Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Osmanlı Hanedanı’nda padişah annesi olma onurunu kazanmış ilk yabancı - Rum asıllı! - gelin ‘Nilüfer’ ismi verilen - Prenses! - ‘Holifera’/‘Holofira’ ya da ‘Olivera’ydı. Sakin tavırlı, saygılı, söz dinlemeyi bilen, duru güzelliğe sahipti. Özelliklerinden ötürü adını aldığı nadide çiçeğe benzetildi. Nilüfer, havuzlarda veya durgun sularda, özellikle de göllerde görülürdü. Sıvı yüzeyinde tutuna(bile)n, geniş hacimli yuvarlak yapraklı, iri damarlı, çiçekli bitkiydi. ‘Bazı tarihçilere göre, Rumca isminin manası da aynıydı!’ 


Nilüfer Hatun, Yarhisar Tekfuru Mihalis’in kızıydı. Osmanlı’nın 2. padişahı Orhan Gâzi’nin ilk eşiydi. Sultan Murâd-ı Evvel’in - Birinci Murat! - de annesiydi!
Orhan Bey (Gâzi), 33 yıl - 1326 - 1359 arasında! - yönetimde kaldı. Osman Gâzi’nin Malhun Hatun’dan doğan oğluydu. Kroniklerde fiziki özellikleri anlatıldı: Uzun boylu, geniş omuzlu, sarışın, sarı saçlı ve mavi gözlüydü. Beylik ahalisi tarafından sevil(ir)di. Adaletli ve merhametliydi. İşinin ehli kişilere, ulemaya saygı gösterir, hürmet ederdi. 


Osmanlı’nın 2. hükümdarı/beyi hakkındaki bilgi(ler) son derece sınırlıydı. İlk kısa malumat, Âşıkpaşazâde’nin adını taşıyan tarihinde görüldü. Miladi 1300’de, Köprühisar’ın fethinde yer aldı. ‘Karacahisar Uç Beyi’ yapıldı. Babası tarafından desteklendi. Beylik ordusu komutanlığına getirildi. Beylerbeyi anlamına gelen ‘emir-i kebir’ statüsü ile mertebesi pekişti. 


Âşıkpaşazâde, Nilüfer Hatun hakkında da bilgiler aktardı. 


- Tekfurler, Kayı’ya Karşı İttifaka Gitti… -


Türkler güçlenince, bölge tekfurları aralarında birleşmenin/birlikte hareket etmenin yollarını aradı. Sağlam ittifak da - çoğunlukla! - akrabalıktan/kan bağı tesisinden geçerdi. Bilecek Tekfuru, Yarhisar Tekfuru Mihalis ile hısımlık kurmaya karar verdi. Güzelliğiyle bilinen, kızı Holofira ile evlenmeyi planladı. Önerisi kabul gördü. Düğün tarihi belirlendi. Davet edileceklerin listesi çıkarıldı. Osman Bey de konuklar arasına alındı. Çağrılma sebebi: ‘Sevince/mutluluğa ortak olması değil, aksine suikasta kurban edilmek istenmesiydi!’ Uygun anda, Osman Bey ve yanındakilerin üzerine çullanılacak, hayatlarına son verilerek, ‘çifte düğün’ yapılacaktı. Ama sonuç bekledikleri şekilde gelişmedi. Güvenip doğal müttefik gördükleri, asla şüphe etmedikleri, Harmankaya Tekfuru Mihal Bey’in haberi karşı tarafa ulaştırabileceğini düşünmediler. Rum kökenli Hıristiyan Mihal Bey, Türk kesiminin her açıdan güvendiği ve desteğini gördüğü ‘gerçek dost’tu. Osman Bey, kurulan kumpası öğrenince şaşırmadı. Savaş durumunda her türlü hamle/‘desise’ beklenirdi. Kendince savunma/karşı saldırı planını hazırladı. 


- Osman Bey’in Karşı Planı Başarı Sağladı… - 


Osman Bey, düğün çağrısını memnuniyetle kabul etmiş göründü. Fakat mazereti vardı: Yaylaya çıkacaklarından belirtilen yere gelmeleri müşküldü. Düğünün Bilecik’te değil de, daha merkezi bölgede, mesela Çakırpınar’da yapılmasını önerdi. Hediyesi de: Seçme, cins koyunlardan oluşan büyük sürüydü. Yaylakta kullanacakları gereçlerini, kıymetli eşyalarını ve hayvanlarını Bilecik Kalesi’ne emanet bırakacaklardı. Başlarında aşiret kadınları bulunacaktı. ‘Böylece savaşı kazanmalarını sağlayacak 2 aşamalı plan devreye girecekti!’


