Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Sinirli seyirciler, Erol Taş’ı dövmek ya da tepki koymak için bazen kahvesine, bazen de evine kadar giderdi. Aradıkları yer(ler)de bulamayınca, yavrularına bile yönelenler olurdu. Erol Taş, bir röportajında çocuklarının yaşadığı vahşeti anlatacaktı: ‘Aslan Bey adlı filmde, Türk düşmanı, Rus generali canlandırdım. General, gördüğü her Türk’ü ya işkence ettirirdi ya da öldürtürdü. Film, Fındıkzade’de - Taş’ın da oturduğu semt! - bir sinemada gösterime girdi. Seyirciler, her matine bitiminde, sinir küpü haline gel(ir)di. Bazılarının ağzından galiz küfürler işitil(ir)di! Bir gün, bir grup öfkeli seyirci, evimi basıp beni dövmeye cüret etti. Konutuma gidildi fakat bulunamadım! Bir ‘sivri akıllı’ kalabalığı yönlendirdi: ‘Babayı bulamadık, çocuklarını arayalım!’ Evlatlarımı sınıflarından çıkarıp evire çevire dövdüler! Akşam eve geldiğim de gördüm ki, sabilerin her tarafı morarmıştı! Burunları kırıktı! Konutumun önünde nümayiş yapmayı da unutmamışlardı! Pencerelerin camlarını kırıp, ‘Rusya’ya gidin! Burada işiniz yok!’ Diye bağırmışlardı!’



- Bir Köylü Az Daha Erol Taş’ı Öldürecekti… -



Erol Taş’ın yaşadığı kan donduran başka bir olayın şahidi de Cüneyt Arkın’dı! Akın’ın anlattığına göre, 1968’de, Erzurum’un bir köyünde, ‘Hacı Murat Geliyor’un çekimleri sürüyordu. Erol Taş da filmde Rus General Yorgi’yi canlandırıyordu. Köy halkından Rıza isimli şahıs, elindeki tabanca ile seti bastı. ‘Rus general nerede,’ diye sordu. ‘Türk’ün öcünü Moskof’tan alacağım!’ Zorla ikna edilip uzaklaştırıldı.

1966'da çekilen, Yılmaz Duru'nun yönettiği, 'Meydan Köpeği'nde Erol Taş, Figen Say ve Yılmaz Duru



Taş, Mersin’in Silifke ilçesindeki film çalışmasında da saldırıya uğradı. Ekibi taşıyacak minibüse bineceği sırada, ellerinde sopa(lar) ve baston(lar) taşıyan 10 kişinin tecavüzüne maruz kaldı. Saldırganlar, ‘Kalleş herif!’ diye bağırıp, Taş’ın vücuduna gelişigüzel vurmaya başladı. Set arkadaşları imdadına yetişti. Araya girip arbedeyi önlemeye çalıştılar. ‘Ne yapıyorsunuz? Çıldırdınız mı,’ diye bağırdılar. Taş’ın rolü gereği, ‘kalleş’ olduğunu anlatmaya çalıştılar. Ama ünlü aktör kan revan içinde kaldı! Tedavisi kasabada yap(tır)ılabildi!



Erol Taş, ‘Gecelerin Ötesi’ndeki ‘Ekrem’ ve ‘Yılanların Öcü’ndeki ‘Haceli’ karakterlerini beğendiğini tekrarlardı. Her iki filmin de yönetmeni Metin Erksan’dı. Erksan’a her zaman minnet duyar, kendisini ‘Hocam!’ diye anardı. ‘Beni yetiştiren Metin Erksan’dır,’ derdi. ‘Bildiğim her şeyi ona borçluyum! Erksan, sinema dilini ustalıkla kullanırdı. Oyunculara da en iyi çalışma ortamını/imkânını sağlardı.’



