‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

Sokullu Mehmet Paşa, 1571’de, Venedik Büyükelçisi Barbaro'ya tarihe geçen şu sözleri söyledi: ‘Siz, İnebahtı'da donanmamızı yakmakla sakalımızı kestiniz. Biz ise Kıbrıs'ı fethederek kolunuz kopardık. Tıraşlanan sakal yerine daha gür gelir ama budanan kol tekrar çıkmaz.’ 

Kıbrıs, Venedik’ten alındı. İstanbul’daki Fener Rum Patriği, Osmanlı’yı destekledi: ‘Direnmeyin! Yardımcı olun!’ tavsiyesinde bulundu. Yönetim Katolik, Rum cemaati Ortodoks’tu. Halil İnalcık’ın yazdığına göre ada halkı, Türkleri ‘kurtarıcı’ gibi karşıladı. ‘Ahaliye yönelik Venedik zulmü/baskısı engellendi/ortadan kaldırıldı!’ 

Kıbrıs, 3 asrı aşkın süre Osmanlı yönetiminde kaldı. 1874 kayıtlarına göre adada, çeşitli milletlerden 100 bin Hıristiyan, 44 bin - büyük çoğunluğu Anadolu’dan göçen! - Türk vardı.

1877, Kıbrıs için dönüm noktasıydı. Kaderi değişecek, yeni yöneticileriyle tanışacaktı.

- Savaş Cephe(ler)den Değil Saraydan Yönetildi… -

Çarlık Rusyası, aynı yıl Osmanlı’ya hem batıdan, hem doğudan saldırıya geçti. Romanya, Karadağ ve Sırbistan, Rusya’nın yanında saf tuttu. 1853 - 1856 yılları arasında süren Kırım Savaşı’nda Osmanlı’ya destek veren İngiltere ve Fransa, yeni kapışmada tarafsız kalmayı seçti. 2. Abdülhamit, İstanbul’da ‘Meclis-i Askeri’ adlı heyet oluşturdu. Yıldız Sarayı’ndan savaşı yönetmeyi tercih etti. Ama benimsenen strateji mutlak mağlubiyeti getirdi. Boğuşmanın kaderi baştan belliydi. Gazi Osman Paşa ve Ahmet Muhtar Paşa gibi simge kahramanların cephe başarıları sonucu değiştirmedi. - Sultan ve adı geçen 2 kıymetli komutan ‘gazilik payesi kazanacaktı! -

Çarlık kuvvetleri, İstanbul’un yanı başına, Yeşilköy’e kadar ilerledi. Rus Orduları’nın şehre girip işgale girişmesi an meselesiydi. - İstanbul ve Çanakkale Boğazları da kontrol altına alınmıştı! - Osmanlı Hariciyesi, Rusya’dan barış talep etti. Tarih: 19 Ocak 1878’di. Tarihe ‘93 Harbi’ olarak geçen boğazlaşma, 31 Ocak 1878’de, Edirne Mütarekesi’nin imzalanması ile sona erdirilebildi.

Anlaşma, İngiltere’yi rahatsız etti. Boğazların Rus kontrolüne geçmesine izin vermek istemedi. Sultan 2. Abdülhamit’in karşı durması tavırlarını değiştirmedi. 13 Şubat 1878’de, İngiliz Donanması İstanbul’a geldi. Bazı gemileri Dolmabahçe Sarayı’nın önüne demirledi. Ruslar, durumu kabullen(e)medi. Sultan tehdit edildi. ‘İngilizler hemen çekilmeliydi. Aksi durumda İstanbul işgal edilir, ağır zayiat/yıkım verdirilebilirdi!’ Abdülhamit, ikna diplomasisi sürdürdü. İngiliz Donanması, İzmit Körfezi’ne çekildi/konuşlandı. İstanbul, muhtemel telefatın eşiğinden döndü. Ruslar sakinleşti.

