2. Abdülhamit'e Rest Çeken Cariye

2. Abdülhamit, Osmanlı Hanedanı’nın en çok tartışılan, konuşulan ve hakkında yazılan üyesiydi. Eylemleri ile bazen eleştirildi, bazen göklere çıkarıldı. Özel hayatı da merak edildi. Kimi kaynaklara göre 13, kimi tarihçilere göre 16 hanımı oldu. Çerkez soyluları tercih ettiği yazıldı.

2. Abdülhamit'e Rest Çeken Cariye

Şadiye Hanım Sultan (30 Kasım 1886 - 20 Kasım 1977), babası 2. Abdülhamit’i çok seven, toz kondurmayan evlatlarındandı. 91 yaşına kadar yaşadı. Varlığı yokluğu, mutluluğu yası tanıdı. Atasının Selanik’deki sürgün günlerine şahitlik etti. Yanında bulundu, serüvenini gözledi. Ülke dışında da yaşamak zorunda kaldı. 1952’de Türkiye’ye döndü. Anılarını yayınladı, hafızasında kalan anları satırlara döktü. Tanıklığını tarihe bıraktı. ‘Hayatımın Acı ve Tatlı Günleri’ ilk kez 1966’da yayınlandı. Risalesi sonraki yıllarda farklı isimlerle değişik yayınevlerince tekraren neşredildi.

Şadiye Hanım Sultan, 30 Kasım 1886’da, Yıldız Sarayı’nda dünyaya geldi. Annesi Emsalinur Kadınefendi, Sultan 2. Abdülhamit’in ‘6. kadınefendisi’ydi. 20 Kasım 1885’de, Yıldız Sarayı’nda yapılan muhteşem düğünle dünya evine girdiler. Şadiye Hanım Sultan, Emsalinur Hanım’ın ilk ve tek çocuğuydu. Babasının da dokuzuncu evladı, beşinci kızıydı.

- Şadiye Sultan Piyano Dersleri Aldı… -

Sarayın güvenilir 2 mensubundan özel dersler aldı. Padişah Kâtibi Hasip Efendi’den Arapça ve Farsça öğrendi, Kur’an-ı Kerim tahsil etti. Şifreci Kamil Efendi’den de tarih, coğrafya, matematik ve dil bilgisi dersleri aldı. Tamburi Cemil Bey’den Türk Musikisi, Lombardini Bey’den Batı Müziği meşk etti. Piyano, tambur çalmayı öğrendi.

Şadiye Sultan, 3 nişan ve 2 evlilik geçirdi. Enver Paşa’nın izdivaç teklifine muhatap oldu. Ancak babası 2. Abdülhamit’in damat adayına bakışı olumsuzdu, geri çevrildi. - Paşa, sabık Sultan’ı tahttan indiren ekibin mensubuydu! - Kendisi de atasının kararına uydu. 

İlk nişanlısı: Küçük Sait Paşa’nın oğlu Ali Namık Bey’di. 31 Mart 1909’da sözlendiler. Aynı yıl, Sultan 2. Abdülhamit tahttan indirilip Selanik’e sürgüne gönderildi. Yıldız Sarayı tamamen boşaltıldı. İstanbul’da kalan hanımları farklı mahallelerdeki konaklara yerleştirildi. Emsalinur Kadınefendi, kızı Şadiye Sultan ile Nişantaşı’nda bir köşke iskân edildi.

- Şadiye Sultan’ın Düğünü Nişantaşı Sarayı’nda Yapıldı… -

Şadiye Sultan, babasını yalnız bırakmadı. Yanına, sürgün mekânı Alatini Köşkü’ne gitti. Bir yıl sonra Dersaadet’e döndü. Kayınpederinin 2. Abdülhamit’i eleştirmesi ve olumsuz tavrını sürdürmesi yüzünden nişanı attı. 

Çok geçmeden yeni talibi ile dünya evine ilk adımını attı. Zülüflü İsmail Paşa’nın ikiz oğullarından Celalettin Bey ile nişanlandı. Yeni damat adayı iyi huylu, yakışıklı ve muhlis yapılıydı. Ama sonuç yine olumsuzdu.

