Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Süper Baba’da ‘Nihat’, Mahallenin Muhtarları’nda ‘Ahmet’, tiplemeleriyle tanındı ve ünlendi. Kahpe Bizans’ta ‘Süper Gâzi’, Kanlı Nigar’da ‘İstinyeli Deli Eşref’, Osmanlı Cumhuriyeti’nde ‘Yadigar’ rolleri ile şöhretini katmerleştirdi.Bazı hayranları - heyecandan veya yaşlılıktan! - ilk anda ismini hatırla(ya)mazdı. ‘Ben, Kazım Kartal’ım!’ diye şaka yapardı. Bir gün, yaşlı bir konsolos ile tanıştı. Adını anımsatmaya çalıştı: ‘Sümerbank’tan aklınıza gelsin!’ Birkaç ay sonra aynı kişi ile karşılaştı. - Bir röportajında aktardığına göre! - Emekli hariciyeci, aktörü tanıdı fakat adını aklına getiremedi: ‘Adınız Akbank mıydı, yoksa Yapı Kredi miydi?’ diye sordu!

Sümer Tilmaç, renkli, farklı, ilginç olaylarla dolu hayat yaşadı. Dostlarını korudu, kolladı. Vefalı davranmayı düstur edindi. Sözünde durdu. Çağrıldığı düğünde son nefesini verdi. Sedat Peker’in Avukat Özge Yılmaz ile hayatını birleştirdiği, Esma Sultan Yalısı’ndaki törene iştirak etti. Yakın arkadaşları da beraberindeydi. Merasim başlamadan oturduğu masada aniden fenalaştı. Kalp krizi geçirdiği anlaşıldı. Misafirler arasında bulunan doktorlarca kalp masajı yapıldı. 40 dakikayı aşan ilk müdahaleden sonra gözlerini açıp çevresine baktı. Hayata döndüğü sanılırken ruhunu teslim etti. Çağrılan ambulansla Etiler’deki Liv Hospital’a kaldırıldı. Gösterilen bütün özene rağmen hayata döndürülemedi. Oya Aydoğan televizyon programında, arkadaşının kaybını yorumladı: ‘Sümer Bey yaşamak istemiyordu!’

- Tilmaç’ın Anıları Ve Dostları Merak Edilirdi… -

Tilmaç’ın gazetecilerle de arası iyiydi. Röportaj önerilerini geri çevirmezdi. Her soruyu cevaplamak isterdi. En çok da hatıraları merak konusuydu: ‘Anılarınızı ne zaman yazacaksınız?’ Cevabı hep benzerdi: ‘Yazmak yerine sahnede anlatmak istiyorum!’ ‘İyi ki böyle düşünmüşüm ve yapmışım,’ diyecekti. ‘Bazı olaylar kötü gibi yaşanıyor. Zaman geçtikçe mizaha dönüşüyor. Yaşadıklarım da aynı şekilde gelişti. Geçmişin meşakkati günümüzde tecrübeye dönüşüyor. İnsanı farklı düşünmeye itiyor!’

Dediğini de yaptı: Anılarını tek perdelik oyun halinde yazdı. Başrolünde de kendisi oynadı. 50. sanat yılını da ‘Sümerce’ adını verdiği hayatının çeşitli sahnelerinin yer aldığı komedi ile kutladı. İlk gösterimler, Antalya’da gerçekleşti. Sonra İstanbul’da perde açtı. Kartal Belediyesi’nin desteğiyle ‘Dünya Tiyatro Günü Kutlamaları’ kapsamında, Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde oynadı. Eser ilgi gördü, beğenildi. Tilmaç’ın yanı sıra Ahmet Çevik, Fulden Akyürek, Ender Gülçiçek ve Selin Bayraktar önemli rolleri paylaştı. 

Tilmaç, ‘Sümerce’ ile Türk Sinema ve Tiyatro Tarihi’ne ışık tuttuğunu anlattı. Gök kubbede seda bırakan, hizmetleriyle adlarını tozlu sahnelere yazdıran güzel insanlarla paylaştığı anıları yad ettiğini söyledi.

Oyunculuğun yoğun emek işi olduğunu tekrarlardı. Ama çalıştığı bazı filmlerde ücretini alamamıştı. ‘En çok sevdiği, unutamadığı eserler sorulduğunda da cevabı tebessüm ettiriciydi: ‘Parasını alamadıklarım!’ ‘Kaderimizde böyle garip yazgı var,’ derdi. ‘Biz, uğraşımızdan para kazanmaya değil de, ‘bilâ ücret’/‘bedel almadan’ iş yapmaya gelenlerdeniz. Bu gerçeği bütün samimiyetim ve yürekliliğimle söylüyorum. Hayatımızı sürdürmek için gelir elde ettiğimiz işler de oldu.’

- Babası Türkmenistan, Annesi Girit Göçmeniydi… -

Nüfusa kayıtlı ismi: Sıtkı Kazım Sümer Tilmaç’dı. 15 Temmuz 1948’de, anne ve babasının görev yaptığı Malatya’da dünyaya geldi. Tilmaç Ailesi’nin 2 ferdi de memurdu. Baba Hasan Bey, Türkmenistan kökenliydi. Anne Rehber Hanım Girit göçmeniydi. Küçük Sümer, mütevazı şartlar içinde büyüdü. Evlerinde Türkçe’nin yanında Rumca ve Rusça da konuşulurdu. 

