MSP'li Bakan'ın Gözünden 12 Eylül’ün İlk Günleri

Malatya Milletvekili, MSP Genel Başkan Yardımcısı, İmar ve İskân eski Bakanı Recai Kutan; 12 Eylül 1980 Cuma günü yapılacak askerî darbeyi 3 gün önceden duydu/öğrendi.

MSP'li Bakan'ın Gözünden 12 Eylül’ün İlk Günleri

Recai Kutan; 1977-1980 arasında MSP (Millî Selamet Partisi)’nin Malatya Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı idi. 1977’de kurulan 2 Milliyetçi Cephe Hükümeti’nde de İmar ve İskân Bakanlığı yaptı. Orgeneral Kenan Evren’in liderliğindeki askeri harekât sonrası, partisinin diğer yöneticileriyle beraber gözaltına alındı; 10 ay tutuklu kaldı. Mamak’taki 4. Kolordu Komutanlığı 1 Numaralı Sıkıyönetim Askerî Mahkemesi’nde 4 yıl süreyle yargılandı. 

Kutan’ın tuttuğu notlara göre; 3 gün önceden 12 Eylül 1980 Cuma tarihinde askeri darbe yapılacağını öğrendi. Büyük oğlu İsmail Kutan; babasını telefonla aradı. Burhaniye’de yedek subaylık görevini yerine getiren teyzezadesinden aldığı haberi iletti. Askerî birlikte kulaktan kulağa bir rivayet dolaşıyordu: ‘12 Eylül günü ihtilal olacaktı!’ ‘Anarşi tırmanıp duruyor. Eylemleri askerî yönetim önleyebilir,’ deniyordu. İsmail Kutan, babasına sordu: ‘Siz de duydunuz mu?’

Recai Kutan; Karanfil Sokak’ta bir apartman dairesinde otururdu. Evinin balkonundan Atatürk Bulvarı görünürdü. Oğlunun bilgilendirmesinden sonra çevresine daha çok dikkat etti. Belirtilen günün sabahı erken saatlerde büyük gürültüyle uyandı; gürültüyle ilerleyen tankları gördü. Hanımını kaldırdı; radyoyu açmasını söyledi. Ama beklediği haberi alamadı; normal yayın sürüyordu. Çok geçmedi; spiker, ‘Türk Ordusu’nun emir komuta zinciri içinde ülke yönetimine el el koyduğu’ haberini okudu. Kutan; diğer iki oğlunu da uyandırdı. Eşine ne yapmaları gerektiğini tembih etti. Hemen ardından da MSP yöneticisi arkadaşlarını telefonla aramaya çalıştı. Rehberinde kayıtlı telefon numaralarının hiçbirisine ulaşamadı; görüşme dışı bırakılmışlardı. Evindeki diğer telefonla bağlantı kurabildi.

- Küçük Bir Valiz Hazırlatıp Askerleri Bekledi… -

Çok geçmeden, MSP Genel Başkanı Necmeddin Erbakan’ın birkaç subay nezaretinde evinden alındığını öğrendi. İlerleyen saatlerde de, Oğuzhan Asiltürk, Fehim Adak, Temel Karamollaoğlu, Ahmet Remzi Hatip, Şener Battal ve Şevket Kazan’ın askeri minibüslere doldurulup götürüldükleri haberi geldi.

Hanımına döndü: ‘Haydi bakalım! Benim için ufacık valiz hazırlayın! Yakında bizim eve de gelirler,’ dedi. Sabah namazını kıldı; küçük bavulu kapının yanına koydu. Ailecek pencerenin önüne geçip, askerleri beklediler. 

İfadesine göre; içinde en ufak korku ya da ürperti yoktu. 

İhtilâlin gerekçeleri arasında; ‘MSP’nin Konya’da düzenlediği, ‘6 Eylül Kudüs Mitingi’ bardağı taşıran son damla!’ sayılmıştı.

Saatler hızla ilerledi; güneş iyice kendini gösterdi. Saat 08.30 civarında askerî minibüs apartmanın önünde durdu. 2 subay, 3-4 er indi. Recai Kutan; ‘Haydi bakalım; vedalaşalım!’ dedi. Ailesi ile kucaklaştı; son uyarılarını yaptı; askerleri bekledi. 

5-10 dakika geçtiği halde, askerler - bir türlü! - evin zilini çalmadı. Pencereden tekrar baktıklarında, subaylar ve askerler minibüse binip uzaklaşıyordu. Çok şaşırdılar. 