Aralık 1910’da, Evkaf Bakanı Galip Paşa’nın torunu, Duyûn-ı Umumiye Başmüdürü Mustafa Fazıl Bey’in oğlu Fahir Bey ile - kendi isteğiyle! - nişanlandı. Fahir Bey, iyi eğitimli, yakışıklı, yumuşak huylu, efendi, sabırlı, uyumlu adamdı. Aynı ay içinde evlendiler. Düğünleri Nişantaşı Sarayı’nda yapıldı.

Şadiye Sultan’ın tek kızı, Samiye Hanım Sultan, 1918’de dünyaya geldi. 4 yıl sonra, 27 Eylül 1922’de sevgili kocası Fahir Bey’i aniden yitirdi ve genç yaşında dul kaldı.

- Şadiye Sultan 30 Yıl Yurt Dışında Kaldı… -

Mart 1924’de, Osmanlı Hanedanı ülke dışına çıkarıldı. Şadiye Sultan, biricik kızı Samiha Hanım’ı yanına alıp Paris’e geldi. Osmanlı’nın Bern Büyükelçiliği’ni yapan, Sevr Antlaşması’nı imzalayan delegasyonda bulunan Diplomat Reşat Halis Bey ile 2. evliliğini gerçekleştirdi. - Reşat Halis Bey, 150’likler listesindeydi. Türkiye'ye girişi yasaktı. 28 Mayıs 1927 tarihli yasayla da Türk vatandaşlığından ıskat edilmişti! - 

Emsalinur Kadınefendi de, 1924’deki sürgüne katıldı. Paris’e kızının yanına gitti. Birkaç yıl kaldı fakat sıla hasreti ağır bastı. İstanbul’a geri dönünce, - daha önce! - kızı ile yaşadığı Nişantaşı’ndaki konağa yerleşti. 1948’e kadar orada kaldı. 78 yaşındaydı. Gayrimenkulün tapuda sahibi görünen Maliye Bakanlığı, köşkü tahliye edip satışa çıkardı. Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye dilekçe ile başvurdu. Yardımını istedi. Ayda 100 lira tutarında gelire sahipti. ‘Barınacak yer veya bekçilik yaparak kalacağı mekân talep etti!’ Emsalinur Kadınefendi, torununa ait - Erenköy’deki! - Galip Paşa Köşkü’ne gitmek zorunda bırakıldı.

Sultan 2. Abdülhamit’in 6. Kadınefendisi Emsalinur Hanım, 1952’de, 82 yaşında vefat etti. Cenazesi Yahya Efendi Mezarlığı’nda toprağa verildi. 

- Şadiye Sultan, 2. Büyük Savaş’ta Fransa’da Kaldı… -

Şadiye Sultan ve ailesi, 2. Büyük Savaş boyunca Fransa’da kaldı. Almanlar, 1940’da, Paris’e girince, Reşat Halis Bey şehirden ayrılmayı önerdi. Ama teklifi kabul görmedi. Aile, başka şehre veya ülkeye yerleşebilirdi. Hanım Sultan, Fransa’ya karşı minnet borçluydu. Kendi ifadesine göre, ‘Fransa, ikinci anavatanı sayılırdı! Yaralı askerlere yardım edebilirdi!’

Reşat Halis Bey, 1945’de, 62 yaşında hayatını yitirdi. Şadiye Sultan 2. defa dul kaldı. 1952’de, Osmanlı Hanedanı’nın kadın üyelerinin Türkiye’ye dönmelerine izin çıkınca İstanbul’a geldi. Maddi imkânları yetersizdi. Barınacak yer sıkıntısı çekti. Şekerci Hacı Bekir yardım elini uzattı. Cihangir’de bir bodrum katına yerleştirdi. Mütevazı gelir bağladı. Sultan 2. Abdülhamit’in hayattaki son çocuğu, Şadiye Sultan, 20 Kasım 1977’de, 90 yaşında son barınağında ruhunu teslim etti. Sultan 2. Mahmut’un Divanyolu’nda türbesine - babasının hemen yanına! - defnedildi.