- Ayastefanos Anlaşması Osmanlı’nın İntihar Girişimiydi… -

Karşılıklı görüşmeler, 1878’in Şubat’ına kadar sürdü. İki ülke arasında, - 3 Mart 1878’de! - Ayastefanos Antlaşması imzalandı. 29 maddelik muahede ile Osmanlı’nın Balkan Yarımadası’ndaki hâkimiyeti tehlikeye girdi. ‘Büyük Bulgaristan’ hayalinin ilk adımları atıldı. Anadolu toprakları, düşman saldırılarına açık hale geldi. Arnavutluk, Teselya ve Girit’te yapılacak her türlü reform hareketlerinde danışma/onay alma şartı getirildi. Rusya’ya 245 milyon altın savaş tazminatı da ödenecekti. Uzun süren harp, Osmanlı ekonomisini derin çıkmaza sokmuştu. Basarabya - Günümüzde Moldova'nın da yer aldığı bölge! -, Kars, Ardahan, Doğubayazıt ve Batum düşmana bırakıldı. Rusya’nın Doğu Anadolu’daki etkinliği arttı. Çarlık yönetimi, Ermeni tebaa üzerinde de söz hakkına sahip oldu.

Rus Ordusu, Osmanlı’dan anıt yaptırmasını da istedi. Yeşilköy’e - eski adı Ayastefonos! -, 1885’de, - Rus galibiyetini simgeleyen! - Ayastefonos Abidesi inşa edildi. Eser, Rus mimar Bozarov tarafından tasarlandı. Masraflar Osmanlı Hükümeti’nce ödendi. - Abide, 14 Kasım 1914’de kadar ayakta kaldı. Osmanlı Orduları Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın emriyle yıktırılabildi! - 

- Osmanlı’nın Borç Taksitlerini Fransa ve İngiltere Ödedi… -

Osmanlı, 1877’de, savaşa girmeden önce çok ciddi ekonomik kriz içindeydi. 1876’da, borçlarını ödeyemeyeceğini açıklamış, ‘moratoryum’/‘borç erteleme’ ilan etmişti. Fransa ve İngiltere, 1855’den beri alınan kredilerin garantörüydü. Vade(ler) dolunca, kefil 2 ülke yükümlülüklerini yerine getirdi. İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury, alacaklarını garantiye/teminata bağlamayı denedi: ‘Kıbrıs’ın gelirlerine el konulmasını önerdi!! Fikir ilgi görmedi. Osmanlı Hükümeti, 1879’da kararname yayınladı. İç ve dış borçların, Kıbrıs ve Doğu Rumeli’nin gelirleriyle karşılanacağını açıkladı. 1881’de de, dış borçların ödenmesini yönetecek/kontrol edecek ‘Düyûn-u Umûmiye’ örgütünü ihdas edildiği bildirdi.

Ayastafanos Antlaşması’nın maddeleri, İngilizleri rahatsız etti. Ruslar’ın, Osmanlı’nın doğu ve batı sınırlarında etkisini artırması, Balkanlar’da hâkim/baskın güç haline gelmesi kabullenilemezdi. Berlin’de yeni konferans toplanmalı, anlaşma şartları yeniden masaya yatırılmalıydı.

Berlin Konferansı öncesinde, İngiltere ve Rusya arasında ‘gizli mekik diplomasisi’ uygulandı. İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Salisbury ile Rus meslektaşı Şuvalov anlaştı. Aralarında mutabakat metni imzalandı. 30 Mayıs’ta bağıtlanan muahedeye göre, sorunlara çözüm getirildi. ‘Bulgar Devleti’nin toprakları daraltıldı. Bulgaristan’ın büyük kısmı Osmanlı’ya geri verildi. Rusya’nın Doğu Anadolu’da yerleşik Ermeni nüfus üzerindeki etkisi de sınırlandırıldı.’

Batı’da da benzer uygulamaya gidildi. İngiltere, Avusturya-Macaristan ile de ‘örtülü konsensüs’ sağladı. 2 örtülü anlaşma imzaladı. Bosna Hersek’in işgaline destek vereceğini/göz yumacağını vaat etti.