Osman Gâzi komutasındaki askeri birlik, gelin adayını götüren alaya baskın verdi. Kısa sürede amacına ulaştı. Güzel Prenses’i, çeyizini ve muhafızlarını esir aldı. Karşı duranlar kılıçtan geçirildi. Sonra da Söğüt’e dönüldü. Diğer grup asker, kadın kılığına - bazı tarihçilere göre de ‘öküz postuna’! - büründü. Yanlarına aşiretin bazı hanımlarını da aldılar. Hayvan sürüleri, eşya yüklü arabalar eşliğinde Bilecik Kalesi’nin önüne geldiler. Kalenin kapıları kolayca açıldı. İçerideki az sayıdaki düşman kuvveti de, kısa süren çatışmada etkisiz hale getirildi. 


Ahalinin tamama yakını, askerin çoğu düğünde eğlenir, gelin alayını beklerken, en beklenmedik sürprizler birbiri ardınca yaşandı: ‘Bilecik Kalesi’nin düştüğü, Prenses Holofira ve kafilesinin derdest edildiği,’ haberlerini aldılar.


- Ünlü Seyyah İbn Battuta, Nilüfer Hatun’la İznik’te Görüştü… - 


Kimi kayıtlara göre Osman Bey, 1298’de, oğlu - 17 yaşındaydı! - Orhan’ı Prenses Holofira ile nikâhladı. Tekfurun kızı merasim öncesi İslâm dinini kabul etti. ‘Nilüfer’ adını aldı. Esir edildiğinde ‘cariye’ hükmündeydi. Evlenince, ‘bey/padişah hanımı’ oldu! 2 şehzade dünyaya getirdi: Gâzi Süleyman Paşa ile - babasından sonra tahta çıkacak, 3. Osmanlı padişahı! - Birinci Murat! 


Nilüfer Hatun’un hayatıyla bilgiler çok sınırlıydı. Osmanlı tarihini yazan çeşitli uzmanlara göre, hanedana giren ve şehzade veren ilk yabancı kökenliydi/‘Rum’du! Kendisi Bursa’dan çok İznik’te yaşamayı seçti. - Şehir, ‘Anadolu’nun Kudüs’ü’ diye tanımlanırdı. Hıristiyan dünyasınca kutsal kabul edilirdi! - Faslı - Berberi kökenli! - ünlü gezgin İbn Battuta, 1333’de, İstanbul’a geldi. İznik’e uğradı. Nilüfer Hatun - ‘Beylun Hâtûn’ diye kayıtlarına geçirdi! - ile görüştü. ‘Rıhlet-ü İbn Battûta’ adlı seyahatnamesinde kendisinden bahsetti: ‘Orhan Gâzi’nin ‘başhâtun’uydu. Son derece dindar ve namusluydu. Emrindeki görevliler kendisini çok severdi. Her sözünü yerine getirirlerdi.’


Tarihçi Necdet Sakaoğlu, ‘Bu Mülkün Kadın Sultanları’ adlı kitabında Nilüfer Hatun’a geniş yer ayırdı. Sakaoğlu’na göre Nilüfer Hatun, Orhan Gâzi ile saadetli/bahtiyar hayat süremedi. ‘Nilüfer, Yarhisar Tekfuru olan babasıyla birçok yakının, Osman Gâzi’nin askerlerince öldürülmesi, doğup büyüdüğü kentin yağmalanması ve Yarhisarlıların tutsak edilmesinden mutlu değildi, bedbahtı! Hele bir de Rum kadınlarının matem konusunda taassupları dikkate alındığında, Nilüfer’in, onca yasını dindirip Orhan’la mutlu yaşam sürdürdüğü ileri sürülemez’di!’ 


Nilüfer Hatun, 1383’de, Bursa’da vefat etti. Rivayete göre, 100 yaşındaydı! Tophane semtindeki Orhan Gâzi Türbesi’ne defnedildi. İsmi, aynı ilin bir ilçesine verildi. Çok hayırseverdi. Bursa’da Kaplıca Kapısı’nın yanında tekke, Bursa Kalesi’nde cami inşa ettirdi. Darülharp Mahallesi’nde mescit kurdurdu. Adının verildiği, Nilüfer Çayı’nın üzerine taş köprü yaptırdı.


