Monna Rosa: Kırık Bir Aşk Hikâyesinin Yadigârı

Bazı sevda hikâyelerinin sonunda kavuşulmazdı. Bazılarında ise âşıklar; maşuk(a)larına kendilerini anlatamazdı. Bazı şiirler reddedilebilirdi; ama her kabul edilmeyişin bitebilen/değişebilen vadesi vardı. Monna Roza az bilinen; ama vuslata erişilmeyen kırık bir sevdasının öyküsüydü…

Monna Rosa: Kırık Bir Aşk Hikâyesinin Yadigârı

Şair der ki: ‘Kavuşunca; şiir biter; şarkı susar…’ 

Dolayısıyla şair, şiirinin sonlanmasını istemez. Şiir nihayetlenirse acı kesilir; his gider; hikâye sona erer…

Sezai Karakoç; Diyarbakır Ergani’de dünyaya geldi. Ortaokulu ve liseyi devlet imkânıyla yatılı okudu. Okul sıralarında Türk ve dünya edebiyatının önemli isimleri ve eserleriyle adeta arkadaşlık yaptı. Derslerinin yanında, edebiyat ilk seçeneği/göz ağrısıydı. İlk şiirlerini de lise sıralarında verdi; dünya görüşü şekillenmeye başladı. Son derece çalışkan, dikkatli, aşırı duygulu ve girişkendi. Daha o günden klasik yerli İslâmcı entelektüellere benzemeyeceği belliydi. Batı, Sol ve Marksist dünya görüşünün önemli eserlerine de zaman ayırdı. O’na göre, fikir ve sanat dünyası bütündü. 

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi; hayatının önemli kararlarını almasını sağlayacaktı. İlk aşkı, ilk terk edilişi, ilk şöhreti ve daha pek çok ilk adımı/adamı okulda tanıyacaktı. İlk aşkı; modern bir ‘Leyla ile Mecnun hikâyesi’ydi. 

Şiirler yazılıyor; edebiyat seanslarında meraklılarına okunuyor; ama, kalbin sesi muhatabına iletilemiyordu/duyurulamıyordu. ‘Biz, mahcup ve onurlu çocuklarız; başımızı kaldırıp bir kere bile bakamayız,’ diyecekti. Aşk tek taraflıysa; bitmez ilham kaynağıydı. Kalbi çalan hırsızlığından habersizse; beklemek lazımdı. Bazen de hissettirebilmek için küçük bir girişim gerekli miydi? Muazzez, değerinden haberdar mıydı?

- Sezai Karakoç; Cemal Süreya ile Ece Ayhan’ın Okul Arkadaşıydı… -

Karakoç; tam yarım asır Monna Rosa şiirini kitaplarına almadı. Hikâyesinin merak edilmesini, araştırılmasını, gönül çalıcısının bilinmesini istemedi. Ama şiir efsane haline geldi; kendine saklamak inceliğini/zarafetini gösterdiği sırrı zamanı gelince, yüreğine sığ(dır)maktan vazgeçti, taştı. Aslına bakılırsa; birbirini izleyen kıtalarının mısralarının ilk harfleri yan yana konulduğunda ‘habersiz!’ kalp hırsızının adı bulunurdu. Geyveli ‘muhacir güzeli’ faş olurdu. Ama akrostiş biraz dikkat isterdi...

Sezai Karakoç; Cemal Süreya ile Ece Ayhan’ın okul ve şiir arkadaşıydı. ‘İkinci Yeni’nin kurucuları arasında gösterilecekti. Cemal Süreya hayatının bir bölümünde önemli rol alacaktı. Süreya da, aynı kıza gönül verdi. Akşam, küçük kâğıt parçalarına yazdığı şiirlerini kimselere görünmeden maşukasının mantosunun cebine bırakırdı. Genç kız; kendisine özel şiirlerin sahibini/sahiplerini merak ederdi. Şairinin adını öğrenmek için beklemesi gerekecekti; sonra da tesadüfen tanıyacaktı. 