- Günlük Düzenli Gelir İçin Kahvecilik Yapmayı Sürdürdü… -



Erol Taş, Yeşilçam’ın istikrarsız malî sistemini erken çözen ve geçimini/gelirini tamamen sinemaya bağlamayı göze al(a)mayan kişiydi. Az da olsa düzenli gelirin önemini kavrayandı. İstikbalini garantilemeyi planladı. Bu düşüncesinden yola çıktı. Tarihi Cankurtaran semtinde adı ile tanınacak ünlü kahvehanesini büyüttü. Mekânı ölümüne kadar açık tutmayı da başardı. Demlediği çay(lar)ın servisini kendisi yaptı. Müşterileri ile sohbet etti, gönüllerini kazanmaya çalıştı! İsteyenlerle hatıra fotoğraf(lar)ı çektirdi. Her an tertemiz, bembeyaz olan önlüğünü giymeyi ihmal etmedi. Müthiş ününe rağmen tevazuyu /‘alçak gönüllülüğü’ elden bırakmadı! Kapıdan her girene, ‘Hoş geldiniz!’ dedi ve selam verdi! Müşteri, şöhretli muhatabını görünce şaşırır, ne yapacağını, ne diyeceğini, bilemezdi!

1973'de çekilen, 'Öksüzler' filminde, Erol Taş, Güzin Özipek ile

Çevresindeki fakir fukarayı kollardı. Tanışmaya gelenlere daima güler yüz gösterir, hal hatır sorardı. Asker(ler)den çay veya meşrubat parası almazdı! Çalışanlarını da aynı yönde tembihlerdi!



Bir röportajında, kahvecilik yapmasının sebeplerini açıklayacaktı: ‘Sinema sektörü ve aktörlük güvenilir değil! Şöhret de gelip geçici! Meslekten elinizi çektiğinizde, çevrenizdeki pek çok kişi de kayıplara karışıyor! İstikbali kısmen de olsa garantiye almak lazım! Bu yüzden, çekimlerden arta kalan zamanımda kahvemde çalışıyorum.’



Aile fertlerinin üzerine titrerdi. Mutlaka zaman ayırırdı. İlk eşi, Hafize Hanım genç yaşta vefat edince, 3 çocuğuna hem annelik, hem babalık yaptı. Hiçbir isteklerini geri çevirmemeye çalıştı.



- Erol Taş Milliyetçi Fikirleri Benimserdi, Politik Şiddetin Her Türünü Reddederdi… -



Erol Taş, milliyetçi fikirleri benimse(r)di. 70’li yılların kutuplaşan Türkiye’sinde ‘Ülkücü’ görüşleri savundu. Çevresinde aynı idealleri benimseyen insanlar/gençler de bulun(ur)du. Özellikle İstanbul’da Ülkücü Camia’nın bazı tanınan isimleri ziyaretine gelir, sohbet eder ve çayını içerdi. Basında çıkan haberlere/bazı rivayetlere göre, Erol Taş Kıraathanesi’nin devamlı müdavimleri arasında Abdullah Çatlı, Oral Çelik ve Ömer Ay gibi - daha sonra ünlenecek ve haklarında çeşitli iddialar ileri sürülecek! - kişiler de vardı. Ama Taş, siyasetin fikir alış verişi/tartışma boyutunda kalmasını savunurdu. Politik şiddet eylem(ler)ini desteklemez aksine her zaman karşısında dururdu! İnanışına göre, ‘Hiçbir ideoloji insandan ve yaşama hakkından daha önemli değildi!’

1986'da çekilen, 'İmparator'un bir sahnesinde Erol Taş, Turgut Özatay ve Yadigar Ejder



- Ailesinin Üzerine Titrer, Mutlu Olmalarını İsterdi… -



Kalenderdi. Çevresinin anlattığına göre, tatlı dilli, toleranslı ve affediciydi. Hayatında önem verdiği üç unsur: Sinema, ailesi ve kahvesiydi. Eşine ve çocuklarına özen gösterirdi. Rahat, memnuniyet içinde yaşamaları için çabalayıp dururdu. 