I. Murat, - annesinin hatırasına, çok sevdiği! - İznik’te imaret açtırdı. Yeşil Cami’nin hemen yakınındaydı. Aşevi, Osmanlı’nın son dönemine kadar işlevini sürdürdü. 1955’de müze/sergievi şeklinde hizmet vermesi uygun görüldü. Günümüze de İznik Müzesi olarak kullanıla geldi.


Orhan Gâzi, Bizans İmparatoru 3. Andronikos’un kızı Prenses Asporça ile de evlendi. Şehzade İbrahim ve Fatma Sultan isimli iki çocuk sahibi oldu. 1346’da da, Bizans Hükümdarı 4. Kontakuzenus’un evladı Prenses Teodora ile Silivri’de mutantan düğünle hayatını birleştirdi. Şehzade Halil, evliliğin ürünüydü.  


- Yıldırım Bayezid’in Annesi Rum Asıllı Marya/‘Maria’ Hatun… -


Gülçiçek Hatun - Marya Hatun! -, Osmanlı’nın 3. hükümdarı Murâd-ı Evvel - Birinci Murat! - eşiydi. Şehzade Bâyezid’in annesiydi! - 4. Osmanlı padişahı Yıldırım Bâyezid, 1354’de, Edirne’de dünyaya geldi! -


1360’da, Sultan Orhan ölünce, yerine Nilüfer Hatun’dan olan, ‘Hüdavendigar’ - ‘dünyaya hükmeden’, ‘hükümdar’, ‘sultan’ anlamında! - unvanı ile tarihe yazılan 2. oğlu Şehzade Murat - Birinci Murat! - geçti. 34 yaşındaydı. Devleti 27 yıl yönetti. 
Murâd-ı Evvel, şehzadeliği döneminde ilk evliliğini yaptı. İzdivaç, devlet yöneticilerinin yönlendirmesiyle - şahsi iradesi dışında! - gerçekleşti. Eşi, Rum asıllı Bulgar Kralı (Şişman) İvan Aleksandır’ın kızı - bazı tarihi kayıtlara göre de kız kardeşi! - Marya/‘Maria’ idi. Prenses Marya 16 yaşındaydı. Narin yapılı, beyaz tenli, yeşile çalan elâ gözlü, uzun saçlı, sessizdi. Gonca gül kadar büyüleyici, kır çiçeği gibi göz alıcıydı. ‘Gülçiçek Hatun’ adı verildi. Müverrihlerin kayıtlarında, evlenme akdinden önce din değiştirdiği de yer aldı.


Şehzade Murat ise, yirmili yaşlarının başındaydı. Orta boylu, geniş omuzlu, iri elli, güçlü delikanlıydı. Kılıç kullanmakta ustaydı. Yayından çıkan her ok hedefini bulurdu.


Şehzade ile prensesin evliliği tamamen siyasi ittifakın/ortaklığın ürünüydü. Bulgar Kralı İvan, Osmanlı ile akrabalık tesis edip, Bizans’a ve diğer Balkan devletlerine karşı güvenilir müttefik arayışındaydı. Düğün önerisi kendisinden gelmiş, karşı taraf da olumlu görüş bildirmişti. Teklif, her iki cephenin de yararınaydı.


Şehzade Murat, Bursa’nın zapt edilmesinden sonra sancakbeyliğine getirildi. Kendisine ‘Hüdavendigar’ denilir oldu.


- Sultan Murâd-ı Evvel, Tahta Çıktığı Gün Şehzadesine Kavuştu… -


Bazı tarihi kayıtlarda, Birinci Murat’ın tahta çıktığı ilk gün aldığı müjdeye de yer verildi. Haberci, Sultan’ın huzuruna çıktı: ‘Efendimiz! Gözünüz aydın olsun! Bir erkek evlâdınız, soylu şehzadeniz dünyaya teşrif etti!’ Dedi. Muştuya konu edilen: Murâd-ı Evvel’in ilk çocuğu, Şehzade Bâyezid idi. Gülçiçek Hatun, evlendikten bir yıl sonra ilk balasını kucağına aldı. Daha sonra ikinci oğlu Şehzade Yahşi Bey’i dünyaya getirecekti. 