Tilmaç Ailesi, medeniydi, sosyaldi, tiyatro ve sinema dostuydu, entelektüeldi. Anne Rehber Hanım tiyatro tozu yutmuştu. Sümer’e hamile iken oyun(lar)da rol almıştı. - Sevgili oğulları, ‘Ben, annemin karnında sahneye çıkmışım,’ diye farkını vurgulayacaktı! - Siyasetle de yakından ilgilenirdi. Türkiye İşçi Partisi’nin - o dönemdeki! - Genel Başkanı Behice Boran ile yakın arkadaştı. Baba Hasan Bey, eşine göre zıt fikirleri savunurdu. Alparslan Türkeş’in samimi dostları arasındaydı! Rivayete göre Türkeş, evlerine sık sık gelir, sohbetlere katılırdı. Tilmaçların evi, ‘düşünce kulübü’ne benzerdi. Sanat, siyaset, günün gündemi tartışılırdı!

Tiyatro, Tilmaç Ailesi’nin ikinci uğraşıydı. Vakit bulduklarında temaşa sahnesine çıkıp amatör ruhla ünlü oyunları sergilemeye gayret ederlerdi. Sümer’in ilk öğretmenleri: Anne ve babasıydı! Daha sonra Münir Özkul, Gazanfer Özcan ve Adile Naşit gibi yıldız isimlerle aynı sahneyi paylaştı. Süreç içinde öğrencileri de oldu. Usta çırak ilişkisi içinde tecrübelerinden yararlandı. Gözlemlerde bulundu, sanatını ve insani ilişkilerini geliştirdi. Karakterindeki etkilerini de görecekti.

Tilmaçlar, 1960’da Antalya’ya göçtü. Küçük Sümer’in çocukluk ve ilk gençlik yılları bu şehrin sokaklarında/caddelerinde geçti. Merkez Ortaokulu’ndan mezun oldu. Sahne hayatı da burada başladı. Halkevi’nin Tiyatro Kolu’na devam etti. İlk teorik ve pratik derslerini aldı. Ailesi İstanbul’a taşındığında, idealinde sadece tiyatroda kariyer yapmak vardı. Bütün kalbi ve hevesi ile mesleğine asılacaktı. 16 yaşında, Arena Tiyatrosu’nda profesyonel oyunculuğa adım attı. 4 sene sonra da - 1968’de! - İstanbul Belediye Konservatuvarı’ndan mezun oldu. ‘Okullu sanatçı’ unvanını kazandı. 

- Televizyonu İlk Defa Almanya’da Gördü… -

1960’lı yıllarda, Çalışma Bakanlığı’nın aracılığıyla/desteğiyle ilk yurt dışı seyahatine çıktı. Almanya’ya gitti. Konakladıkları otelin lobisinde büyük şaşkınlık yaşadı. Televizyonu ilk kez gördü. ‘Akvaryuma benzetecekti!’ Görüntü sürekli değişiyordu. Hayreti yoğunlaştı! Arka sırada oturan Alman, elinde tuttuğu alet ile - Daha sonra adının ‘uzaktan kumanda’ olduğunu öğrenecekti! - TV kanallarını değiştiriyordu! Arkadaşına durumunu, ‘Kızılderili kabilesi gibi televizyonun içine düştük!’ diye betimleyecekti.

Almanya seyahatinin yararını gördü. İnceleme, deneme/yanılma yoluyla yeni tecrübeler edindi. ‘Okul gibiydi,’ diye yorumlayacaktı. Mesleğe ilk ciddi adımları attığına inandı. Orada televizyonculuğa başladı sonra TRT’de sürdürdü. ‘Atölyeye benzerdi. Kurumda keyifli, kalıcı çalışmalar yaptık!’

Sümer Tilmaç bir röportajında, ‘Münir Özkul, oyunculukta en fazla etkilendiğim kişiydi,’ diyecekti. ‘Hayatında tiyatronun ayrı yeri vardı. Televizyonun ev(ler)imize girmesi ile büyülü dünyanın çok önemli parçası oldu.’

Tilmaç, Özkul ile ilgili anılarını anlatırken önerilerini/gözlemlerini de sıralayacaktı: ‘Münir Özkul’un çok güzel bir sözü vardı: ‘Birileri gelecek, senin 60 - 70 senede aldığın parayı 5 yılda kazanacak. Ama yaptıkları iş, asla meslekleri olmayacak! Kariyerimiz çok cazip ve hayranlık uyandıran uğraş! Ama en ciddi tuhaflığı: Çok fazla gözlem yapma durumunda kalmak!’ Yüksek ücret alanlar, ikinci ve hatta üçüncü sınıf rollere çıkmaktan kaçınırdı. ‘Özkul, yeterli parayı kazanamadığından, gelen her teklifi kabul etmek zorundaydı!’

