Kızlarını Ve Damatlarını Azarlayan Padişah

Sultan Abdülmecit, Osmanlı’nın son 4 padişahının da babasıydı. Uyguladığı programlar ve fikirleriyle sonraki nesillere ilham verdi. Batılılaşma ve çağdaşlaşma düşüncesinin/hareketinin savunucusuydu. Fransız ve İngiliz hanedan üyelerinin rüyaları süsleyen hayat tarzını örnek aldı/yaşadı. Dinî vecibelerini yerine getirdi fakat içkisini ve hızlı yaşantısını ihmal etmedi.

Kızlarını Ve Damatlarını Azarlayan Padişah

Şair İlhan Berk’in tanımlamasıyla ‘halk arasında ‘kız gibi’ diye anılır’dı. Yine Berk’in betimlemesine göre, ‘dilber bir yüze sahip’ti. Babası 2. Mahmut’un izinden gitti. Batılılaşmanın ve çağdaşlaşmanın ilk önemli öncülerindendi. Dönem tarihçilerine göre, içkiye ve kadına aşırı düşkündü. Döneminde sayısız yenilik hareketleri ile diz boyu israf ve toplumsal iflas yarış halindeydi.

Sultan Abdülmecit, 25 Nisan 1823’da - Cuma günü! - , İstanbul’da, Topkapı Sarayı’nda dünyaya geldi. Adı geçen sarayda doğan son Osmanlı padişahıydı. Babası, Sultan 2. Mahmut idi. Annesi, Çerkez veya Gürcü asıllılığı iddia edilen, Bezm-i Alem Valide Sultan’dı. Tek çocuğu Abdülmecit’i doğurunca ‘kadınefendi’ unvanına kavuştu. Oğlunun saltanatı döneminde de ‘valide sultan’ diye anıldı. 

Abdülmecit, 31. Osmanlı hükümdarı, 95. İslâm halifesiydi. Küçük yaşta çiçek hastalığına yakalandı. Yüzünün bir kısmında belirtilerini taşıdı. Samimi, sıcakkanlı, yumuşak başlı, diyaloga ve istişareye önem verirdi. Zayıf, hasta gibi görünen bünyeye sahipti. 

- Çocukluğunda Doğu ve Batı Dillerini Öğrendi… -

Şehzadeliğinde çok iyi eğitim gördü. Doğu ve Batı kültürlerini mukayeseli edinmesi sağlandı. Saffet Paşa ve Rum Nikolas Aristakis Efendi’den Fransızca dersleri aldı. Paris’te neşredilen L’Illustration dergisi ile Debast gazetesinin abonesiydi. Piyano çalmayı Donizetti Paşa’dan öğrendi. Devrin ünlü hattatları Mehmet İzzet Bey’in ve Hacı Tâhir Bey’in hüsnü hat çalışmalarına devam etti.

Döneminin vakanüvislerine göre, kötülük yapmayı sevmezdi. Devr-i iktidarında hiç idam kararı onaylamadı. Bazen sert konuşur/görünür ama katı davran(a)mazdı. Çoğu zaman çok zarifti/kibardı. Çocuklarına ve ailesine karşı aşırı zafiyeti bilinirdi. Hiçbir isteklerini geri çevirmezdi. Tasarruf kelimesini lügatinden çıkarmıştı. Cömertlik anlayışı aşırı israf şeklinde tanımlanabilirdi.

Çocuklarının tahsil ve terbiyesine de fazla özen gösterirdi. 

Yanından ayırmadığı özel doktoru Spitzer’in anlatımına göre, dinî vecibelerini aksatmazdı. ‘Mükemmel bir Müslüman’dı. Namazlarını vaktinde kılardı. Her gün Kur’an-ı Kerim okurdu. Beşiktaş’taki Yahya Efendi Tekkesi’nin Nakşî Şeyhi Mehmet Nuri Efendi’ye bağlıydı ve hürmeti vardı. Babası da aynı tekkenin ve şeyhin müntesibiydi.