- İngiliz Büyükelçisi Sultan’ı Etkiledi… -

Osmanlı da memnun edilmeliydi. 2. Abdülhamit, Berlin Konferansı öncesinde kendisine destek verecek bağlaşık arayışındaydı. İngiltere görünüşte ‘gönüllü müttefik’ti. Dışişleri Sakanı Lord Salisbury, İstanbul’daki Büyükelçi Sir Henry Layard’a resmi mektup gönderdi. - Sir Layard, başarılı diplomattı. Sultan 2. Abdülhamit’in dostuydu. Dönem tarihçilerine göre, - görünürde! - güvenini de kazanmıştı. İstediği zaman Saray’a girip çıkabilirdi. Sultan’ın sofrasına kabul ettiği ve eşi ile katılma imtiyazına sahip kıldığı nadir kişilerdendi. Vezirlerle, bürokratlarla da arası iyiydi. Kulis yaparak pek çoğunu tesiri altında bırakırdı. Mabeyin Müşiri Eğinli Sait Paşa ile teklifsiz görüşür, sohbet ederdi. - Lord Salisbury’nin ‘sert, tehdit dolu’ mektubunu iletti ve okumasını/tartışmasını sağladı. Sait Paşa, - gözdağı yüklü! - önerileri benimsemiş, ikna olmuş göründü. Padişah ile istişaresinde kanaatini bildirdi, tesir etmeye çalıştı. İngilizlerle anlaşmanın yararlarını sıraladı. Güvenilir, kuvvetli ortağa her zamankinden daha çok gereksinim vardı. - 2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılıydı. Padişah yeterli deneyime sahip değildi. Paşa’nın etkisinde kalabilirdi. - Ruslar, hemen yakınında, Yeşilköy’deydi. İstanbul’a gelip Saray’a bile girebilirlerdi. İngiliz teklifi kabul edilirse, kazanan tarafta yer alınacaktı. Hem de nüfuzlu yandaş kazanılacaktı. İç politikada da eli kuvvetlenecekti. ‘Kıbrıs’ın vermesi karşılığında dostluk sürdürüle(bile)cekti!’

2. Abdülhamit, İngiliz Büyükelçisi’nin ziyaretinden önce büyük arbede yaşamıştı. Tarihimize ‘Çırağan Vakası’ diye geçen ani baskına, - daha doğrusu! - darbe teşebbüsüne muhatap olmuştu. Gazeteci Ali Suavi ve yandaşı 250 - 300 kişilik grup, Çırağan Sarayı’nı girip 2. Abdülhamit’i zorla tahttan indirmeyi, yerine sabık padişah V. Murat’ı geçirmeyi denemişti. Sonuç hüsran olmuştu. Suavi ve 23 yoldaşı yaşamını yitirmişti. 15 darbeci de yaralanmıştı. 

- Gazeteci Ali Suavi, İngiliz Büyükelçisi’ni Hedefe Koymuştu… -

Ali Suavi, hem klasik, hem Batı eğitimi almış, döneminin tanınmış sert muhalif aydınıydı. - Aynı zamanda korkusuzdu ve can yakmaya da meraklıydı! - Kaleminden kan damlardı, eleştirileri sınır tanımazdı. Abdülaziz devrinde, Mustafa Fazıl Paşa’nın teşviki ile Avrupa’ya kaçarak hayatını kurtarabilmişti. Paris ve Londra’da yaşamıştı. Paşa’nın maddi desteğinden yararlanmıştı. Yönetime muhalif mecmualar yayınlamıştı. 2. Abdülhamit tahta çıkınca, affı şahaneye mazhar olmuştu. İstanbul’a dönünce, Galatasaray Lisesi Müdürlüğü’ne atanmıştı. Bir yandan da asli mesleğini icra etmekteydi. Basiret Gazetesi’nde İngiltere’yi kıyasıya eleştirirdi. ‘İngiliz’in dostluğuna güvenilmez!’ demeye getirirdi. Yazdıkları Büyükelçi Henry Layard’ın keyfini kaçırırdı. ‘Sonunda Sir Layard’ın şikâyeti üzerine görevinden uzaklaştırıldı!’

Ali Suavi, 2. Abdülhamit’i, 93 Harbi’nde yaşanılan ağır yenilginin/dramın sorumlusu olarak görürdü. Gözünü kararttı, iktidarı zorla devirmeyi kafasına koydu. ‘Yandaşlarıyla Çırağan Sarayı’nı basacak, gözaltında tutulan 5. Murat’ı yeniden tahtta çıkaracaktı. Sultan V. Murat’ın ordunun başına geçirecekti. Böylece Rusya’ya karşı savaş da kazanacaktı.’ 19 Mayıs 1878’de, Basiret’te başyazı yayınladı. ‘Sorun(lar) büyük olsa bile çözüm(ü) kolaydı!’ Dönem tarihçilerin yazdıklarına bakılırsa, İstanbul’a göçmek zorunda kalan Filibe muhacirlerinden 250 - 300 kişilik grup oluşturdu. Yandaşları bütün varlıklarını yitirmiş, yerlerinden yurtlarından edilmiş kimselerdi. ‘Hepsi de ‘Moskof’ düşmanıydı.’ İhtilalciler, 20 Mayıs 1878’de, Kuzguncuk İskelesi’nde toplandı. Mavnalara binildi. Deniz yoluyla Çırağan Sarayı’na ulaşıldı. Görevli bütün personel kısa sürede etkisiz hale getirildi. Sabık padişah V. Murat’ın tutulduğu koğuşa kadar ulaşıldı. Amaçlarını anlatmaya başladıkları sırada sürprizle karşılaşıldı. Beşiktaş ve Yıldız karakollarında vazifeli kolluk kuvvetleri olaya el koydu. Kısa süreli çatışma yaşandı. Ali Suavi ve 23 arkadaşı öldürüldü. İhtilal tayfası tutuklandı. ‘V. Murat, daha sıkı kontrol altına alındı!’

