) açan, özendiren, tebessüm ettiren, bazen de korkutandı. ‘The Good, The Bad and The Ugly’de Eli Wallach’ı gölgede bırakacak ölçüde güçlü oyuncuydu. Sinema yazarının benzetmesiyle ‘saf kötü’ydi! Adı da Erol Taş’tı! ‘Türklere zulüm eden Rus generalini oynadığı filmini izleyen seyirci tarafından evi basılan ve ailesi dövülen aktördü!’ Elia Kazan’ın Hollywood’a çağırıp, Ömer Şerif’ten önce ‘Doktor Jivago’ rolünü önermeyi düşündüğü kişiydi!

1960'da çekilen, 'Şoför Nebahat'in bir sahnesinde Sezer Sezin, Kadir Savun, Talat Gözbak, Sami Hazinses ve Semih Serezli



Taş, rolünü yaşayarak oynardı. Son derece yalın ve gerçekçi tipler çizerdi. Çoğu başrol oyuncusundan daha fazla ‘olumlu/olumsuz’ tepki alırdı. 1968’de çekilen, Yılmaz Güney ve Seyyal Taner’in başrollerinde oynadığı ‘Aslan Bey’de, Türklere zalimce davranan Rus generali canlandırdı. General, senaryoya göre tam bir Türk düşmanı ve katiliydi! Film, Erol Taş’ın ikamet ettiği Fındıkzade’de bir sinemada gösterime girdi. Seyirci(ler), Rus generalin eylemlerine öfkelendi. Erol Taş’ı ‘zalim asker’ sanıp cezalandırmaya karar verdiler. Evini bastılar ama ünlü aktörü bulamadılar. Sonra da çocuklarını hedefe koydular! Devam ettikleri ilkokula gidip, sabileri ölesiye dövdüler! Taş, olayı anlatırken, ‘Çocukların ağzını burnunu kırmışlar,’ diyecekti.



- Rol Arkadaşlarını Bile Korkuturdu… -



Taş, kavgacı, rüştünü ispatlamış, hatta dereceye girmiş - ağır siklet! - boksördü! Yeşilçam’a da adam döverek giriş yaptı. Kendisini ilk tanıyan Lütfi Akad’ın davetiyle sinemaya adım attı. Ardından da üst üste çektiği filmlerde çizdiği kötü adam portreleriyle seyircinin ilgisini/tepkisini gördü. Yaşamadığı/karşılaşmadığı şiddet kalmadı. Hatta rol arkadaşlarının bile gözünü korkuttu! Perihan Savaş, Taş’ın ciddiyetinden ve görüntüsünden ürktü, kendisini odaya kilitledi! Savaş, olayı da anlattı: ‘Erol Taş ile sahnem vardı. Rol gereği beni esir pazarında satacaktı! Nasıl çekindiysem, kendimi odaya kilitledim. Sonra Erol Ağabey geldi. ‘Kötü adam değilim,’ diyerek, beni ikna etti.’

1967'de çekilen, Ömer Lütfi Akad'ın yönettiği, 'Ana'da Türkan Şoray ve Erol Taş



Taş, Meksikalı kovboylar gibi yemek yerdi. ‘Viva Zapata filminden çıkıp geldiğini sanırdınız! Tavuk veya hindi budu, koyun ya da inek eti ile ağzını doldurur ve yarısı dışarıda kalacak şekilde çiğnerdi/yutmaya çalışırdı. Bazı et parçaları tükürükleriyle etrafa saçılırdı. Yüzünde oluşan ifade ise tam manasıyla tiksindirici hatta korkutucuydu!



- Yeşilçam’da En Çok Sayıda Filmde Oynayan Sanatçılardandı… -



‘Saf kötü adam’ın alışılmış çizgisini değiştirdiği iki filmi de mevcuttu: ‘Ana’ ve ‘Sürgün’de ‘iyi âdem’i canlandırdı! 1967’de, Türkan Şoray ile başrolünü paylaştığı ‘Ana’da Şevket’i oynadı. 1992’de de, bir öğretmenin hayatının anlatıldığı, ‘Sürgün’de Süleyman Çavuş’a can verdi.