- Sümer Tilmaç, Sadık Şendil’in Senaryolarıyla Devleşti… -

Sümer Tilmaç, ‘Yeşilçam Oyuncuları’ adlı grupta da çalıştı. Tiyatro, ardından sinemada kalıcı, kült/‘aşırı ilgi gören’ işlere imza atmayı başardı. Sanat yaşamı boyunca 60’dan fazla temsilde rol aldı. Popüler eserlerde, sevilen tipleri canlandırdı. Özellikle - Sadık Şendil’in kaleminden çıkan! - ‘Kanlı Nigar’ ve ‘Yedi Kocalı Hürmüz’de ölümsüz karakterlere hayat verdi, hafızalara kazındı. - Her iki popüler eser, pekçok tiyatro tarafından sahneye konuldu! ‘Kanlı Nigar’, ilk defa Hayali Küçük Ali tarafından ‘Hacivat-Karagöz’ gülmecesi şeklinde yazılmıştı! - 

Tilmaç’ın Münir Özkul, Altan Karındaş ve Sadık Şendil’i tanıması, hayatının ve sanatının akışını değiştirdi. Ufku açıldı. İlişkisini ve yakın dostluğunu, oyunların kaldırılmasından/bitirilmesinden sonra da sürdürecekti. 

‘Kanlı Nigar’, 1981’de sinemaya da uyarlandı. Memduh Ün yönetti. Tilmaç, Fatma Girik ve Kemal Sunal ile başrollerdeydi. ‘İstinyeli Deli Eşref’ karakterine hayat verdi.

Bir kayda göre Sümer Tilmaç, 1966’da, ‘Eşkıya’da, ilk defa sinema perdesinde görüldü. Filmin başrollerinde Sibel Göksel ve Tanju Korel vardı. Yönetmen: Hicri Akbaşlı idi. Başka bir bilgiye bakılırsa, Mart 1972’de, Acar Film adına yapımcılığını Murat Köseoğlu, yönetmenliğini Nejat Saydam’ın üstlendiği, Fatma Girik ve Salih Güney’in başrollerini bölüştüğü ‘İki Ruhlu Kadın’ adlı yapımda Tilmaç, ‘Turgut’ karakterine can verdi.

Diğer bildirime göre, Yeşilçam’a ilk kez 1971’de adım attı. Senaryosu Sadık Şendil’e ait ‘Kadifeden Kesesi’ adlı filmi Sırrı Gültekin yönetti. 1973’ün Haziran’ında vizyona giren filmin başrollerinde Türkan Şoray ve Kadir İnanır oynadı.

- Sümer Tilmaç, 200’den Fazla Sinema Filminde Rol Aldı… -

2002 yapımı ‘Son’ filminde gösterdiği performanstan ötürü, 7. Sadri Alışık Ödülleri’nde ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandı. 2005’te de, yönetmen koltuğuna oturdu. Hikâyesi kendisine ait, senaryosuna da katkı sunduğu ‘Ispanaktan Nağmeler’i yönetti ve başrolünde oynadı.

Sümer Tilmaç, 210’dan fazla sinema filminde rol aldı. 1976’da ‘Meraklı Köfteci’, 1979’da ‘Vatandaş Rıza’, 1981’de ‘Ah Güzel İstanbul’, aynı yılda ‘Gırgıriye’, 1983’de ‘Gırgıriye’de Cümbüş Var’, 1983’de ‘Kılıbık’, 1999’da ‘Kahpe Bizans’, 2000’de ‘Hemşo’, 2003’de ‘Hababam Sınıfı Merhaba’, 2004’de ‘Hababam Sınıfı Askerde’, 2005’de ‘Maskeli Beşler İntikam Peşinde’, 2005’de ‘Hababam Sınıfı Üç Buçuk’, 2008’de ‘Osmanlı Cumhuriyeti’, 2015’de ‘Olur İnşallah’… gibi pek çok unutulmaz yapımlarda görev yaptı.

Popüler filmlerde oynamasıyla dikkat çekecekti. Sanat ağırlıklı yapımlar tercih sebebi değildi: ‘Bana eğreti geliyor,’ diyecekti. Bu türü, ‘slogan filmi’ diye yorumlayacaktı. ‘3 sanat eserinde nefret ederek oynadım. Zeki Ökten’le de, Yılmaz Güney’le de çalıştım. Onların ‘sanatsal’ diye ayırdıkları hangileri bilmiyorum. Ama ben farklı düşünüyorum. ‘Bana göre film böyle olmaz!’ İçinde toplumsal mesajlar bulunabilir ancak dozunu iyi ayarlamalı!’

Çoğu filminde ‘kötü adam(lar)ı’ canlandırdı. Karakter üzerine düşüncelerini de açıklayacaktı: ‘Alman, Fransız, İtalyan, Amerikan ortak yapımlarında oynadım. Fransız Vodvil Tiyatrosu’nu az çok bilirim. Fransızlar, aktöre ‘komedyen’ der! Bizdeki komedi anlayışı, Avrupa’dan, özellikle de Fransız anlayışından farklıdır. Görünüşünüz yamuk, kulağınız bir yerde, gözünüz şaşı olacak! Biz daha çok fiziksel kusurlara gülerdik. Algımız çok farklıydı! Bana da ‘kötü adam’ rolü uygun görüldü. Uzun süre formatımı korudum. Durumum yavaş yavaş değişti. Yaşadığım, mesleğimin gerektirdiği zorunluluktu!’