İstanbul dışındaki çalışma önerilerini geri çevirme(z)di. Hayatı boyunca yaşadığı/karşılaştığı sürprizleri de unutma(z)dı! Aydın’da Beşparmak dağlarında ‘Dokuz Dağın Efesi’ filminin çekimi sırasında aldığı habere sevindi. Akşamüzeri idi. Bütün ekip çay içip yorgunluk atıyordu. Telefonla arandı. ‘Nur topu gibi erkek çocuğunun doğduğu,’ müjdesi iletildi. Sevindi, gitmek için izin aldı. Sabah kalkan ilk uçakla İstanbul’a döndü. Heyecan içinde kapı ziline bastı. Ama kendisini düğün hanesinde değil de cenaze evinde buldu! Eşi ağır hastaydı, yataktan kalkamıyordu. Yerinden doğrulmaya çalıştı. Düşüp bayıldı. ‘Bebeğinin gösterilen bütün ihtimama rağmen yaşatılamadığını,’ öğrendi! ‘Hayatımın en üzüntülü/acı(lı) günüydü,’ diye anlatacaktı. ‘Karımı teselli etmeye çalıştım. ‘Üzülme!’ dedim. Tanrı, oğlumuzu bizden çok sevdi. Başka çocuklarımız da olacak!’ Bir yıl sonra temennisi gerçekleşti: Güler ve Gönül adlarını verdiği ikiz kızları dünyaya geldi! Hafize Hanım’dan, Metin Tanju ismini koyduğu erkek evladı da oldu.

Erol Taş ile Cankurtaran'daki ünlü kahvesinde yapılan bir röportajın kupürü



- ‘Doktor Jivago’da Oynaması Teklifini Kabul Etmedi… -



Erol Taş, 18 Ağustos 1965 tarihini hiç unutmayacaktı! ‘Kara Çarşamba!’ diye yaftalayacaktı! Çok sevdiği eşi, çocuklarının annesi Hafize Hanım’ı amansız hastalığın - kanserin! - pençesinden kurtaramayacak, ebediyen kaybedecekti! 

Eşinin tedavi süreci ile meşgulken, Elia Kazan’ın kendisine ilettiği çok önemli teklifi düşün(e)meden/üzerinde dur(a)madan reddedecekti. Kazan, Taş’ın yeteneğinin farkındaydı. Hollywood’a gelmesini ve mesleğini sürmesini iste(r)di. ‘Doktor Jivago’da başrolde oynayabilme ihtimalinden söz etti. Ama Erol Taş, ‘yüz yılda bile gel(e)meyecek cazip fırsatı geri çevirdi!’ 



Lübnan asıllı Mısır vatandaşı Ömer Şerif, öneriyi kabul edip, sinema âleminin en önemli ve en pahalı filmlerinden ‘Doktor Jivago’da oynadı. Dünyanın çok popüler/kazanan yıldızları arasına girmeyi başardı!  

Erol Taş, 1961'de çekilen, 'Yılanların Öcü' filminde Ali Şen, Kadir Savun ve diğer rol arkadaşlarıyla mola anında 

Hanife Hanım’ın kaybından sonra Erol Taş, çocuklarının hem annesi, hem babası olmaya çalıştı. Evlatlarına annelerinin vefat ettiğini bildir(e)medi. ‘Hastanede kalıyor, tedavisi sürüyor,’ diye geçiştirmeye çalıştı. İkiz kızları Güler ve Gönül 6, oğlu Metin ise 3 yaşındaydı! Çamaşırlarını yıkadı, karınlarını doyurdu. Günün belli saatlerinde mahalle parkına götürüp hava almalarını sağladı. Salıncakta salladı, kaydırakta kaydırdı ve eğlenmelerini temin etti. 



Taş’ın çocuklarıyla kurduğu olumlu ilişki, dönemin gazete ve dergilerine de konu edildi. Şöhretli aktörün örnek babalığı, katlandığı fedakârlıklar haberleştirildi. İşi ve ailesi arasındaki koşuşturması övgüye değer görüldü.



- Konya’ya Film Çekimine Gittiğinde Teyzesinin Kızı İle Tanıştı… -



Erol Taş, eşinin ölümünden bir yıl sonra hayatî karar almak zorunda kaldı. Özel hayatını yeniden düzenlemeli, çocuklarına özenle bakacak/annelerini aratmayacak hanımı bulmalı, rutin iş(ler)ine daha çok zaman ayırmalıydı! Yeniden evlenmeliydi! Film çekim(ler)i için Konya’ya geleceği duyuldu. Taş’ın annesi ile bu şehirde ikamet eden teyzesi arasındaki ilişki/irtibat zayıftı. Aileler, birbirlerinin varlığını bilmelerine rağmen haberleş(e)miyordu. Enişte, Süleyman Erşan - yün tüccarıydı! - evine yemeğe davet etti. Hem tanışacak, hem sohbet edecekti. Şehir, lezzetli yemekleriyle ünlüydü! Erşan Ailesi’nin hanımları da marifetliydi. Ünlü misafir adına uygun şekilde ağırlanmalıydı! Krallara yaraşır mükellef sofra(lar) kuruldu. Ailenin güzel kızı da bütün maharetini gösterdi. Konuğun etrafında pervane gibi döndü! Taş, akrabalarıyla karşılaşmaktan, şahsına gösterilen ilgiden son derece memnun kaldı.  

