Şeriat Adına Kafası Koparılan Öğretmen

Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, kararlı, inatçı, korkusuz, tehditten yılmayan, inancını - gerektiğinde! - hayatı pahasına koruyan yapıdaydı. Cumhuriyet ilkelerinin yılmaz savunucusuydu. Milliyetçiydi ve Türk Ocağı mensubuydu. Atatürk’ün açtığı yeni yolun inanmış fedaisiydi.

Şeriat Adına Kafası Koparılan Öğretmen

28 Aralık 1930 günü, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa’ya taziye telgrafı gönderdi: ‘Büyük Türk Ordusu’nun kahraman, genç subayı ve Cumhuriyet’in idealist öğretmen heyetinin kıymetli uzvu Kubilay Bey, temiz kanı ile Cumhuriyet’in hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiştir…’

Menemen’de, 23 Aralık 1930 günü meydana gelen gerici ayaklanmada, Yedek Subay Öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay (24), testere dişli bağ bıçağı ile başı kesilip kopartılmak sureti ile şehit edildi. İlçe emniyetinde görevli 2 bekçi, Hasan Bey ve Şevki Bey de kurşunlanarak katledildi.

Genel Kurmay Başkanlığı’nca yapılan açıklamada, ‘hazırlık safhasından sonra eylemi gerçekleştirenlerin tamamının Manisa’da ikamet ettiklerinin ve Nakşibendî Tarikatı ile bağlantılarının belirlendiği’ kaydedildi. ‘Eylem sıradan girişim/cinayet değildi. Bilinçli ve organize hareket olarak tertip edilmişti. Yapılan araştırmada/soruşturmada elde edilen bilgi ve bulgular planlı/kanlı kalkışmayı doğruluyordu.’

Menemen’e taraftarları ile gelen Derviş Mehmet, kendisini ‘Mehdi’ diye tanıttı. Konuşmasına göre, ‘Peygamber tarafından yollanmıştı. Din ortadan kalkmıştı. Görevi: Şeriati yeniden getirmekti. Arkalarında 70 bin kişilik İslâm Ordusu vardı. İlçenin etrafı çevrilmişti. Öğle namazı vaktine kadar herkes, ‘Şeriat Sancağı’ altında toplanmalıydı. İzmir ve İstanbul ele geçirilmişti. Sıra Menemen’e gelmişti. Bütün Müslümanlar kutsal bayrağın çevresinde yekvücut olmalıydı. Katılmayanlar cezalandırılacaktı. Hükümet yok sayılmalıydı. Kendileri dinin koruyucularıydı.’

- Erenköy’de Şevki Paşa Köşkü’nde Oturan Nakşibendî Tarikatı Şeyhi… -

Eylemin liderleri: Giritli Derviş Mehmet, Sütçü Mehmet Emin, Şamlı Mehmet, Nalıncı Hasan ve Küçük Hasan adlı kişilerdi. Resmi belgelere göre, Manisa Askeri Hastanesi’nin emekli İmamı İbrahim Hoca’nın yetiştirmesi ve bağlısıydılar. Adı geçen zat, İstanbul’un Erenköy semtinde Şevki Paşa Köşkü’nde ikamet eden Nakşibendî Şeyhi Esat Efendi’nin bağlısı ve halifesiydi. İbrahim Hoca Efendi’nin görevi: ‘Manisa ve çevresinde tarikat öğretilerinin yaygınlaştırılması ve taraftar toplaması’ydı.

23 Aralık 1930’da, Manisa yöresinden geldikleri bildirilen sakallı, sarıklı ve cübbeli 6 kişi - İddianamede belirtildiğine göre 4’ü silah taşıyordu! - Gazez Camii’nde cemaatle sabah namazını kıldı. Mabette bulunan/korunan ‘Sancak-ı Şerif’i alıp, Menemen’in Hükümet Meydanı’na diktiler. Ellerine aldıkları silahlarla cemaati ve halkı yanlarına, yeşil sancağın altına toplanmaya çağırdılar. Yine mahkemenin iddianamesine göre kalabalık ve olayı örgütleyenler, ‘Laz İbrahim’ tarafından yönlendirildi. Ahaliye öğle vaktine kadar süre verildi. Çağrıya iştirak edenler ‘Cennetlik’ti. Karşı duranlar, muhalefet edenler ‘Cehennemlik’ti. Kendileri tarafından da cezalandırılacaktı. Sonraki tehdit daha korkunçtu: İlçeye girecek olan 70 bin kişilik ‘Halife Ordusu/Şeriat Ordusu’ davete iştirak etmeyenleri ‘kılıçtan geçirecek’ti. Şapka giyenler ‘kafir’di. Yeniden şeriat yönetimi getirilecekti.’ 

