Piyanist Bestekâr 2. Abdülhamit Han

Sultan 2. Abdülhamit’in az bilinen bir yönü de müzisyenliğiydi. Pekiyi derecede piyano çalardı. Sultan’ın Batı müziği formlarında piyano için yaptığı besteleri de mevcuttu. Çocuklarının aynı müzik aletinde ustalaşması için özel gayret gösterdi. Avrupa’dan çok kıymetli piyanolar getirtti. Çalışmalarını yakından izledi, yanlışlarını da gösterdi.

Piyanist Bestekâr 2. Abdülhamit Han

31. Osmanlı Padişahı, 110. İslâm Halifesi Abdülmecid, Batı kültürünün ve hayat tarzının hayranıydı. Küçüklüğünden itibaren Batı müziği dinleyerek büyüdü. Daha 5 yaşındayken Donizetti Paşa’yı - Giuseppe Donizetti! - tanıdı; konserlerini/müzik faaliyetlerini izlemeye çalıştı. Ülkemizi Batı müziği ile tanıştıran, ilk Türk bandosu ‘Mûsikâ-i Humâyûn’u kuran İtalyan bestecinin derin etkisinde kaldı. İlerleyen yıllarda ilgi gösterdi/destek verdi. Tahta oturunca da opera ve tiyatroyu kurumsallaştırdı.

Abdülmecid tahta geçtiğinde Giuseppe Donizetti, Mûsikâ-i Humâyûn’un yönetimindeydi. Padişahın da teşviki ile Batı’dan özellikle de İtalya’dan müzikologlar ve sanatçılar getirtildi. Kurumsal yapının yerleşmesi/yaygınlaşması için çeşitli girişimlerde bulunuldu. Anadolu’nun önemli merkezlerinde, bilhassa Edirne, Manisa, Adana, Trabzon ve Bursa gibi şehirlerde tanıtım/eğitim faaliyetleri organize edildi. Ama ağırlıklı şekilde İstanbul’da, hanedanın, yöneticilerin ve zengin ailelerin çocuklarına özel dersler verildi. 

Giuseppe Donizetti, Abdülmecid için - 1839’da! - ‘Mecidiye Marşı’nı besteledi. Paşa’nın eseri, Osmanlı’nın millî marşı sayıldı, devlet ve uluslar arası merasimlerde 22 yıl boyunca icra edile geldi.

- Saray’da Hanımlardan Oluşan Bir Bale Grubu Kuruldu… -

Donizetti Paşa, topluluk sayısını artırdı. Saray içinde erkeklerden ve hanımlardan oluşan ayrı bandolar kurdu. Osmanlı’nın tarihinde ilk kez kadınlardan bir ‘bale grubu’ da tesis edildi.

Hanımların 80 kişilik orkestrası/bandosu ‘tambur majör’ adı verilen kadın şefçe yönetildi/çalıştırıldı. Orkestrada flüt, boru, trompet ve klarnet gibi nefesli sazlar ağırlıktaydı. Davul, zil gibi vurmalı müzik aletleri de çalınırdı. Hanımlar Bandosu sahnede sıralar halinde dizilirdi. Birinci sırada klarnet, boru ve flüt sanatçıları dururdu. 2. ve 3. kademelerde de boru takımının diğer elemanları ile davul, zil gibi enstrümanları kullananlar yer alırdı.

Kadın müzisyenlerin saçları kısa kesimliydi. Saç modelleri ve kıyafetleriyle erkekleri çağrıştırırdı. Nar çiçeği renkli kadifeden pantolon veya etek giyilirdi. Kolları, boyun kısımları defne yaprağı işlemeli ceketler tercih edilirdi. Başlarındaki fes ceketle aynı kumaştandı. Ayakkabıları da mokasen parlak yumuşak rugan deridendi.

Hanımlar Orkestrası’nın elemanlarının eğitiminde - çoğunlukla! - erkek muallimler görevliydi. Dolmabahçe ve Çırağan Saraylarının zemin katı eğitim/öğretim için tahsis edilmişti.