Erol Taş, 1964'de çekilen 'Prangasız Mahkumlar' filminde



Aile üyelerinin önerisi ve teşviki ile teyzesinin kızı - 20 yaşındaki! - Elmas Erşan ile tanıştı/görüştü. Çok beğendi. Samimi davranışları hoşuna gitti. Ama bazı engellerle karşılaştı. Gelin adayı, damat namzedinden 17 yaş küçüktü! Erol Taş’ın bakıma ve ilgiye muhtaç 3 çocuğu vardı! Elmas Hanım’ın işi hiç kolay değildi! Süleyman Erşan Bey, beraberliğe karşı çıktı. Çifti birbirine uygun görmedi. Uzun süre direndi. Araya giren hatırlı kişiler etkili oldu. 1966’da, Konya’da nikâhları kıyıldı. Katılım muhteşemdi. Taş çiftinin şahitliklerini Mevlana araştırmacısı Fevzi Halıcı ve gazeteci Rıdvan Bülbül yaptı.



Elmas Hanım, 2 yıl sonra 1968’de anne oldu. Müjgan adını verdiği kız çocuğunu dünyaya getirdi.



- Arkadaşı İle Dertleşirken Müjdeli Haberi Aldı… -



Erol Taş, Yeşilçam’da erişilmesi zor rekorun sahibiydi: 700’e yakın - ya da aşkın! - filmde oynadı! Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, 1965’de ‘Duvarların Ötesi’, 1968’de ‘İnce Cumali’ ve 1995’de de ‘Diyet’ ile ‘En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü kazandı. Susuz Yaz ile de çeşitli uluslar arası yarışmalarda mükâfatlar aldı.

Erol Taş, bir tavla partisinde Sami Hazinses ile tartışırken



Taş’ın hayatı sürprizlerle doluydu. ‘Belki de Tanrı’nın sevgili kuluydu!’ Üzüldüğü zaman moralini yükseltecek iyi haber(ler) alır, kendini teskin etmeye çalışırdı. Yine benzer olay yaşadı. İkiz kızlarından Güler, ‘kalp kifayetsizliğinden şikâyetçiydi!’ Bir dostuna uğrayıp dertleşmek istedi. Sohbet ederken, telefon çaldı. Arkadaşı ahizeyi kaldırdı. Birkaç kelime konuştu. Sonra Erol Taş’a dönüp müjdeyi verdi: ‘İnce Cumali’deki rolünle ‘En İyi Karakter Oyuncusu’ seçilmişsin!’ O anda yaşadığı karmaşayı ifade etmekte zorlanacaktı: ‘Hem sevindim, hem üzüldüm,’ diye(bile)cekti.



Hayatı, sinema ve ailesinden ibaretti. Ödüllerini de evlatlarının yerine koyardı! ‘Benim 11 çocuğum var,’ derdi.



Film yarışmalarını yararlı ve gerekli bulurdu. 1968’de düzenlenen, 5. Antalya Altın Portakal Film Yarışması’na ‘Devlerin İntikamı’ ve ‘İnce Cumali’ gibi önemli yapıtlarla katıldı. Her iki eserin üzerinde de titizlikle çalışılmıştı! En üstten en alt seviyeye kadar emeği geçen herkes ‘yarışma heyecanı’/‘kazanma azmi’ ile doluydu! ‘Ödül almak sektörde reklam ve yeni iş teklif(ler)i,’ demekti! Taş, sonuçlar açıklanmadan önce verdiği röportajda, ‘Festival(ler) faydalı oluyor. Sinemadaki her çalışana rekabet hırsı veriyor,’ şeklinde konuşacaktı. ‘Belki benim için, ‘Çok haris!’ diyeceksiniz ama ‘çocuklarımın’ sayısını durmadan artırmak istiyorum. İşimi seviyorum. Bu yıl da iddialıyım!’