Duyuru sürekli yinelendi. 

Menemen Posta Müdürü Hüseyin Sabri Efendi, aynı camide sabah namazını kıldı. Olayın elebaşlarını gördü ve yaşananlara bire bir şahit oldu. Tehlikeyi ve ayaklanmanın vahametini anladı. Ankara’ya ve Menemen’deki 43. Piyade Alay Komutanlığı’na telgrafla durumu iletti. Yine iddianame yazıldığını göre, derhal yardım istedi. Kalkışmanın önüne geçilmesini talep etti.

- Asteğmen Kubilay’ın Başı Bağ Bıçağıyla Kesildi… -

Her geçen saat kalabalık çoğalıyordu. Elebaşılar, yeni katılımları gördükçe cesaretleniyor ve cüretleri artırıyordu. Meydana tam bir keşmekeşlik hâkimdi. Çok geçmeden, Asteğmen Kubilay ve emrindeki bir manga asker olay yerine ulaştı. Müdahale emri alınmıştı. Asteğmen, askerleri geride bıraktı. Tek başına isyancıların yanına gitti. Dağılmalarını, elebaşların da hemen teslimini istedi. ‘Yanında sadece tabancası vardı. Cesaretine ve mangal gibi yüreğine de diyecek yoktu.’ 

Kalabalığın içinden birisi, Asteğmen Kubilay’a ateş açtı ve yaralanmasına sebep oldu. Olayı izleyen askerler de karşılık verdi. Ama olay yerine çabuk intikal etmelerinden ötürü yanlarına gerçek değil ‘manevra’da kullanılan mermileri almışlardı. Derviş Mehmet, patlayan ama yaralamayan mermileri hemen fark etti. Öne çıkıp bağrını açtı. ‘Bana kurşun işlemez! Bana kurşun işlemiyor!’ diye bağırmaya başladı. Kubilay’ın yarası ağırdı. Çekilmek zorunda kaldı. Caminin bahçesine kadar zorlukla yürüyebildi. Yanında gelen askerler de ya korkup kaçtı ya da saklandı. 

Derviş Mehmet, Asteğmen Kubilay’ı takip etti. Kubilay’ı yere yatırdı. Cebinden çıkardığı testere dişli bağ bıçağı ile başını gövdesinden ayırıp ‘şehit etti’! Aziz öğretmenin kafası, ağaç dalına geçirildi. Meydandaki kalabalığa gösterilecekti. Vaka mahalline yetişen Bekçi Hasan vahşeti görünce tabancasına sarılıp ateş açtı. Gruptan birisini yaraladı. Verilen karşılık sonucunda bulunduğu yerde şahadet şerbetini içti. Arkadaşına yardıma gelen bir diğer bekçi, Şevki de katledildi. 

Birinci Kolordu Komutan Vekili Korgeneral Mustafa Muğlalı, 8 Ocak 1931’de, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya ‘Gizli’ damgalı bir rapor yolladı. Asteğmen Kubilay’ın şehit edilişini anlattı. Aziz şehidin cesedinin ilk incelemesinde, ölümün revolver mermisinin neden olduğu belirlenmişti. Mehdi Mehmet ve Küçük Hasan’ın üzerinden de aynı marka tabancalar çıkmıştı. İkinci muayenede ise, yaralanmaya mavzerden atılan kurşunların sebebiyet verdiği anlaşılmıştı.