Sezai Karakoç da, Geyveli güzelin mantosuna şiir bırakırdı. Yazılar benzemese de, iki hayranın varlığından da haberdar mıydı?

Geyveli güzel kız; yakın çevresince Grace Kelly’e benzetilirdi. - Kelly; döneminin çok ünlü sinema ve tiyatro yıldızıydı; Oscar ödülü sahibiydi. Monako Prensesi unvanıyla da tanınacaktı. - Adı: Muazzez Akkaya’ydı. Babası, Reji de denilen Tekel’de memurdu. Çocuklarının eğitimine önem verirdi; en iyi okullarda okumalarını isterdi. Muazzez’in üniversite dönemi gelince; Ankara’ya tayinini yaptırmıştı. Geyve doğumlu güzel kız; Eskişehir, Ankara, İstanbul arasında mekik dokumuştu. İstanbul Kandilli Kız Lisesi’ni leyli meccani (parasız yatılı) okumuş ve başarıyla tamamlamıştı. Sonra bir arkadaşının teşviki ile Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin sınavına girip kazanmıştı. Sene 1950 idi. Akkaya hiç yıl kaybetmedi; 1954’de başarıyla mezun oldu. Derslerine çalışırken, sosyal faaliyetlerden de ayrı kalmazdı. Ülker Akçakoca (Köksal) devre arkadaşıydı; beraber ping pong oynamaya giriştiler. Fakülteler arası yarışmada bütün rakiplerini yendi; birinciliği kimseye bırakmadı. Karakoç da seyircileri arasındaydı. Ünlü şiiri Ping Pong Masası’nı yazacaktı; fakat ilham kaynağı yine habersizdi.

- Sınıfında Çok Güzel Şiirler Yazan Birisi Var… -

Geyveli Muazzez Akkaya; ünlü gazeteci, CHP eski Genel Başkanı Altan Öymen’in eşi Aysel Hanım ile de okul arkadaşıydı. Bayan Öymen; Akkaya’dan bir sınıf gerideydi. Sezai Karakoç’u gösterecek; ‘Sınıfında çok güzel şiirler yazan birisi var,’ diyecekti. Ama Akkaya; edebiyattan ziyade matematiğe ya(t)kındı. Şiir dinler, okurdu. Yazma becerisi gösteremezdi. Karakoç’la bir ara yakınlaştıklarını saklamayacaktı: ‘Çok şiirler verdi; ne bileyim yazılar verdi; kitaplar verdi; fakat yakınlık duyamadım,’ diyecekti. Kalbini kazanacak kişinin başkaca özellikleri mi olmalıydı? 

Şiir matinelerine de dinleyici olarak katılırdı. Bir şehir efsanesinde, Karakoç sahneye çıktığında salonu terk ettiği ileri sürüldü. Akkaya röportajında şöyle demişti; ‘Şiir gününde kürsüye çıktı, okudu gerçekten… Hangisini okuduğunu hatırlamıyorum. Ben de okul gecesi için gitmiştim. Ama ne kaçtım; ne de başka bir şey yaptım. Sakin sakin oturdum, dinledim…’ 

Karakoç ile platonik yakınlaşması, Cemal Süreya’yı devre dışı bırakacaktı. İki şair arkadaş iddiaya girmişti: Muazzez Hanım kiminle samimi olursa, öteki âşık geride duracaktı. Bir de, yenilen soyadını değiştirecekti: Cemal Süreyya’nın soyadı Süreya, Sezai Karakoç’unki de Karkoç diye nüfusta değiştirilecekti. Cemal Süreya sözünde durdu; soyadı Süreyya’yı mahkeme kararıyla Süreya yaptı. İddia ve sonuçtan Akkaya’nın tam 50 yıl sonra haberi olabildi. 