- Sultan Abdülmecid’in Ünlü Hanımlar Orkestrası… -

Harem-i Hümayun’un kadınlardan teşkil edilen orkestrası çok başarılıydı. Hatta erkeklerin teşkil ettiği toplulukla yarışabilirdi. Osmanlı’nın son Sultanı Vahdettin’in 1861’deki doğumunda, her iki özel orkestra da sarayın bahçe kapısının önünde konser verdi. Aralarına paravan konuldu. Hanımlar perdenin arkasında sanatlarını sergiledi/icra etti.

İngiliz kadın gezgin Mary Adelaide Walker seyahat notlarında Sultan Abdülmecid’in kurdurduğu kadınlar orkestrasını anlattı. Hükümdarın kızı Zeynep Sultan’ın müzik zevkini ve tutkusunu aktardı. Zeynep Sultan - erkek bando elemanlarına özgü kıyafetler giyerdi! - , tamamı hanımlardan oluşan, korno, davul, zil, flüt, trompet gibi enstrümanları - erkekler kadar ustalıkla çalan! - bandonun yöneticisiydi. Bayan Walker da, Hanımlar Bandosu’nun performanslarını izlemiş, ustalıklarına şahitlik etmişti. Anlatımına göre, 15 - 20 kişilik gruplar halinde çalışma yapılırdı. Aydınlık, gün ışığının sürekli dolduğu geniş bir salon dershane haline getirilmişti. Orkestra elemanı hanımlar, yarım daire/hilal şeklinde otururdu. Merkezde, nota sehpasının önünde, yaşlı gözlüklü erkek öğretmen durur ve ritim tutardı. İngiliz hanım gezgine göre topluluk, ‘Zeynep Sultan’ın şahsi askeri bandosuydu!’ Güzel kızların çoğunluğu Gürcü ve Çerkez asıllıydı. Salonun kapılarının önünde uzun boylu, iri yarı ve kuvvetli zenci görevliler beklerdi. İçeriye girenleri kontrol ederlerdi. 

- Ünlü Müzik Adamı Franz Liszt İstanbul’a Davet Edildi… -

Ünlü Avusturyalı besteci/piyanist/orkestra şefi Franz Liszt, Sultan Abdülmecid tarafından İstanbul’a davet edildi. 18 Haziran 1847’de, Büyükdere’deki Hotel de Bellebue’de padişahın huzurunda konser verdi. Nişan ile ödüllendirildi. Çırağan Sarayı’nda, Ahmet Fethi Paşa Yalısı’nda da dinletilerini yineledi. Pera’da bulunan Rus Büyükelçiliği’nde etkinlikler düzenledi. İstanbulluların ilgisi ve sevgisi karşısında halka açık resitaller de sundu.

Sultan Abdülmecid, bütün çocuklarına Batı müziği ve piyano dersleri aldırdı. 

2. Abdülhamit, şehzadeliğinde kardeşi 5. Murat ile birlikte müzik derslerine devam etti. Öğretmenleri, sarayda görevli İtalyan asıllı 2 ünlü müzik adamıydı. Callisto Guatelli - Guatelli Paşa! - ile Augusto Lombardi - Miralay Lombardi Bey! - idi.

Abdülhamit de piyano ve keman derslerine ilgi gösterdi. Her iki müzik aletini ustalıkla çalmayı öğrendi. Aynı zamanda - özellikle çocuklarına! - piyano öğretmenliği yaptı. Şehzadeliğinde Batı tarzı besteler vücuda getirdi.

- Sultan 2. Abdülhamit Alaturka Musikiyi Sevmezdi… -

Abdülhamit, ‘alaturka’ dediğimiz geleneksel müziğimizi sevmezdi. Gazeteci/tarihçi Ziya Şakir’in ‘Abdülhamit’in Son Günleri’ adlı kitabında yazdığına bakılırsa, ‘Alaturka dediğimiz musiki tarzı Türklere ait değildir. Yunanlar, Araplar ve Acemlerden alınmıştır,’ derdi.

Batı müziğini - ‘alafranga’yı! - severdi/benimserdi. Çocuklarının Batı musikisi eğitimi almalarına özen/dikkat gösterirdi. Kızı Ayşe Sultan’ın anılarında, şehzadeler ve hanım sultanlar için Avrupa’dan piyano getirttiği anlatıldı. Saraydaki İtalyan ve Fransız müzisyenlerden düzenli dersler aldırırdı. 2. Abdülhamit’in sevgili kızı Ayşe (Osmanoğlu) Sultan’ın ilk piyano öğretmeni Hazinedar Dürriyekta Kalfa’ydı. Augusto Lambardi’den görevi devralmıştı. Ayşe Sultan’ın sonraki öğretmeni de Alexandre Efendi’ydi. Bizzat babası tarafından görevlendirilmişlerdi.