- Askeri Doktorun Şehit Kubilay İçin Yazdığı Rapor… -

Olaya ilişkin diğer rapor vahşetin boyutlarını apaçık ortaya koydu. Vaka yerindeki tıbbi incelemeyi Askeri Doktor Üsteğmen Necati Bey yapmıştı. - Adı belirtilen kişi, cesedi Gazez Camii’nin girişinin sol tarafında bulmuştu! - ‘Arkası üstü yatıktı, sağ tarafındaki kasaturası muhafazasından çekilmiş haldeydi. Elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmıştı. Etrafındaki toprağın üzerinde bol miktarda kan öbekleri görülüyordu. Müteveffa - tahminen! - 25 yaşındaydı, üzerinde haki renkli askeri elbise vardı. Orta boylu, kumral, saçları az ağarmış ve sakalı tıraşlıydı.’

Korgeneral Mustafa Muğlalı, başka bir raporunda da ilçedeki askeri yetkililerin olayın önemini ve vahametini kavrayamadığını vurguladı ve yapılan hataları sıraladı. Hatta bazı sert ifadeleri kullanmaktan da çekinmedi. Muğlalı’nın raporuna göre ilk hatada, Kubilay katledilirken on adım ötesindeki müfrezenin başındaki çavuşlar hareketsiz kalmış ve sonra da firar etmişlerdi. İkinci değerlendirmeye göre, İlçe Jandarma Komutanı, Alay Komutanı’na doğru ve ayrıntılı bilgi sunmamıştı. Hadisenin büyümesine, bir silah arkadaşının ‘koyun gibi boğazlanmasına’ sebebiyet vermişti. Yazılan satırlara bakılırsa, yanına 4 jandarma alıp Hükümet Binası’nda saklanmıştı. Menemen Kaymakamı da odasından hiç çıkmamıştı. Kalkışmayı bastıran askeri kuvvet ilçeye gelene kadar olaylara seyirci kalmayı yeğlemişti.

Olay yerine yetişen askeri birlikler, isyanı bastırdı, elebaşları yakaladı ve 3 şühedanın aziz naaşlarını korumaya aldı.

- Mustafa Kemal Paşa En Sert Tedbirlerin Alınmasını İstedi… -

Menemen Olayı patlak verdiğinde, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk, Trakya Gezisi’nin Edirne durağındaydı. Kendisine haber ulaştırılınca vakit geçirmeden İstanbul’a avdet etti. Sinirlenmişti, hemen telgraf başına geçmişti. ‘Hemen Menemen’i haritadan silin,’ emri verdiği bile ileri sürülmüştü. Ülke, Yunan işgalinden 8 yıl önce kurtulmuştu. Aynı memleketin küçük ilçesinde, kendini bilmez grup ayaklanmış, askerinin başını kesip direğin ucuna asmak cüretini göstermişti.

27 Aralık’ta, Dolmabahçe Sarayı’nda, Atatürk’ün başkanlığında toplantı yapıldı. Başbakan İsmet İnönü, Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak, Orgeneral Fahrettin Altay ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya katıldı. Gündem: Menemen Olayı’ydı. Atatürk’ün konuşması önemli ve çok dikkat çekiciydi. ‘Kurulacak İstiklal Mahkemesi, gerici sanıklar için hem en ağır, hem de en caydırıcı cezaları vermeliydi. Hüküm hemen yerine getirilmeliydi.’ 

Olaylara ses çıkartmayan/tepki göstermeyen Menemen halkının göç ettirilmesi gündeme getirilse de, sonunda vazgeçildi. 

Başbakan İsmet İnönü, toplantıdan sonra Ankara’ya döndü. 1 Ocak 1931’den itibaren İzmir, Manisa ve Balıkesir illerinde bir ay süreli sıkıyönetim ilan edildi. Örfi idarenin başına da, Birinci Kolordu Komutan Vekili Korgeneral Mustafa Muğlalı getirildi. Muğlalı Paşa, Sıkıyönetim Mahkemesi Başkanlığı’na da atandı.

Atatürk, 28 Aralık 1930’da, Türk Ordusu’na hitaben Genel Kurmay Başkanlığı’na ‘başsağlığı telgrafı’ gönderdi. ‘Mürtecilerin sergilediği vahşeti şiddetle kınadı ve olayı ‘utanılacak hadise’ şeklinde değerlendirdi.’

