Arayışla Geçen Bir Ömür

Münir Özkul’u tiyatro oyuncusu yapan, İsmail Dümbüllü’ye aşırı hayranlığıydı. 1968’de, Arena Tiyatrosu’nda Kanlı Nigar oyununun prömiyerinde Dümbüllü’yü seyretti ve avuçları patlayıncaya kadar alkışladı.

Arayışla Geçen Bir Ömür

Münir Özkul, Bakırköy’lüydü. Orta Sokak’ta oturan, orta halli bir ailenin 3’üncü ve son çocuğu olarak dünyaya gözlerini açtı. Ailesi çok dindardı; babası bu sebepten Özkul soyadında karar kılmıştı. Saime ve Sıdıka isimli iki abladan sonra gelen oğlan çocuğu el üstünde tutulmuş; Münir adı verilmişti. Dadı Sayma Hanım; anne Hayriye Hanım’ın üstündeki ağır yükü almaya çalışıyor, çocuklar arasında Münir’e torpil geçiyordu. Münir’e hemen istikbal tayin edilmiş, ‘Paşa!’ denilerek, dedesi gibi askerlik mesleğini seçmesi beklenmişti.

Çocuklar küçük yaşta ne olacaklarına, kime benzeyeceklerine karar verirken çevresindeki örneklerden seçme yapardı. Genellikle de, anne-babalarına benzemek isterlerdi. Münir Özkul; hayat hikâyesini anlatırken, böyle bir karar verme dönemi yaşadığını, alkolik bir arkadaşını kendisine örnek aldığını söyleyecekti. Ailesinde ve yakın çevresinde sigara içen kimse yoktu. Mazbut bir çocukluk dönemi geçirmesi için çalışmışlardı. O günlerdeki durumunu açıklarken, ‘Alkol bende baskıları kaldırdığı gibi, kendime karşı olan güvensizlik duygusunu da yeniyordu,’ diyecekti. Özkul, zaman zaman uyuşturucu maddeler kullandığını da söyleyecekti.

- Mahcup, Sıkılgan, İçe Dönük Bir Çocuktu… -

Hayatı; Ecevit’in ünlü dergisi Arayış’a konu edilebilecek kadar zengindi. Bir ilkokul, yedi ortaokul, on bir lise, iki fakülte dolaşmıştı. Son derece mahcup, sıkılgan, içe dönük bir çocuktu. Çok arkadaşı yoktu. Okuldan - İstanbul Erkek Lisesi’nden! - her kaçışında, Bakırköy’ün ünlü Miltiyadi Sineması’na sığınıyordu. O günlerin en moda Amerikan ve Fransız filmlerini izlerdi. Geceleri ise, yine aynı sahnede, Naşit Efendi, Raşit Rıza, gibi ünlü tiyatrocuları alkışlardı. Ama idolü, rol modeli, İsmail Dümbüllü idi.

Münir Özkul’u tiyatro oyuncusu yapan, İsmail Dümbüllü’ye aşırı hayranlığıydı. 1968’de, Arena Tiyatrosu’nda Kanlı Nigar oyununun prömiyerinde Dümbüllü’yü seyretti ve avuçları patlayıncaya kadar alkışladı. - O’na çıraklık yapmak ve yanından ayrılmamakla ne kadar doğru bir iş yaptığını fark etmişti! - İsmail Dümbüllü, Kel Hasan Efendi’den aldığı kavuğu Münir Özkul’a verecekti. ‘Sen, yerine göre Pişekâr, yerine göre Kavuklu olmayı başardın. Kavuk senin hakkın,’ diyecekti. Özkul da, ustasından aldığı kavuğu, zamanı gelince Ferhan Şensoy’a devredecekti.

On beş yaşına geldiğinde, okulu bırakıp oyunculuk yapmaya karar verdi. Bakırköy Halkevi’ne - gizlice! - gidip üye oldu; ailesine haber vermemişti. Tiyatro Kolu’na yazıldı ve küçük bir rolde sahneye çıktı.