Erol Taş, Cüneyt Arkın ile 'İki Cambaz' filminde



- Türkü Plakları Çıkaracaktı Ama Proje Yarım Kaldı… -



Erol Taş, sesini beğenirdi. Türkü söylemeye uygun olduğuna inanırdı. Gazinocuların ısrarla tekrarladıkları sahneye çıkma tekliflerini hep geri çevirirdi. Yakın arkadaşı Ali Avaz’ın ricasına karşı koyamadı. 1967’de, Topkapı Plak Şirketi ile anlaşma imzaladı. 2 adet 45’lik dolduracaktı! İşletmenin Doğubank’taki yazıhanesinde düzenlenen provalara katıldı. Taş’ın yeni uğraşına ilişkin haberler gazetelerde ve dergilerde yayınlandı. Ancak gerçekleşmedi, düşünce/proje aşamasında kaldı!

Sesini filmlerinde kullanmadı. Dublajlarının büyük çoğunluğunu Saadettin Erbil - Mehmet Ali Erbil’in babası! - yaptı. Taş’ın adı kadar ünlü kahkahasının asıl sahibi/mucidi de Erbil’di! Bazı filmlerinde kendisini Agâh Hun ve Kemal Ergüvenç de seslendirdi.

Erol Taş, eşi Hanife Hanım'ı kaybettikten sonra çocuklarına hem babalık hem annelik yaptı



1990’lı yıllarda önemli sağlık sorunları yaşadı. Ama sinemayı bırakmadı. Çalışmayı sürdürdü. 1998’de, son filmi ‘Yaşama Hakkı’nda göründü. Eser, kürtaj karşıtıydı. ‘Her yıl anneleri ve babaları tarafından yaşama hakları ellerinden alınan milyonlarca çocuğa adandı,’ açıklamasıyla tanıtıldı. Konya’da faaliyet gösteren Kombassan Holding bünyesindeki Esra Film İletişim A.Ş. tarafından çekildi. Yalçın Dümer, Filiz Taçbaş, Erol Taş ve Fikret Hakan başrollerdeydi. Yönetmen: Nurettin Özel’di. Filmde, 3'üncü çocuğuna hamile kalınca, arkeolog kocasına haber vermeden kürtaj yaptıran annenin yaşadığı olaylar anlatıldı.



- Kesilen Bacağı Çalınınca, TV haberlerine çıktı… -



Çok sigara içerdi. Şeker hastasıydı. Sağlık sorunları arttı. Her geçen gün güçten kesildi. Çalışmakta zorlandı. Birkaç defa kalp krizi geçirdi. Sol ayağında kangren görüldü. Önce ayak parmakları alındı. 1996’nın Aralık ayında bacağının dizden aşağısı kesildi. Protez kullanmaya başladı.



Hastaneden çıktıktan sonra mülakat verdi. Gazetecinin, ‘Bir daha dünyaya gelseniz, ne olmak isterdiniz,’ sorusuna, ‘Kırkayak!’ diye cevapladı. 

Erol Taş, ikinci eşi Elmas Hanım ve en küçük kızı Müjgan ile



Ailesi, Erol Taş’ın sol ayağını yitirmesine üzülürken, yazılı ve görsel basında yer alan haberden ötürü bir kez daha yıkıldı! ‘Ünlü yıldızın kesilen bacağı gömüldüğü mezardan çalındı!’ ‘Nebbaş’ın/‘mezar hırsızı’nın kimliği belirlenemedi. Eylemi neden yaptığı da öğrenilemedi. Taş, ayağının kesilmesine mi, yoksa çalınmasına mı üzülsün, bilemedi! Gözyaşlarını tutamadı. Ağlayarak çağrıda bulundu: ‘Bacağımı getirin!’