- Mustafa Kemal Paşa, Menemen’in ‘Vilmodit’ Şehir İlan Edilmesini İstedi… -

Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya dönünce, İstanbul’dakinden daha geniş katılımlı toplantı tertipledi. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Ordu Komutanı Orgeneral Fahrettin Altay, Başbakan İsmet İnönü, TBMM Başkanı Kazım Özalp, Milli Savunma Bakanı Zekai Apaydın celseye katıldı.

TBMM eski Başkanı, Orgeneral Kazım Özalp, Menemen Olayları sonrasında Ankara Çankaya’da yapılan toplantının ayrıntılarına anılarında yer verdi. Özalp Paşa’nın anlattıklarına göre haber, Ankara’da bomba etkisi yapmıştı. Mustafa Kemal Paşa görülmemiş derecede kızgın, üzgün ve heyecanlıydı. Devlet yetkililerini konuyu acele görüşmeye çağırdı. Başvekil İsmet Paşa, Millî Müdafaa Vekili Zekai Apaydın ve Ordu Müfettişi Orgeneral Fahrettin Altay davete icabet/iştirak etti. Mustafa Kemal Paşa konuşmaya çok sinirli başladı: 

‘Bu ne haldir? Mürteciler, Hükümet Meydanı’nda, din adına ordunun subayını boğazlayabiliyorlar. Binlerce Menemenli’den kimse çıkıp mani olmuyor. Bilakis tekbirle teşvik ediyorlar. Yunan idaresi altındayken bu hainler neredeydiler? Onların namusunu ve dinini kurtaran ordunun subayına reva gördükleri saldırının cezasını sadece hain katiller değil, hepsi en ağır şekilde çekmelidir. Bu, cumhuriyetin ve bizim başımızı kesmektir. Bütün Menemen sorumludur. Kasaba ‘vilmodit’ - cezalandırılmış şehir! - ilan edilmeye müstahaktır. Derhal harekete geçmeliyiz.’

- Kubilay’ın eşi Fatma Vedide Hanım Tuzaklı Köyü’nde Öğretmendi… -

Özalp Paşa, ortamı yumuşatmayı ve vakit kazanmayı denedi. Hemen görüşünü belirtti: ‘Acaba ayrıntılı raporların gelmesini beklesek mi?’ Sonra, kendi aralarında anlaştılar. Bir iki gün daha beklenecek, Mustafa Kemal Paşa’nın tepkisinin ne ölçüde değişebileceğini göreceklerdi. Olayla ilgili kanuni işlemler hemen başlatıldı. 

Mustafa Kemal Paşa, bir daha ‘vildomit’ten bahsetmedi. Derviş Mehmet ve yandaşları yakalandı. Kurulan divan-ı harpte mahkeme edilerek, idam olundular. 

Asteğmen Mehmet Fehmi Kubilay’ın eşi Fatma Vedide Hanım, Balıkesir’in Gönen ilçesine bağlı Tuzaklı Köyü’nde öğretmendi. Eşinin şehit düştüğü gün ve ertesi gün okulundaydı. 24 Aralık 1930 sabahı, ilk ders sonunda teneffüs zili çalınca başöğretmen odasına gitti. Günlük gazeteler masanın üzerindeydi. Bir tanesinin ilk sayfasında eşi Asteğmen Mehmet Fehmi Kubilay’ın resmini gördü ve haberi okudu. Yazılanları bitiremedi, hıçkırmaya başladı. Bir türlü inanamadı. 

Ertesi gün, ilçesindeki bütün okullar tatil edildi. Biricik oğlu - 16 aylık! - Vedat’ı komşusuna bıraktı. Diğer öğretmenler arkadaşları ile Balıkesir’e götürüldü. İl Millî Eğitim Müdürlüğü, aziz şehidin hatırası için saygı toplantısı düzenlemişti.

- İnceleme Tutanaklarına Göre… -

Olay yerinde askeri ve sivil yetkililerce 2 ayrı inceleme yapıldı. Şehit Kubilay’ın revolver tipi tabanca ile değil mavzerle vurulduğu belirlendi. İlk tutanağa göre, Asteğmen Kubilay yaralanmasından son 30 metre kadar ilerisindeki Gazez Camii’nin bahçesine sığındı. Ağır yaralanma neticesinde şehit düştü. Saldırganlar, yanına gelip bağ bıçağı ile başını gövdesinden ayırdı. Aziz şehidin başı sopanın ucuna takıldı. Şahitlerin ifadelerine bakılırsa, ‘kalkışmacılar meydanda zikir de yaptı.’ 