- Bakkal, Bardakla Açık Ucuz Şarap Satıyordu… -

Alkolle de ilk defa bu yıllarda tanıştı. İçinde kimseye anlatamadığı, tarif etmekte güçlük çektiği bir sıkıntı vardı. Adını koyamıyordu; kimseyle paylaşamıyordu. Cebinde parası yoktu; evdeki eski gazeteleri topladı. Mahalle bakkalının yolunu tuttu. Bakkal, bardakla açık ucuz şarap satıyordu. Koltuğunun altındaki gazeteleri verdi; ilk içkisinin-şarabının tadına baktı. Biraz sonra gevşemiş, içindeki sıkıntı da kaybolmuştu. Alkol, en yakın arkadaşı olacak, 50 yıl beraber yaşayacaklardı. Tiyatrodaki başarılarını, performanslarını da olumsuz etkileyecekti. Bir gün, Muhsin Ertuğrul yanına çağıracak ve ‘Bir gün, alkolü bırakacağını biliyorum, o nedenle sana müsamaha gösteriyorum,’ diyecekti. Alkol, hem insani ilişkilerini, hem meslek hayatını, hem de sağlığını etkileyecekti. Tam 19 defa alkol tedavisi için hastaneleri komşu kapısı yapacaktı. Hattâ akıl hastanelerine düşecekti. Durumu şöyle özetleyecekti: ‘Akıl hastaneleri en özgür olduğum, her şeyi objektif görebildiğim tek yer. Orada rahata ererim …’

İçkiyi bırakmak için çok büyük bir savaş vermişti; ama sonunda kazanmıştı. Başarısında, eski eşi Suna Selen’in katkısı büyüktü. Bir ara siroz korkusuyla hastaneye yattı, ama karaciğeri sağlam çıktı. Arada bir kendi kendine serzenişte bulunurdu: ‘İçkiye giden paralarla en azından bir apartman alırdım…’

- Sinemadaki İlk Rolünü, Sırrı Gültekin Vasıtasıyla Buldu… -

Sinemadaki ilk rolünü, mahalleden arkadaşı, Sırrı Gültekin vasıtasıyla buldu. Gültekin’i ziyarete gitmişti. Arkadaşı, ‘Bir figüran arıyoruz; sen oynasana...’ teklifinde bulundu. Özkul, ‘Bir anım olsun,’ dedi; verilen üniformayı giydi, kameranın karşısına geçti.

1950’den itibaren sinemada küçük rollerde görünmeye başladı. Edi ile Büdü, Balıkçı Güzeli, Kalbimin Şarkısı bazılarıydı. 200’den fazla siyah-beyaz filmde oynadı. 1965’ten sonra, karakter rolleriyle övgü aldı. Tiyatro tecrübesi, sahnedeki yükselişini kolaylaştırmıştı. En ünlü yapıtları, Arzu Film’le, Ertem Eğilmez imzasını taşıyanlardı. Kendisiyle özdeşleşen rolü, Hababam Sınıfı serisindeki, Özel Çamlıca Lisesi’nin Müdür Yardımcısı Kel Mahmut tiplemesiydi. Aynı şirketin, kalabalık kadrolu aile filmlerinden, Mavi Boncuk, Bizim Aile, Aile Şerefi, Gülen Gözler, Neşeli Günler, Gırgıriye ve Görgüsüzler rol aldı. Diğer rol arkadaşı, sinemada unutulmaz ikiliyi oluşturdukları, Adile Naşit idi. 1980 sonrası, piyasayı saran video salgınına ayak uydurdu; video formatında pek çok filmde rol aldı.

Sanat hayatında beş kişinin büyük etkisi olmuştu. Bunlar Muhsin Ertuğrul, Ferdi Tayfur, Haldun Dormen, Sadık Şendil ve Şakir Eczacıbaşı’ydı.

Sanat hayatında, her zaman, İbiş’e ve Kavuklu’ya hayranlık duymuştu.

- Özel Hayatı Fırtınadaki Bir Deniz Gibi Şiddetli Dalgalıydı… -

Özel hayatı - deyimin tam anlamıyla! - fırtınadaki bir deniz gibi şiddetli dalgalıydı. Ölümüne kadar yanından ayrılmayan kızı, Güner Özkul’a - Aktör Dediğin Nedir ki? Münir Özkul adlı kitaba - göre, çok çapkın bir adamdı; bu yüzden genç karısını bile aldatmaktan çekinmemişti; hiçbir zaman çok alçak gönüllü değildi; mazbut hiç değildi; İstanbullu ukala tarafları çoktu. ‘Bu yaşam içinde aşırı alkol var; çocukluğundaki problemli günlerin getirdiği kompleksler var; akıl hastanesine girip çıkmalar var; kadınlar var; aşırı duygusallık var …’