Erol Taş, aşılması zor rekorun da sahibiydi: Yeşilçam’da çekilen 700’den - bazı kaynaklara göre de 800! - fazla filmde görev aldı. ‘Susuz Yaz’, ‘Yılanların Öcü’, ‘Devlerin Kavgası’, ‘Acı Günler’, ‘Aslan Bey’, ‘Maskeli Beşler’, ‘Hudutların Kanunu’, ‘Mahpushane Çeşmesi’ ve ‘Hakanların Savaşı’ gibi çeşitli türdeki yapım(lar)da başarıyla çalıştı, hafızalarda yer buldu. Antalya Film Festivali’nde, ‘En İyi Yardımcı Oyuncu’ dalında, 3 defa ‘Altın Portakal’ kazandı.

1968'de çekilen, 'Hakanların Savaşı' filminde Erol Taş, Tamer Yiğit ve Kadir Savun



1997’de, Atatürk Kültür Merkezi’nde, ‘50. Sanat Yılı Jübilesi’ düzenle(n)di. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de tören katıldı. Kendisine ‘Devlet Sanatçısı’ plaketi ve sertifikası verdi.



- Erzurum’dan İstanbul’a Kağnı Üzerinde, Bazen de Yürüyerek Geldi… -



Erol Taş, Erzurum’un Karaköse Mahallesi’nde dünyaya geldi. Doğum tarihi: 28 Şubat 1926 - 1928 de olabilir! - idi. Babası Hamza Bey, annesi Nefise Hanım’dı. 2 yaşındayken atasını kaybetti. 1932’de, - Henüz 4 veya 6 yaşındaydı! - annesinin isteği üzere göç edildi. Zaruri eşyalar kağnıya yüklendi. Konya’ya doğru yola çıkıldı. Selçuklu’nun başkentine varınca fazla kalınmadı. Yalova istikametinde yolculuğa devam edildi. Eşyalar önce çuvallara istiflendi, ardından da sırtlara alındı. Vapurla İstanbul’a geçilecekti. ‘Dersaadet’te saadet aranacaktı!’ 

1974'de çekilen 'Diyet'in bir sahnesinde Hakan Balamir, Erol Taş ve Hülya Koçyiğit



Fatih’de eski bir konağın iki göz odası kiralandı. Anne çalışacak ve ailesine bakacaktı! Küçük Erol, Zeyrek’teki 54. İlkokul’a yazdırıldı. Yoksulluk ve çalışma zorunluluğu okul bıraktırdı! 11 yaşındaydı! Mahalle bakkalına çırak girdi. Eline geçen para yetersizdi. Savaş dönemiydi. Yiyecek ve içecek sıkıntısı hat safhadaydı. Ekmek karne ile dağıtılırdı. Ailesi yeterince beslenemiyordu! Kuvvetine ve dayanıklılığına güvendi. Küfe satın alıp hamallığa başladı. Sebze ve meyve, çarşıdan eşya taşımaya girişti. Semt pazarlarında tezgâh açtı: Salata malzemesi, limon sattı. Mevsimine göre zerzevat çeşitlerini değiştirdi. Bazen de ne bulduysa pazarladı. 