- İngiliz Savaş Gemisi Helicon, Saray’ın Önüne Demirledi… -

Olayı takip eden bazı gazetecilerin yazdıkları son derece ilginçti. 2. Abdülhamit, İngiliz Büyükelçisi Sir Layard’ı çağırttı. Ali Suavi’nin hareketini önemsediğini söyledi. Ölümün eşiğinden dönmüştü. Açıkça ifade etmemesine karşın, olayda Büyük Britanya’nın tahrikini/parmağını ima etti. Suavi’nin karısının İngiliz asıllı olması, şüphesinin/iddiasının dayanağıydı. - Rivayete göre Bayan Suavi, eşinin ölüm haberini alınca, evdeki bütün evrakı yakmış, sonra da - muhtemelen ülkesine dönmüştü! - ortadan kaybolmuştu! -

Layard’a göre Sultan 2. Abdülhamit, can kaygısı içindeydi ve ‘normal/sağlıklı düşünemiyordu’! Helicon adlı İngiliz bandıralı geminin Saray’ın önüne, Ortaköy sahiline demirlemesini istedi.

Sultan 2. Abdülhamit, İngiltere Kraliçesi Victoria’ya mektup yazıp, durumu anlattı, yardımını rica etti. Ama beklediği yanıtı alamadı. Muhatabı, Büyükelçi Sir Layard idi. Önerilerini tartışacaktı.

İngiltere’nin hedefi: Doğu Akdeniz’de kesin hâkimiyet sağlamaktı. 1869’da açılan Süveyş Kanalı, özellikle de Mısır’ın ve Kıbrıs’ın stratejik önemini artırmıştı. Bölgenin etkin gücü Osmanlı çok zor durumdaydı. Tarihi fırsattan yararlanılmalıydı. Berlin Konferansı öncesinde Osmanlı’nın güçlü müttefik(ler)e ihtiyacı muhakkaktı. İttifak edebileceği tek ülke de: Büyük Britanya’ydı. 

İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Henry Salisbury, 23 Mayıs 1878’de, Büyükelçi Henry Layard’a - Osmanlı Sultanı’na ve Hükümeti’ne iletmesi için! - resmi mektup gönderdi. ‘Kıbrıs’ın İngiltere’ye terk edilmesi talebini/‘şartını’ iletti!’ Hariciye Nazırı Saffet Paşa, öneriye cephe aldı. Ama kısa sürede yelkenleri indirdi. Büyükelçi Henry Layard, ‘aba altından sopa da gösterdi’: ‘Dilekleri yerine getirilmezse, İngiliz diplomatlar, Osmanlı’dan yana tavır koymayacaktı. Cüretini daha artırdı: İngiltere, Kıbrıs’ı kuvvet/zor kullanarak işgal edebilirdi!’ Ruslar da, İstanbul surlarının önündeydi!

- Kıbrıs, Güvenilebilir Müttefik Kazanma Uğruna Feda Edildi… -

4 Haziran 1878’de, İstanbul’da, İngiltere ve Osmanlı arasında 2 maddeden oluşan ‘Kıbrıs Sözleşmesi’ imzalandı. ‘- 50 bin şehit verilerek fethedilen! - Kıbrıs, İngiltere’ye terk edildi!’ ‘Osmanlı, sırtını yaslayabileceği (!) ortak edinebildi!’ Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun ifadesiyle, ‘Kıbrıs, Büyük Britanya’ya emanet verildi/edildi!’ 