Küçük Sahne yıllarında Çolpan İlhan ile kısa bir nişanlılık geçirdi. Bu yüzden, Sadri Alışık’la uzun yıllar küs kaldıkları söylendi. Münir Özkul’un ilk eşi Şadan Hanım’dı. Bu evlilikten, bir kız bir de erkek çocukları oldu. Ardından, Suna Selen ile 6 yılı evli, 14 yıl birlikte yaşadı. Güner Özkul, 1966’da dünyaya geldi. Yine Güner Özkul’un aktarımına göre, anne de baba da kendi dönemlerinin serseri takılan, bohem, bildiği gibi yaşayan tipleriydi. Suna Selen, yeni bir aşka yelken açacak ve Güner Sümer’e gidecekti. Selen’in ilk eşi de, Cevat Şakir’in yeğeni, ressam Cem Kabaağaç idi.

- Kadınları Çok Akıllı Bulurdu… -

Özkul’un üçüncü eşi, Tophaneli Örümcek lakaplı Yaşar Hanım’dı. Özkul’u bırakıp giderken, ‘Bana örümcek diyorlar, ama sen akrepmişsin, Münir,’ demişti. Münir Özkul 53 yaşındayken Umran Hanım ile tanıştı. Umran Hanım 25 yaşındaydı ve aralarında tam 28 yaş farkı vardı. Ama ilişkileri ölümüne kadar, yaklaşık 40 yıl sürdü.

Özkul; hayatına birçok kadın girmesini şöyle açıklamaya çalışacaktı: 

‘Kadınları çok akıllı bulurum ve çok severim. Kadınsız erkeği yarım sayarım. Hayatım boyunca hep bir kadın aradım. Tanıdığım kadınların beğendiğim yönlerini bir araya getiren kadın. Ama böyle kadın var mı, yok mu onu bilmiyorum. Tanıdığım ve hayran olduğum ilk kadın annemdi. Bence, dünyanın en iyi kadınıydı.’

Özkul’un iki tutkusundan birincisi müzik, ikincisi futboldu; koyu Fenerbahçe taraftarıydı. Amerikan filmlerini seyretmekten hoşlanırdı. Antika eşyalar toplamaya meraklıydı.

1980’de bir jübile ile 40’ıncı sanat yılını kutladı. 1996 yılında da, 55’inci sanat yılı için görkemli bir toplantı düzenlendi. 1998’de Kültür Bakanlığı’nca Devlet Sanatçısı ödülüne layık bulundu.

2003’de demans (bunama) teşhisi konulup, hastaneye yatırıldı. Sahneye çıkamıyor; film çeviremiyordu.

Ali Hikmet İnce yazdı.

25 January 2021 19:40
1,310 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

İran'ın Nükleer Satrancı

Hedefe konulan İranlı nükleer fizikçiler şehir içinde düzenlenen suikastlarda öldürüldü. Trafikte yaklaşan motosikletli kişiler, ya arabanın dış yüzeyine mıknatıslı bomba yerleştirdi ya da otomatik silahlar kullanıp olay yerinden hızla uzaklaştı.

Gâzi Paşa’nın Son Namazı

Ülkenin kurucu lideri/’banisi’ Mustafa Kemal Paşa, ölüm döşeğinde bile memleket meselelerine bigâne kalmadı. Tek hedefi: Türkiye’nin gelişmesi, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması ve uygar dünyada hak ettiği yeri almasıydı. Atatürk, ‘rehber edinilecek büyük Türk milliyetçisi ve vatan sevdalısı’ydı…

Kelebek Gibi Uçan Arı Gibi Sokan Casus

Ahmet Esat Tomruk Bey - nam-ı diğer ‘İngiliz Kemal’ -, ‘destan kahramanı’ydı. Korku kelimesini hiç tanımadı. Üstün yetenekliydi. Son derece soğukkanlı ve atılgandı. Ülkesi için çok büyük işler başardı. Şımarmadı, övgü istemedi. Makam mevki derdine düşmedi. Bildikleriyle/sırlarıyla kimseyi rahatsız etmedi. Müktesebatını mezara götürdü.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

İran'ın Nükleer Satrancı

Hedefe konulan İranlı nükleer fizikçiler şehir içinde düzenlenen suikastlarda öldürüldü. Trafikte yaklaşan motosikletli kişiler, ya arabanın dış yüzeyine mıknatıslı bomba yerleştirdi ya da otomatik silahlar kullanıp olay yerinden hızla uzaklaştı.