- 61 Çocuğunun 24’ü Vefat Etti… -

Sultan Birinci Abdülmecit - bir iddiaya göre! - 18’i kız, 19’u erkek 37 çocuğa sahipti. Bir diğer sava göre de, 61 çocuğu dünyaya geldi ve 24’ü hayatını yitirdi. Çoğu tarihçinin kayıtlarına bakılırsa 26 eşi olmuştu. Ünlü tarihçimiz Yılmaz Öztuna’nın belirlemesine göre ise, hanımlarının sayısı 23’dü. Hanımlarından en çok  - Sultan 5. Mehmet Reşat’ın annesi! - Gülcemal Kadın’ı severdi. 

Birinci Abdülmecit, icraatları kadar kızları, damatları ve hanımlarıyla sıkça anılırdı. Ailesine karşı daima müşfikti, hatalarını görmezden gelirdi. Cezalandırma yerine - gerektiğinde! - sert eleştirilerle yetinirdi.

Damatlarından birisi: - 6 defa sadarete gelen ve 9 yıl görevde kalan! – Sadrazam Mustafa Reşit Paşa’nın oğlu Ali Galip Paşa’ydı. En sevgili kızlarından Fatma Sultan’ın eşiydi. Babasının başarısını gösteremedi. Bakanlık görevleri ile yetinmek zorunda kaldı. - Yükselişinde babasının yarattığı olumlu şartlar ve güveyliğin getirdiği güven önemli öğelerdi! - 1954’de Saray’a damat girdi. Kendisine vezirlik payesi verildi ve paşa rütbesi uygun görüldü. Bürokraside yükseldi. 1957’de Hariciye Nazırı - Dışişleri Bakanı! -, sonra da Hazine-i Hassa Nazırı - Hazine Bakanı! - koltuğuna oturdu.

Mustafa Reşit Paşa, oğlu Ali Galip Bey’i evlendirirken - dönemin modasına uyup! -masraftan ve de israftan kaçınmadı. Düğün için tam 250 bin altın lira harcadı. Baltalimanı’ndaki sahilhanesini Hazine-i Hassa’ya sattı. Ama gayrimenkulünü elden çıkardığına çok üzüldü. Ama dünürü, Sultan Birinci Abdülmecit, devlete devredilen mülkü yeni evlilere hediye etme büyüklüğünü gösterdi. Böylece Hanım Sultan ile Ali Galip Bey’in - Paşa’nın! - mutlu günlerinin gideri devlet kasasından karşılandı.

- Mustafa Reşit Paşa’dan Çekinirdi… -

Dönemin şahidi tarihçi Ahmet Cevdet Paşa, Hanedan’ın özel hayatına ilişkin ilginç bilgiler de aktardı. Sultan Abdülmecit, damatlarını, hususen de Ali Galip Paşa’yı suçlar ve azarlardı. Ama çoğu zaman da ölçülü davranmaya dikkat ederdi. Mustafa Reşit Paşa’nın engin devlet tecrübesinden ve etkin/yıkıcı ilişkilerinden korkardı. Dedikodular çıkar(ıl)abilir, fesat ateşi yak(ıl)abilirdi. İlk başlarda ölçülüydü. Fakat dünürü vefat edince ‘gecikmiş intikamını’ almaktan geri kalmadı. Sultan’ın beyanına göre, ‘Avrupa’dan borç alınması önerisi - damadı! - ‘köstebek kılıklı adam’a aitti. Güveyi için ‘Hazine yönetiminde israfı engeller, tasarrufu sağlar,’ diye düşünmüştü. Ama ilk icraatı kan dondurucuydu: Eşi Fatma Sultan’ın 30 bin kese akçe tutan - deftere kayıtlı! - borcunu göstermişti.

Dünürünün vefatının ardından dilinin frenini bırakıverdi: ‘Babanın fesadından çekinirdik. Cehenneme gidince kurtulduğumuzu sandık. Ama sen, atanı aratmayacak kadar ‘müfsid’sin - fesatçı’sın! -,’ diyecekti.

Ali Galip Paşa, devlet hayatında da, özel yaşamında da başarısızdı/mutsuzdu. En büyük destekçisi babasını yitirince yıkımlar üst üste geldi. Devletin mali krizi derinleşti ve dış borçlanma ihtiyacı çoğaldı.