- ‘Süper Baba’ İle Televizyon Seyircisinin Sevgilisi oldu… -

Sümer Tilmaç, 1993 ile 1997 arasında, 4 yıla yakın süre televizyonda yayınlanan, çok sevilen ve izlenme rekorları kıran ‘Süper Baba’de oynadı. - Dizi, 4 sezon devam etti. 137. bölümü ile sona erdi! - Popülerliği zirve yaptı. ‘Nihat’ karakteriyle büyük sempati topladı. Rol arkadaşları: Şevket Altuğ, Jülide Kural, Bennu Yıldırımlar, Sevinç Erbulak ve Şevval Sam’dı. Yavuz Turgul ve Sulhi Dölek seri yapımın senaristleri arasındaydı.

Sümer Tilmaç, ‘Süper Baba’ya Şevket Altuğ’un önerisi/desteği ile dahil edildi. İkili ilk defa ‘Perihan Abla’ dizinin çekimlerinde tanıştı. Altuğ, Tilmaç’ın adı anıldığında karşı çıktı. Aktörlüğü konusunda yeterli bilgisi yoktu! Başaramayacağını düşündü. Ama çekimlerde gördüğü yüksek/kaliteli performans karşısında şaşkına döndü, düşüncesi değişti. Yeni rol arkadaşını tebrik etti ve beğenisini iletti. ‘Süper Baba’ projesinde de rol almasını sağladı. 

‘Süper Baba’, Sabah Gazetesi’nin de sahibi Dinç Bilgin’e ait ATV’de yayınlanmaya başladı. 13. bölüm tamamlanınca kaldırılma ihtimali ile karşı karşıya kaldı. Ancak Bilgin’in eşi Güler Hanım, sıkı takipçisiydi ve sempatiyle seyrederdi. ‘Sürdürülme önerisi yönetimce kabul edildi!’

- Tilmaç’a ‘Kurtlar Vadisi’ndeki ‘Baron’ Rolü Önerildi… -

Süper Baba’nın ‘Nihat’ karakteri, Sümer Tilmaç’ın televizyon dizilerinde iş bulmasını, parlamasını sağladı. Tilmaç, Atv’nin yüksek reytingli dizisine kadar profesyonel davranmadığını açıklayacaktı. Geçmişte önerilen rol(ler)e dikkat etmemişti. ‘Kariyerimi dostlar ve arkadaşlar üzerinden yürüttüm. Kim çağırdıysa gittim. Teklif edilen rolü oynadım. Böyle olmaması gerekiyormuş,’ diyerek öz eleştiri de yapacaktı.

Bazen de kaçırdığı fırsat(lar)a hayıflanacaktı. ‘Örneğin, ‘Süper Baba’nın tamamlanmasından sonra ‘Baba Evi’nin çekimlerine başlanacaktı. Halil Ergün’ün canlandırdığı rol önerildi. Şevket Altuğ, beni uyardı: ‘Süper Baba’ya benzeyen dizi çekecekler,’ dedi. ‘Sakın benimseme!’ Ben de teklifi geri çevirdim. Hatalı kararımı çok geçmeden fark ettim. Keşke kabul etseymişim… Televizyon kariyerim için çok yararlı olacakmış… Yanlış yargım aleyhime işledi!’

Kurtlar Vadisi’nden ‘Baron’ rolü de önerildi. Çoğu oyuncu için kaçırılmaması gereken önemli karakterdi. Fakat kabul etmedi! ‘Süper Baba’dan sonra kötü/‘olumsuz’ tiplemeyi canlandırmayı uygun bulmadı. Geçim derdinden ötürü tiyatro veya sinemada ‘fena adam(ları)’ oynamıştı. Televizyonda ise benzer rol(ler)de görülmemişti! Zeki Alasya’nın, ‘Kötü adamı canlandırırken, gözlerinin içi gülüyor,’ dediğini hatırlatacaktı. ‘Tehlikeli kişi’ hüviyetinin kendisine yakıştığını sanırdı. ‘Şimdi bazı dizilerdeki fena tiplere bakıyorum da şaşırıyorum. Allah aşkına söyler misiniz? Bu yapıda adam(lar) olabilir mi?’ şeklinde konuşacaktı. ‘Her gün bu tavırda davranılır mı? Milletin psikolojisini bozdular!’

- Televizyonun Sağladığı Şöhret Geçici, Sinemanınki Kalıcıydı… -

Tilmaç’a göre, televizyonun ve sinemanın getirdiği/sağladığı şöhret farklıydı. Dizilerde rol alanların popülaritesi saman alevine benzerdi, kısa süreliydi, geçiciydi. Sinema daha vefalıydı: Filmlerde oynayan sanatçıların isimleri unutulmazdı. ‘Özellikle de Yeşilçam’ı yaratanların adları ölümsüzdü!’

Sümer Tilmaç, bazı yabancı ülkelerin yapımlarında da çalıştı. Örneğin Tony Curtis, Michèle Mercier ve Charles Bronson’un başrollerini paylaştığı ‘Paralı Askerler’de rol aldı. - Aynı filmde Fikret Hakan ile Salih Güney de önemli karakterleri canlandırdı! - İfadesine göre, ecnebi yapımcılar ve oyuncularla mesai yapmak tecrübe artırıcıydı. Uluslararası ün getirirdi.