Ayşe Sultan, başarılı piyanist ve bestekârdı. İlk çalışması - güftesini de kendisinin yazdığı! -‘Hamidiye Marşı’ydı. Henüz 12 yaşındaydı. 1901’de, cülus yıldönümünde, babası Sultan Abdülhamid’e hediye etti. Arp ve keman da çalardı. Çok sayıdaki bestesi repertuvarımızda yerini aldı. Son halife 2. Abdülmecid Efendi için de, ‘Marche a sa Majeste le Calife Abdoul-Medjid Khan II’ - Majesteleri Halife II. Abdülmecid Han Marşı! - adlı besteye de imza attı.

- 2. Abdülhamid Çocuklarının Piyano Derslerini Yakından İzlerdi… -

Ayşe Sultan’ın izlenimlerine göre, Sultan Abdülhamit, - yabana atılmayacak derecede! - mükemmel piyano çalma tekniğine sahipti. Tabir yerindeyse: ‘Usta!’ydı. ‘Huzurunda piyano çaldırırdı. Dikkatle dinler, yanlış bulursa düzeltir, tempolara da dikkat kesilirdi. ‘Bu şekilde çalınmaz, tekrar ediniz,’ derdi. Alafranga müziği, alaturkaya tercih ederdi: ‘Alaturka güzel ama daima gamlıdır. Alafranga farklıdır: Neşe verir. Piyano ile alaturka çalınmaz/dinlenmez. Alaturkanın kendine özgü sazları vardır.’

Ayşe Osmanoğlu anılarında, kız kardeşleri Naime Sultan ile Şadiye Sultan’ın da Batı müziği eğitimi aldıklarını ve virtüöz seviyesinde piyano çaldıklarını kaydedecekti.

Şadiye (Osmanoğlu) Sultan’ın ‘Hayatımın Acı ve Tatlı Günleri’ adlı anılarında ailesi, saray ve harem yaşamı hakkında ilginç bilgiler aktardı.

Şadiye Hanım Sultan’ın anlatımına göre, Yıldız Sarayı’ndaki özel okul öğleye kadardı. Öğleden sonra evlere dönülürdü. Piyano hocası eve gelirdi. Sıkılmadan, büyük hevesle piyanoya çalışılırdı. Mandolin kursu da verilirdi.

- Sultan Hanımların Özel Saz Ekipleri Vardı… -

Şadiye Sultan, klasik Batı müziğinden hoşlanırdı. Piyano hocasının belirttiğine göre, yetenekliydi. Başarılarından ötürü hocasının takdirlerine mazhar olmuştu. Takdirden hem gurur duyardı, hem de daha zor parçalara hazırlanmak için şevk ve cesaret toplardı. Musiki dersleri akşam saat 16.00’ya kadar sürerdi.

2. Abdülhamit’in kızları Naime Sultan ile Zekiye Sultan’ın - kendilerine ait! - hanımlardan oluşan saz takımları çok ünlüydü.

Şehzade Burhaneddin Efendi ile Raife Sultan’a da piyano ve müzik dersleri aldırıldı. Çalışmaları yakından izlendi ve pratik/egzersiz yapmalarında yardım edildi.

Sultan 2. Abdülhamit’in ilk hanımı Nazikeda Başkadınefendi de gelişmiş musiki kültürüne sahipti ve virtüözdü. Çok iyi piyanistti.

Sultan Abdülhamit, babası Abdülmecid tarafından kurulan ve sonradan kapatılan ‘Kadınlar Orkestrası’nı yeniden canlandırdı. Mızıka-i Hümâyûn’u aktif hale getirdi. Guatelli Paşa, orkestranın başına, yardımcılığına da Miralay Mehmet Ali Bey getirildi.