Padişah damadı şanssızdı. 1859’da bir gece yarısı, evine gitmek için Büyükdere’den kayığa bindi. Yanındaki uşaklarıyla karşı kıyıya geçecekti. Ama yarı yolda deniz kazası geçirdi: Sandalı yük gemisine çarptı. Yüzme bilmediğinden avazı çıktığı kadar yardım istedi. Boğulmaktan kurtulamadı. Cesedi 2 gün sonra şişmiş ve morarmış halde Beykoz sahillerine vurdu.

- ‘Kızım Demem Dövdürürüm…’ -

Öldüğünde 27 yaşındaydı. Osmanlı’nın en genç ve deneyimsiz bakanlarındandı. 25 yaşında nazırlık koltuğuna oturmuştu. Cevdet Paşa’nın yazdıklarına göre, kuvvetli hafızaya malikti. Babasıyla Paris’te bulunmuştu. Ana dili gibi Fransızca konuşurdu. Atasından ve özel hocalardan Arapça ile Farsça tahsil etti. Ailesinin sevgilisiydi. Lakin çirkindi ve çok zayıftı. Yüz kemikleri bile sayılabilirdi. Eşi tarafından beğenilmediği dedikoduları da yaygındı. Fatma Sultan’a sözünü dinletemediğinden mutsuzdu. Evlilikleri de çıkmazdaydı.

Sultan Abdülmecit, kızlarına da sesini zaman zaman yükseltirdi. Hatta uygula(t)masa bile cezalandırmakla tehdit ederdi. İbrahim Paşa’nın eşi, 4 çocuk annesi Münire Sultan’ın israfına ve alış veriş hastalığına kızardı. ‘Aklını başına toplasın!’ diye dikkatini çekerdi: ‘Tekdir bir yanda dursun, vallahi - kızım demem! - dövdürürüm!’Babasını bezdiren Münire Hanım Sultan 17 yaşında dünyamızdan ayrıldı.

Kızı Adile Sultan’ın eşi, - Yakışıklılığı, güzel kelam etmesi ve zekâsı ile maruf, Rizeli! - damadı Sadrazam Mehmet Ali Paşa’yı da uyarırdı. Sultan hanımların geceleri mehtap gezmelerine çıkmalarına içerlerdi. ‘Benim kızlarım yeni âdeti sürdürürse, hepsini reddederim!’ diye tehdidini yinelerdi.

Padişah, sadece kızlarına değil hanımlarına da söz geçiremezdi.

- Devlet Hazinesi Sarayın Masraflarına Yetmedi… -

Sultan bir emirname yayınladı. Tüccarlara, kuyumculara veresiye mal satmayı yasakladı. Saray insanlarının borçlandırılmasını engellemeye çalıştı. Hatta 1858’de ani bir kararla damatlarını bütün resmi görevler(in)den aldı ve memuriyet(lerin)i yasakladı. Eşlerine daha çok zaman ayırmalarını ve müsrif/savruk hayat tarzını terk etmelerini beklediğini - yeniden! - hatırlattı.

Gözdelerinden Serfiraz Hatun ile başı ‘tatlı bela’daydı. Nazını, aldatılma iddialarını, savurganlığını, reddedilmesini, bazen gönül yaralayan/kanatan cevaplarını bile hoş görürdü. Güzel hatunun yıllık harcaması 125 bin kese akçeydi. - Oysa yüzlerce kişinin hizmet gördüğü saray ve köşklerin aylık masrafı 20 bin kese akçe kadar tutardı! -Mısır eyaletinden gelen yıllık vergi 80 bin kese akçeydi! - Kendisine ayrılmış - Yıldız Sarayı’nın bahçesindeki! - köşkte kalırdı. Şahsına tahsis olunan kupa arabasıyla dilediğince gezip dolaşırdı. Kimseye hesap vermezdi.  