- Cemal Süreya Sınıftaki Karatahtaya Hep Şiir Yazardı… -

Cemal Süreya’nın duygularının da farkındaydı. Evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonra Süreya ile bazen öğle yemeklerinde karşılaşacaktı. İkisi de Maliye’de çalışıyordu. Süreya; her seferinde evliliğini sorardı; ‘Gayet iyi gidiyor,’ gibi cevaplar alırdı. Sonra da; ‘Benimki de iyi gidiyor, neden iyi gitmesin,’ derdi. 

Yıllar geçse de aşk yarası kapanmıyordu; izi kalıyordu. Akkaya’nın hatırlamasına göre; Süreya sınıftaki tahtaya hep şiir yazardı. Mantosunun cebine iliştirilen küçük kâğıtlardaki yazıyla tahtadaki çok benzerdi. Perihan adlı arkadaşı kendisini uyarmıştı; Akkaya, gerçeği ancak o zaman anlayabilmişti.

Muazzez Akkaya; 1954’de okulu bitirince Maliye Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. Burada, Orhan Giray adlı çok efendi, saygılı, tam bir İstanbul beyefendisiyle tanıştı. Orhan Bey; genel müdür yardımcısıydı. Evlendiler; hayatın yükünü paylaştılar. Akkaya’nın beyanına göre; çok mutlu evlilik süreci yaşadılar; 2 kız, 2 erkek çocuk sahibi oldular. Muazzez Hanım; Hukuk Fakültesi’nin fark derslerini de verip avukatlık yapma hakkı da kazandı.

- Sezai Karakoç Ödül Törenlerine Hiç Katılmadı… -

Sevdasına karşılık bulamayan Karakoç hiç evlenmedi. Monna Roza adlı şiirini hiçbir kitabına almadı; tam 50 yıl bekledikten sonra kararını değiştirebildi. Hayranları/izleyicileri efsaneleşen şiiri yazarak, fotokopi yoluyla çoğalttı. Kendisine layık görülen ödülleri almaya gitmedi. 2007 yılında Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü kendisine verilince tavrı değişmedi. Bakanlığa kısa bir not gönderdi: ‘Maddi ödülün takdiri size ait… Ödül plaketini posta ile gönderebilirsiniz…’ Karakoç, 2011 yılında Cumhurbaşkanlığı Edebiyat Ödülü'ne layık görüldü. Kendisine sunulan plaket ve para ödülünü reddetti; yine törene katılmadı. 

Sıra arkadaşı, şair dostu Cemal Süreya’nın yorumuyla ‘Mehmet Akif ve Necip Fazıl karışımı şair’di. Kitaplarını imzalamaktan hoşlanmazdı. Okurlarının eserlerini satın alıp okuyarak kendisini ödüllendirdiğini, düşünürdü. İzleyicilerinin hoş/gönül alan yorumlarını hiçbir ödüle/plakete değişmezdi.

‘Modern bir Leyla ile Mecnun denemesi’ diye yorumlanan Monna Rosa’nın asıl kahramanı; ‘Okul yıllarında bana ilgisini fark etmiştim. Bu şiiri yazdığını da biliyordum. Ben aynı yakınlığı duy(a)mamıştım,’ diyecek ve kayıtsızlığını/karşılıksızlığını başka mecraya taşıyacaktı. Anlatısına göre; sırrını birkaç yakın arkadaşıyla paylaşmıştı; bir de şart koşmuştu: ‘Kimseye söylemeyeceksiniz!’ O’nun nazarında Sezai Karakoç büyük şairdi; şiir de edebiyat tarihine mal olmuştu; sevdasına saygı duymuştu; karşılık vermemişti. Karakoç tek yanlı aşkını kalbine gömmüştü; mısralarla yetinmişti. 

Monna Rosa efsanesi hep büyüdü ve hep merak edildi. 

Oysa; dünyada hiçbir gerçek nihan kalmazdı.