I. Murat, yeni dostlar, güvenilir müttefikler kazanmak için başka evlilikler de yaptı. Tamara Hâtûn ve Fûl-Dâne Hâtûn ile dünya evine girdi. Yakup Çelebi, Savcı Bey, İbrahim Bey, Nefise Hâtûn ve Sultan Hâtûn adlı çocukları oldu. 


Gülçiçek Hâtûn, Sultan I. Bâyezid’in annesi sıfatıyla gelenek başlattı. Türbesini kendi imkânları ile istediği mimari biçimde inşa ettirmeye girişti. Bursa’daki - daha sonra semte ‘Yahşi Bey Mahallesi’ adı verildi! - anıtmezar 1399 veya 1400’de tamamlandı.


Gülçiçek Hâtûn, büyük oğlu Şehzade Bâyezid’in tahta çıkışını göremedi. Eşi, 3. Osmanlı padişahı I. Murat hayatta iken vefat etti. 


- 2. Beyazıd’ın annesi Emine Gülbahar Hatun… -


Emine Gülbahar Hâtûn, 2. Mehmet’in ilk eşiydi. Osmanlı padişahı ‘Bâyezid-ı Sâni’ ya da 2. Bâyezit’ın annesiydi. - Akkoyunlular’a gelin giden Gevherhan Hâtûn’un da validesiydi! - 1446’da, Manisa’da evlendiler.


Gülbahar Hâtûn, cariye olarak saraya girdi. Ailesi, ülkesi ve milliyeti hakkında kesin bilgi bulun(a)madı. Osmanlı belgelerine adı: ‘Gülbahar bint Abdullah’ - ‘Abdullah kızı Gülbahar! - şeklinde geçti. Baba isminin ‘Abdullah’ diye belirtilmesi, ‘cariye’liğinin/‘köle’liğinin işaretiydi. ‘Arnavut’, ‘Sırp’, ‘Fransız’ orijinli olduğu ileri sürüldü. ‘Rum’ soyluluğu da iddia edildi. Manisa Sarayı’na kimin tarafından gönderildiği, Şehzade Mehmet’e nasıl sunulduğu gibi konular da müphem/‘belirsiz’di. Bazı tarihçiler, Fatih Sultan Mehmet’in hükümdarlığı babası Sultan 2. Murat’a devrettiği dönemde evliliğin gerçekleştiği kanaatindeydi. Kayıtlarda, izdivaçtan 2 yıl sonra, 1448’de, Dimetoka’da biricik oğlu Şehzade Bâyezid’i doğurduğu, yazılıydı.


- Gülbahar Hâtûn, Biricik Oğlu Şehzade Bâyezid’i Hiç Yalnız Bırakmadı… -


1453’de, İstanbul, Osmanlı’ya geçince, ‘başkent’ ilan edildi. Fatih Sultan Mehmet, devlet yönetimini taşıdı. Rivayete göre Gülbahar Hatun, oğlu Şehzade Bâyezid ile Edirne’de kalmayı sürdürdü. Prens, 1456’da, - henüz 9 yaşındaydı! - Amasya Sancak Beyliği’ne getirildi. Oğlunu yine yalnız bırakmadı. Yanında gitmeyi tercih etti. 1481’de, Fatih Sultan Mehmet’in vefatının ardından, biricik evladı tahta çıkana kadar da, dizinin dibinden ayrılmadı. Hükümdarlığı ilan edilince, Dersaadet’in yolunu tuttu. Alışkanlığını sürdürdü, ‘ilk göz ağrısı’nın arkasında durdu. Bazen de açıktan fikir vermekten, bazı icraatları yönlendirmekten geri kalmadı. ‘Vâlide Sultan’ yetkilerini kullandı. ‘Yönetimde etkisinin görüldüğü,’ yazılacaktı. Zaman zaman mektuplar da kaleme aldı: Devletin önemli idarecileri hakkında fikirlerini açıkladı. Kimi tarihçilerin yorumları önemliydi: Gülbahar Sultan, ‘Vâlide Sultan’ unvanı/makamı var olmamasına karşın, yetkilerini kullana(bile)n ilk kişiydi. 
Sultan Mehmed-i Sâni, ilk eşi, Gülbahar Hâtûn’a, Amasya’da bir köy bağışladı. Amasya ve Tokat’ta ‘yüksek akar’a sahip vakıflar kur(ul)masına izin verdi. Oğlu, Sultan 2. Bâyezit, Tokat’ta annesinin adını taşıyan okul inşa ettirdi. Meydan Mahallesi’ndeki ‘Hatûniye Camii’nin yaptırdı. Mabet, şehir halkı arasında, ‘Meydan Camii’, ‘Zincirli Camii’ gibi isimlerle de anıldı. İbadethanenin yanında, medrese ve ibaret de bulunurdu. Gülbahar Hâtûn’un adını taşıyan külliye 1484’de tamamlandı. 
Valide Sultan, 1492’de, İstanbul’da vefat etti. Eşi, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Fatih Camii’nin haziresinde, - oğlunun yaptırdığı! - kendi adını taşıyan türbeye defnedildi. Anıtmezarının kitabesinde - mealen! - : ‘Sultan Mehmed-i Sâni’nin dul eşi, Sultan Bâyezid-i Sâni’nin annesi!’ kaydı düşürüldü!