Merhumun başının takıldığı kanlı sopanın mahkemeden sonra İnkilap Müzesi’ne gönderildiği şeklinde haberler basında yer aldı.

Tahkikatta ortaya çıkan diğer önemli nokta da: Kubilay’a yardım etmek için yanına koşan ilçe bekçilerinden Hasan ve Şevki Beyler de uzak menzilli tüfeklerden açılan ateş neticesinde şehit edilmeleriydi.

- Kubilay Ailesi’nin Hikâyesi… -

Mehmet Fehmi Kubilay ile eşi Fatma Vedide Hanım, öğretmen yetiştiren Millet Mektepleri çıkışlıydı. Okulda eski harflerle yeni alfabe öğretilirdi. Yeni alfabenin kullanımı öğrenildikten sonra mezun olunurdu. 

Öğretmenliğe Latin kökenli yeni alfabeyi öğreterek başladılar. İngilizce, Fransızca veya Almanca bilenler, yeni abecenin harflerine aşinaydı. Kubilay, İzmir Millet Mektebi’ni bitirdi. Aydın’a da aynı okul açılınca öğretmen atandı. Fatma Vedide Hanım ile Aydın’da tanıştılar. Her ikisi de Türk Milleti’ni çok severdi. Atatürk’ün ideolojisine, devrimlerine ve görüşlerine bağlıydılar. Milliyetçiydiler. Mehmet Fehmi Kubilay, Türk Ocağı İzmir Şubesi’nin üyesiydi. Aydın’da da aynı çevrenin içindeydi. Eşinin anlatımına göre, sinirli, inatçı ve atak kişiliğe sahipti. Son derece ateşli tartışmacıydı. Kavgacı sayılmazdı, ama münazaraları sert geçerdi. İçki içmez, sigara kullanmazdı. Kahveye bile gitmez, kumar oynamazdı. Spora düşkündü, boş vakitlerini egzersiz(ler)le doldururdu. Şehit edildiğinde 2 yıl, 2 ay süren evliliği son buldu.

Kubilay’ın ailesi Girit göçmeniydi. Adana Kozan’a gelmişler, oradan Antalya’ya ve en sonunda da İzmir’e yerleşmişlerdi. Mehmet Fehmi, 1906’da Hüseyin Bey ile Zeynep Hanım’ın çocuğu olarak, Adana’nın Kozan ilçesinde dünyaya geldi. İlk ve orta eğitimini Antalya Numune Okulu’nda tamamladı. Liseye İzmir Öğretmen Okulu’nda başladı. Son sınıfı Bursa Öğretmen Okulu’nda bitirdi. 1926’da ilkokul öğretmeni diploması aldı. Kanun çıkınca da KUBİLAY soyadını aldı.

- Goloğlu’na Göre İsyancıların Çoğu Serbest Fırka Taraftarıydı… -

Cumhuriyet Tarihçisi Mahmut Goloğlu’na göre, davanın bitmesi beklenmeden verilen bazı idam kararlarının infazına gidildi. Uygulamanın amacı, yeni yönetimin kararlılığını göstermek, benzeri davranışlara yelteneceklerin gözünü korkutmaktı. Bazı iktidar organlarına göre, Menemen Ayaklanması’nı destekleyenlerin çoğu Serbest Fırka taraftarıydı. Parti, Mustafa Kemal Paşa’nın önerisi ve tavsiyesi üzerine, arkadaşı Ali Fethi Okyar Bey’in liderliğinde kurulmuştu. Amaç. Cumhuriyetin temel ilkelerine bağlı muhalefet partisi oluşturmaktı. Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. muhalefet partisiydi. Varlığını ancak 99 gün sürdürebildi. 17 Kasım 1930’da kendi kendini feshetmek zorunda kaldı. ‘Yeni yönetim karşıtlarının odağı haline geldiği görüldü.’ 