Karakter oyuncusu olarak 250 civarında filmde oynadığını da beyan/tahmin edecekti. Bazılarında başroldeydi ama, ‘ne yazık ki bütçeleri kıt, parasız firmalar, yapımlarında ‘baş kişi’ olmayı önerdi,’ diye konuya açıklama da katacaktı.Rolün büyüklüğünü küçüklüğünü tartışmazdı, ayrım yapmazdı. Sonradan nedamet getirecek: ‘Tefrik etmek gerekliymiş,’ diyecekti. ‘Başkasının bir filmde kazandığı parayı ben ancak dört eserde alabildim. Kendimi ağırdan satamadım. Kimseye, ‘Bana rol verin!’ de demedim. Menajerim hiç olmadı!’

- Paraya Hiç Önem Vermedi Ama Hatasını Gecikmiş De Olsa Anladı… -

Parayı önemsemedi. Hep ikinci planda gördü! Mesleği her zaman önde geldi. ‘Ben ve benim gibi düşünenler, ekonomik açıdan başarısız olduk,’ diyecekti. ‘Nakdi ciddiye almadığım için çok defa kündeye geldim!’

1970’de, Anadolu’nun adını vermek istemediği bir ilindeydi. Başrolünde oynadığı filmin çekim sürecindeydi. Yapımcının parası bitince çalışmalara zorunlu ara verildi. Prodüktör, kayıplara karıştı. Kimsenin ücretini de ödemedi. Ekip sokakta kaldı. Tilmaç gençlik anısını aktarırken, ‘Toy ve deneyimsizdik,’ diyecekti. ‘Büyük sıkıntılar yaşadık. 2 gün aç yattık. Otel paramız bulunmadığından kahvelerde sabahladık. Artist diye tanındığımızdan kimseden borç da isteyemedik.’

Sinema sektöründe de birbirini kıskanan kişiler bulunurdu. ‘Oynamayı bilmedikleri halde yüksek egoları yüzünden çok iyi/mükemmel olduklarını düşünenler vardı,’ diyecekti. ‘Kendilerini zirvede, erişilmez görürlerdi!’

Bazı sinema insanları ise son derece alçak gönüllü ve paylaşmacıydı. Bazı arkadaşları, yeni isimlerin yer bulması, rol alması için çeşitli fedakarlıklar yapardı. İlk aklına gelen isimler arasında Şevket Altuğ ve Müjdat Gezen sayılabilirdi.

- Sümer Tilmaç, İki Evlilik Yaptı… - 

Sümer Tilmaç, 1968’de, tiyatro sanatçısı Nazan Karaca ile hayatını birleştirdi. Kerem ve Hande isimli çocukları dünyaya geldi. 21 yıl süren ilk evliliği 1989’da sona erdi.

Aynı yıl, Hatice Melek Konuk ile 2. evliliğini yaptı. 18 yıl devam eden beraberliği 2007’de sonlandı. Tilmaç, ‘Yaşadıklarımdan sonra aşkın cinnet olduğuna inandım,’ diyecekti. Son destiizdivaçtan pişmandı: ‘Eşimin ailesi varlıklıydı. Hep yarış içindeydim! Bir gün, ‘Yeter artık,’ dedim. Karımdan ayrıldım. Karavanıma atlayıp İstanbul’a geldim.’

Tam bir ‘karavan sevdalısı’ydı! ‘Karavan: Dinlendiğim, özgür olduğum evim! Gerçekten sağlıklı, herkese öneririm. 450 metrekarelik konutta da yaşadım. Ama bu kadar mutlu ol(a)madım!’

Sümer Tilmaç, Atatürk hayranıydı. Kolunda dövmesini, kartvizitinde de resmini taşırdı. Aksesuarı severdi. Boynuna kolye takardı. Bileğinde gümüş bilezik, parmağında yüzük, kulağında küpesi bulunurdu. ‘Takı alışkanlığı, oynadığı tarihî filmlerin yadigârıydı!’ Tarih anlayışını hakkında da özeleştiri getirecekti: ‘Osmanlı’yı daha çok filmlerden öğrendim. Okulda farklı anlattılar!’ ‘Ben, Türk olmayı seviyorum,’ diyecekti. ‘Bugüne kadar yabancı devrimcileri ithal ettiler. Meğerse en büyüğü bizimki imiş! Küba’daki devrimciyi niye düşüneyim? Shakespeare’i bile sevmem! Çünkü adamım değil, yazarım değil,’ şeklinde fikrini açık seçik beyan edecekti.

- Yaşanmaz Hale Gelince İstanbul’u Terk Etti… -

Münir Özkul, Sümer Tilmaç’a, ‘Tiyatroya inanma! Mutlaka farklı/‘para kazandıracak’ iş daha yap,’ diye öğüt verirdi. Ustasının sözünü tuttu. Değişik ticari işlere girdi. Antalya’da 3 lokantası vardı. Eşine devrettiği ‘Sanat Çiftliği’ni kurmuştu. İstanbul’da da bir dükkâna sahipti. ‘İşlerin başında duramadığım için hiçbirisi uzun ömürlü olamadı!’ Diyecekti.

İstanbul’un nüfusunun hızla artması, sinema/tiyatro sektörünün yeterli iş/kazanç getir(e)memesi, Tilmaç’ı yeni kararlar almaya/arayışlara zorladı. Dersaadet’ten ayrılıp - çocukluğunun geçtiği! - Antalya’ya yerleşmeye karar verdi.