Daha sonra apartmandaki komşuları birer ikişer ziyarete geldi. Kutan’ın komşularından birisi de, eski bakanlardan Orhan Öztrak idi. - Orhan Öztrak; İçişleri eski Bakanı Mustafa Faik Öztrak’ın oğlu; CHP Sözcüsü Faik Öztrak’ın babasıydı! - 

- Güven Partili Orhan Öztrak’ın Sözleri Doğru Çıktı… -

Orhan Öztrak; hazırlıkları görünce şaşırdı; Kutan’ı teselli etti:

‘Sizin gibi ülkeye samimiyetle hizmet etmiş birisinin tutuklanması söz konusu olamaz. Kesinlikle ifade ediyorum: Siz tutuklanmayacaksınız!’

Kutan; ‘Söyleyene değil, söyletene bak!’ şeklindeki atasözünü hatırladı.

Hakikaten Orhan Öztrak’ın tespiti doğrulandı: Recai Kutan, MSP Genel Başkan Yardımcısı unvanına rağmen gözaltına alınmadı. Aynı makamdaki Süleyman Arif Emre ile Fehmi Cumalıoğlu da serbestti.

Kutan’ın ifadesine göre; tutuklanan arkadaşları daha önce hazırlanan liste ve sıra uyarınca, minibüs ve otobüslerle evlerinden alındı. Yanlarına eşya almalarına lüzum olmadığı tebliğ edildi. İfade için götürüldüklerini, sonra da serbest bırakılacaklarını sandılar. Ama denildiği gibi yapılmadı: Bir hafta boyunca, aynı elbiselerle hapishanede yatıp kalktılar.

Minibüs ve otobüslerle evlerinden toplanan MHP’li, MSP’li, AP’li ve CHP’li parlamenterler ile yöneticilerin nereye teslim edilecekleri konusunda karışıklıklar yaşandı. Toplananlar, önce Harbiye’ye götürüldü. Nizamiyenin önünde bir saat kadar bekletildiler. Görüşmeler sonunda yanlış yere gelindiği anlaşıldı. Oradan, Amerikan Yardım Teşkilatı binasına gidildi. Yine yanlış yerdeydiler. Sonunda, Ordu Lisan Okulu’na varıldı.

- Kutan; Fevzioğlu Üzerinden MBK’yı Etkilemeye Çalıştı… -

Süngülü askerlerin oluşturduğu güvenlik çemberinden geçirildiler. Bodrum ve 2 kattan oluşan binanın üst katına alındılar. Grupta AP’den Turgut Toker, Necmettin Cevheri, Mehmet Celâl Budak; CHP’den Deniz Baykal, Ertuğrul Günay ve Kemal Anadol ilk akla gelenlerdi.

Sonraki birkaç gün içinde, Necmettin Erbakan Hoca, eşi ile İzmir Uzunada’ya yollandı. Oğuzhan Asiltürk, Şevket Kazan, Fehim Adak, Tahir Büyükkörükçü, Ahmet Remzi Hatip, Şener Battal, Ali Güneri, Temel Karamollaoğlu, Ankara’da ‘zorunlu ikinci askerlik!’ görevine başladı.

Güven Partisi’nin hiçbir mensubu tutuklanmadı. GP’nin ihtilâli yapan askeri kadroya çok yakın/işbirliği içinde olduğu iddia olundu. Kurulacak yeni hükümetin başbakanlığına da Turan Feyzioğlu’nun getirileceği ifade edilmeye başlandı.

İddiaların/söylentilerin bir kısmı doğrulandı. Orhan Öztrak’ın kardeşi, Profesör İlhan Öztrak; yeni hükümette Devlet Bakanı yapıldı. Kutan; gelişmeleri dikkatle izledi; Turan Fevzioğlu’nu evinde ziyaret etti. TBMM’de yakın ve samimi ilişki içindeydi. Fevzioğlu’na MBK ile yakınlığını hatırlattı; yanlış adımlar atılmaması konusunda telkin ve tavsiyelerini aktaracağını beyan etti. Ama beklediği karşılığı/ilgiyi göremedi. Fevzioğlu; sanılanın aksine MBK ile bağlantısını reddetti. Hafif serzeniş içindeydi. Konsey’in kimsenin ve hiçbir çevrenin tavsiyesine ihtiyaç duymadığını da ifade etti.