Sözleşme maddelerine bakılırsa İngiltere, Osmanlı’nın Asya’daki topraklarına saldırı durumunda askeri yardımda da bulunacaktı.

Osmanlı’nın Dışişleri Bakanı Saffet Paşa ile İngiltere’nin İstanbul Büyükelçisi Henry Layard arasında, 1 Temmuz 1878’de, ek anlaşma imzalandı. 6 maddeden oluşan yeni muahede, 4 Haziran’da bağıtlanan metni açıklığa kavuşturdu. Tarafların beklentilerini netleştirdi: Adadaki vakıf idaresi ve şeriat mahkemesi görevlerine devam edecekti. Osmanlı’nın ve 2. Abdülhamit’in mülkiyetindeki gayrimenkullere dokunulmayacak, her türlü tasarruf hakkı saklı tutulacaktı. Osmanlı, Kıbrıs’tan her yıl 22,936 kese altın - yaklaşık 90 bin İngiliz Sterlini! - ödeme/‘kira tutarı’ alacaktı!’ - Ama belirtilen rakam Osmanlı’ya hiç ödenmeyecekti. Bazı tarihçilere göre, ‘Düyûn-u Umûmiye’ye irat kaydedilecekti! -

İngiltere, Kıbrıs’ın iadesini de şarta bağladı: Rusya, Doğu Anadolu’da işgal ettiği bölgelerden çekilirse, ada da eski sahibine geri dönecekti.

- İstanbul Büyükelçisi’ne Diplomatik Başarısından Ötürü Nişan Verildi… -

İstanbul Hükümeti, 7 Temmuz 1878’de, İngiltere’nin Kıbrıs’a asker çıkarmasına icazet verdi. İngiliz Donanması’na bağlı denizciler, 12 Temmuz 1878’de, adaya ayak bastı. Aynı gün, Lefkoşa Meydanı’nda devir teslim töreni düzenlendi. Göndere İngiliz bayrağı çekildi. ‘Yönetim el değiştirdi!’

2. Abdülhamit, 15 Temmuz 1878’de, ek anlaşmayı - not düşerek! - imzaladı/onayladı. ‘Hukuk-u şahaneme helal gelmeyeceği şartıyla anlaşmayı tasdik ederim,’ diye yazdı. Bazı tarihçilere göre de Osmanlı, ‘Kıbrıs’ın toprak sahipliği kendisinde kalması koşuluyla yönetimini devretti.’ 

İki ülke arasında, 14 Ağustos 1878’de, tek maddelik anlaşma daha imzalandı. Büyük Britanya, yönetimi süresince her türlü kanuni düzenleme yapma hakkına kavuştu. Yeni imtiyazın yorumu: ‘İngiltere’nin ada üzerindeki mutlak hâkimiyetinin kurulmasıydı/kabulüydü!’ 

İngiltere Hükümeti ve özellikle de Kraliçe Victoria, kazanımdan çok memnundu. Tek kurşun atmadan, kuruş harcanmadan, diplomasinin sihriyle/cazibesiyle Kıbrıs adası alınmıştı! İstanbul Büyükelçisi Sir Layard el üstünde tutuldu: ‘Grand Cross of The Bath’ nişanıyla taltif edildi.

İngiltere, Osmanlı’dan adanın yönetimini aldıktan sonra amacına ulaşmış göründü. Kurulacak askeri üs(ler) konusunda hızlı hareket etmedi. Devlet bütçesinden harcama yapmak yerine, Kıbrıs’ın öz kaynaklarından sağlanan finansman ile giderleri karşılama yolunu seçti. ‘Osmanlı’ya her yıl ödeneceği vaat edilen ancak bir türlü verilmeyen 95,000 Sterlin de yerli halktan toplandı!’

- İngiltere, Birinci Dünya Savaşı Sonunda Kıbrıs’ı Resmen İlhak Etti… -

Kıbrıs Mukavelesi’nin imzalanmasından sonra, 13 Haziran 1878’de, Berlin Konferansı toplandı. Birleşime Osmanlı, Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya ve Avusturya - Macaristan heyetleri katıldı. 13 Temmuz 1878’de de çalışmalarını tamamladı. Varılan anlaşma imza altına alındı. Osmanlı toprak vermeye devam etti. Bulgaristan ‘bağımsız prenslik’, Bosna-Hersek ile Doğu Rumeli ‘imtiyazlı vilayet(ler)’ haline geldi. Batum, Kars, Ardahan ve Artvin Rusya’ya; Dobruca Romanya’ya; Niş Sırbistan’a terk edildi. Tunus üzerindeki Fransız hakları/etkinliği güçlendirildi. ‘Vilâyat-ı Sitte’de - Doğu Anadolu’daki 6 vilayet! - mukim Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşlarının lehine iyileştirmeler yapılması kararlaştırıldı. 