Gülbahar Hâtun, İstanbul’da türbesi yap(tır)ılan ilk valide sultan idi.


- Genç - 2.! - Osman’ın Annesi Hatice Mahfiruz Sultan da ‘Rum’ Asıllıydı… -


Mahfiruz Hatice Sultan, Sultan Birinci Ahmet’in ilk eşi, Sultan 2. - Genç! - Osman’ın ve Şehzade Mehmet’in annesiydi. Saraya cariye olarak alındı. Dönem tarihçilerinin kayıtlarında milliyeti ve ailesi hakkında hiçbir bilgi mevcut değildi. Kimi Batılı tarihçiler, kendisini ‘Yunan’ veya ‘Rum’ asıllı diye niteledi. Aynı kaynaklara göre asıl adı: ‘Basillie’ idi. - Son dönemde Çerkez olduğu da ileri sürüldü! - 1590 doğumluydu. Kasım 1604’de - 14 yaşındaydı! -, ilk oğlu Şehzade Osman’ı dünyaya getirdi. Bir yıl sonra, 1605’te de, küçük oğlu Şehzade Mehmet’i doğurdu. 2 doğumun ardından, ‘Baş Haseki’ unvanını aldı. İlk evladı Şehzade Osman’ın tahta çıkmasıyla ‘Valide Sultan’ diye anıldı.


Sultan Ahmed-i Evvel, 22 Kasım 1617’de, amansız hastalıktan vefat etti. Büyük oğlu Şehzade Osman çok küçüktü. Yerine I. Mustafa getirildi. Yeni hükümdar, tahta çıkmak istemedi. Hastalığını ve yetersizliğini ileri sürdü. Fakat idarecileri ikna edemedi. Kaderine boyun eğip görevi kabullenmek mecburiyetinde kaldı. Ama ‘iktidar gemisi’ni 96 gün yürütebildi. Sonunda da karaya oturttu. Devlet erkânının ortak kararıyla haledildi. 


- Mahfiruz Hatice Sultan, Kocası Birinci Ahmet’in Türbesi’ne Defnedilmedi… -


Şehzade Osman, 26 Şubat 1618’de, henüz 14 yaşında iken, tahta çıktı. Annesi Mahfiruz Hatice Sultan, ‘Valide Sultan’ sıfatıyla yanı başındaydı. Sarayda ve yönetimde etkisi görülmeye başlandı. Kösem Sultan sürgüne, Eski Saray’a gönderildi. Devlet üzerindeki otoritesi kırılmaya çalışıldı.


Valide Mahfiruz Hatice Sultan, 1620’de, henüz 30 yaşındayken vefat etti. Kocası Sultan Birinci Ahmet’in türbesi yerine, Eyüp Sultan Türbesi Haziresi’ne defnedilmeyi tercih etti. ‘Mezar yerinin belirlenmesindeki tercihi, dindarlığıydı!’


******


Meraklısına Not: Konu hakkında daha geniş bilgi için aşağıdaki kitaplara bakılabilir…
Necdet Sakoğlu, ‘Bu Mülkün Kadın Sultanları’, Alfa/Tarih, İstanbul, Kasım 2015; M. Çağatay Uluçay, ‘Padişahların Kadınları ve Kızları’, Ötüken Neşriyat A.Ş., İstanbul, Nisan 2012; Nazım Tektaş, ‘Padişahların Bütün Kadınları / Harem’den Taşanlar’ Çatı Kitapları, İstanbul, 2011; M. Çağatay Uluçay, ‘Haremden Mektuplar’, Ötüken Neşriyat A.Ş., İstanbul, 2012.                   