- Askeri Hakim Albay Hamdi Sevinç; MSP Yöneticilerini Suçsuz Bulunca Ortalık Karıştı… -

Recai Kutan temaslarını sürdürdü. İkinci ziyaretini İçişleri eski Bakanı, emekli Orgeneral İrfan Özaydınlı’ya yaptı. Özaydınlı ile NATO Parlamento Heyeti’nde birlikte bulunmuştu. Ortak arkadaşları, Orhan Miskbay’ın bürosunda görüştü. İstişareleri birkaç defa tekrarlandı. Ama beklenen sonuç çıkmadı/alınamadı. İhtilâli yapan kadro son derece inatçı ve kararlıydı; dışarıdan gele(bile)n etkilere/önerilere kapalıydı.

Gözaltına alındıktan 3 hafta sonra, Necmettin Erbakan Hoca; Uzunada’dan Ankara’ya Ordu Dil ve İstihbarat Okulu’na getirildi. Zemin katta tek kişilik odaya konuldu. Mamak’taki Sıkıyönetim Askeri Savcılığı’na ifadeye götürüldü. Üst katta kalan MSP’li yöneticiler, pencereden Erbakan Hoca’nın ifadeye gidişini gözyaşları içinde izledi. Hoca; bir subay ve silahlı 2 askerin nezaretinde cipe bindirilirdi.

Gözaltındaki MSP yöneticileri; 9 Eylül 1980 Cumartesi günü, Sıkıyönetim Askeri Savcılığı’nca tutuklanmaları talebiyle mahkemeye çıkarıldı. Mahkeme hâkimi, Albay Hamdi Sevinç idi. Mahkeme; sabah 9’dan, akşam 19’a kadar sorgulamaları sürdürdü. Sonuçta da, öne sürülen suç(lar) konusunda kesin delil ve emare bulunmadığı kanısına vardı; tutuklanma isteğinin reddine, sanıkların tahliyesine karar verdi. 

Oğuzhan Asiltürk; Recai Kutan’ı telefonla arayıp müjdeyi verdi. Ama karara rağmen Necmettin Erbakan, Tahir Büyükkörükçü, Temel Karamollaoğlu ve Hüseyin Erdal serbest bırakılmadı.

Askeri savcılık; Hâkim Albay Hamdi Sevinç’in kararına diğer mahkeme nezdinde itiraz etti. Dosya hemen ertesi günü incelendi. MSP yöneticilerinin tamamının yeniden tutuklanmaları kararlaştırıldı. Tahliye sevinci yaşayanlar, - bir gün sonra! - yeniden tutukevine döndü.

- Haklarındaki Tutuklama Kararını Avukatlık Bürosunda Öğrendiler… -

Recai Kutan; 15 Ekim 1980 Çarşamba günü, Süleyman Arif Emre ile Anafartalar Caddesi’ndeki bir avukat arkadaşlarının yazıhanesindeydi. Hukuki danışma/fikir alış verişi için gelmişlerdi. Odaya girip çıkan kâtipler misafirlere tuhaf tuhaf bakıyordu. Kutan ve Emre merak etti. Az sonra da sebebi öğrendiler. Kendilerinin de dâhil edildiği, serbest bırakılan, bütün MSP yöneticileri hakkında yeniden tutuklama kararı çıkmıştı. 

Recai Kutan, Fehmi Cumalıoğlu, Süleyman Arif Emre ve Lütfi Doğan bir araya gelip, Ankara Merkez Komutanlığı’na telefon etme kararı aldı. ‘Biz mi gelelim; yoksa siz mi alırsınız?’ diye sordular. Telefona çıkan albay; hava karardıktan sonra gelmelerini önerdi.

4 gün sonra - 19 Ekim 1980! - Kurban Bayramı kutlanacaktı. Bazı dostları, bayramı aileleriyle geçirdikten sonra teslim olmalarını teklif etti. Kutan ve 3 arkadaşı; o gün, refakatçileriyle beraber Ankara Merkez Komutanlığı’na gitti.

Teslim olduktan 2 gün sonra Mamak’taki Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Savcılığı’na götürüldüler. Kutan, Cumalıoğlu ve Doğan ifadelerinin alınmasının ardından mahkemeye çıkarıldı. Haklarında verilen tutuklama kararı vicahiye çevrildi.