Sultan Abdülmecit ve babası, batılılaşmayı/modernleşmeyi acil uygulamaya sokmaya çalıştı. Amaçları: Avrupa’nın ileri ülkelerindeki devlet yapısını/teşkilatını yerleştirmekti. Adalet, askerlik, ekonomi, sanayi gibi alanlarda ‘çağı yakalama’ düşüncesiydi. ‘Modernleşme; aşırı israf, sınırsız eğlence, aşırı lüks yaşam tarzı ve kültürel yozlaşma’ şeklinde anlaşıldı. ‘Ayağını yorganına göre uzat’ düsturu/anlayışı yitirildi. Galata bankerlerine ve Avrupa ülkelerine yüksek faizle borçlanma dönemi açıldı. Son derece pahalı, Avrupaî, aşırı süslü saraylar inşa ettirildi. Alkol kullanımı adeta topluma özendirildi/yerleştirildi. Hanımlar bir anda özgürleşti. Harem dışına çıkmayan saray halkı, İstanbul’u sokak sokak dolaşmaya başladı. Kadınlara ‘ferace’ denilen elbise giyme zorunluluğu getirildi. Mesire alanlarını, eğlence yerlerini yeni modaya uygun giyinmiş, zenginliğini sergileyen hatunlar doldurdu. 

- Akşamları İçkiden Sızıp Kalan Hükümdar… -

Hanedan mensuplarının doğum, sünnet, nişan ve nikâh törenlerine sıra dışı gösteriş/görkem hâkim oldu. Kutlamalar, İstanbulluların da davet edildiği, eğlendirildiği, doyurulduğu ve hediyeler verildiği büyük şölenlere döndü.Abdülmecit ve hanedan üyeleri de debdebe içinde yaşadı. Sınırsız alkol tüketildi. Hanım sultanlar, Avrupa’daki diğer hükümdar ailelerini örnek aldı. Saraylarda dans partileri düzenlendi. Balolar verildi. ‘Adeta yeni bir Lale Devri yaşandı!’

Sultan Abdülmecit çok genç yaşlarında içkiye alışmıştı. Dönem tarihçilerine göre, - özellikle akşamları! - Tophane Köşkü’ne sarhoş olmayı severdi. Alışkanlığını ölene dek sürdürdü. Üstat Reşat Ekrem Koçu’nun anlatımıyla, ‘Akşamları sızıp kaldığı, bir halı üzerine alınarak yatak odasına götürüldüğü,’ bilinirdi/konuşulurdu. Aynı zamanda nargile tiryakisiydi.

Topkapı Sarayı’nın hanedan yerleşimine yetmediğine inanırdı. Dolmabahçe Sarayı, Beykoz Kasrı, Küçüksu Kasrı, Teşvikiye Camii, Küçük Mecidiye Camii, Sultan Birinci Abdülmecit dönemi yapılarıydı. Padişah, Mecidiyeköy semtine adını verdi. Sultan Abdülmecit, çok sayıdaki yeniliklerin ve ilklerin adamıydı. Osmanlı’dan ziyade Avrupalı prenslere benzetilirdi. Babasının takipçisiydi. Batı tarzı eğitim aldı ve reformcu fikirlere sahipti. Garb’ın katıksız hayranıydı. 17 yaşında tahta çıktığında, kendisi acemi, vezirleri son derece deneyimliydi. 22 seneyi geçen saltanatında 20 sadrazam değiştirdi.

- Saray ve Zenginler Yeni Bir ‘Lale Devri’… -

Çıktığı yurt gezilerinde halkın durumunu ve sorunlarını yerinde incelemeye/gözlemlemeye çalıştı. Yerleşim merkezlerinde - şehir, kasaba, köy gibi! - güvenliğin sağlanması, salgın hastalıklarla mücadele edilmesi, hayvan varlığının korunması/çoğaltılması çabalarını destekledi. Cehalete karşı önlemler geliştirmeye çalıştı. Halkın okuma yazma öğrenmesini özendirdi. 

Halkla doğrudan ilişkiyi benimsedi. İnsanların arasına karışmaktan çekinmedi. Eser-i Cedid vapuruyla uzun sayılabilecek deniz seyahati gerçekleştirdi. Yurt dışına çıkan ilk padişahtı.

