Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

Yakışıklı Acımasız

Kamera(lar) karşısında alabildiğine rahat, özel yaşamında ise aksine ‘çekingen’/‘utangaç’ idi. Şöhretten korkardı! Yoğun ilgiden mahcubiyet duymamak için film şirketlerine giden yolları uzatırdı. Beyoğlu’nun ıssız sokaklarını yeğlerdi. İlk ünlendiğinde, galalara katılır, seyircileri selamlar, imza dağıtır ve hemen kaybolurdu! Seyretmeye kalmazdı. Olumlu/olumsuz tezahürat, ıslık çalma, rahatsız edebilecek hareketlerden uzak durmaya çalışırdı. Eseri izlerken yeterince yoğunlaşamayacağına inanırdı.



Özel hayatını ‘sır gibi’ sakladığı bilinirdi. Hakkındaki bilgiler çoğunlukla sorularda kalırdı! Çeşitli aşk öyküleri anlatılır, ama rivayet seviyesini geçmezdi. Hakkında bilinenler de sınırlıydı. Filmlerdeki performansının ve başarısının konuşulmasını yeğlerdi.



Kendisini her zaman ‘şanslı’ görürdü. Ona göre sinema, dünyanın en güzel işiydi. Mesleğini yıllarca icra edebileceğinden ötürü sevinirdi. 1961’de, başrollerini Lale Oraloğlu ile paylaştığı, Memduh Ün’ün yönettiği, - Edmund Morris’ten çeviri! - ‘Kırık Çanaklar’ın Berlin Film Festivali’nde gösterilmesi, takdirname ile ödüllendirilmesi şevkini ve hırsını artırdı.



1958'de çekilen, Memduh Ün'ün yönettiği, 'Murada Ereceğiz'in bir sahnesinde Fatma Girik ve Turgut Özatay...



- Oynadığı Her Rolün Hakkını Verdi… -



Ayşecik filmlerinin ilkinde Muhterem Nur ile beraber oynadı. Seyirciler, ‘Ayşeciğin üvey babası’ diye tanıdı. Kıbrıs’taki Rum zulmünü anlatan, ‘Sezercik Küçük Mücahit’te, EOKA şefi Dimitri’ydi. ‘Yangın Var’da ‘Yalaza Nuri’ydi. Ferdi Tayfur’un başrolünde oynadığı ‘Yuvasız Kuşlar’da, konfeksiyoncu ‘Hilmi Ağabey’di. ‘Atla Gel Şaban’da, ‘Şiki Şiki Baba’ kasetinin peşindeki ‘Davut’tu. ‘Zehir Hafiye’nin ‘Manyak Mahmut’u, ‘Keriz’in ‘Arif’iydi. ‘Korkusuz Korkak’ta limon görünce teslim bayrağı çeken ‘Ayı Abbas’ idi. ‘Umudumuz Şaban’da acımasız müteahhit ‘Muhteşem Halkakul’du!



Yakışıklı, uzun boylu, adaleli, iri elli, atletik yapılıydı. 1952’de, Helsinki’de düzenlenen olimpiyat oyunlarına katıldı. Türk Atletizm Millî Takımı’nda yer aldı. 100 ve 200 metre koştu. Rekora yakın süreler yakaladı fakat dereceye giremedi! Avrupa’nın pek çok ülkesini dolaştı. Almanya, İtalya, Fransa ve İngiltere’ye gitti. Birkaç yabancı dili konuşabilir, meramını kolayca anlatabilirdi.



Film karesinden çıkıp gelmişçesine ataktı. Karşısındaki grubu sinemadaki gibi kolayca dövebilecek görünüşteydi. Rollerinde de son derece başarılı ve inandırıcıydı. Seyirci, perdede gördüklerini gerçek hayattan alınma sanırdı!



1964'de çekilen, Turgut Demirağ'ın yönettiği, 'Aşk ve Kin' filminin bir sahnesinde Belgin Doruk ve Turgut Özatay,,,



- Sinemadaki Başarısında Karakter Analizlerinin Önemi Büyüktü… -



Jönprömiyelikten 2. ve 3. derece rollere geçtiğinde sıkıntı çekmedi. Sinemayı hayat tarzı seçtiğinden, aşk derecesinde bağlandığından, duygu karmaşasına da girmedi. Gelen önerileri kabul etti. ‘Ben, daima birinci adamı oynarım,’ demedi. Tavrından ötürü sevildi ve arandı. Seyircisine karşı minnet borcu olduğunu hep aklında tuttu. Kendisine gösterilen sevgi halesini ve güveni hiç unutmadı. Daha da önemlisi: Aktörün ayağının altındaki muz kabuğunun farkındaydı. Sektörün istikrarsızlığı, sürekli geliri mümkün kılmazdı. Bu yüzden, tekliflerin çoğunu kabul etti.