- Abdülhamit, İtalyan Operalarını Dinlemekten Zevk Alırdı… -

Yaylı çalgılar ve piyano için bestelenmiş eserleri, oda müziğini, İtalyan operalarını dinlemekten zevk alırdı. Yıldız Sarayı’ndaki özel tiyatroda Avrupalı bestecilerin yapıtlarını sahneletti. Yerli operetler de besteletti ve büyük zevkle izledi.

Ayşe Osmanoğlu’nun anılarında kaydettiğine göre, Sultan Abdülhamit, Yıldız Sarayı’nda 60 kişilik mükemmel bir orkestra kurdu. Eğitim kadrosunda Guatelli Paşa, Fransız Lombardi, İspanyol Aranda Efendi ve Vondra Efendi ilk akla gelenlerdi.

İstanbul’a gelen yabancı gösteri grupları saraya davet edilirdi. Sultan Abdülhamit, İtalyan gruptan bir aileyi çok beğendi, kanatları altına aldı. Çampi Ailesi, Muzika-i Hümayun’a kaydedildi. Kadroya daha sonra 2 İtalyan sanatçı daha ilave olundu. İtalyan sanatkârlar opera ve operetlerde mahirdi. En çok Traviata, Troubadour, Bal Masque, Barbier de Seville, Fradiavlo, Mascotte gibi operaları sahneye koyarlardı. Sultan Abdülhamit, Rigoletto’yu çok sever ve sürekli çaldırırdı.

Yine Ayşe Sultan’ın kayıtlarına göre, Bertrand ve Jean adlı 2 Fransız sanatçı daha vardı. Bertrand, taklit ve hokkabazlık yapardı. Her yıl belirli aylarda Fransa’ya gidip, yenilikleri izler ve İstanbul’a dönerdi. Yıldız Sarayı’na sinemayı da getirmişti. Jean, hayvan terbiyecisiydi. Atları, eşekleri, köpekleri eğitirdi. Vatandaşı Bertrand ile eğlenceli skeçler sahnelerdi. 

- 2. Abdülhamit Çok Zengin Nota Arşivine Sahipti… -

Dönemin İstanbul’daki Fransız elçisi Constans, hükümdara jest yaptı. Sarah Bernhardt ile Coquelin Cadet’i İstanbul’a Yıldız Sarayı’na getirtti. Sultan, gösteri sonrasında her iki sanatçıya da nişan verdi.

Rus büyükelçiliği de 2 Abdülhamit ile arayı sıcak/samimi tutardı. Rus Çarı’nın özel orkestrası ve tiyatrosu İstanbul’a geldi, çeşitli gösterilerde bulundu.

2. Abdülhamit’in Batı müziği eserlerine düşkünlüğü Avrupa’da da ilgi uyandırdı. Ünlü bestecilerin bazıları en yeni eserlerinin notalarını İstanbul’a gönderip Sultan’ın değerlendirmesine sundu.

Sultan Abdülhamit, bazı akşamlar oda orkestrasını çağırtır, kendi dairesinin önündeki çimenlikte çaldırır, huşu içinde dinlerdi. Bazen de salona piyano, keman, viyolonsel ve flüt getirtip performansı izlerdi.

Ayşe Sultan’ın yazdıklarına göre, Abdülhamit çok zengin nota koleksiyonuna sahipti.

- Şehzade (5.) Murat, Kraliçe Viktorya’nın Kızının Kalbini Çaldı… -

Sultan 5. Murat da çok iyi piyano çalardı. Avrupai dans müziği formunda bestelere hayat verirdi. Şehzadeliğinde Guatelli Paşa’dan - Callisto Guatelli! - piyano çalma teknikleri ve solfej dersleri gördü. Tahttan indirildikten sonra kapatıldığı Çırağan Sarayı’nda müziğe sarıldı. Beste yaparak, piyano parçaları seslendirerek yaşadı. ‘Aydın Havası’ adlı zeybek oyun havasını piyano için çok sesli hale getirdi. Türk müzik tarihinde bir ilke imza attı.

Dönemin İngiltere Kraliçesi Viktorya’nın kızlarından birisiyle evlenmesi de gündeme geldi. Amcası Sultan Abdülaziz’in Londra ziyaretinde, kardeşi Abdülhamit ile beraberdi. Avrupa sosyetesini tanıma, sanatçı kimliğini/piyanodaki başarısını - kısmen de olsa! - sergileme fırsatı yakaladı. Ama ‘hayırlı teşebbüs’ü akim kaldı. Dedikodulara bakılırsa, Abdülhamit, biraderi/ağabeyi Şehzade (5.) Murat’ın ‘kâm alması’nı engellemişti.