- Baharatçı Koço Bey, Erol Taş’ın Kaderini Değiştirdi… -



Annesi, oğlunun yaşından büyük kişilerin yapacağı işleri omuzlamasına dayanamadı. Meşgalesinin ve adresinin belli olmasını istedi. Eminönü’nde baharat satan, Rum asıllı tüccar Koço Bey’in yanına çırak soktu. Küçük Erol, ustasına yamaklık yaptı. Ayak işlerinde yardımcı oldu. Güçlü kuvvetliydi: ‘Taşı sıksa, suyunu çıkarırdı!’ Koço Bey, yetime sahip çıktı. Gündüz dükkânda çalışmasını, gece tahsilini sürdürmesini sağladı. Sık sık kavga ettiğini görünce de, boksör olabileceğine kanaat getirdi. Beyoğlu Spor Kulübü’ne götürdü. Lisans çıkarttı. Erol Taş, hem işine devam etti, hem düzenli spor yaptı. Deneyim kazanınca da İstanbul’daki müsabakalara katıldı. 1947’de, sıkletinde başarı gösterdi. İstanbul’da ikincilik kürsüsüne çıktı. Ardından Türkiye şampiyonasına iştirak etti. Yine ikinci geldi. Öz güveni arttı! Aynı yıl tertiplenen bir dövüşte, Türkiye Ağır Sıklet Boks Şampiyonu ile karşılaştı. Aldığı darbelerle çene kemiği kırıldı. Yumrukoyununu bırakmak zorunda kaldı. Daha sonra da 28 ay sürecek askerlik görevine çağrıldı.

Erol Taş bir film sahnesinde



Vatani vazifesini tamamlayınca İstanbul’a döndü. Cankurtaran’daki lastik/ip fabrikasında işe girdi. Evini de aynı semte taşıdı. Mahalleyi tanımaya, arkadaşlar edinmeye girişti. Kendini sevdirdi, saydırdı. Yeni muhitinde şansı parlayacak, kaderi değişecekti. Hiç düşünmediği/aklına bile getirmediği mesleğe kavuşacaktı: ‘Aktörlük yapacaktı!’ 



- Mahallenin Serserilerinin Elinden Film Ekibini Kurtardı… -



Türk sinemasının en önemli/yetkin rejisörlerinden Ömer Lütfi Akad, Cankurtaran’a set kurup, yeni filminin çekimlerine başlamıştı. Mahalle sakinleri kendilerine konuşacak konu(lar), seyredecek sahne(ler) çıkmasından memnundu. ‘Biletsiz açık hava sinemasından herkes hoşnuttu!’ Sonuçta çevrenin işsizi, kabadayısı, ev hanımı, emeklisi gibi fazla uğraşı olmayanlar, kendilerine iş buldu! Hatta daha cüretkâr davrananlar da çıktı: Film ekibi rahatsız edildi! Çalışmaları engellendi!



Erol Taş ve arkadaşları da film ekibini izlerdi. Bir gün, rahatsız eden grup yine bildiği gibi davranınca ortalık karıştı. Taş, yumruklarını konuşturdu. Dostları da yardım etti. Saldırganlar neye uğradıklarını şaşırdı. Çil yavrusu gibi dağıldılar. Bir daha da ortalıkta görünmediler! Taş, ünlendikten çok sonra verdiği mülakatta olayı anlattı: ‘Çekimler sırasında mahallede oturan birkaç serseri, film ekibine musallat olup rahatsız etmeye başladı. Misafirleri korumak için birkaç arkadaşımla birlikte, aylaklarla kavgaya giriştik. Lütfi Bey’in önünde, güzel dayak çektik. Hepsi toz oldu!’

Erol Taş ve Billur Kalkavan, 'Ayrı Dünyalar' filminin bir sahnesinde



Lütfi Akad, beklemediği kavga sahnelerini dikkatle izledi. Taş’ın stilini beğendi. Doğal ve etkileyiciydi! ‘Karşısında yetenekli aktör adayı duruyordu!’ Hemen aklına gelen düşünceyi uygulamaya koydu. Delikanlının adını ve adresini öğrendi. Görüşmeye çağırdı. ‘Çektiği filmdeki dövüş sahnesinde oynamasını istedi!’ ‘Sinema hayatım böyle başladı,’ diyecekti. ‘Boğuşma sahnesi tanınmamı sağladı. Bazı yönetmenler de filmi seyredince, ardı ardına teklifler almaya başladım.’