20 May 2019 20:34
1,911 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Yeşilçam’ın Muhafazakâr Kralı

16 yıl boyunca, Yeşilçam’ın bir numarasıydı. Kral, unvanını taşırken zorlandığı muhakkaktı; şöhretin sorumluluğunu hakkıyla teslim etti.

‘Şoray Kanunları’nı Delen Aktör

Ekrem Şerif Uçak (Bora), şehit bir pilotun oğluydu. Olağanüstü yakışıklı, kabiliyetli ve adeta sinema için doğmuştu/yaratılmıştı. Sert, sözü dinlenen, tuttuğunu koparan, ‘organize işler’i yöneten karakterleri - başarıyla! - canlandırdı. Aslında hep romantik rollerde oynamayı istedi/düşledi.

Bilinmeyen Abdullah Gül

Genç Abdullah Gül’e göre Kısakürek; ‘ışığından yararlanılacak kutup yıldızı/mürşit’ idi. Fikir çizgisinin diğer 2 önemli isim ise; Sezai Karakoç ve Nurettin Topçu’ydu. Cemil Meriç, Erol Güngör, İdris Küçükömer ve Fethi Gemuhluoğlu da etkisinde kaldığı mütefekkirlerdi.

Türkeş, MBK’den Nasıl Tasfiye Edildi?

Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan’ın Ankara’nın Necatibey Caddesi’ndeki mütevazı evinde ‘14’ler’ tanımlamasıyla siyasi tarihimize geçen grubun kaderi çizildi. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal ve MBK’nin 2 etkin üyesinin çok gizli toplantısında ülkenin yakın geleceğini etkileyecek önemli karar alındı.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Kod Adı: ‘Fakülteli’

Mahir Kaynak - sonradan profesör! - ‘Madanoğlu Cuntası’ diye bilinen illegal örgütü izleyen, belgeleyen ve ortaya çıkaran kişiydi. Teşekkül üyesi diğer arkadaşları ile hapse girmeyi kabul etmesine rağmen arzusu reddedildi. Türk İstihbarat Tarihi’ne adı ‘açığa çıkan ilk MİT mensubu’ şeklinde geçti.

Müslüman Mezarlığı Üzerine Tiyatro ve Helâ

Osmanlı’nın 2 hükümdarı - Abdülmecit ve Abdülaziz! -, Ayas Paşa Mezarlığı’nın sonunu getirecek hamleler yaptı. Birisi mezarlık alanının bir bölümüne tiyatro, diğeri de Alman Büyükelçiliği binası yapımına ruhsat/izin verdi.

İngiliz İstihbaratı’nın Gözünden Enver Paşa

İngiliz devlet arşivlerindeki istihbarat belgeleri çok farklı Enver Paşa portresi çizdi. Kayıtlara/yazılanlara göre Enver Paşa; Almanya’nın desteğiyle tahta çıkmayı arzulardı. Kendisini Napolyon ile kıyaslardı. Yakın korumasına çok dikkat ederdi.

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Beşiktaşlı Kartal Tibet

Sinemanın ünlü, yakışıklı, zengin, pek kabiliyetli, çok yönlü ismiydi. İşine ve evine önem verdi. Sade, dedikodudan uzak, huzur dolu hayatı özledi, yaşadı. Mutluluğu hanesinde ve ailesinde buldu. Eşine ve çocuklarına sıkıntısız, sevgi dolu ve zengin sayılabilecek yaşam sunabilmenin gayreti içinde oldu. Kaliteli eğitim aldırdı.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

Hasırı ‘Yorgan’ Tabutu ‘Döşek’ Edinen ‘Baba’!