Şadiye Sultan, babasını ve ailesini daima korudu. Cumhuriyete muhalefet etmedi. Ama tek röportajı ile de tavrını belli etti. 2. Abdülhamit’i kutsadı, göklere çıkardı. Anılarının yayınlanmasının ardından Yeni İstiklal dergisinin - 15 Haziran 1966 tarihli! - 253. sayısında röportajı yayınlandı. Muhabir Muzaffer Budak Seyfettinoğlu’nun sorularını cevapladı. Babasını anlattı. Övgülerini sıraladı:

- 2. Abdülhamit’i Yandaşları Övdü, Muhalifleri Yerdi… -

‘Nakşibendî tarikatına mensuptu. Kur’an-ı Kerim elinden düşmezdi. Evrat - Müslümanlarca belirli zamanlarda okunması âdet haline gelmiş dualar ve Kur'an ayetleri! - okurdu. Sürekli devlet işleriyle ilgilenirdi. Yılda bir iki kere sarayın bahçesine gezmek için çıkabilirdi.’ 

Röportaj, dönemin en gözde dergisi Hayat’ta 3 bölüm halinde yayınlanan Ali Muhsin Bey’in anılarına cevap mahiyetindeydi. Ali Muhsin Bey, Sultan’ın kâtibiydi ama aktarıları - şimdiye kadar rastlanmamış! - pek ağır suçlamaları ifade ediyordu. ‘Beyanına göre Sultan Abdülhamit, namaz kılmaz, oruç tutmazdı. İçkiye ve kadına düşkündü!’

Şadiye Sultan, ölünceye kadar babasının hatırasına saygı gösterdi, icraatını savundu. 2. Abdülhamit’e toz kondurmadı. ‘Babam Abdülhamit / Saray ve Sürgün Yılları’ anılarında, atasının güzel, akıllı ve dik başlı cariye/gözde ile ilgili tebessüm ettiren ilişkisini dahi yazdı.

- Halife Sultan’ı Reddeden Güzel Cariye… -

‘Sarayda, kumral, zarif, ela gözlü, 23 yaşında, iyi tahsil görmüş, gayet güzel kız vardı. Babam, ondan hoşlanırdı. Daima yanında gezdirir ve konuşurdu. Fakat kız, babamın arzusuna asla müsaade etmezdi. Bu hal beş yıl devam etti. 

Bir gün, bayram ziyaretinde gidildiğinde, bahsettiğim kız da, mükemmel tuvaleti ve yaşıyla beraber artan güzelliği ile sırası gelince Sultan’ın huzuruna girdi.

Babam, ona ismi ile hitap etti:

‘Hâlâ inadına berdevam mısın? Bugün ne kadar güzelsin!’

‘Efendiciğim! Ömrüm oldukça size canımı feda ederim, yanınızdan ayrılmam. Fakat bütün dünyayı bağışlasanız, hareminiz olamam. Çünkü kocamın yalnız bir karısı olmasını isterim. O da elbette ki benim! Aksi halde evlenemem!’ cevabını verdi.

Babam güldü. Kızın açık konuşmasından hoşlandı. Bilahare birçok elmaslar vererek onu taltif etti.

- Damada Yapılan Şakalar… -

Bir süre sonra, kız için İstanbul’un en güzel semtinde konak alındı. Mükemmel mobilyalarla tefriş edildi. Mabeyinden, kırk beş yaşlarında, dindarlığı taassup derecesine varan zatla nikâhlandırıldı. Saraydan çıkarılıp evine götürüldü. Düğünü de orada icra edildi.

Cemiyet günü kız, ayaklarına kadar ince tülle örtüldü. Misafirler arasından geçirildi, gelin odasına götürüldü. Zevci - kocası! - tarafından hürmetle yüzündeki duvak açıldı. Hep beraber düğün sofrasında yemek(ler) yenildi.

Zifaf odasına evlilerin istirahata çekilecekleri saatte, yaver geldi. Damadın, görülen lüzum üzerine, mümkün olan süratle, saraya getirilmesi hakkında, babamın - Padişah 2. Abdülhamit’in! - iradesini tebliğ etti.

Başında mavi sırmalı takke, sırtında yanları yırtmaçlı gecelik entari giyen damat, o gece saraydaki bekleme odasına gitti. Sabahın beşine kadar, gelecek emri öğrenmek için bekledi. Sonra ‘Lüzum kalmadı!’ denilerek serbest bırakıldı.