İşine duyduğu yüksek sevgi ve saygıdan ötürü, okumayı, tip/çevre araştırmalarını önemse(r)di. Nadir röportajlarının birinde, meslekî ipuçlarını verdi: ‘Özel hayatında son derece mazbuttu. ‘Halk çocuğu’ olarak doğduğunun farkındaydı. İnzivayı severdi. Pavyon, meyhane, disko gibi mekânlara sık gitmezdi. Film çekimlerinin olmadığı akşamlar evindeydi. Ya kitap okur veya senaryo incelerdi. Konunun geçtiği çevreyi dolaşır, incelemelerde bulunurdu. İnsanların iç dünyalarına girmeye çalışırdı! Karakter analizleri yapardı!’



Futbolcu tabiriyle ‘formunu her daim koru(r)du’! Kamera karşısında hep hazırlıklıydı. Karaktere can verirken, gönlü rahattı. Başaracağından emindi. Eğitimini almamasına karşın ‘alaylı’lığı kolay fark edilmezdi! Tetkiki ve tecrübesi olumlu sonuç getirirdi.





Ayfer Feray ve Turgut Özatay, 1967'de çekilen, 'Sen Benimsin' filminde...

Halkın sevgilisi aktör(ler)/aktrist(ler) seyircinin ayağına giderdi. Anadolu’daki büyük işletmeciler, ilk gösterimlerde yıldızların gelmesini şart koşardı. Yapım şirketleri de starlara ek ücret vermek zorunda kalırdı. Sanatçılara da fazladan gelir sağlanırdı. En yüksek tutarı da başrol oyuncuları alırdı. 1960’da çekilen, ‘Yangın Var’ın önemli isimleri Ankara’ya davet edildi. Özatay’ın aktarmasına göre, Muhterem Nur’a 2.000, Ayhan Işık ve Turgut Özatay’a 1.000 lira verildi.



- Ayşecik Serisi’nin İlk Filminde Oynadı… -



Özatay, Ankara’da hayatının sürprizi ile karşılaştı. Filmi baştan sonuna izlemek zorunda kaldı. Ardından seyircinin coşkun tezahüratını gördü: ‘Mevlânakapılı’yı isteriz…’ Şaşırdı, ne yapacağını bilemedi. Kötü adamı oynadığı filmin en beğenilen ismiydi. Karakteri olağanüstü başarı ile canlandırmıştı! Tipin otopsisini çok iyi yapmıştı! Mahallenin külhanbeyleri ile görüşmüş, raconlarını bellemiş, konuşma dilindeki argolarını not almıştı! Hatta sigara sarmasını bile öğrenmişti! Tulumbacı portresini mükemmelen çizmişti. ‘Senaryodaki ile yetinmemek, fark edilmenin başka bir anahtarıydı!’



1960’da çekilen ilk ‘Ayşecik’ filminde, Zeynep Değirmencioğlu ve Muhterem Nur ile başrolleri paylaştı. Ayşecik’in üvey babasını oynadı. Nur da annesiydi! Senaryo Hamdi Değirmencioğlu, Memduh Ün ve Ertem Göreç’in ortak çalışmasıydı. Hikâye, Kemalettin Tuğcu’ya aitti. Yapımcı Muzaffer Arslan, rejisör de Memduh Ün’dü.



Film, hâsılat rekoru kırdı. Sadece İstanbul’da 1 milyon lirayı aşan kazanç sağlandı. İkincisinin, ‘Ayşecik Şeytan Çekici’nin çekimleri planlandı. Ama Nur ve Özatay ile ücret konusunda anlaşma sağlanamadı. Yıldızlar ayrılınca, proje askıya alındı, sonra da yeni isimlerle sözleşme imzalandı.



Cüneyt Arkın, Selda Arkın ve Turgut Özatay, 1967'de çekilen, 'Kırbaç Altında' filminin bir sahnesinde...

- Sinema Salonunda Aktörlük Teklifi Aldı… -



Özatay, film izlemeye gittiği sinemada keşfedildi. Cahide Sonku’nun hayranıydı. 1952’de, Beyoğlu’nda Küçük Emek’te, Sonku’nun oynadığı yapımı seyredecekti. Yanına birisi yaklaştı. Almanca konuştu: ‘Türk müsünüz?’ Muhatabının cevabı, ‘Evet!’ idi. Kendisini tanıttı: Şehir Tiyatroları’ndan Refik Kemal Arduman’dı! Arduman, çok yönlü sanatçıydı. Aktör, senaryo yazarı ve yönetmendi. Doğuştan tekmil sinemacıydı! Sektöre yeni isimler kazandırma peşindeydi! Uzun boylu, atletik yapılı, yakışıklı Turgut Özatay, kalabalık içinde gözüne ilişmiş ve dikkatini çekmişti. Ne işle uğraştığını sordu. ‘Nakliyat firmasında çalışıyorum!’ Öneri şaşırtıcıydı: ‘Gel, seni artist yapayım!’ ‘Benden yıldız olur mu?’ ‘Olur! Hem de bal gibi olur!’



Özatay, öneriyi kabul etti. Muhatabına, ‘Evet!’ dedi. Kadere inanır, talihin yüzüne güleceği anı beklerdi. Nakliyat şirketinden mütevazı gelire sahipti. Daha iyi imkân(lar)a kavuşma arzusu içindeydi. Şansını deneyecekti. 15 günlük izne ayrıldı. Yeşilçam’a ilk adımını attı. Semih Evin’in senaryosunu yazıp yönettiği, ‘Şaban Çingeneler Arasında’nın kısa bir bölümünde göründü. Afişte ismi yer almadı. Başrollerde Nimet Alp, Orhan Erçin ve Renan Fosforoğlu oynuyordu.