- Efkan Efekan, Erol Taş’ın Aktör Olacağını İlk Tahmin Edendi… -



Dönemin ünlü aktörlerinden Efkan Efekan, Cankurtaran’da, Erol Taş’ın kahvesinin hemen karşısındaki evde otururdu. Yanına gider, kahvesini içer, hep aynı cümleyi tekrarlardı: ‘Çok ünlü bir artist olabilirsin!’ Bir gün yine geldi, Taş’tan vesikalık fotoğrafını istedi. Tanıdığı bazı sinemacılara gösterecekti! Yönetmen Mümtaz Alparslan, Efekan’ın ricasını geri çevir(e)medi. Aktör adayını görüşmeye/mülakata çağırdı. Yönettiği ‘Acı Günler’in bazı sahnelerinde oynattı. Sonra da kestirip attı: ‘Sen asla oyuncu olamazsın!’ Taş çok üzüldü. Tepki vermedi fakat ‘Belli olmaz,’ demekten de kendini alamadı. İçinden, ‘Günü gelince, boynuz kulağı geçer!’ dedi. Zaman Taş’ı haklı, Alparslan’ı haksız çıkardı. Yıldız adayı ünlenecek, Yeşilçam’ın en çok aranılan isimleri arasına girecekti! Erol Taş, 1957’de çekilen, ‘Acı Günler’ filminde 10 gün çalıştığını, 150 lira aldığını da açıklayacaktı.

Erol Taş ve Mine Sun, 1972'de çekilen, Yılmaz Duru'nun yönettiği 'Acı Pirinç' filminde



Bir yıl sonra 1958’de, Metin Erksan’ın senaryosunu yazıp yönettiği ‘Dokuz Dağın Efesi / Çakıcı Geliyor’da oynadı. ‘Ali’ tiplemesiyle kendini gösterme/kanıtlama fırsatı yakaladı. Eserin kadrosunda Fikret Hakan, Serpil Gül, Kadir Savun, Hayri Esen, Hayati Hamzaoğlu, Yılmaz Gruda ve Saadettin Erbil gibi tecrübeli isimler vardı.



Bir anda Yeşilçam’ın yıldız isimleri arasına girdi. Metin Erksan’ın desteği ve yönlendirmesi ile aktörlüğünü geliştirdi. 1959’da ‘Şoför Nebahat’ ve 1960’da ‘Gecelerin Ötesi’ ile adından söz ettirmeyi sürdürdü. Aynı yıl Lütfi Akad’ın yönettiği ‘Dişi Kurt’ ile seyircisiyle buluştu. Adını afişlerde üst sıralara yazdırdı. Akad Usta’nın her sözünü/talimatını emir kabul eder, istediği gibi oynamaya dikkat kesilirdi.

Erol Taş, 1968'de düzenlenen Antalya Altın Portakal Ödül Töreni'nde ödül kazanan Türkan Şoray, Yılmaz Duru ve Fikret Hakan ile



- ‘Susuz Yaz’ İle Uluslararası Şöhrete Ulaştı… -



1963’de, Metin Erksan’ın yönettiği, Türk sinemasının kilometre taşlarından ‘Susuz Yaz’, Erol Taş’ın ülke dışında da tanınmasını sağladı. Ulvi Doğan’ın yapımcılığını omuzladığı ve başrollerini Hülya Koçyiğit ile paylaştığı eser, dışarıda 2 önemli ödül kazandı. Necati Cumalı’nın bir hikâyesinden beyaz perdeye aktarılan yapım, 1964’de, Berlin Film Festivali’nden ‘Altın Ayı’, yine aynı yıl Meksika’da düzenlenen Acapulco Film Festivali’nde ‘Altın Maya’ mükâfatlarını ülkemize getirmeyi başardı.

Susuz Yaz, Erol Taş’ın başrol oynadığı ilk filmdi. Çekildiği yıl sansüre takıldı ve gösterimi yasaklandı. Ülke dışına kaçırılıp/çıkarılıp yarışmalara sokuldu. Rüştünü ispatlayınca itibarı iade edildi! 