Osmanlı Devleti, Berlin Muahedesi’ni imzalayınca, 287,510 kilometre kare toprağını düşmanlarına bıraktı! Tarihçilerin yorumlamasına göre, Karlofça’dan sonra yapılan en kötü ‘antant’ idi. Balkanlar’daki Türk nüfus göçe başladı. İstanbul’a yüz binlerce muhacir geldi. Şehirde barınma, beslenme, temizlik sorunları ortaya çıktı. Büyük camiler kapılarını göçmenlere açtı, geçici konaklamaları sağlandı. 

Berlin Konferansı’nda İngiltere’nin desteği çok sınırlı kaldı. Asıl kazançlı çıkan - her zamanki gibi! - kendisiydi. ‘Tek kurşun atmadan Doğu Akdeniz’in kontrolünü eline geçmiş sayılabilirdi. Anadolu’daki Hıristiyan azınlıklar üzerinde söz sahibiydi. Daha da önemlisi İstanbul Hükümeti’ni etkileme ve sözünü geçirme fırsatları da yakalayacaktı.’

Osmanlı, Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yanında saf tuttu. Karşı cephedeki İngiltere, fırsatı ‘ganimete çevirdi!’ 5 Kasım 1914’de, Kıbrıs’ı ilhak ettiğini resmen açıkladı. Savaşın sonunda, 3 Mart 1918’de imzalanan ‘Brest-Litowsk Antlaşması’ ile Rusya, Osmanlı’dan ele geçirdiği toprakları iade etti. Kars, Ardahan ve Batum, ana vatana geri döndü. Ama Büyük Britanya, 1 Temmuz 1878 tarihli muahedeye sadık kalmadı. Kıbrıs’ı vermedi. ‘Savaşın diğer mağlubunu ödüllendirmeyecekti!’ 

Lozan’da, genç Türkiye’nin şartları sınırlıydı. İlk ve en önemli hedefi: Anadolu coğrafyasında kurulan yeni devletin tanınmasıydı. 5 Kasım 1914’deki ilhakı onaylamaktan başka çaresi yoktu!

10 August 2023 21:49
388 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kulağı ve Burnu Kesilen Padişah

Sultan 2. Osman, çocuk denilecek yaşta tahta çıktı. Devleti kendi bildiği gibi yönetmeye kalkıştı. Sert, tavizsiz, hayli acımasız idare kurmaya çalıştı. Bilhassa asker ve ulema ile uğraştı. Kendince reformlara girişti. Muhaliflerinin ve düşmanlarının sayısını artırdı. Tarihe, ‘askeri ihtilalde öldürülen ilk Osmanlı Sultanı,’ diye geçti.

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

67 Yıl Sonra Mezarı Bulunan Bakü Fatihi

Bakü’ye giren Kafkas İslam Orduları Komutanı ‘Fahri Ferik’ Nuri Bey’in anavatanındaki ‘sembolik sayılabilecek’ mezarı 67 yıl boyunca bulunamadı. Araştırmacı Atilla Oral Bey olmasa belki de kıyamete kadar kayıp kalacaktı.

Çankaya Köşkü'nde Eşek Sütüyle Güzellik Banyosu

Prenses Süreyya, İran İmparatoriçesi sıfatı ile ülkemize - 1951 ve 1956’da! - iki resmi ziyarette bulundu. Büyük ilgi gördü, el üstünde tutuldu. Güzellik reçetesini de uygulamasına fırsat tanındı…

2. Abdülhamit'e Rest Çeken Cariye

2. Abdülhamit, Osmanlı Hanedanı’nın en çok tartışılan, konuşulan ve hakkında yazılan üyesiydi. Eylemleri ile bazen eleştirildi, bazen göklere çıkarıldı. Özel hayatı da merak edildi. Kimi kaynaklara göre 13, kimi tarihçilere göre 16 hanımı oldu. Çerkez soyluları tercih ettiği yazıldı.