1953’de, Deniz Film hesabına çekilen, Refik Kemal Arduman’ın yönettiği, ‘Kahraman Denizciler’de, ilk kez başrolde oynayacaktı. Senaryo, Çanakkale Boğazı açıklarında, İsveç bandıralı Naboland isimli şilep ile çarpışıp batan T.C.G. Dumlupınar denizaltısının öyküsünü anlatıyordu. Kazada 81 askerimiz hayatını yitirmişti!



Erol Taş ve Turgut Özatay, 1984'de çekilen, 'İmparator'un bir sahnesinde...

- ‘Kötü Adam’ Elbisesini Memduh Ün Giydirdi… -



Özatay, ilk başrolünde beklenilenin/umulanın üzerinde başarı gösterdi. İzin süresi dolmadan peş peşe yeni teklifler aldı. Kareş Film’den birinci öneri geldi. Semih Evin’in rejisörlüğünü yapacağı, ‘Yanık Efe’de de oynaması istendi. Anlaşma imzalayıp yeni kordelâya başlayınca, başka proje ile karşılaştı. Patron, ünlü sinema adamı Memduh Ün’dü. ‘Yaban Kız’da Nilgün Esen ile oynayacaktı. Ve ‘kötü adam’ı canlandıracaktı! ‘Ün, Özatay’ın ölümüne kadar üzerinde taşıyacağı giysiyi öneriyordu!’



Ün, ‘Futbolcudan Yönetmen’ adlı anılarında, Özatay’dan bahsetti. Olumlu ve olumsuz yönlerini dile getirdi. ‘Yaban Kız’ın çekimlerinde arkadaş oldular. ‘Gel, oyna!’ dediğinde, davetini geri çevirmezdi. ‘Ne para vereceksin,’ diye sormazdı. İyi oyuncuydu. ‘Ama bir kusuru vardı: Turgut, acayip dedikoducuydu!’ Bazı dikkat çekici iddialarda da bulundu: ‘Turgut, ‘cigaralık’ sarmadan yapamazdı. Ama iş ahlakı çok iyiydi. Zaten kötü olsa, sinemada tutunamazdı.’



Usta yönetmen ve senaristler tarafından da tercih edilecekti. 1959’daki ‘Yalnızlar Rıhtımı’nın önemli rollerinden bar sahibi Ali’yi oynayacaktı. Senaryo Ali Kaptanoğlu’nun - Atilla İlhan takma ismi! - idi. Rejisör Lütfi Akad’dı. Kamera Yuvakim Filmeridis’e emanetti. Başrollerde ise Sadri Alışık ve Çolpan İlhan vardı. Diğer yan roller Ahmet Tarık Tekçe ve Melâhat İçli’nindi.





Filiz Akın, Turgut Özatay ve Cahit Irgaz, 1966'da çekilen, 'Bar Kızı' filminde...

‘Kötü adam’ Turgut Özatay, sinema hayatı boyunca, eğitimini sürdürmeyi, kendini yenilemeyi ihmal etmedi. İhtisas yapacak kadar iddialıydı. Bir röportajında, ‘Tiyatro sanatçısı nasıl derslere ve egzersizlere muhtaçsa, sinema oyuncusu da daima teoride ve pratikte ilerlemek zorundadır,’ diyecekti. ‘Bütün zamanını mesleğine hasredecekti!’



- Cezayir’de Ölen Biraderini Hatırlayınca Gözyaşlarını Tutamazdı… -



‘Cezayir’de Bir İspanyol Kızı’ operasının uvertür bölümünü her dinlediğinde, üzülür gözyaşlarının dökülmesini engelleyemezdi. Sigarasından derin nefesler çeker, dumanlar arasında kendisinden 2 yaş küçük, sarı saçlı, ince bıyıklı erkek kardeşini görür gibi olurdu! 32 yaşındaki sevgili biraderi, Cezayir’de can vermiş ve orada gömülmüştü! Hemen yakınlardaki meyhaneye girer, rakısını yudumlarken, pikapta istediği şarkı dönerdi: ‘Rüzgâr kırdı dalımı, ellerin günahı ne?’



İçki sofrasını çoğunlukla taze karides, kılıç balığı, pilaki ve bazen de kuzu başı süslerdi. Yanında da kızarmış ekmek, patates kızartması, yeşil zeytin, beyaz peynir, mevsim salatası ve tereyağı bulunurdu.





Kazım Kartal ve Turgut Özatay, 1976'da çekilen, Yılmaz Atadeniz'in yönettiği 'Kadı Han' filminin bir sahnesinde...