- ‘Selamet Koğuşu’nda Oluşturulan Mescidin Cemaati… -

Kaldıkları yerin adı: ‘Selamet Koğuşu’ydu. Avukatların ve ailelerin getirdikleri hasır, halı ve seccadeler bir kenara serilip mescit oluşturuldu. İmamlığı Tahir Büyükkörükçü yapardı. Büyükkörükçü’nün ısrarı üzerine imamete Lütfi Doğan geçti. Müezzinliği de MHP Elazığ Milletvekili Tahir Şaşmaz yaptı. Kutan’a göre cemaat; MSP’lilerin tamamından, MHP’lilerin çoğunluğundan oluşurdu. Lütfi Doğan Hoca; Kur’an-ı Kerim’in en başından başlardı; her rekâtta bir sayfa okuyup sabah namazını kıldırırdı. 

Sabah saat 9’a doğru uyarıldılar. Koğuşa dönmeliydiler; yoklama alınacaktı. Uygulamaya göre; kimse ayakta durmayacaktı; yatağının kenarında oturacaktı. Biraz sonra, yüzbaşı, astsubay ve çavuş koğuşa girip, listeden isimleri okudu. Adı söylenen; ‘Burada!’ diye karşılık verdi.

- Ziyaret Salonunda Konuşulanları Dinleyen Erler… -

Perşembe günü ziyaretçi kabul edilirdi. Tutukluların birinci dereceden yakınları: Anne, baba, eş ve çocukları gelirdi. Herkes görüşmecileri için hazırlanırdı. Nizamiyeye bakan pencerelere dizilirdiler. İçeriye alınan çağrılıları gözlemeye başlardılar. Aileler heyecanlanırdı. Ellerindeki çantalarda/torbalarda börek, çörek, ev yemekleri doluydu. Tutukevinin pencerelerine bakıp yakınlarını görmeye çalışırlardı.

Ziyaretçiler; küçük odaya alınırdı; getirdikleri paketler kontrol edilirdi; gerekirse üst araması da yapılırdı. 

Görüşme için zemin kattaki büyük salon hazırlanmıştı; 5 küçük masa konulmuştu. Mahkûm anonsla çağrılırdı; masanın başına oturtulurdu. Ardından da yakınları içeriye alınırdı. Her masada iki er gözcü beklerdi. Askerler konuşulanları dikkatle dinlerdi/izlerdi; tutuklunun akrabalarına bir şey verip vermediği kontrol ederdi. Görüşmenin süresi 15 dakika ile sınırlıydı. 

Kutan; ilk ziyareti bitince, üst kattaki koğuşa çıktı. Getirilen paketleri açtı: Gömlek, iç çamaşırı, havlu, bir kutu börek ve bir kutu da haşlanmış et çıktı. Koğuşun yanındaki küçük boş odayı kiler haline getirdiler. Boş meyve sandıklarıyla raflar yaptılar. Yiyecekleri yerleştirdiler.

- Tutuklulara Aileleriyle Bayram Görüşmesi Yapmaları Yasak… -

Soruşturma dosyası için Başsavcı Hâkim Albay Nurettin Soyer, 2 hâkim yüzbaşı ve 2 de sivil savcı yardımcısı görevlendirildi. Nurettin Soyer; ceketinin düğmelerini çözerdi. Esmer yüzü, telaş ve sinirden iyice kararırdı. Sorgulama odasına aralıklarla da olsa girip çıkardı. Her seferinde de; ‘Ben sizin ne olduğunuz bilmez miyim?’ diyerek peşin hükmünü açığa vururdu.

Bayramın ilk günü aileler, çocuklar ve yakınlarla görüşmelerine ruhsat çıkmadı. Resmi bayramlaşma töreni için, saat 10’da, alt kattaki salonda toplanıldı. Tutukevi Müdürü Yılmaz Ergenekon; Merkez Komutanlığı’nın tutuklulara bayram ziyaret izni sağlamayışının sebebini üzgün tavırla açıkladı. Arife ve bayram günleri için sıcak su da verilmedi. Salı günleri banyo yapılırdı.

Selamet Koğuşu’na MHP’li ve CHP’li yöneticiler sık gelirdi. Dışarıda, serbest hayatta birbirlerine dik/öfke ile bakanlar; Dil Okulu’nda canciğer kuzu sarmasıydı; havalandırmada kol kola gidip dolaşırlardı.

Kutan ve diğer MSP’liler de komşularının ziyaretine giderdi. Necmettin Erbakan; Türkeş’in, Ahmet Yıldız’ın ve 2 CHP’li eski parlamenterin koğuşlarına misafir olurdu.