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Hanım Sultan’ın Ermeni Jigolosu

Serfirâz Hatun, Osmanlı’nın 31. padişahı Sultan Abdülmecit’in gözdesiydi. Su gibi para harcar, Avrupa elbiseler giyer, Galata ve Beyoğlu’nda fink atardı. ‘Küçük Fesli’ lakaplı, yakışıklı Ermeni müzisyeni jigolo tutmuştu.

Kirkor Cezveciyan Veya Kenan Pars

Nüfusa kayıtlı adıyla Kirkor Cezveciyan, beyaz perdedeki ismiyle Kenan Pars, doğma büyüme Bakırköylü sayılırdı.

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

Ayşen Gruda, Dümbüllü’nün Kavuğuna Talipti

En büyük isteği, izlenme rekorları kıran filmlerinden hakkına düşen telif ücretini almaktı.

Gülriz Sururi: Hayatı Limon Gibi Sıkan Kadın

Gülriz Sururi kendine özgü stiliyle kızıl saçlı, delici bakışlı, naif, çekici ve ilgi odağıydı. Vefalı, paylaşımcı, aydınlanmacıydı. Müthiş bir Atatürk hayranıydı.

Küçük Kadının Büyük Dramı

Beyaz perdede ve tiyatro sahnesinde seyircisini güldüren, mutluluk dağıtan Adile Naşit, hayatı boyunca evlat acısıyla yandı kavruldu, ama derdini belli etmedi.

‘Acıların Kadını’ Bergen’in Bol Acılı Öyküsü

Rivayete göre, babası, kızının şarkıcılık yapmasına rıza göstermemişti. Hasta yatağında, ölümün eşiğinde, ‘Belgin şarkıcı olursa, iki yakası bir araya gelmesin,’ diye beddua etmişti.

Sinemamızın Aptal (!) Uşağı Cevat Kurtuluş

Cevat Kurtuluş, Yeşilçam’a Ferdi Tayfur’un hediyesiydi. Konservatuarın Opera bölümünden mezundu. Bariton sese sahipti; baştan ayağa sanatçıydı.

Türkiye’nin İlk Piyanist Şantörü

Gencer, Türkiye’de ilk Türkçe sözlü pop müzik parçasını seslendirdi. Çocukluk arkadaşı, Fecri Ebcioğlu, ‘Bak Bir Varmış Bir Yokmuş’ adlı şarkının sözlerini yazmıştı.

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

‘Erkek Güzeli Sefil Bilo’

İlyas Salman’ın hayatı - baştan sona! - yokluk/yoksulluk senaryosuydu. Zorlu/çetin şartlara karşı koymakla/durmakla geçti. 4 yaşında, küçük kardeşinin diri diri yanışını seyretti. Çaresizliğin acımasızlığını/zalimliğini yaşadı. Sonraki yıllarda hep olumsuzluklara/haksızlıklara karşı durdu/sesini yükseltmeye çalıştı.

Mayk Hammer Yazan Türk

Kemal Tahir; hayatının beşte birini hapishanelerde geçirdi. En güzel eserlerini de cezaevinde yazdı.

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

Star Olmayı Hedeflemeyen Star

Bir tarafı ile hep çocuk kaldı; içindeki çocuğu korumaya çalıştı. İçindeki çocuk, yaratıcılığını ve oyunculuğunu tetikliyordu.

Piyanist Bestekâr 2. Abdülhamit Han

Sultan 2. Abdülhamit’in az bilinen bir yönü de müzisyenliğiydi. Pekiyi derecede piyano çalardı. Sultan’ın Batı müziği formlarında piyano için yaptığı besteleri de mevcuttu. Çocuklarının aynı müzik aletinde ustalaşması için özel gayret gösterdi. Avrupa’dan çok kıymetli piyanolar getirtti. Çalışmalarını yakından izledi, yanlışlarını da gösterdi.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Huzurevinde Sönen Yıldız

Altan Karındaş çok yönlü sanatçıydı. İlk Türk şov kadınıydı. İnsan, çocuk ve hayvan taklitlerini çok iyi yapardı. TSM’yi bilirdi, makamlara vakıftı. Makber’i kusursuz seslendirirdi. Sadece sanatçı yönüyle değil, güzelliğiyle de çekim merkeziydi.

Diğer Türk Sineması Yazıları

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!