21 August 2023 12:50
461 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

50 Yıl Hapis Yatan Padişah

25. Osmanlı hükümdarı Sultan Osmân-ı Salis - 3. Osman! -, neredeyse ömrünün tamamına yakınında hapisteydi. Rutubetli, karanlık, az sayıda insanın gir(ebil)diği ‘kafes’de yarım asırdan fazla tutuklu kaldı. Güneşe, suya, doğaya hasretti. Memleket ve dünya siyasetinden uzaktı. İstanbul’un günlük hayatından bîhaberdi. ‘Ama kaderinde cihan devletinin tahtına oturmak da vardı!’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Osmanlı Sarayı'nı Şaraba Alıştıran Sarışın Afet

Sırp Prensesi Olivera Despina, güzelliği ve işvesiyle Yıldırım Beyazıt’ın nefesini kesti, avucunun içine aldı. Gaza meydanlarının durdurulamayan kılıcı, mavi gözler karşısında çaresiz kaldı, boyun eğdi, adeta büyülendi.

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Şapkanın Sarık İle Mücadelesi

Osmanlı bürokrasisi - zaman zaman - Batı’yı takdir etse de Batılılaşmaya hep mesafeli durdu. Avrupa’dan yenilikleri getirmeye yeltenen hükümdar(lar) ya cezalandırıldı ya da hayatını yitirdi. Ulema ve ordu da diğer önemli muhaliflerdi. Genç Cumhuriyet de kurulurken - aynı zamanda! - hem işgal güçleriyle ve hem de yeni yönetime karşı duranlarla kapışacaktı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Osmanlı Sarayı'nı Şaraba Alıştıran Sarışın Afet

Sırp Prensesi Olivera Despina, güzelliği ve işvesiyle Yıldırım Beyazıt’ın nefesini kesti, avucunun içine aldı. Gaza meydanlarının durdurulamayan kılıcı, mavi gözler karşısında çaresiz kaldı, boyun eğdi, adeta büyülendi.

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Osmanlı Sarayı'nı Şaraba Alıştıran Sarışın Afet

Sırp Prensesi Olivera Despina, güzelliği ve işvesiyle Yıldırım Beyazıt’ın nefesini kesti, avucunun içine aldı. Gaza meydanlarının durdurulamayan kılıcı, mavi gözler karşısında çaresiz kaldı, boyun eğdi, adeta büyülendi.

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Osmanlı Sarayı'nı Şaraba Alıştıran Sarışın Afet

Sırp Prensesi Olivera Despina, güzelliği ve işvesiyle Yıldırım Beyazıt’ın nefesini kesti, avucunun içine aldı. Gaza meydanlarının durdurulamayan kılıcı, mavi gözler karşısında çaresiz kaldı, boyun eğdi, adeta büyülendi.

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Osmanlı Sarayı'nı Şaraba Alıştıran Sarışın Afet

Sırp Prensesi Olivera Despina, güzelliği ve işvesiyle Yıldırım Beyazıt’ın nefesini kesti, avucunun içine aldı. Gaza meydanlarının durdurulamayan kılıcı, mavi gözler karşısında çaresiz kaldı, boyun eğdi, adeta büyülendi.

Cenazesi Kokan Padişah

7. Osmanlı padişahı 2. Mehmet, 3 Mayıs 1481’de Gebze’deki ordugâhında vefat etti.

Karısı Yarı Çıplak Oynatılan Padişah

Yıldırım Beyazıt’ın eşi Olivera Despina, yarı çıplak vaziyette oynatıldı ve huzurda bulunanlara içki servisi yapmak zorunda bırakıldı.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Ondokuz Kardeşini Boğazlatan Padişah

Tarihçi Bostanzâde Yahya, 3. Mehmet’i adeta kutsadı. 19 erkek kardeşine Cennet kapılarını açtığını, kendilerine ‘şehitlik’ payesi verdiğini/sunduğunu ileri sürdü. Şeyhülislam da, boğdurulan şehzadeleri ‘şehit’ ilan etmekten geri kalmadı. ‘Padişah oğulları, - ağabeyleri tarafından! - ‘Cennet Kayığı’na bindirilmişti!’