Yeni okulların açılmasını, sayılarının artırılmasını sağladı. Çocuklarını - erkek veya kız ayrımı yapmadan! - devlet okullarına kaydettirdi. 

Döneminde, sarayda batı tarzı müzik dersleri verildi ve bizzat kendisi özel piyano kursları aldı. Adı geçen enstrümanı çalmayı öğrendi. Eşleri, kızları ve oğulları da, müzik/dans derslerine dâhil oldu. Önceki dönemlerle kıyaslanmayacak ölçüde liberal ve rahat hayat tarzı benimsendi. Bir tarihçinin yorumuna göre, ‘Kadınlar için yeni bir ‘aydınlanma dönemi’ başladı.’ Toplantılara katıldılar. Eğlence yerlerine gittiler. Erkeklerle doğrudan görüşmeye, tartışmaya, kendilerine özgü fikirlerini açıklamaya giriştiler/başladılar. 

- Yabancı Elçilerle Baş Başa Görüşürdü… -

Sultan Abdülmecit, İstanbul’daki yabancı misyonların düzenlediği balolara, eğlencelere, konserlere katıl(ır)dı. Elçilerle doğrudan/baş başa görüşme geleneğini başlattı. Günün siyasi ve toplumsal olaylarını karşılıklı değerlendirme toplantıları düzenle(r)di. Özellikle Kırım Harbi öncesinde, sırasında ve sonrasında görüşme taleplerini kabullenirdi. Elçiler, belirlenen programa sıkı şekilde uyar ve fikir alış verişinde bulunurdu.

Dolmabahçe Sarayı’nda da tiyatro gösterileri düzenlenirdi. Balolar ve dans toplantıları tertip edilirdi. Hanedan üyeleri için tiyatro binası dahi inşa ettirildi. Temaşa sanatlarının halk arasında yayılması ve yer etmesi için gayret gösterildi.1856’da, Fransa’nın İstanbul Büyükelçisi Edouard Antoine de Thouvenel’in elinden - büyük hac şeklindeki! - Légion d'honneur - Fransız Şeref Nişanı! - aldı. - Adı geçen nişan, Napolyon Bonapart'ın 19 Mayıs 1802 tarihinde imzaladığı kanunla oluşturulmuştu! -

 Yine aynı yıl, İngiltere’den ‘Order of the Garter’ - Dizbağı Nişanı! - ile de onurlandırıldı. Garter Birliği’nin - ki 1348’de kurulmuştu! - ilk Müslüman üyesiydi. Atanan 717 sıra sayılı şövalyeydi. 

- Konutlarda Avrupai Eşyalar Kullanılmaya Başlandı… -

Saray, köşk, kasır gibi anıtsal binalarda koltuk ve Avrupai mobilya kullanımı özendirildi. Değerli/pahalı kumaş perdelerin asılması yaygınlaştı. Yer yatağı terk edildi. Karyola, somya yatak odalarına girdi. Yemekler yer sofralarında değil, masada yenildi. Fransız saraylarının peyzaj harikası bahçeleri örnek alındı. Konutlar daha yeşil hale geldi. 

Avrupa’nın ve Galata bankerlerinin yüksek faizli kredileri, sanayi yatırımlarına değil de lükse, şaşaalı yaşama ve sınırsız israfa gitti.

Sultan Abdülmecit döneminde kölelik yasaklandı. Köle pazarları kapatıldı. 1858’de homoseksüellik suç ve yasak olmaktan çıkarıldı. Verilen ağır cezalar yok sayıldı. Oysa aynı dönemde Avrupa’nın çoğu ülkesinde eşcinsellik ağır taksirdi. 50 yıl sonra, İngiltere’de, meşhur yazar Oscar Wilde ben ilişki iddiasından ötürü ‘küreğe mahkûm edilecek’ti. 

Avrupa prenslerine benzetilen Abdülmecit, tarihimizde fotoğrafı çekilen ilk padişahtı. Sanat tarihimize Abdullah Biraderler - Abdullah Frères! - imzasını atan - Ermeni asıllı Viçen (1820-1902), Hovsep Abdullahyan (1830-1908) ve Kevork (1839-1918) kardeşlerin ticari adıydı! -  Sultan’ın portrelerini çekti. O resimler, Avrupa dergilerinin kapaklarında yer buldu. 