Antalya’nın Serik İlçesi’ne bağlı Boğazkent Beldesi’nde, nehir kenarında, 50 dönümlük arazi üzerine, eşinin adını verdiği ‘Melek Çiftliği’ni kurdu. Toprakla ilgilenmeye girişti. Arazi, yabani otlar ve çalılarla kaplıydı. Alanı temizledi. Çok sayıda meyve ağacı dikti. Toprağın bir kısmında sebze yetiştirdi. Kalan bölümünü de hayvanlara ayırdı. Yıllarını harcadı fakat emeğinin/çabasının karşılığını fazlasıyla gördü. Doğal/Organik sebze ve meyvelere kavuştu! Çiftlik evi, 30 kişiyi misafir ede(bile)cek kapasiteye ulaştı. 

‘Melek Çiftliği’nin konumlandığı arazi, doğa harikası, - bini aşkın türün yaşadığı! - kuş cennetiydi. Ülke içinden ve dışından gelen doğaseverler misafir edildi. Tilmaç, karşılaştığı zorlukları ilginç benzetmeyle anlatacaktı: ‘Çiftliği bitirinceye kadar kocaman böbrek taşı düşürdüm, diyebilirim. Arazideki iri kayaya da ‘Böbrek’ adını verdim!’

- ‘Sanatçılar Köyü’nü İhtiyaç Sahibi Oyunculara Açtı… -

Antalya’da ‘Sanatçılar Köyü’ kurdu. Sosyal güvenlikten yoksun, ihtiyaç sahibi oyuncuları barındırmaya çalıştı. Müjdat Gezen’i örnek aldığını söyleyecekti. - Gezen, İstanbul’daki 4 dairesini sanat insanlarına tahsis etmişti! - Köyü oluşturan ağaç evlerin her birine sinema dünyasından tanınmış dostlarının isimlerini verdi. Özel hazırlattığı 200 afişi giriş yollarına astırdı! Yaz akşamları, - özel sinemasında! - Yeşilçam’da çekilmiş her biri kült filmleri seyret(tir)me imkânı da buldu. ‘Aynı mekânda, yaşayan veya vefat etmiş beyaz perde sanatçılarının heykellerini yaptırmayı planladı. Türk ve dünya yıldızlarının isimleri titizlikle seçilecekti!’

Tilmaç, Toroslar’daki Yörük yaşamı ve kültürünü tanıtmak için de yoğun gayret sarf etti. Turistlerin kalabileceği, yöre yemeklerini tadacağı 2 büyük kıl çadır yaptırdı. Teke yöresine has tarhana çorbası ve yayık ayranı ile Türk kahvesi ikram etti.  

Antalya-Manavgat otoyolu üzerindeki dinlenme tesisinde işletme müdürlüğü yapmaya başladı. Misafirlerle tek tek ilgilendi. Sohbet etti, ihtiyaçlarını sordu. Firmanın halkla ilişkiler müdürü, garsonu, kasiyeri hatta aşçısı gibi fedakârca çalıştı. Yorgun yolcuları/şoförleri limon ağaçlarının arasına kurulu hamaklarda dinlenmeye ikna etti. Üzerinde, ‘Dikkatli Olun!’ ikazı bulunan broşürlerle sürücüleri uyarmaya çalıştı.

- Politikaya Girdi Ama Çabuk Pişman Oldu… -

İstanbul’a film çekimleri veya iş teklifi önerilerini görüşmek için gider oldu. Kadim şehre, ‘Bizans’ adını koydu! ‘Entrikaları, yaşam şekli yüzünden uygun gördüm,’ diyecekti. ‘Hele bizim çevre ‘Bizans’ tanımına daha da yakın! Hiçbir zaman o muhite adapte olmadım: Değer yargılarımız farklıydı!’

Manavgat’ta faaliyet gösteren özel okulda sinema dersleri verdi. Senaryosu öğrencilere ait ‘Hiçbiri’ adlı filme danışmanlık yaptı. Kırtasiyeci rolünde oynadı. ‘Burada şarj oluyorum!’ Diyecekti.

Sümer Tilmaç, Antalya’da DYP’den - Doğru Yol Partisi! - politikayı da denedi. Ama çabuk pişman oldu. Siyaset ve parti yapılanması beklediği gibi çıkmadı. Yorumlamasına göre politikacılar, yaptıkları işi ‘ticari meslek’ gibi görürdü. ‘İdealizm ve ideoloji yerini ortak çıkarlara bırakmıştı!’ 

Politikaya girmesi için ilk teklif Genç Parti’den geldi. Cem Uzan’ın önerisini kabul etti. Ama bir anda kendisini, DYP’nin Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Adayı Hasan Subaşı’nın yanında buldu. Evi, Konyaaltı’ndaydı. ‘Beldesi için hayırlı/faydalı işler yapmak, düşüncesindeydi!’ Tilmaç, Konyaaltı’ndan Belediye Meclis Üyeliği’ne aday gösterildi. ‘Ama sonuç hüsrandı!’ Subaşı da seçimi kaybetti.