Kadehin her yudumu yalnızlığını da aklına getirirdi. 35’ini aşmasına rağmen evlenmemişti! ‘Tüten ocağı, aydınlık sıcak yuvasında kendisini bekleyen güler yüzlü kadını hayal ederdi. Sarı saçlar gözüne iliştiğinde içine çocuk sevgisi dolardı. Aklına hemen Bilezikçi Çiftliği’nde film çevirirken gördüğü gamzeli kız gelirdi! Bütün arkadaşları evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı. Akşamları bekâr odası mezar sessizliğine bürünürdü. Nefes almak için dışarıya çıksa, müzikhollerde kasvetini dağıtmaya çalışsa da, sonunda yine aynı yere dönerdi. Annesi Ayşe Vuslat Hanım şu öğüdü tekrarlardı: ‘Hastalansan, başucunda bekleyecek, bir bardak su verecek kimsen yok! Bu durum böyle süremez! Ne yap, ne et, evlen!’



Anne nasihati kulağına küpe oldu! Kalbinin kapılarını sonuna kadar açık tutacak, sultanını aramayı sürdürecekti!



Muhterem Nur, Zelnep Değirmencioğlu ve Turgut Özay, 1960'da çekilen, 'Ayşecik'in bir sahnesinde...

- İtalyan Güzeli Felsefe Öğretmenine Kalbini Kaptırdı… -



1965 yazında, beklediği aşk kelebeği omzuna kondu. İtalyan bandıralı ‘San Marco’ adlı yolcu gemisi İstanbul’a geldi. Turistler, şehrin doğal güzelliklerini görmeye ve tarihi mekânlarını gezmeye çıkacaktı. Merdivenlerden iki güzel İtalyan öğretmen hanım iniyordu. Türk sinemasının ünlü ismi Turgut Özatay da - tesadüfen! - oradaydı. Yakın arkadaşını ziyarete gelmişti. İngilizce bilen kız, Özatay’ın yanına geldi. ‘Ayasofya’ya nasıl gidebileceklerini,’ sordu. Yolu tarif etti. Sonra da teklifte bulundu: ‘Dilerseniz, sizi otomobilimle götürebilirim!’ Önerisi kabul gördü. Üçü birlikte Ayasofya’yı gezdi. Dersaadet’in güzelliklerini seyrettiler!



San Marco gemisi, Rusya’ya gitti. Dönüşünde kısa süreliğine İstanbul’a uğradı. Özatay fırsatı değerlendirdi. Beğendiği kız ile yeniden görüştü.



Reha Yurdakul, Turgut Özatay ve Kemal Sunal, yönetmenliğini Natuk Baytan'ın yaptığı, 1981'de çekilen 'Üç Kâğıtçı' filminde...



Mihmandarlık ettiği, hoşlandığı kızın adı, Cinzia Morigi’ydi. Ana dili gibi Fransızca bilirdi. Urbino Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde doktora derslerine devam ediyordu. Ülkesine dönünce, Turgut Özatay’a teşekkür mektubu yazdı. Özatay’ın arkadaşı Vladimir Krasovsky, ‘name’yi Türkçe’ye çevirdi. İkilinin yazışmaları aylarca, hatta yıllarca sürdü. Ünlü aktör defalarca - beyanına göre 4 kere! - İtalya’ya gitti. Cinzia da Türkiye’ye geldi ve misafir edildi. Damat adayı İtalyanca, gelin namzedi de Türkçe öğrenme gayreti içindeydi. Görüntü ilişkinin ciddi ve uzun süreceğinin işaretiydi.



- Nikâh Turgut Özatay’ın Evinde Kıyıldı… -



1967’ye gelindiğinde, Özatay, arkadaşı Krasovsky’i yanına alıp İtalya’ya gitti. Kıza evlenme teklif edecekti! Cinzia’nın annesi Giulia, kız kardeşi Oriana ve ablası Diana ile tanıştı. Cinzia da, eğitimini tamamlamış, ‘felsefe doktoru’ unvanını hak etmişti! Morigiler, ünlü ve yakışıklı Türk aktörün önerisini kabul etti! İzdivaçlarına izin çıktı!



Özatay’ın annesi Ayşe Vuslat Hanım da durumdan çok memnundu. İlk evliliğinden olan 3 oğlunun hanımları da yabancı uyrukluydu. Gelinlerinin ikisi Hollandalı, diğeri de Belçikalıydı! ‘Hepsi de ecnebi gelin getirdi. Ne suçladım, ne şikâyet ettim,’ diyecekti.



Özatay’ın cevabı oldukça kaderciydi: ‘Ne yapabilirim? Benim de kısmetim 40’ından sonra açılacakmış…’





Selda Alkor ile Turgut Özatay, 1966'da çekilen, 'Yosma' filminin bir sahnesinde...

1967 yılı Turgut Özatay’a hayli uğurlu geldi. Sene içinde 95. filmini tamamladı. Sinemadan epeyce para kazandığını, bir kısmını biriktirdiğini açıklayacaktı. Arkadaşı ile yapım şirketi - ‘Barlık Film’i! - kurdu. İşletmesi hesabına ‘Üvey Ana’ ve ‘Üç Sevdalı Kız’ filmlerini çekti. Bir röportajında, ‘‘İş bulamadığı için prodüktör oldu,’ dedirtmek istemem,’ şeklinde konuşacaktı. ‘Epeyce nakdim vardı. Sektöre katkı sağlamayı düşündüm!’