‘İnci Baba’ lakaplı Mehmet Nabi İnciler, hazır cevaptı, girişkendi, farklı meziyetlere/zevklere sahipti; çevresini şaşırtmayı severdi. İtalyan asıllı, ABD vatandaşı, Şikago Mafyası’nın ünlü şefi - merhum! - Al Capone’nin hayranıydı. İdolünün mezarını ziyaret etti, şanına uygun muhteşem çelenk yaptırdı. Ellerini açıp ruhuna ‘Fatiha’ bile okudu

Karısından Tokat Yiyen Ulaştırma Bakanı

Mehmet Barlas; anılarını Dün Dündür/Mehmet Barlas Kitabı’nda topladı. Güncel siyasetin tanınan üstat yazarı, usta gazeteci hatıralarında ünlü/toplumun önündeki insanların şaşırtıcı hikâyelerini anlatıyor.

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Yıldız Yaratan Yapımcının İntiharı

Nevzat Pesen; sektör haline gelememiş acımasız Yeşilçam sinemasının ne ilk, ne de son kurbanıydı.

Seçkin Kötü Adam

Hayati Hamzaoğlu, Trabzon kökenli Yeşilçam emekçisiydi. Ömrü boyunca sinema aşkı ile yandı tutuştu. Karın tokluğuna filmlerde oynadı. 56 yaşına kadar her türlü sosyal güvenceden yoksundu. Alışılmış ‘kötü adam’ tiplemesine yeni yorum getirdi: Hemen teslim olmayan, film sonuna kadar dişe diş mukavemet eden/dövüşen kişiliğe büründürdü.

Suzan Avcı ya da ‘Şıngırdak Melahat’

Suzan Avcı (Bizavcı), ‘hayat mektebi’nden mezundu. Tek başına yaşamı ve ailesini omuzladı. Yeşilçam’da mucizeler yarattı. Çizdiği tipolojiyle milyonlarca erkeğin dikkatini çekti/hayranlığını kazandı. Adını, Türk Sinema Tarihi’nin zirvesine yazdırdı.

Veba Mikrobu Yüklü Pire Bombaları

Hiroşima ve Nagazaki’ye art arda 2 atom bombası atılmasaydı, ABD, 2. Dünya Savaşı’nın en büyük yarasını alacak, milyonlarca vatandaşı kendisini biyolojik savaşın içinde/göbeğinde bulacaktı. Kitlesel hastalıklar ve ölümler yaşanacaktı.

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Huzurevinde Sönen Yıldız

Altan Karındaş çok yönlü sanatçıydı. İlk Türk şov kadınıydı. İnsan, çocuk ve hayvan taklitlerini çok iyi yapardı. TSM’yi bilirdi, makamlara vakıftı. Makber’i kusursuz seslendirirdi. Sadece sanatçı yönüyle değil, güzelliğiyle de çekim merkeziydi.

Ömrünce Ağlayan Ünlü Güzel Kadın

Muhterem Nur, - son döneminde! - Müslim Gürses ile yaptığı ve 29 yıl süren evliliği ile hatırlandı/tanındı. Nur, Gürses’ten 22 yaş büyüktü. Bir devirde çok ünlü olmasına karşın, günümüzdeki bilinirliği sınırlıydı.

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

İsmet Paşa’nın Elini Öpen TİP Lideri

Mehmet Ali Aybar, çok iyi eğitim almıştı; Sol/Sosyalist düşünce aileden mirastı.

Zeki Müren’in İlkleri

Zeki Müren; Türk Sanat Müziği’nde geleneksel yapıyı-anlayışı değiştirdi; pek çok yeniliğe imzasını attı.

‘Acıların Kadını’ Bergen’in Bol Acılı Öyküsü

Rivayete göre, babası, kızının şarkıcılık yapmasına rıza göstermemişti. Hasta yatağında, ölümün eşiğinde, ‘Belgin şarkıcı olursa, iki yakası bir araya gelmesin,’ diye beddua etmişti.

Şairlerin Âşık Olduğu Kadın

Nahit Fıratlı (Gelenbevi) Hanım; Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatı’nın en önemli şairlerine ilham veren, yol gösteren, dertlerini paylaşan, evini/sofrasını açan, bazılarına kalbini aralayan tarifi/anlatılması gerçekten zor/imkânsız hanımdı.