- Kalbinden Rahatsızdı, Tedavisine Özen Göstermedi… -

Tilmaç, Ocak 2015’de, Antalya’da, kalp ve akciğer yetmezliğinden hastaneye kaldırıldı. Tedavi sürecinin sonunda taburcu edildi. Doktorları, dinlenmesini ve önerilerine uymasını istedi. 

Sümer Tilmaç, 12 Haziran 2015’de, Sedat Peker’in düğün davetine icabet etti. Törene katıldı. Ama sürpriz krizden de kurtulamadı. Etiler’de bir hastanenin acil servisine yetiştirildi. Saat: 19.57 idi. ‘Şuuru kapalıydı. Nefes alamıyordu. Kalbi yeterli miktardaki kanı pompalamıyordu. ‘İleri Yaşam Desteği’ne bağlandı. 1 saat 40 dakikalık titiz çalışmaya rağmen kurtarılamadı. Hayata tutunamadı.’

Düğün sahibi Sedat Peker, gazetelere ilan verdi. Ünlü aktörün kaybından büyük üzüntü duyduğunu belirtti. Peker’in açıklamasına göre, Tilmaç’a ilk müdahale düğüne davetli doktorlar tarafından yapıldı. Hastaneden vefat haberi gelince, müzik kesildi, misafirlere veda edildi ve tören sonlandırıldı. Sonra da bazı din adamları ile hastaneye gidildi. Ruhuna dualar hediye edildi. Aile üyeleriyle tek tek görüşülüp acıları paylaşıldı. ‘Bir kardeş gibi her zaman yanlarında olunacağı hatırlatıldı!’

İlanın nihayetindeki notta, ‘Bu detaylı açıklama bazı art niyetli insanların söylemlerine karşı yapılmıştır,’ denildi.

Tilmaç’ın cenazesi, 14 Haziran 2015’de, Üsküdar Şakirin Camii’nde öğle vakti kılınan cenaze namazından sonra Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. Ünlü aktör, bir televizyon programında, ‘Cenazemde beni alkışlamayın!’ demesine karşın vasiyetine uyul(a)madı. Tabutu alkışlar eşliğinde mezarına kadar taşındı. 

Kızı Hande Tilmaç, babası için, ‘Bildiği gibi yaşadı, istediği gibi öldü,’ diyecekti. ‘Sonuna kadar sahneden, oyunculuktan vazgeçmedi. Bir lafı vardı: ‘Nerede trak, orada bırak!’ Vefasızlıktan yakınırdı ama küs olduğu biri de yoktu. Herkesi barıştırdı, öyle gitti.’

6 October 2023 12:50
919 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Erotik Filmlerin Unutulmayan Yıldızı

70’li yılların sonunda Yeşilçam’ı ‘veba salgını’ gibi sarıp, gerçek sanatçıları tribünlere hapseden ‘erotik/porno film dalgası’nın yıldızlarından Tülin Tan, hayatının son günlerini Darülaceze’de geçiriyor.

67 Yıl Sonra Mezarı Bulunan Bakü Fatihi

Bakü’ye giren Kafkas İslam Orduları Komutanı ‘Fahri Ferik’ Nuri Bey’in anavatanındaki ‘sembolik sayılabilecek’ mezarı 67 yıl boyunca bulunamadı. Araştırmacı Atilla Oral Bey olmasa belki de kıyamete kadar kayıp kalacaktı.

Kelebek Gibi Uçan Arı Gibi Sokan Casus

Ahmet Esat Tomruk Bey - nam-ı diğer ‘İngiliz Kemal’ -, ‘destan kahramanı’ydı. Korku kelimesini hiç tanımadı. Üstün yetenekliydi. Son derece soğukkanlı ve atılgandı. Ülkesi için çok büyük işler başardı. Şımarmadı, övgü istemedi. Makam mevki derdine düşmedi. Bildikleriyle/sırlarıyla kimseyi rahatsız etmedi. Müktesebatını mezara götürdü.

Çanakkale’den Dönmeyen Futbolcular

Çanakkale Savaşı’na katılan futbolcuların neredeyse tamama yakını şehit düştü.

Babasının Mezarını Arayan Gazeteci

Yunan Hükümeti, tarihi mezarlığı kaldır(t)mış, üstünden de geniş asfalt yol geçirmişti. Sakız Adası’nın son Mutasarrıfı Hamdi (Simavi) Bey’in mezarı da kayıplara karışmıştı.

Orduyu Teyakkuza Geçiren İdam

Yassı Ada, denizde gemilerin, havada uçakların, karada piyadelerin çok sıkı denetimine/gözetimine alınmıştı.

On İki Ada’yı - Maalesef! - Osmanlı Verdi

Siyasi tarihimizde 2 tane Lozan Antlaşması vardı. İlki 15 Ekim 1912’de, ikincisi 24 Temmuz 1923’de imzalandı. Osmanlı; Lozan’ın Ouchy semtinde imzalanan birinci antlaşma ile 12 Ada’yı İtalya’ya - geri alabilmek/ödünçlük koşulu ile! - bıraktı.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Eski Eşlerine Boşanma Günlerinde Hediye Veren Aktör

Mehmet Ali Erbil; ünlü bir babanın, Sadettin Erbil’in oğluydu. Aileden tiyatrocu/sinemacıydı. Babasının yolundan gitti; ata mesleğini seçti. Her hareketi ilgi çekti; her esprisi yüzümüzü güldürdü. Bazen güldürüde çizgiyi aşsa da, hep tolerans gördü.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Türkeş, MBK’den Nasıl Tasfiye Edildi?

Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan’ın Ankara’nın Necatibey Caddesi’ndeki mütevazı evinde ‘14’ler’ tanımlamasıyla siyasi tarihimize geçen grubun kaderi çizildi. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal ve MBK’nin 2 etkin üyesinin çok gizli toplantısında ülkenin yakın geleceğini etkileyecek önemli karar alındı.

Hasırı ‘Yorgan’ Tabutu ‘Döşek’ Edinen ‘Baba’!

‘İnci Baba’ lakaplı Mehmet Nabi İnciler, hazır cevaptı, girişkendi, farklı meziyetlere/zevklere sahipti; çevresini şaşırtmayı severdi. İtalyan asıllı, ABD vatandaşı, Şikago Mafyası’nın ünlü şefi - merhum! - Al Capone’nin hayranıydı. İdolünün mezarını ziyaret etti, şanına uygun muhteşem çelenk yaptırdı. Ellerini açıp ruhuna ‘Fatiha’ bile okudu

27 Mayıs’tan Sonra Başbakanlık’ta Ne(ler) Oldu?

Başbakanlık Müsteşarlığı Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani; 27 Mayıs Askeri Darbesi’nin öncesinde ve sonrasında görevinin başındaydı. Gördüklerini/yaşadıklarını Ankara’nın kıdemli usta gazetecisi Kemal Bağlum’a anlattı; tarihe şahitlik etmeye çalıştı… Geylani: Darbe sonrasında Başbakanlık’ta yaşanan bilinmeyen bazı olayların perde arkasını açıkladı…

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Rüşvet Kapısı Valide Sultan

Osmanlı hükümdarı 3. Mehmet’in annesi Safiye Sultan, Venedik Senatosu kararı ile ‘resmi kanallardan rüşvet/‘hediye’ alan hanedan mensubuydu. Devlet çarkını ‘sungu’ya bağladı ve kasasını doldurdu. Tarihçiler, Valide Sultan’ın sırtını Venedik Cumhuriyeti’ne dayadığını dahi iddia edecekti!

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Çifte Tabancalı Aktör: Gazanfer Özcan

Gazanfer Özcan; eski tabirle ‘nevi şahsına münhasır’ tiyatro insanıydı. Kendisiyle barışıktı; ailesine ve sanatına bağlıydı. Son nefesine kadar sahnenin tozunu yuttu; öldüğünde devlete vergi borcu çıktı.

Arayışla Geçen Bir Ömür

Münir Özkul’u tiyatro oyuncusu yapan, İsmail Dümbüllü’ye aşırı hayranlığıydı. 1968’de, Arena Tiyatrosu’nda Kanlı Nigar oyununun prömiyerinde Dümbüllü’yü seyretti ve avuçları patlayıncaya kadar alkışladı.

Ayşen Gruda, Dümbüllü’nün Kavuğuna Talipti

En büyük isteği, izlenme rekorları kıran filmlerinden hakkına düşen telif ücretini almaktı.

Gülriz Sururi: Hayatı Limon Gibi Sıkan Kadın

Gülriz Sururi kendine özgü stiliyle kızıl saçlı, delici bakışlı, naif, çekici ve ilgi odağıydı. Vefalı, paylaşımcı, aydınlanmacıydı. Müthiş bir Atatürk hayranıydı.

Küçük Kadının Büyük Dramı

Beyaz perdede ve tiyatro sahnesinde seyircisini güldüren, mutluluk dağıtan Adile Naşit, hayatı boyunca evlat acısıyla yandı kavruldu, ama derdini belli etmedi.

Arayışla Geçen Bir Ömür

Münir Özkul’u tiyatro oyuncusu yapan, İsmail Dümbüllü’ye aşırı hayranlığıydı. 1968’de, Arena Tiyatrosu’nda Kanlı Nigar oyununun prömiyerinde Dümbüllü’yü seyretti ve avuçları patlayıncaya kadar alkışladı.

Star Olmayı Hedeflemeyen Star

Bir tarafı ile hep çocuk kaldı; içindeki çocuğu korumaya çalıştı. İçindeki çocuk, yaratıcılığını ve oyunculuğunu tetikliyordu.

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Huzurevinde Sönen Yıldız

Altan Karındaş çok yönlü sanatçıydı. İlk Türk şov kadınıydı. İnsan, çocuk ve hayvan taklitlerini çok iyi yapardı. TSM’yi bilirdi, makamlara vakıftı. Makber’i kusursuz seslendirirdi. Sadece sanatçı yönüyle değil, güzelliğiyle de çekim merkeziydi.

Monna Rosa: Kırık Bir Aşk Hikâyesinin Yadigârı

Bazı sevda hikâyelerinin sonunda kavuşulmazdı. Bazılarında ise âşıklar; maşuk(a)larına kendilerini anlatamazdı. Bazı şiirler reddedilebilirdi; ama her kabul edilmeyişin bitebilen/değişebilen vadesi vardı. Monna Roza az bilinen; ama vuslata erişilmeyen kırık bir sevdasının öyküsüydü…

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Diğer Türk Sineması Yazıları

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.