Cinzia ile annesi, 1968’in Ocak ayında İstanbul’a geldi. Yanlarında çeyizi de getirdiler! Özatay Ailesi tarafından misafir edildiler. Turgut ve Cinzia çiftinin nikâhı, 27 Ocak 1968 Cumartesi günü kıyıldı. Mekân olarak Özatay’ın Ayaspaşa Beytülmali Yokuşu’ndaki Gümüşay Apartmanı’nın 9 numaralı dairesi kullanıldı. Necdet Tosun ve Necdet Barlık, şahitliklerini yaptı. Özatay, mutlu haberi herkese duyurmadı. Dar çevre ile sınırlamayı tercih etti. Yakın arkadaşı Vladmir de tercümanlarıydı.



Cinzia’nın annesi Giulia Hanım, nikâhtan sonra 10 gün daha İstanbul’da kaldı. Şehri gezdi. Sonra da memleketine döndü.





Suphi Tekniker, Mualla Sürer, Turgut Özatay ve Leyla Sayar, 1963'de çekilen, 'Büyük Yemin'de...

Özatay çifti, nikâhın ardından dönemin ünlü/etkin magazin dergisi SES’in muhabirini evinde ağırladı. Mutluluk resimlerinin çekilmesine izin verdi. Yayınlanan röportajda Turgut Özatay, eşi Cinzia Hanım’ı övdü. Kendisinin İtalyanca, eşinin de Türkçe öğrenme sürecinde olduğunu açıkladı. ‘Gelecek ders yılında İtalyan Lisesi’ne öğretmenlik için müracaat edeceğim,’ diye şaka yaptı! Cinzia Özatay ise, Türkleri methetti: ‘Ülkenizde hiç yabancılık çekmedim. Çok sempatik ve yardımsever insanlarsınız!’ ‘İstanbul’u Napoli’ye benzetecekti!’



Çiftinin birlikteliği uzun sürmedi. Cinzia, felsefe dalında akademik kariyerini ilerletmek istedi. Turgut Özatay ülkesinde tanınırdı. İtalya’da isim yapması ve iş bulması zordu. İki sevgilinin arasına geleceğe dönük planlar ve yaşanacak gerçekler girdi. Ayrılmaları mukadder oldu!



Özatay, ölümüne kadar sürecek 2. evliliğini Metin Hanım ile yapacaktı.



Turgut Özatay ve Muzaffer Nebioğlu, Muharrem Gürses'in yönettiği, 1961 yapımı, 'Çılgın Aşk' filminin bir sahnesinde...

- Turgut Özatay, Yeşilçam’ın En Çok Film Çeken Aktörlerinden… -



Turgut Özatay, Türk Sineması’nda en çok filmde oynayan sanatçılar arasında ilk sıralardaydı. Bazı yorumculara göre 500’den fazla, kimilerine göre ise 800’e yakın kordâlede göründü. Kara Murat serisinin ‘kötü kralı’, Kemal Sunal komedilerinin ‘kadrolu fena adamı’, Cüneyt Arkın’lı yapımlarının ‘vicdansız/acımasız tipi’ydi! ‘Yalnızlar Rıhtımı’, ‘Kırık Çanaklar’, ‘Ateşten Damla’, ‘Aşk ve Kin’ gibi çoğu filmlerinde de sanatının zirvesindeydi. ‘Aşk ve Kin’deki performansı emsalsizdi. Yürüme yetisini yitirmiş, tekerlekli sandalyeye bağlanmış, aksi ve sinirli adam tiplemesiyle yıldızlaştı! Dönem basınında çıkan bazı haberlere göre film, ABD ve Kanada televizyonlarına - yaklaşık! - 90 bin dolara satılan ilk Türk yapımıydı!





Turgut Özatay, eşi Cinzia Hanım ile bir röportaj esnasında...

Özatay, mesleğini çok sevse de bazen şikâyet de edecekti. İlk yıllarında iş temposu çok yoğundu. Bir gün içinde iki farklı film çekimine katılırdı. ‘Ömrüm setlerde geçti,’ diyecekti. ‘Kendimi, ailemi ve arkadaşlarımı çok ihmal ettim. Pişman değilim ama yorgunum! Dünyaya bir daha gelsem yine sinema yaparım. İşim kanıma işledi! Emeğimin maddi karşılığını tam alamasam da, manevi açıdan fazlasıyla memnunum!’



- Babası Balkan Göçmeniydi… -



Turgut Özatay’ın doğum tarihi ve doğum yerine ilişkin kayıtlar karışıktı. İlk belgeye göre, 26 Aralık 1927’de İzmir’de dünyaya geldi. İkinci bilgiye göreyse, 30 Aralık 1927’de, Manisa’nın Alaşehir ilçesinde doğdu.



Babası Emin Bey, Üsküp tevellütlüydü. Tütün eksperi/tüccarıydı. Bölgenin Osmanlı’nın kontrolünden çıkması, baskı ve zulüm görmesi üzerine Anadolu’ya göç etmişti. Balkan Savaşları’nın getirdiği yıkım da kararında etkili olmuştu. Vuslat Hanım ile hayatını birleştirdi.