- Gazeteleri Sansürleyen ‘Sabık Zabıta Nazırı’ Oğuzhan Asiltürk… -

Her odanın radyosu, salonun televizyonu vardı. Her gün bütün gazeteler satın alınırdı. Haberleri takip etme imkânı mevcuttu. Nöbetçi er, günlük gazeteleri getirirdi. Cerideler; arkadaşlarının ‘sabık Zaptiye Nazırı’ adını taktıkları Oğuzhan Asiltürk’e teslim edilirdi. Asiltürk; dikkatle incelerdi; uygun görmediği haberleri keserek veya karalayarak ‘sansür ederdi’. Kalan bölümler dikkatle okunurdu.

Günlük alış veriş için posta görevliydi. MSP’li grubun satın alma görevlisi Hüseyin Erdal’dı. Erdal; listeyi isteklere göre oluştururdu. Günlük veya haftalık alış veriş yapılabilirdi.

13 Kasım 1980 Perşembe günü beklenmeyen gelişme yaşandı. Tam akşam namazı vaktiydi; bir astsubay, koğuşları dolaşarak yemekhanede toplanılacağı haberini verdi. Bir araya gelinmişti ki; içeriye Hapishane Müdürü girdi. Cebinden çıkardığı listede yazılı isimleri okudu. ‘İsimlerini okuduğum arkadaşlar çok acele hazırlansınlar! 10 dakika sonra Mamak Askeri Tutukevi’ne nakledilecekler,’ dedi. Salon derin sessizliğe büründü. Soru sorma izni verilmedi. Hapishane Müdürü; ‘Soru sormayın! Talimata uyun! Derhal hazırlanın!’ dedi; dışarıya çıktı.

Listeden anlaşıldığına göre; milletvekilleri veya senatörler kalıyordu; TBMM üyesi olmayanlar gidiyordu.

Ertesi günü, yeni bir sürpriz uygulama gördüler. Mamak’a gönderilen MSP’den Abdurrahim Bezci ile Mehmet Okur, MHP’den de Tahsin Ünal ve Sait Bilgiç geri döndü. 50 yaşın üzerindeki Genel İdare Kurulu üyeleri, bir günlük misafirlikten sonra yüz geri edilmişti. Mamak’tan döndürülenler, yılgınlık ve manevi çöküntü içindeydi. Konuşmak bile istemediler. Gözyaşları içinde; ‘Sakın sormayın! Anlatılacak gibi değil! Tam bir felaket yaşanıyor. Cenab-ı Allah; orada tutulan arkadaşlarımıza yardım etsin; tez zamanda kurtarsın!’ diyebildiler.

Tıraş edilmiş saçları ve bıyıkları, sapsarı yüzleriyle ne derece korkunç gece ve gündüz geçirdikleri kolayca anlaşıldı.

‘Mamak Cehennemi’ ayrı yazının konusuydu…

Recai Kutan; Ankara Dil Ve İstihbarat Okulu ya da diğer ismiyle Kirazlıdere Tutukevi’nde geçirdiği günlerini ‘Kirazlıdere Tutukevi Penceresinden 12 Eylül’ adı ile kitaplaştırdı. Yazıda Sayın Kutan’ın anılarından yararlanıldı…

16 September 2019 17:16
1,397 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Başbakan’ı Koruyan Kung-Fu Ekibi

Türkiye Cumhuriyeti’nin 23. Başbakanı Necmettin Erbakan’ın yakın korumalığını yapan, kendilerine ‘Sakaryalılar’ adı veren bir grup vardı.

40 Odalı Konaktan Tek Göz Eve

Eşref Üren; babasının katlini/boğulmasını canlı canlı seyretti; korkunç olay hafızasına kazındı.

‘Serhafiye’nin Kapatması

Margaret, hayatını cambazlık yaparak kazanan Morgan ailesinin iki güzel kızından büyük olanıydı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Star Olmayı Hedeflemeyen Star

Bir tarafı ile hep çocuk kaldı; içindeki çocuğu korumaya çalıştı. İçindeki çocuk, yaratıcılığını ve oyunculuğunu tetikliyordu.