Yine Goloğlu’na göre, Serbest Fırka’yı destekleyen Yarın ve Son Posta gazeteleri hakkında soruşturma başlatıldı. Kâzım Karabekir Paşa’nın yazılarını neşreden Hür Adam ile Menemen’de kurulan Askeri Mahkemenin sürecine dâhil edildiler. Atatürk, hemşerisi/yakın arkadaşı - Serbest Fırka’nın lideri! - Ali Fethi Okyar Bey’i korudu. İsmet İnönü’nün ısrarına karşın yargılanmasına izin vermedi.

Menemen’de başlatılan adli soruşturmada, kalkışmayı yönetenlerin Nakşibendî Tarikatı’nın yöneticisi ve bendesi oldukları belirlendi. İddialara/bulgulara göre, olay İstanbul’da yaşayan Erbilli Şeyh Esat Efendi’nin tahrik ve teşvikiyle vukua gelmişti. Organizatör dervişler, Menemen’de bir ‘gerici kalkışma’ya yeltenmişti. İstanbul Emniyeti, Şeyh Esat Efendi’yi evinden gözaltına aldı ve İzmir’e gönderdi. Kendisine ‘kutbul aktab’ - kutupların başı! - diye hürmet edilirdi. Adli yetkililerin savına göre, ‘İslam âlemindeki Nakşibendî Tarikatı mensuplarının reisiydi.’

- Yargılamalar Sonunda 37 İdam Kararı Verildi… -

Askeri mahkeme heyeti, 2 Ocak 1931 günü, Menemen Kışlası’nda göreve başladı. - Sivil savcılar, 24 Aralık’tan itibaren kapsamlı soruşturma yürütmüştü! - Hazırlanan 18 dava dosyasını devraldılar. Tutuklanan 220 kişinin 16’sı kadındı. 

15 Ocak 1931’de, halka açık yapılan yargılamalar, Zafer İlkokulu’nun salonunda başladı. Duruşmalar ara vermeden 9 gün sürdü. 24 Ocak’ta kararlar açıklandı: Suçlu bulunan 37 kişi asılarak idam edilme cezasına çarptırıldı. Bazı mahkûmların eceliyle ölümü, bazılarının cezasının müebbet hapse çevrilmesi neticesinde, idamlıkların sayısı 28’e düştü. Hükmün TBMM’ce onaylanmasının ardından, 3 Şubat 1931’de infazlara geçildi. Mahkûmlar, Menemen’in 3 ayrı yerinde asıldı. Bazıları, şehit Kubilay’ın başının kesildiği yerde son yolculuklarına çıkarıldı. Böylece devletin kararlı ve etkin tutumu gösterildi. Erbilli Şeyh Esat Efendi, duruşmalar sırasında hastalandı. Mart ayının başında kaldırıldığı hastanede vefat etti. - Bağlıları, yıllar sonra, Şeyh’in zehirlendiğini iddia edecek kadar ileri gitti! -  Oğlu, Mehmet Ali Efendi de darağacına gidenler arasındaydı.

- İzmir Valisi Kazım Bey’in ‘Gizli’ Damgalı Yazısı… -

İzmir Valisi Kazım Bey’in, 20 Mayıs 1931 tarihinde, İçişleri Bakanlığı’na ‘Gizli’ kaydı ile gönderdiği mektupta çok önemli sır yer aldı. Yazdığına göre, şehit Asteğmen Mehmet Fehmi Kubilay üniformasıyla gömülmüştü. Kanıyla boyanmış şapkası, Recep isimli öğretmen arkadaşındaydı. Alınıp, İzmir Müze Müdürlüğü’ne teslim edilmişti. İlgili birim de, Ankara’daki Etnografya Müzesi’nin İnkilap Şubesi’nde muhafaza/teşhir edilmesi için gönderecekti. Muazzez şehidin hatıratına hürmeten anıt yaptırılacak ve üzerine, ‘İnandılar, dövüştüler, öldüler! Bıraktıkları emanetin bekçisiyiz…’ cümleleri yazdırılacaktı.