Turgut Özatay, Fatma Girik ile 1973'de çekilen 'Vahşi Bir Kız Sevdim'de...



Turgut Özatay, İzmir’de Halit Bey İlkokulu’nda ve Karataş Ortaokulu’nda okudu. Mektepten her çıkışında arkadaşlarıyla yarışırdı. Her koşuda da birinci gelirdi. Babası, oğlunun atletizme kabiliyetini görünce, kulübe kaydettirdi. Ankara’da Gâzi Lisesi’ni bitirdi. Mezuniyetinden önce liseler arasında düzenlenen atletizm yarışmasına katıldı. ‘100 metrede Türkiye şampiyonu oldu!’



Genç atlet, çocukluğundan beri Beşiktaş’ın taraftarıydı. - Ceketinin sol yakasından takımının rozetini çıkarmazdı! - Atletizm Millî Takımı’na girdi. 1952’deki Helsinki Yaz Olimpiyatları’na katılan millî sporcu kafilesinde bulundu. 100 ve 200 metre koştu.



İzmir’e döndü. Babasının emekli maaşı yetersizdi. Ailesine maddi katkı sağlaması gerekti. Balıkçılığa soyundu. Kitap sergileri açtı. Semt pazarlarında kabzımallık yaptı. Çeşitli mesleklerde şansını denedi. Eli kalem tutardı. Denemeleri, şiirleri mevcuttu. Bazılarını yayınladı. Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın - ‘Halikarnas Balıkçısı’nın! - dikkatini çekti. Beraber çalışma önerisini kabul etti. 1948 ve 1949’da, ‘Kırıntı’ ve ‘Mücadele’ isimli gazeteleri yayınladılar. ‘Ceride’ sahipliğinden ve muhabirlikten para kazanamadılar. Masraflarını bile karşılayamadılar! Ortaklıklarını bitirdiler.



Özatay, şehir değiştirmenin yararına inandı. İstanbul’a gelip şansını denedi. Şen İzmir Nakliyat Ambarı’nın Sirkeci’deki şubesinde işe girdi.



Turgut Özatay, Lale Oraloğlu ile başrollerini paylaştığı, 1960'da çekilen, Memduh Ün'ün yönettiği 'Kırık Çanaklar'ın bir sahnesinde...

- Ermeni Kökenli Türk Vatandaşı Olduğu İddia Edildi… -



Jönpremiye dönemi kısa sürecekti. Karakter oyunculuğuna geçişi kabullendi. Aktör, her yaşta mesleğini icra edebilirdi. Uygun rollerle sanat hayatını sürdürebilirdi. Her tipte/karakterde başarı sağla(r)dı. İlk döneminde iyi adamdı. Ama sanatında adeta ‘evrim geçirdi’ ve ‘kötü adam’ın her çeşidini canlandırdı. ‘Türk Sineması’nın en başarılı ‘Kazıklı Voyvoda’sıydı!’



Değişim, seyircisi tarafından son derece olumlu karşılandı. Başarısı takdir gördü. Gelen her teklifi kabul etti. Geçimini sinemadan sağlamaya kararlı olduğunu gösterdi. İstikrarlı tavrı bazı çevreleri rahatsız etti. Hakkında çeşitli söylentiler çıkarıldı. Yapımcı ve sinema seyircisi nezdindeki itibarının zedelemesine gayret edildi. Nubar Terziyan, Kenan Pars, Sami Hazinses, Danyal Topatan, Vahi Öz, Toto Karaca gibi ‘Ermeni asıllı olduğu’ iddiası yayıldı! ‘Sava göre, aynı soyadı taşıyan ünlü foto muhabirinin kardeşiydi!’ Ailesi açıklama yapmak zorunda kaldı: ‘Turgut Özatay, Türk kökenli ve Müslüman’dı! Emin Bey ve Ayşe Vuslat Hanım’ın evladıydı. Nüfus kayıtlarının incelenmesinde de durum kolayca ortaya çıkarılabilirdi!’ Özatay da, 1993’de, bir dergiye verdiği mülakatta, aleyhindeki iddiaları reddedecekti.





Turgut Özatay, Nebile Teker ile 1955'de çekilen, Nişan Hançer'in yönettiği 'Panayırdaki Cinayet'te...

1990’dan sonra sinemaya ilgi azalınca, çoğu ünlü isim gibi Turgut Özatay da geçim derdine düştü. Yaşamını sürdürecek birikimi yoktu. Emekli maaşına sahip değildi. Günlük kazanıp harcadığından, - kendince! - çıkış yolu aradı. ‘Sinemanın Yıldızları’ adlı katalog/kitabı hazırladı ve sattı. İl il dolaşıp hayranları ile tokalaşmaya, eseri pazarlamaya çalıştı.



Türker İnanoğlu, ‘Acısıyla Tatlısıyla Yeşilçam Anıları’nda, Turgut Özatay’ı da anlattı. ‘Çok yetenekli aktördü,’ diye yazdı. ‘Kabiliyetinin hak ettiği değeri bulamadı! ‘Özatay, Türk sinemasına o döneme kadar gelmiş en güçlü oyuncusuydu! - Gözlemine göre! - Alkolün ve …yuşturucunun kurbanı oldu. Kendini kötü harcadı.’