Osmanlı’nın İçki Tüketimi

1904’de, Osmanlı’nın şarap ihracatı tamı tamına 340 milyon litreydi. Osmanlı; Avrupa’nın en önemli içki üreticileri arasındaydı.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Piyanist Bestekâr 2. Abdülhamit Han

Sultan 2. Abdülhamit’in az bilinen bir yönü de müzisyenliğiydi. Pekiyi derecede piyano çalardı. Sultan’ın Batı müziği formlarında piyano için yaptığı besteleri de mevcuttu. Çocuklarının aynı müzik aletinde ustalaşması için özel gayret gösterdi. Avrupa’dan çok kıymetli piyanolar getirtti. Çalışmalarını yakından izledi, yanlışlarını da gösterdi.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Meclis Kapattıran Misak-ı Millî Haritası

Osmanlı’nın son Meclis-i Mebusan’ı ancak 90 gün açık kalabildi; Misak-ı Millî Haritası’na gösterilen tahammülsüzlük yüzünden kapatıldı.

On İki Ada’yı - Maalesef! - Osmanlı Verdi

Siyasi tarihimizde 2 tane Lozan Antlaşması vardı. İlki 15 Ekim 1912’de, ikincisi 24 Temmuz 1923’de imzalandı. Osmanlı; Lozan’ın Ouchy semtinde imzalanan birinci antlaşma ile 12 Ada’yı İtalya’ya - geri alabilmek/ödünçlük koşulu ile! - bıraktı.

‘Polis Muhbiri’ Stalin’in Tren Soygunları

Stalin; yüksek öğrenim için gittiği Tiflis’te hem Marksist gruplarla, hem de Çar’ın gizli polis örgütü OHRANA ile tanıştı. Arşiv belgelerine göre; hapishanede OHRANA için çalışmayı kabul etti. Kanlı eylemlere liderlik yaparken; yoldaşlarını ihbar etmekten de geri durmadı…

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Öteki Putin / 2

Putin, dünya siyaset arenasına çıkınca, hemen fark edildi. Gizli servislerin, basının ilgi alanına girdi. Özel hayatı, çalışma şekli, yakın çevresi, ailesi ve hatta akrabaları tek tek değerlendirildi. Yazıldığı gibi Putin, ‘dünyanın en zengin adamları arasında’ mıydı? ‘Birbirinden güzel 2 hanımla birlikte olmuş’ ve ‘ailesinin kalabalıklaşmasını sağlamış’ mıydı?

Tavşan Doğuran Kadın

İngiltere tahtında oturan, İngilizce bilmeyen, çevresi ve devlet yöneticileriyle Fransızca konuşa(bile)n I. George’un döneminde inanılması zor/garip olaylar, skandallar yaşandı. 50 kadar tavşan doğurduğunu iddia eden Mary Tofts adlı kadın da sahtekârlar arasındaydı.

Kral’ın Emriyle Toplu Fuhuş

Tudor Hanedanı’nın 2 numaralı hükümdarı 8. Henry, kadınlara aşırı düşkündü. Risk almayı severdi. Düşüncelerinden taviz vermezdi. Gönlünün sesini dinler, dilediğince davranırdı. Özel hayatı olağanüstü derecede fırtınalıydı. Hızlı yaşantısı, kendisine de halkına da mutsuzluk getirdi.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Cahide Sonku’nun Önlenemeyen Düşüşü

Cahide Sonku; güzelliği, kabiliyeti ve zenginliği ile özlenen/imrenilen bir hayat sürdü. Kıskanıldı; sevildi; dedikodusu yapıldı ve parmakla gösterildi. Masallardan çıkıp gelmiş prensesti. Ama sonu çok kötüydü. Bir elinde büyük ispirto şişesi, öbür elinde bekçi düdüğüyle hayatın kendisine biçtiği son başrolü oynadı. Hem de kendinden geçercesine…

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Diğer Türk Tarihi Yazıları

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Ondokuz Kardeşini Boğazlatan Padişah

Tarihçi Bostanzâde Yahya, 3. Mehmet’i adeta kutsadı. 19 erkek kardeşine Cennet kapılarını açtığını, kendilerine ‘şehitlik’ payesi verdiğini/sunduğunu ileri sürdü. Şeyhülislam da, boğdurulan şehzadeleri ‘şehit’ ilan etmekten geri kalmadı. ‘Padişah oğulları, - ağabeyleri tarafından! - ‘Cennet Kayığı’na bindirilmişti!’