Sultan 5. Murat’ın büyük kızı Hatice Sultan besteci ve kompozitördü. Babasına ithaf ettiği bir vals bile besteledi. Diğer bir kardeşi Fehime Sultan da başarılı piyanistti ve çok sayıda bestede imzası mevcuttu. ‘Galop a la Constitution’ ile ‘Marche L'Union Nationale’ - Millî Birlik Marşı! - en bilinenlerdendi.

7 July 2020 08:25
2,170 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Kızlarını Ve Damatlarını Azarlayan Padişah

Sultan Abdülmecit, Osmanlı’nın son 4 padişahının da babasıydı. Uyguladığı programlar ve fikirleriyle sonraki nesillere ilham verdi. Batılılaşma ve çağdaşlaşma düşüncesinin/hareketinin savunucusuydu. Fransız ve İngiliz hanedan üyelerinin rüyaları süsleyen hayat tarzını örnek aldı/yaşadı. Dinî vecibelerini yerine getirdi fakat içkisini ve hızlı yaşantısını ihmal etmedi.

Tavşan Doğuran Kadın

İngiltere tahtında oturan, İngilizce bilmeyen, çevresi ve devlet yöneticileriyle Fransızca konuşa(bile)n I. George’un döneminde inanılması zor/garip olaylar, skandallar yaşandı. 50 kadar tavşan doğurduğunu iddia eden Mary Tofts adlı kadın da sahtekârlar arasındaydı.

Kral’ın Emriyle Toplu Fuhuş

Tudor Hanedanı’nın 2 numaralı hükümdarı 8. Henry, kadınlara aşırı düşkündü. Risk almayı severdi. Düşüncelerinden taviz vermezdi. Gönlünün sesini dinler, dilediğince davranırdı. Özel hayatı olağanüstü derecede fırtınalıydı. Hızlı yaşantısı, kendisine de halkına da mutsuzluk getirdi.

Vinçle İdam Edilen Fil

Bakıcısını ezerek öldüren Koca Mary yargılandı ve ölüme mahkum edildi.

CIA’nın Yumuşak Doku Kanseri Operasyonları

ABD’nin ‘kirli maşası’ CIA; 2006 yılında, DIA (Defence Intelligence Agency) ve DEA (Amerikan Uyuşturucu İstihbarat Örgütü) ortaklığıyla Kolombiya’da bir suikast merkezi kurdu. Merkez yöneticilerinin hedefindeki isim: Venezuella Devlet Başkanı Hugo Chaves’di.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Enderun Talebesi ‘Kazıklı Voyvoda’

Tarihimize ‘Kazıklı Voyvoda’ diye kaydı düşülen Prens Vlad, döneminin en kanlı, en gaddar, en cüretkâr, en korkusuz askeri yöneticilerindendi. Azılı Türk düşmanıydı. Ana dili gibi Türkçe konuşurdu. Arapçası mükemmele yakındı. Enderun’da - sonradan ‘Sultan 2. Mehmet’ diye anılacak! - Şehzade Fatih’in sınıf arkadaşıydı.

67 Yıl Sonra Mezarı Bulunan Bakü Fatihi

Bakü’ye giren Kafkas İslam Orduları Komutanı ‘Fahri Ferik’ Nuri Bey’in anavatanındaki ‘sembolik sayılabilecek’ mezarı 67 yıl boyunca bulunamadı. Araştırmacı Atilla Oral Bey olmasa belki de kıyamete kadar kayıp kalacaktı.