Abdullah Biraderler, İstannbul’un nadide resimlerini kartpostallara döktü. Dönemin şehir/toplumsal yaşamını ölümsüzleştirdi.

- Telgraf Cihazına Sahip Çıktı… -

Sultan Abdülmecit, demokrasi, parlamenter sistem ve laiklik konularında ilk düşünceler üretip şekillendirmeye çalışan kişiydi. Babasının başlattığı, kendisinin sürdürmeye gayret gösterdiği yenilikler/reformlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin şekillendirilmesinde de ilham kaynağıydı.

Türk bayrağındaki yıldız 5 köşeli hale geldi.

İmparatorluk sınırları dışındaki gelişmelerle de yakından ilgiliydi. 1847’de, İrlanda’da görülen ve yüz binlerce insanın ölümüne sebebiyet veren kıtlığa bigâne kal(a)madı. 5 gemi dolusu yiyecek maddesi gönderdi. Ahaliye bin pound yardım yaptı.1848 - 1849’da Osmanlı sınırlarını geçen Macar mültecilere sahip çıktı. İadelerini talep eden Avusturya ve Rusya’ya karşı durdu. Bir bildirge yayınlayıp, her iki devlete de ‘posta koydu’!

Sultan Abdülmecit, yeni icatları sahiplenirdi ve mucitlerini desteklerdi. 1837’de bulunan ilk telgraf cihazının yararını ve sağlayacağı faydayı göre(bile)n tek liderdi. Samuel Morse, ürünü Avrupa’da pek çok hükümdara sundu. Fakat beklediği ilgiyi ve desteği göremedi. Arkadaşı, Amerikalı bilim adamı Lawrence Smith aracılığıyla Sultan’a ulaşabildi. Smith, - 1847’de! - getirttiği örnek cihazı, Birinci Abdülmecit ve devlet yöneticilerinin önünde tanıttı. Sunum çok başarılıydı. Sultan, Morse’yi muvaffakiyetinden ötürü kutladı. Bir ihtira beratı ile nişan yolladı. Ürünün sınırlı kullanım haklarını satın aldı. Bir başka kayda göreyse, patent hakkı karşılığı yüklü ücret ödedi.

İlk telgraf hattı 1855’de, Sivastopol - Varna - İstanbul arasında döşendi. Kırım Savaşı’nda büyük faydası görüldü. Hat uzunluğu, 1870 yılına kadar 36 bin kilometreyi buldu.

İlk demiryolu da Aydın’da bir İngiliz şirketince kuruldu.

- Yüksek Faizli Dış Borçlanmalar… -

Babası 2 Mahmut döneminde alınan ilk ödünç paranın yarısı verilebilmişti. Kredi buğday ithalatında kullanılmıştı. Yeni borçlanmaya karşılık, Mısır’dan gelen vergi, İzmir ve Şam gümrüklerinden sağlanan gelirler teminat gösterildi. Banker Rothschild, Fransa ve İngiltere’nin kefilliğini de şart koştu. Talebi yerine gelince 5 milyon Sterlin tutarındaki fonu devreye soktu. 

Kırım Harbi esnasında dış borçlanma sürdürüldü. Banker Rothschild’in kapısı defalarca çalındı. Aracılığı kabullenen Yahudi soylu banker, 10,5 milyon kuruş borç sağladı. Ordunun tüfek, fişek, kapsül gibi ihtiyaçları karşılanmaya çalışıldı. 

Abdülmecit Han döneminde, Posta Nezareti kuruldu. Jandarma teşkilatı oluşturuldu. İlk erkek öğretmen okulu Dar’ül Muallim, ilk üniversite Dar’ül Fünun açıldı. Yönetici yetiştirmek için Mekteb-i Mülkiye devreye sokuldu. Yalnızca kız çocuklarının devam ettiği rüştiyeler kuruldu. 1844’de ilk nüfus sayımı yapıldı. Vatandaşlara - ‘Mecidiye’ denilen! - ilk kimlik kâğıtları verildi. İlk özel gazeteler: Tercüman-ı Ahval, Tasvir-i Efkâr vb. yayınlandı.