Erol Taş, Hülya Koçyiğit ile 'Susuz Yaz' filminin bir sahnesinde



Erol Taş, eserde canlandırdığı Osman karakteri ile yıldızlaştı. ‘Susuz Yaz’, adeta bir ‘Taş filmi’ haline geldi. Topraklarından çıkan suyu paylaşmaya yanaşmayan ve zıt fikirdeki erkek kardeşi ile çatışmaya girecek kadar gözünü karartan ağa rolündeydi! Çizdiği karakter ile ‘kötü adam’ı canlandıracaklara örnek oyunculuk dersi verdi.

Hülya Koçyiğit, Erol Taş’a ilişkin anısını anlatacaktı: ‘1964’deki ilk filmim ‘Susuz Yaz’da onunla oynadım. Önemli ve ünlü aktörle kamera karşısına geçmek beni heyecanlandırdı. Meksika’daki Acapulco Film Festivali’nde büyük sükse yaptı. Film teklifleri de aldı. Ama usta oyuncu ülkesinde çok mutluydu!’



- Kötü Adam, ‘İyi Âdem’ Rollerinde de Oynadı… -



1967’de, büyük saygı gösterdiği Ömer Lütfi Akad’ın yönettiği ‘Hudutların Kanunu’ için kamera önündeydi. Senaryo, rejisör Akad ile başrol oyuncusu Yılmaz Güney’in ortak çalışmasıydı. Güney’in acımasız rakibi Ali Cello’yu oynadı. ‘İzleyicinin nefretini kusacağı/üzerine yürüyüp döveceği tipi başarı ile oluşturdu!’

Erol Taş, kuzu butu yerken



Erol Taş, nadiren ‘iyi adam’ rollerine de ‘Evet!’ dedi! İnandığı/güvendiği rejisörlerin önerilerini geri çevirme(z)di. Lütfi Akad’ın, aynı yıl yaptığı çalışma, ‘Ana’da alışıla gelen çizgisinin dışına çıktı. ‘Kötü adam’ı Kadir Savun’a emanet etti. Türkan Şoray’ın karşısında ‘iyi insan’ kimliği ile göründü. İki çocuğu ile kan davalılarından kaçan Döndü’nün kocası Şevket’i yorumladı.



Necati Cumalı’nın öyküsünden sinemaya uyarlanan - 1967’de! - ‘İnce Cumali’de de kendisinden beklenen performansı eksiksiz sergiledi. Kötüler kötüsü, gözünü kan bürümüş, zalim köy ağasıydı. Gözünü mal hırsı sarmıştı! Başkalarına ait mülkleri ele geçirmek için her fenalığı yapardı. Önüne çıkan herkesi öldürürdü. ‘Arkasında şahit bırakmayı da sevmezdi!’ Kelimenin tam manasıyla ‘aşağılık tamahkâr’dı!

Erol Taş, ünlü futbolcu Metin Oktay ve Ayten Gökçer ile 'Taçsız Kral' filminin bir sahnesinde



‘Zalim, mal düşkünü ağa’ tiplemesi seyirciyi tiksindirecekti! Göz koyduğu çiftliğin arazisine el koyan, sahibini, karısını ve bütün çalışanları katleden feodal acımasız mütegallibe idi. Hiçbir canlıya hayat hakkı tanımadı: Ayaklarından bağlatıp ağaçlara astırdığı kümes hayvanlarının bile kafalarını kesti! Adını duyan, uzaktan gören kim olsa korkudan kaçardı. Yönetmenin istediği karakterin zirvesindeydi!



- Galada Hem Taşlandı Hem Dövüldü… -    



Adını hatırla(ya)madığı, Doğu Anadolu’daki bir ilde ‘İnce Cumali’nin galası yapılacaktı. Yılmaz Güney, Tijen Par ve İrfan Atasoy katıldı, yoğun alkış aldı. Erol Taş’ın adı duyurulunca, ortalık karıştı. Taşlar, gazoz şişeleri, sandalyeler havada uçuştu. Seyirci(ler) fırlattıkları ile tatmin olmadı. Sahneye çıkıp üzerine yürüdüler. Tokat attılar, yumrukladılar! Üstü başı kan içinde kaldı. Yeni aldığı takım elbisesi yırtıldı/parçalandı! Taş, tepki göstermedi. Gülümsedi ve ağzından şu cümlelerin döküldüğü duyuldu: ‘Atın! Atın! Ne bulursanız atın! Siz bana ekmek atıyorsunuz! Çiçek(ler) fırlatıyorsunuz!’ Acı çekerken bile yüzünden tebessümü eksik etmedi! Seyircisini selâmladı. Sempatik hareketi salonun havasını değiştir(iver)di! Bu defa da kulakları sağır eden tezahürat ve alkış tufanı koptu!