Mabeyinci damada, aynı muziplik üst üste dört, beş gece yapıldı. Sabaha kadar bekleme odasında vakit geçirdikten sonra, güneş doğarken evine dönmesine izin verildi.

- Güzel Cariye Kendini Ailesine ve Çocuklarına Adadı… -

Kız ne kadar ince, zarif, tahsil ve terbiyesi mükemmel ise, kocası da o kadar kaba idi. Konakta her ikisinin anneleri de beraber otururdu. Kayınvalidesi, ‘Sen, sıska kızsın! Oğlum, senin gibisini ne yapsın?’ diyerek, zavallıyı daima zehirli sözlerle üzmek isterdi. Yeni gelin ise, akıllı davranıp hakaretlere önem vermezdi.

Birbiri ardından, iki oğlan çocuğu dünyaya getirdi. Resmi günlerde, ara sıra saraya gelirdi. Babam, her rastladığında, ‘Bahtiyar mısın? Zevcine sahipsin, değil mi?’ diye sorardı. ‘Evet, efendiciğim! Lütfün, başımın üstündedir! Memnun olmaya, çocuklarımı iyi yetiştirmeye gayret ediyorum!’ diye karşılık verirdi.’

Şadiye Sultan, anılarında, babası Sultan 2. Abdülhamit’in özel hayatına ait çok sayıda kötüleyici isnatlarda bulunulduğunu hatırlattı. Anlatılanların/yazılanların büyük çoğunluğu doğru değildi. Aktardığı cariye olayı ise, abartılarak nakledilen bir isnadın iç yüzüydü.

4 December 2021 14:46
2,474 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

Osmanlı’nın İçki Tüketimi

1904’de, Osmanlı’nın şarap ihracatı tamı tamına 340 milyon litreydi. Osmanlı; Avrupa’nın en önemli içki üreticileri arasındaydı.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Piyanist Bestekâr 2. Abdülhamit Han

Sultan 2. Abdülhamit’in az bilinen bir yönü de müzisyenliğiydi. Pekiyi derecede piyano çalardı. Sultan’ın Batı müziği formlarında piyano için yaptığı besteleri de mevcuttu. Çocuklarının aynı müzik aletinde ustalaşması için özel gayret gösterdi. Avrupa’dan çok kıymetli piyanolar getirtti. Çalışmalarını yakından izledi, yanlışlarını da gösterdi.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Türkeş, MBK’den Nasıl Tasfiye Edildi?

Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan’ın Ankara’nın Necatibey Caddesi’ndeki mütevazı evinde ‘14’ler’ tanımlamasıyla siyasi tarihimize geçen grubun kaderi çizildi. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal ve MBK’nin 2 etkin üyesinin çok gizli toplantısında ülkenin yakın geleceğini etkileyecek önemli karar alındı.

İsmet Paşa’nın Elini Öpen TİP Lideri

Mehmet Ali Aybar, çok iyi eğitim almıştı; Sol/Sosyalist düşünce aileden mirastı.

Atatürk'ün Emaneti Türk Hava Kurumu

Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda sadece yerli uçağın yapımı değil, millî silah sanayinin de temeli atıldı. Atatürk’e göre Türk Milleti yüksek karaktere, zekâya, kabiliyete sahipti. Kendi uçağını, tankını ve her türden savaş silah(lar)ını üretebilirdi.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Cüneyt Arkın: Bozkırda Yetişen Aktör

Sean Connery’den sonraki ‘ikinci James Bond’ bir Türk aktör olabilirdi.

General Trikopis'i Esir Alan Ahmet Çavuş

Afyonlu Ahmet (Ünlü) Çavuş, savaşın gidişatını değiştirdi. 2 arkadaşıyla Yunan Ordusu’nun Başkomutanı Trikopis’i ve kurmaylarını esir alarak, imkânsızı mümkün kıldı. Ordumuza yüksek moral aşıladı.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

İstanbul’dan Ölüme Gönderilen 80 Bin Sokak Köpeği

İstanbul’un tarihinde 3 defa ciddi boyutlarda sokak köpeği katliamı yaşandı. 1910’daki ilk teşebbüste 80 bin köpek toplandı ve aç bırakılıp ölüme terk edildi. 1912’deki 2. girişimde 30 bin, 1980 sonrasındaki 3. itlafta da 83 bin hayvanın canına kıyıldı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!