- Üçüncü Kalp Krizinin Ardından Ruhunu Teslim Etti… -



Ömrünün sonuna doğru bir ayağı hep hastane(ler)deydi! Damar tıkanıklığından ötürü İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırıldı. Sağ bacağındaki şiddetli ağrılardan da şikâyetçiydi. Kapanan damarları anjioplasti yöntemiyle açıldı. Taş’ın tedavisiyle Prof. Göksal Kalaycı ilgilendi. Olumlu sonuç alındı.



8 Kasım 1998 Pazar günü, Tozkoparan’daki evinde 3. defa kalp krizi geçirdi. SSK Samatya Hastanesi’ne kaldırıldı ama kurtarılamadı.





Sanatçı dostları, cenaze töreninde Erol Taş’ı yalnız bırakmadı. İlk tören Cankurtaran’daki kahvesinin önünde yapıldı. İkinci merasim, Yeşilçam’da SESAM’daydı. Cenaze namazı Teşvikiye Camii’nde kılındı. Mabedin geniş avlusu çiçek bahçesine döndü. Süleyman Demirel’in Cumhurbaşkanlığı forslu çelengi dikkat çekti. Hülya Koçyiğit, Cüneyt Arkın, Perihan Savaş, İzzet Günay, Kemal Sunal, Göksel Arsoy, Hakkı Bulut, Nuri Sesigüzel, Nuri Alço ve Yusuf Sezgin gibi ünlü sanatçılar törene katıldı. Tabutu, alkışlar eşliğinde, eller üzerinde İstiklal Caddesi boyunca taşındı. Kortejin önünde, gülümseyen fotoğrafının yanında ‘İyi Adam Erol Taş’ yazılı pankart vardı. Cenaze, Topkapı Kozlu Mezarlığı’nda toprağa verildi.



Oğlu Metin Tanju Taş, ailesinin Erol Taş’ın vasiyetine uymadığını iddia etti. Oğul Taş’ın öne sürdüğüne göre ünlü sanatçı, cenazesinin Sultanahmet Camii’nden kaldırılmasını vasiyet etmişti! ‘Biz, 48 yıl Cankurtaran’da yaşadık. Babamın kahvesi de buradaydı. Semtteki eş, dost ve komşulardan helallik almak istiyordu,’ şeklinde konuşacaktı.



Cihangir ile Çukurcuma arasındaki bir çıkmaz sokağa ‘Erol Taş’ adı verildi. Ünlü sanatçının unutulmaması sağlanmaya çalışıldı.



Ünü bulunduğu semti aşan ‘Erol Taş Kıraathanesi/Kültür Merkezi’ kendi haline/kaderine terk edildi. Medyadaki haberlere bakılırsa, yarım asırlık hatıralarla dolu mekân ilgisizlikten harabeye döndü!

2 May 2024 21:38
129 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 1

Kanuni Sultan Süleyman’ın sevgili damadı, en güvendiği veziri/sadrazamı Rüstem Paşa, Osmanlı Tarihi’nde derin izler bıraktı. Hanedan içindeki iktidar oyunlarında rol aldı. Kayınvalidesi Hürrem Sultan’dan yana tavır koydu. Şehzade Mustafa yerine, karısının erkek kardeşlerinden birinin tahta çık(arıl)ması planlarını destekledi.

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 1

Kanuni Sultan Süleyman’ın sevgili damadı, en güvendiği veziri/sadrazamı Rüstem Paşa, Osmanlı Tarihi’nde derin izler bıraktı. Hanedan içindeki iktidar oyunlarında rol aldı. Kayınvalidesi Hürrem Sultan’dan yana tavır koydu. Şehzade Mustafa yerine, karısının erkek kardeşlerinden birinin tahta çık(arıl)ması planlarını destekledi.

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Zeki Müren’in Bilinmeyenleri

‘Sanat Güneşi’ diye de tanınan, ünlü TSM sanatçısı Zeki Müren, toplumun değer yargılarına azami saygı göstermeye çalıştı. İstanbul’da bir köyün okulunu, camisini, kütüphanesini ve yolunu yaptırdı. Hayırlarının kimse tarafından bilinmesini istemedi, reklâmını yapmadı. Görkemli/şaşaalı yaşadı fakat çoğu sırrını da yanında götürdü.