Erol Taş, İnce Cumali’deki olağanüstü başarısıyla, 1967 Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandı.



Üzerine yapışan ‘kötü adam’ tip(ler)i, Taş’ı hiç yalnız bırakmadı. Gölgesi gibi adım adım takip etti. Hiç beklemediği yerde/zamanda karşısına çıktı. Tepki(ler) almasına yol açtı. Film çekimi için Almanya’daydı. Türk işçi ailesi, ekibi evlerine yemeğe davet etti. Taş da arkadaşlarıyla gitti. Tam içeriye adımını atacağı sırada, evin hanımı tarafından engellendi. Kapı yüzüne çarpıldı/örtüldü! İçeriden, ‘Türkiye’de yıktığın yuvalar yetmedi mi,’ sözlerini duydu. ‘Sıra benimkisine mi geldi?!’

2 May 2024 21:53
149 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 1

Kanuni Sultan Süleyman’ın sevgili damadı, en güvendiği veziri/sadrazamı Rüstem Paşa, Osmanlı Tarihi’nde derin izler bıraktı. Hanedan içindeki iktidar oyunlarında rol aldı. Kayınvalidesi Hürrem Sultan’dan yana tavır koydu. Şehzade Mustafa yerine, karısının erkek kardeşlerinden birinin tahta çık(arıl)ması planlarını destekledi.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 1

Kanuni Sultan Süleyman’ın sevgili damadı, en güvendiği veziri/sadrazamı Rüstem Paşa, Osmanlı Tarihi’nde derin izler bıraktı. Hanedan içindeki iktidar oyunlarında rol aldı. Kayınvalidesi Hürrem Sultan’dan yana tavır koydu. Şehzade Mustafa yerine, karısının erkek kardeşlerinden birinin tahta çık(arıl)ması planlarını destekledi.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

‘Erkek Güzeli Sefil Bilo’

İlyas Salman’ın hayatı - baştan sona! - yokluk/yoksulluk senaryosuydu. Zorlu/çetin şartlara karşı koymakla/durmakla geçti. 4 yaşında, küçük kardeşinin diri diri yanışını seyretti. Çaresizliğin acımasızlığını/zalimliğini yaşadı. Sonraki yıllarda hep olumsuzluklara/haksızlıklara karşı durdu/sesini yükseltmeye çalıştı.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Beşiktaşlı Kartal Tibet

Sinemanın ünlü, yakışıklı, zengin, pek kabiliyetli, çok yönlü ismiydi. İşine ve evine önem verdi. Sade, dedikodudan uzak, huzur dolu hayatı özledi, yaşadı. Mutluluğu hanesinde ve ailesinde buldu. Eşine ve çocuklarına sıkıntısız, sevgi dolu ve zengin sayılabilecek yaşam sunabilmenin gayreti içinde oldu. Kaliteli eğitim aldırdı.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Erdal Eren’i İdama Gönderen Cerrah

Eren’in kemik yaşının 18 olduğuna dair raporu veren O.Ç. adlı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu, sonradan genel cerrahi alanında ihtisas yapmış bir cerrahtı.

MSP'li Bakan'ın Gözünden 12 Eylül’ün İlk Günleri

Malatya Milletvekili, MSP Genel Başkan Yardımcısı, İmar ve İskân eski Bakanı Recai Kutan; 12 Eylül 1980 Cuma günü yapılacak askerî darbeyi 3 gün önceden duydu/öğrendi.

Diğer Türk Sineması Yazıları

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!