İçişleri Bakanlığı’nın Millî Eğitim Bakanlığı’na 15 Mart 1946’da gönderdiği resmi yazıda da ilginç bilgilere rastlandı. Menemen’deki gerici ayaklanmayı düzenleyenler, bir sancak ve bir de bayrak kullanmıştı. Üzeri sırma ile işlenmiş sancak ile ipek örgülü bayrak, İzmir Emniyet Müdürlüğü’nde koruma altındaydı. Her iki tarihî emanetin İzmir İnkılap Müzesi’nde muhafaza edilmesi ve sergilenmesi yerinde olacaktı. Ama resmi yazışmaya karşın sancak ve bayrak bulunamadı.

Şehit Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın anısının yaşatılması ve sıcak tutulması için bir adım daha atıldı. 1932 yılında, ‘Şehit Kubilay Anıtı’nın yapılması kararlaştırıldı. Açılan yarışmayı heykeltıraş Ratip Aşir Acudoğu kazandı. Sanatçının kıymetli eseri, Kubilay Kışlası - 57. Topçu Tugay Komutan Yardımcılığı! –‘nın bahçesindeki en yüksek tepenin zirvesine yerleştirildi. 

Menemen Ayaklanması, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1925’deki Şeyh Sait Kalkışması’ndan sonra karşılaştığı en önemli sorundu. Üzerine gidildi ve yeni yönetimin kararlı tavrı gösterildi. Cumhuriyet yönetimi sonsuza kadar yaşatılacaktı.

31 December 2020 11:58
2,006 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

Niğde’de Saklanan Kutsal Emanetler

Hükûmet ve Türk Genel Kurmayı, İstanbul'un bombalanabileceğini de ihtimal dâhiline almıştı. Böyle bir durumda, saraylar, tarihî eserler ve müzeler büyük zarar görebilirdi.

İşgal Kuvvetleri Komutanı'nın Makam Otomobili Nasıl Çalındı?

Mim Mim Grubu’nun lideri Topkapılı Cambaz Mehmet Bey; bağlanan maaşı kabul etmedi; kendisinin ve ailesinin zaruretine rağmen, Kızılay’a hibe etti. Akrabalarının ne maaştan ne de bağıştan haberi olmadı. Ta ki ölümünden sonra yayınlanan taziye mesajına kadar…

Sultan İbrahim'in Şekerparesi

Sultan Birinci (Deli) İbrahim; Osmanlı Hanedanı’nın soyunun kesilmesini engelledi. Osmanlı’nın 2. atası sayıldı. Annesi Kösem Sultan; tek umudu için ülkenin en güzel, işveli, cilveli nazeninlerini seferber etti.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Erotik Filmlerin Unutulmayan Yıldızı

70’li yılların sonunda Yeşilçam’ı ‘veba salgını’ gibi sarıp, gerçek sanatçıları tribünlere hapseden ‘erotik/porno film dalgası’nın yıldızlarından Tülin Tan, hayatının son günlerini Darülaceze’de geçiriyor.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Cüneyt Arkın: Bozkırda Yetişen Aktör

Sean Connery’den sonraki ‘ikinci James Bond’ bir Türk aktör olabilirdi.

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

Medine Kahramanı Fahrettin Paşa

Tarihimize ‘Medine Kahramanı’ diye yazılan, (Ömer) Fahrettin Türkkan Paşa, askerliğin yanında çok usta fotoğraf sanatçısıydı.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

2. Abdülhamit'e Rest Çeken Cariye

2. Abdülhamit, Osmanlı Hanedanı’nın en çok tartışılan, konuşulan ve hakkında yazılan üyesiydi. Eylemleri ile bazen eleştirildi, bazen göklere çıkarıldı. Özel hayatı da merak edildi. Kimi kaynaklara göre 13, kimi tarihçilere göre 16 hanımı oldu. Çerkez soyluları tercih ettiği yazıldı.

Türkeş, MBK’den Nasıl Tasfiye Edildi?

Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan’ın Ankara’nın Necatibey Caddesi’ndeki mütevazı evinde ‘14’ler’ tanımlamasıyla siyasi tarihimize geçen grubun kaderi çizildi. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal ve MBK’nin 2 etkin üyesinin çok gizli toplantısında ülkenin yakın geleceğini etkileyecek önemli karar alındı.

İsmet Paşa’nın Elini Öpen TİP Lideri

Mehmet Ali Aybar, çok iyi eğitim almıştı; Sol/Sosyalist düşünce aileden mirastı.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.