Savaştan Beter Salgın

İtalyan yazar Giovanni Boccaccio, ‘Decameron’ adlı hikâyelerinde Floransa’da veba salgınını, ABD’li ünlü şair Edgar Allan Poe da ‘Kızıl Ölümün Maskesi’ adlı öyküsünde döneminin ‘taun’unu yazdı. ‘Kara ölüm’, tarihçiler kadar edebiyatçıları da derinden etkiledi.

Nobel’e Aday Gösterilen Atatürk

Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos (1864 - 1936), 12 Ocak 1934’de bir mektup yazıp Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişti.

Bilinmeyen Abdullah Gül

Genç Abdullah Gül’e göre Kısakürek; ‘ışığından yararlanılacak kutup yıldızı/mürşit’ idi. Fikir çizgisinin diğer 2 önemli isim ise; Sezai Karakoç ve Nurettin Topçu’ydu. Cemil Meriç, Erol Güngör, İdris Küçükömer ve Fethi Gemuhluoğlu da etkisinde kaldığı mütefekkirlerdi.

Zsa Zsa Gabor ‘Türk’ Asıllıymış

Zsa Zsa Gabor; Budapeşte’ye yerleşmiş Türk asıllı Kırım göçmeni idi; çok güzeldi; küçük yaşta da ‘Macaristan Güzellik Kraliçesi’ seçildi.

Nobel’e Aday Gösterilen Atatürk

Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos (1864 - 1936), 12 Ocak 1934’de bir mektup yazıp Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişti.

Demirel’den Kıraç’a Cumhurbaşkanlığı Önerisi

DYP (Doğru Yol Partisi) Genel Başkanı Süleyman Demirel; Koç Holding üst düzey yöneticisi Can Kıraç’ı telefonla aradı; partiye davet etti; Cumhurbaşkanlığı veya TBMM Başkanlığı için aday göstermeyi düşünüyordu.

Nobel Barış Ödülü Adayı Hitler

Adolf Hitler, ünlü TİME dergisi tarafından 1939’da Yılın Adamı seçildi; Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Rüşvet Kapısı Valide Sultan

Osmanlı hükümdarı 3. Mehmet’in annesi Safiye Sultan, Venedik Senatosu kararı ile ‘resmi kanallardan rüşvet/‘hediye’ alan hanedan mensubuydu. Devlet çarkını ‘sungu’ya bağladı ve kasasını doldurdu. Tarihçiler, Valide Sultan’ın sırtını Venedik Cumhuriyeti’ne dayadığını dahi iddia edecekti!

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 1

Kanuni Sultan Süleyman’ın sevgili damadı, en güvendiği veziri/sadrazamı Rüstem Paşa, Osmanlı Tarihi’nde derin izler bıraktı. Hanedan içindeki iktidar oyunlarında rol aldı. Kayınvalidesi Hürrem Sultan’dan yana tavır koydu. Şehzade Mustafa yerine, karısının erkek kardeşlerinden birinin tahta çık(arıl)ması planlarını destekledi.

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 2

Kanuni Sultan Süleyman’ın biricik, dünya güzeli kızı Mihrimah Sultan’ın kocası, Damat Rüstem Paşa, maliyeden iyi anlardı. Devlet hazinesi ağzına kadar doldu. Sadaretinde, Osmanlı’da rüşvet yaygınlaştı. Fukara halkın özellikle de köylünün üzerine kaldırılamayacağı vergiler bindirildi. Toprak verimsiz, ürün yetersizdi. Çiftçiler, azalan kazançları karşısında ekip biçmekten vazgeçmeye başladı.

Şairlerin Âşık Olduğu Kadın

Nahit Fıratlı (Gelenbevi) Hanım; Cumhuriyet dönemi Türk Edebiyatı’nın en önemli şairlerine ilham veren, yol gösteren, dertlerini paylaşan, evini/sofrasını açan, bazılarına kalbini aralayan tarifi/anlatılması gerçekten zor/imkânsız hanımdı.