Üstün Hizmet Madalyası’yla Ödüllendirilen ‘Mama’

Müteveffa Matild Manukyan; Türkiye fuhuş tarihinin en ünlü ikonuydu. Kazandığı parayı yatırımcı titizliğiyle değerlendirdi; bürokratlar ve siyasilerle gizem dolu/merak uyandıran ilişkiler tesis etti. Devletin gazabına uğrasa da sesini çıkarmadı; tahammül gösterdi ve yarasını kendi kendine sardı. Uzun ömür sürdü; bilinmesini istediklerini miras bıraktı; asıl gizemini/sırlarını yanında götürdü…

Asrın Casusu ‘Çiçero’ İlyas Bazna 1

2. Büyük Savaş sırasında dünyanın kaderini değiştirebilecek bilgilere ulaşan, Nazi Almanyası hesabına casusluk yapan İlyas (Elyasa) Bazna, Priştina doğumlu Osmanlı vatandaşıydı.

2. Abdülhamit'e Rest Çeken Cariye

2. Abdülhamit, Osmanlı Hanedanı’nın en çok tartışılan, konuşulan ve hakkında yazılan üyesiydi. Eylemleri ile bazen eleştirildi, bazen göklere çıkarıldı. Özel hayatı da merak edildi. Kimi kaynaklara göre 13, kimi tarihçilere göre 16 hanımı oldu. Çerkez soyluları tercih ettiği yazıldı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

‘Devlet Hatun’ Latife Hanım!

Latife Uşşaki Hanım geçmişine ve anılarına saygılıydı. Mustafa Kemal Paşa’ya eşsiz aşkla bağlandı. 2,5 yıl süren evliliği bitince, İstanbul ve İzmir’de yaşadı. Toplantılara katılmadı, görüşme isteklerini reddetti. Paşası ile yaşadığı dönemde çekilen fotoğraflarıyla hatırlanmak istedi.

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

Arayışla Geçen Bir Ömür

Münir Özkul’u tiyatro oyuncusu yapan, İsmail Dümbüllü’ye aşırı hayranlığıydı. 1968’de, Arena Tiyatrosu’nda Kanlı Nigar oyununun prömiyerinde Dümbüllü’yü seyretti ve avuçları patlayıncaya kadar alkışladı.

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 2

Kanuni Sultan Süleyman’ın biricik, dünya güzeli kızı Mihrimah Sultan’ın kocası, Damat Rüstem Paşa, maliyeden iyi anlardı. Devlet hazinesi ağzına kadar doldu. Sadaretinde, Osmanlı’da rüşvet yaygınlaştı. Fukara halkın özellikle de köylünün üzerine kaldırılamayacağı vergiler bindirildi. Toprak verimsiz, ürün yetersizdi. Çiftçiler, azalan kazançları karşısında ekip biçmekten vazgeçmeye başladı.

4 Yaşında Dul Kalan Hanım Sultan

Sultan İbrahim ya da halk arasındaki lakabıyla ‘Deli İbrahim’, eğlenmeyi severdi. Anlık sorunlardan uzaklaşır, çevresiyle özellikle de güzel cariyeleriyle şakalaşırdı. Çocuklarını da çok küçük yaşlarda, - göstermelik dahi olsa! - evlendirip hem kendini, hem Dersaadet ahalisini mutlu etmeye çalıştı.

‘Şoray Kanunları’nı Delen Aktör

Ekrem Şerif Uçak (Bora), şehit bir pilotun oğluydu. Olağanüstü yakışıklı, kabiliyetli ve adeta sinema için doğmuştu/yaratılmıştı. Sert, sözü dinlenen, tuttuğunu koparan, ‘organize işler’i yöneten karakterleri - başarıyla! - canlandırdı. Aslında hep romantik rollerde oynamayı istedi/düşledi.

Hitler’in İnönü’yü Öldürme Ve İhtilal Planı

Hitler’in Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü Nazi politikalarına karşı çıktığı için öldürtmeyi planladı.

Halifenin Oğlu Fenerbahçe Başkanı

Son Halife Abdülmecid Efendi’nin biricik oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün (1919 - 1924 yılları arasında) beş yıl başkanlığını yaptı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Mescid-i Aksa’nın Karşısına ‘Süleyman Sinagogu’ Önerisi

Türkiye Dışişleri Bakanı İsmail Cem, Yaser Arafat’a, ABD ve bazı Avrupa ülkeleri adına elçi gitti. ‘Mescid-i Aksa’nın bahçesine inşa edilecek sinagoga izin verilirse bağımsız Filistin devletinin tanınacağı’ teklifini iletti. Olayı Filistin asıllı gazeteci Abdülbari Atwan doğruladı.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.