‘Erkek Güzeli Sefil Bilo’

İlyas Salman’ın hayatı - baştan sona! - yokluk/yoksulluk senaryosuydu. Zorlu/çetin şartlara karşı koymakla/durmakla geçti. 4 yaşında, küçük kardeşinin diri diri yanışını seyretti. Çaresizliğin acımasızlığını/zalimliğini yaşadı. Sonraki yıllarda hep olumsuzluklara/haksızlıklara karşı durdu/sesini yükseltmeye çalıştı.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Yalnız Hem De Çok Yalnız Adam

Yaşar Güvenir; 10 Ocak 1998’de, dünyamızdan kuyruklu bir yıldız gibi ayrıldı. Arkasında yaşanmış hatıralar ve yaşayacak onlarca beste ile…

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Gökyüzünde Süzülen İlk Türk Kadın Pilot

Bedriye Tahir Gökmen Hanım, havacılığa gönül veren, pilotluk sevdası ile yanan binlerce Türk kızının örnek aldığı, arkasından yürüdüğü tarihî kişiydi. Kıt kanaat yaşantıya rıza gösterip, hayalini gerçekleştirmeye çalıştı. Zorlukları bir bir aştı, eğitimini başarıyla tamamladı ama brövesine kavuşamadı. ‘Solo uçuş yapan ilk Türk kadın pilot’ unvanını kazanmakla yetindi.

Çankaya Köşkü'nde Eşek Sütüyle Güzellik Banyosu

Prenses Süreyya, İran İmparatoriçesi sıfatı ile ülkemize - 1951 ve 1956’da! - iki resmi ziyarette bulundu. Büyük ilgi gördü, el üstünde tutuldu. Güzellik reçetesini de uygulamasına fırsat tanındı…

Mayk Hammer Yazan Türk

Kemal Tahir; hayatının beşte birini hapishanelerde geçirdi. En güzel eserlerini de cezaevinde yazdı.

Bilinmeyen Abdullah Gül

Genç Abdullah Gül’e göre Kısakürek; ‘ışığından yararlanılacak kutup yıldızı/mürşit’ idi. Fikir çizgisinin diğer 2 önemli isim ise; Sezai Karakoç ve Nurettin Topçu’ydu. Cemil Meriç, Erol Güngör, İdris Küçükömer ve Fethi Gemuhluoğlu da etkisinde kaldığı mütefekkirlerdi.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 1

Kanuni Sultan Süleyman’ın sevgili damadı, en güvendiği veziri/sadrazamı Rüstem Paşa, Osmanlı Tarihi’nde derin izler bıraktı. Hanedan içindeki iktidar oyunlarında rol aldı. Kayınvalidesi Hürrem Sultan’dan yana tavır koydu. Şehzade Mustafa yerine, karısının erkek kardeşlerinden birinin tahta çık(arıl)ması planlarını destekledi.

Yalnız Hem De Çok Yalnız Adam

Yaşar Güvenir; 10 Ocak 1998’de, dünyamızdan kuyruklu bir yıldız gibi ayrıldı. Arkasında yaşanmış hatıralar ve yaşayacak onlarca beste ile…

Şeriat Adına Kafası Koparılan Öğretmen

Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, kararlı, inatçı, korkusuz, tehditten yılmayan, inancını - gerektiğinde! - hayatı pahasına koruyan yapıdaydı. Cumhuriyet ilkelerinin yılmaz savunucusuydu. Milliyetçiydi ve Türk Ocağı mensubuydu. Atatürk’ün açtığı yeni yolun inanmış fedaisiydi.

Fikriye Hanım’ın Defnedildiği Mezarlık

Kimi çevrelere göre sevgilisi, kimi çevrelere göre de Mustafa Kemal Paşa’nın nikâhlı eşi olduğu iddia edilen Fikriye Hanım’ın Ankara’nın Ulus semtinde çok eski bir mezarlığa gömüldüğü, tarihi defin alanının ise - yıllar sonra - temizlenip imara açıldığı ortaya çıktı.

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Başbakan’ı Koruyan Kung-Fu Ekibi

Türkiye Cumhuriyeti’nin 23. Başbakanı Necmettin Erbakan’ın yakın korumalığını yapan, kendilerine ‘Sakaryalılar’ adı veren bir grup vardı.

‘Acıların Kadını’ Bergen’in Bol Acılı Öyküsü

Rivayete göre, babası, kızının şarkıcılık yapmasına rıza göstermemişti. Hasta yatağında, ölümün eşiğinde, ‘Belgin şarkıcı olursa, iki yakası bir araya gelmesin,’ diye beddua etmişti.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?