Turgut Özatay'ın başrolünde oynadığı filmlerden bazılarının afişleri...



Turgut Özatay, 1999’da yaptığı açıklama ile sevenlerini üzdü: ‘Akciğer kanserine yakalanmıştı!’ Tedavisi 3 yıl sürdü. Ölümünden 3 gün önce durumu aniden ağırlaştı. İstanbul SSK Okmeydanı Hastanesi’ne kaldırıldı. 26 Haziran 2002’de vefat etti. Ertesi gün, Teşvikiye Camii’nde cenaze namazı kılındı. Çok az sayıdaki meslektaşı ve seveni törene katıldı. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.



- John Ford Ve Hitchkock En Beğendiği Yönetmenlerdi… -



Özatay, yönetmenler arasında John Ford, Alfred Hitchcock, Vittorio De Sica ve Luis Buñuel ayrı tutar, beğenirdi. Anna Magnani, Maria Schell, Silvano Mangano, Elizabeth Taylor, Shelley Winters, Anthony Quinn ve Rock Hudson vb. gibi yıldızları takdir eder, filmlerini kaçırmamaya çalışırdı.



Sinema sanatçılarının sigorta primlerinin yatırılmamasını, emekli maaşı alamamasını sorun edinmişti. Meslektaşlarının yaşadığı dramı iletmeye çalışırdı. Bir röportajında şahit olduğu olayı anlattı: ‘1960’da, ‘Ateşten Damla’ filmini çekerken, başrol oyuncularından Kenan Artun’un ayağı kırıldı. Sağlık sigortası yoktu. Hastanede 8 ay kaldı. Masraflarını film şirketi üstlendi. Tedavisi yapılmasa, sakat/topal kalabilirdi. Sosyal güvencesi olsaydı, tazminat da alabilecekti!’



3 June 2024 21:19
480 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Halterden Sınıfta Kalan Şampiyon Halterci

Naim Süleymanoğlu; Galatasaray’dan önce, dünya spor tarihine adını markalaşarak yazdırdı.

Huzurevinde Sönen Yıldız

Altan Karındaş çok yönlü sanatçıydı. İlk Türk şov kadınıydı. İnsan, çocuk ve hayvan taklitlerini çok iyi yapardı. TSM’yi bilirdi, makamlara vakıftı. Makber’i kusursuz seslendirirdi. Sadece sanatçı yönüyle değil, güzelliğiyle de çekim merkeziydi.

İstanbul’a Hükümdar Olan Baldırı Çıplak

Patrona Halil adlı, Beyazıt Hamamı’nda tellâklık (kesecilik!) yapan ‘baldırı çıplak!’ fitili ateşledi. 3 kıtada hüküm süren Osmanlı’nın payitahtı İstanbul’u adeta işgal etti; bazen tek başına, bazen de kurduğu ‘ihtilal meclisi’yle yönetti. Kanun koydu; ferman saldı; dilediği adamı dilediği yere getirdi; istediği devletlûnun kellesini al(dır)dı; en önemlisi de hükümdar indirdi.

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

Ömercik: Feleğin Sillesi Ya Da Solan Bir Yaprak Gibi

Ömercik - Ömer Dönmez! -; Türk sinemasının en ünlü çocuk yıldızlarındandı. Hayat hikâyesi de canlandırdığı Yeşilçam senaryolarına benzedi. Dramı dibine kadar yaşadı. Alkışların vefasızlığını anladığında iş işten geçmişti.

Huzurevinde Sönen Yıldız

Altan Karındaş çok yönlü sanatçıydı. İlk Türk şov kadınıydı. İnsan, çocuk ve hayvan taklitlerini çok iyi yapardı. TSM’yi bilirdi, makamlara vakıftı. Makber’i kusursuz seslendirirdi. Sadece sanatçı yönüyle değil, güzelliğiyle de çekim merkeziydi.

Piyanist Bestekâr 2. Abdülhamit Han

Sultan 2. Abdülhamit’in az bilinen bir yönü de müzisyenliğiydi. Pekiyi derecede piyano çalardı. Sultan’ın Batı müziği formlarında piyano için yaptığı besteleri de mevcuttu. Çocuklarının aynı müzik aletinde ustalaşması için özel gayret gösterdi. Avrupa’dan çok kıymetli piyanolar getirtti. Çalışmalarını yakından izledi, yanlışlarını da gösterdi.

Suzan Avcı ya da ‘Şıngırdak Melahat’

Suzan Avcı (Bizavcı), ‘hayat mektebi’nden mezundu. Tek başına yaşamı ve ailesini omuzladı. Yeşilçam’da mucizeler yarattı. Çizdiği tipolojiyle milyonlarca erkeğin dikkatini çekti/hayranlığını kazandı. Adını, Türk Sinema Tarihi’nin zirvesine yazdırdı.