‘Erkek Güzeli Sefil Bilo’

İlyas Salman’ın hayatı - baştan sona! - yokluk/yoksulluk senaryosuydu. Zorlu/çetin şartlara karşı koymakla/durmakla geçti. 4 yaşında, küçük kardeşinin diri diri yanışını seyretti. Çaresizliğin acımasızlığını/zalimliğini yaşadı. Sonraki yıllarda hep olumsuzluklara/haksızlıklara karşı durdu/sesini yükseltmeye çalıştı.

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Beşiktaşlı Kartal Tibet

Sinemanın ünlü, yakışıklı, zengin, pek kabiliyetli, çok yönlü ismiydi. İşine ve evine önem verdi. Sade, dedikodudan uzak, huzur dolu hayatı özledi, yaşadı. Mutluluğu hanesinde ve ailesinde buldu. Eşine ve çocuklarına sıkıntısız, sevgi dolu ve zengin sayılabilecek yaşam sunabilmenin gayreti içinde oldu. Kaliteli eğitim aldırdı.

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Erdal Eren’i İdama Gönderen Cerrah

Eren’in kemik yaşının 18 olduğuna dair raporu veren O.Ç. adlı Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunu, sonradan genel cerrahi alanında ihtisas yapmış bir cerrahtı.

MSP'li Bakan'ın Gözünden 12 Eylül’ün İlk Günleri

Malatya Milletvekili, MSP Genel Başkan Yardımcısı, İmar ve İskân eski Bakanı Recai Kutan; 12 Eylül 1980 Cuma günü yapılacak askerî darbeyi 3 gün önceden duydu/öğrendi.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Gâzi Paşa’nın Son Namazı

Ülkenin kurucu lideri/’banisi’ Mustafa Kemal Paşa, ölüm döşeğinde bile memleket meselelerine bigâne kalmadı. Tek hedefi: Türkiye’nin gelişmesi, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması ve uygar dünyada hak ettiği yeri almasıydı. Atatürk, ‘rehber edinilecek büyük Türk milliyetçisi ve vatan sevdalısı’ydı…

Kraliçe Dinçliğini Alkole Borçlu

Kraliçe, sabah kahvaltısından sonra bol limonlu cin ile güne başlıyor.

SS Çiftliğinde Kadın Yok Etme Kampı

Sadece 1945 Mart’ında 2.400 kadın infaz edildi.

Einstein’ın Beyni ve Gözleri Çalındı

Albert Einstein'ın cesedine izin almadan otopsi yapan Thomas Harvey adlı doktor, ünlü bilim adamının beynini ve gözlerini çalma cesaretini gösterdi.

Eski Eşlerine Boşanma Günlerinde Hediye Veren Aktör

Mehmet Ali Erbil; ünlü bir babanın, Sadettin Erbil’in oğluydu. Aileden tiyatrocu/sinemacıydı. Babasının yolundan gitti; ata mesleğini seçti. Her hareketi ilgi çekti; her esprisi yüzümüzü güldürdü. Bazen güldürüde çizgiyi aşsa da, hep tolerans gördü.

Vehbi Koç’un Feto Uyarısı

Koç Holding’in onursal başkanı - müteveffa - Vehbi Koç, Feto tehlikesini 1994 yılında görmüştü.

Otomobil Sahibi İlk Ses Sanatçısı

Hafız Burhan döneminin en önemli/ünlü erkek seslerindendi. Olağanüstü gür, parlak, tenor gırtlağa sahipti; müzikten bol para kazanan ve ilk otomobil sahibi ses sanatçısıydı.

‘Hasretinden Prangalar Eskitilen’ Kadın

Hasretinden Prangalar Eskittim’deki şiirlerin çoğunun kime yazıldığı ve ünlü şair Ahmet Arif’in kalbini fetheden gizli aşkın kim olduğu ortaya çıktı.

Diğer Türk Sineması Yazıları

‘İyi Yürekli’ Kötü Adam

Erzurum’dan kağnı ile yola çıkıldı. Konya’ya sonra da Yalova’ya ulaşıldı. İstanbul’a varıldığında çuvallardaki eşyaların çoğu taşınmaktan/aşınmaktan kullanılmaz haldeydi. Bir ahşap konakta 2 oda kiralandı. Anne hem çalışacak, hem oğluna bakacaktı. Taş Ailesi, ekmeğini taştan çıkaracaktı!

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!