Papaz’ı Korkutan Dosya

‘The Friends, The British Secret Intelligence Service’nin Makarios ile ilgili dosyaları, 1950’den bu yana dinî ve politik olarak önderlik ettiği halkına anlatılamayacak ölçüde rezilliklerle doluydu.

Stalin, Nazım’ı Öldürtmek İstedi

Sovyet diktatörü Stalin’in Nazım’ı öldürtmek istediği; ünlü şairin özel şoförünün operasyonla görevlendirildiği yazıldı.

Bilinmeyen Abdullah Gül

Genç Abdullah Gül’e göre Kısakürek; ‘ışığından yararlanılacak kutup yıldızı/mürşit’ idi. Fikir çizgisinin diğer 2 önemli isim ise; Sezai Karakoç ve Nurettin Topçu’ydu. Cemil Meriç, Erol Güngör, İdris Küçükömer ve Fethi Gemuhluoğlu da etkisinde kaldığı mütefekkirlerdi.

Diğer Muhtelif Yazıları

Asit Dolu Fıçıya Atılan Başbakan

Patrice Lumumba, Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin seçimle/halkın oyuyla işbaşına gelmiş ilk başbakanı idi. 4 ay görevde kalabildi. İcraatlarıyla değil de dramatik katlinin yarattığı sansasyonla/tepkiyle tanındı. CIA’nın örgütlediği onlarca kanlı darbenin talihsiz kurbanları arasındaydı.

Kavanoza Hapsedilen Seri Katil

Diogo Alves, Portekiz’de belirlenen ilk erkek seri katildi. 19. asrın birinci yarısında yaşanan ağır ekonomik, toplumsal ve politik sarsıntıların yarattığı suçlu tipolojiydi. Lizbon’daki tarihi/anıtsal ‘Águas Livres Su Kemeri’ni üs edinip 70 kişiyi öldürmekle suçlandı. Ama farklı cürüm(ler)den hüküm giydi ve asıldı.

Kilisede Çocuk Tacizi

Başta Fransa olmak üzere ABD ve Almanya, geçmişindeki/günümüzdeki çocuk tacizleriyle hesaplaşıyor. Fransa’da hazırlanan resmi doküman, küçük yaştaki yavrucaklara reva görülen cinsel istismarın ürkütücü boyutlarını ortaya koydu. Almanya’nın raporuna göre ise rahibeler, ‘kendilerine emanet edilen kimsesiz sabileri zengin iş adamlarına para karşılığı taciz için kiralamış’tı!

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Kurbanlarını Gazete İlanıyla Bulan Kadın Seri Katil

Bayan Belle Gunness, yeni hayat kurmak için ABD’ye geldi. ‘Amerikan rüyası’nı gerçekleştirmek, zenginleşmek amacıyla kendince yol tuttu. Servet sahibi oldu fakat gönlünce harcayamadı. Kurbanlarıyla aynı kaderi paylaştı. Suç ortağının hedefine oturdu.

Tavşan Doğuran Kadın

İngiltere tahtında oturan, İngilizce bilmeyen, çevresi ve devlet yöneticileriyle Fransızca konuşa(bile)n I. George’un döneminde inanılması zor/garip olaylar, skandallar yaşandı. 50 kadar tavşan doğurduğunu iddia eden Mary Tofts adlı kadın da sahtekârlar arasındaydı.

‘Kanser’ Evita Perón’a Şifa Niyetine Mevlit

Ülkesinde gerçekleştirdiği reformlar ve halkına sağladığı sosyal imkânlarla sevildi. Kocası, Juan Perón’a verdiği destek ve darbecilere karşı gösterdiği direniş ile de insanının gönlünde taht kurdu. Eva Perón, dünyaca tanındı.