Ömercik: Feleğin Sillesi Ya Da Solan Bir Yaprak Gibi

Ömercik - Ömer Dönmez! -; Türk sinemasının en ünlü çocuk yıldızlarındandı. Hayat hikâyesi de canlandırdığı Yeşilçam senaryolarına benzedi. Dramı dibine kadar yaşadı. Alkışların vefasızlığını anladığında iş işten geçmişti.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

52 Nişan, 16 Nikâh Yapan Ünlü Kaleci

Beşiktaş’ta üne kavuşan kaleci Varol Ürkmez, futbol yaşamı boyunca olayların, şaşaalı hayat tarzının, şaşırtıcı sayıdaki aşkların adamıydı. Gazetecilerin en önemli haber kaynaklarındandı. Halkın, özellikle de futbolseverlerin sevgilisiydi. Sadece futbolcu değildi, sinema ve tiyatro sanatçısıydı, tepeden tırnağa şov insanıydı.

Terziden Film Yıldızı

Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde kendi halinde bir terziydi.

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Putin'in Kadınları

Ünlü şairimiz Orhan Veli, ‘Kitabe-i Sen-i Mezar’ isimli şiirine, ‘Hiçbir şeyden çekmedi dünyada / Nasırdan çektiği kadar,’ mısralarıyla başladı. Süleyman Efendi’nin sıkıntılarını anlattı. Putin de, çevresindeki güzel kadınlardan çekti. Kalbini verdiği, kanatları altına aldığı, özenle sakladığı ‘nazende’ler sayesinde merak edildi, dillere düştü, haberlere mevzu oldu. Putin ve yakın çevresini saran ‘nazenin’ler, dünyanın da ilgisini çekecekti!

Putin’in Türk Asıllı Metresi

Putin’in hayatına giren veya adı beraber anılan hanım(lar)ın yüzüne şans hep güldü. Kimisi gayrimenkul(ler)e ve servete kondu. Kimisi de politikaya girdi. Medya dünyasında patron koltuğuna oturdu. Devlet protokolünde ‘görünmeyen statü’ sahibi kesildi. Alina Kabaeva, şöhretli sporcuydu. Putin’le tanıştıktan sonra ününü, variyetini ve etkinliğini artırdı. Bayan Kabaeva, ‘son göz ağrısı’na, ‘Kış öncesi gelen - kısa süreli - aldatıcı yaz’a benzetildi. Güzelliği ile sadece Putin’in değil, bütün karşı cinsin ilgisini topladı. Sadece Rusya’da değil dünyada da stardı!

Öteki Putin / 1

Putin, ‘KGB okulu/geleneği’nden gelen Rusya Federasyonu Başkanı’ydı. Tarihine, devletinin derin/‘kadim’ geleneklerine ve kurumlarına bağlıydı. Hatta resmen açıklamasa bile, 20. asrın 2 numaralı süper gücü, ‘Sovyetler Birliği’nin mirasçısıydı. ‘Çarlık Rusyası ile SSCB’nin sentezi gibiydi!’

Kızıl Saçlı Afet

Anna (Kushchyenko) Chapman, 21. yüzyılın birinci çeyreğinde dünyaca ünlenen ilk kadın casustu. New York’ta faaliyet gösterdi. Eşsiz fiziği, kızıl saçları, yeşil gözleri, Hollywood yıldızlarını kıskandıran çok zengin gardırobu, lüks ötesi hayatıyla hedef seçtiği erkekleri parmağında oynattı. Mata Hari’nin türevi gibiydi.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Atatürk'ün Emaneti Türk Hava Kurumu

Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda sadece yerli uçağın yapımı değil, millî silah sanayinin de temeli atıldı. Atatürk’e göre Türk Milleti yüksek karaktere, zekâya, kabiliyete sahipti. Kendi uçağını, tankını ve her türden savaş silah(lar)ını üretebilirdi.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Alay Sancağını Mihrap Yapan Kahraman

57. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey, şehit düşmesinden az önce eşi hanımefendiye mektup yazdı.

Hücreye Atılan Aktör

Akan, sıkı Atatürkçü idi. Büyük önderin fikirlerinin, eserlerinin, hatıralarının takipçisiydi. Mustafa Kemal Paşa’ya ait paltoyu olağanüstü dikkatle/özenle saklardı. Her 10 Kasım’da, sahibi olduğu ilkokulda öğrencilere, velilere ve öğretmenlere sergilerdi.

Beşiktaşlı Kartal Tibet

Sinemanın ünlü, yakışıklı, zengin, pek kabiliyetli, çok yönlü ismiydi. İşine ve evine önem verdi. Sade, dedikodudan uzak, huzur dolu hayatı özledi, yaşadı. Mutluluğu hanesinde ve ailesinde buldu. Eşine ve çocuklarına sıkıntısız, sevgi dolu ve zengin sayılabilecek yaşam sunabilmenin gayreti içinde oldu. Kaliteli eğitim aldırdı.

Arkadaşının Rolünü Alan Yıldız

Türk Sineması’nda ‘Sultan’ diye bilinen Türkan Şoray’ın beyaz perdeye geçişi biraz rastlantı, biraz da şans eseriydi.

Diğer Türk Sineması Yazıları

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!