1850’de, Fransız Bilimler Akademisi’nin benzeri Encümen-i Daniş ihdas edildi. Yeni kurum, Türk dili ve Türk Tarihi üzerinde çalışacaktı. Ahmet Cevdet Paşa, Türk tarihi yazmakla görevlendirildi.

- Abdülmecit Han da Babası Gibi Veremden Öldü… -

1845’de Zaptiye Müşirliği’ni kurdu. İstanbul ve diğer şehirlerde asayişi sağlayacaktı. Ceza - 1840’de! -, Ticaret - 1850’de! - ve Arazi - 1857’de! - kanunları çıkarıldı. Nizamiye Mahkemeleri açıldı. Belediye teşkilatları - 1857’de! - oluşturuldu.İlk kâğıt para - 1840’de! - çıkarıldı. 

Osmanlı’nın kravat takan ilk hükümdarıydı. Avrupaî hayat tarzının ve kıyafetin ülkede yaygınlaşmasına çalıştı. 

Bazı batıl itikatlara da sahipti. Örneğin kedilerden korkardı. Bir gün, Fındıklı Sarayı’nda kalan kızı Cemile Sultan’a gitmeye karar verdi. Saltanat kayığına bindi fakat gözlerine inanamadı. Kapkara, iri gözlü, dev yavrusu kedi kendisine bakıyordu. Hemen sandaldan indi ve ziyaret kararını değiştirdi.

Avrupalı prenslere benzetilen, ülkesini - kendince! - batılılaştırmaya çalışan Sultan Abdülmecit, 25 Haziran 1861 Salı günü 38 yaşında hayata gözlerini kapattı. Babasının açtığı yoldan yürüdü.  Yine merhum pederi gibi verem hastalığından yaşamını yitirdi. Ihlamur Kasrı’ndaydı. Cenazesi, büyük dedelerinden Sultan Selim’in adını taşıyan caminin bahçesindeki türbesine defnedildi. 22 yıl, 7 ay ve 13 gün hüküm sürdü. 

24 November 2020 05:26
1,633 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

50 Yıl Hapis Yatan Padişah

25. Osmanlı hükümdarı Sultan Osmân-ı Salis - 3. Osman! -, neredeyse ömrünün tamamına yakınında hapisteydi. Rutubetli, karanlık, az sayıda insanın gir(ebil)diği ‘kafes’de yarım asırdan fazla tutuklu kaldı. Güneşe, suya, doğaya hasretti. Memleket ve dünya siyasetinden uzaktı. İstanbul’un günlük hayatından bîhaberdi. ‘Ama kaderinde cihan devletinin tahtına oturmak da vardı!’

İki Defa Gömülen Vezir-i Azam

Hekimoğlu Ali Paşa, Osmanlı coğrafyasının tamamına yakınını dolaştı/gördü. Yöneticilik yapmadığı bölge - nerede ise! - kalmadı. İmparatorluğun en yüksek makamına ‘sadrazamlığa/vezir-i azamlığa’ - tam 3 defa! - kadar yükseldi. Devleti kontrol eder duruma geldi. Daima halkın yanında durdu, sorunları çözmeye çalıştı. ‘Maaşından başkaca gelire sahip olmadı. Rüşvete, irtikâba, hediyeye bulaşmadı/tenezzül etmedi!’ Şahsi birikimini cami, külliye, çeşme, kütüphane gibi hayır işlerinde harcadı. ‘Ailesine de temiz ismini miras bıraktı!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kral Charles’ın ‘Gönül Galerisi’

Prens Charles ile Camilla arasındaki aşk öyküsü televizyon dizi(si) senaryosuna benzerdi. Taraflar, bir dargın bir barışık, bazen hoşnut bazen üzgün yarım asrı aşan ‘parçalı bulutlu’ birliktelik yaşadı. İkili - başka kişilerle evliyken dahi! - birbirlerinden vazgeçemedi. Sonunda mutlu sona ulaştılar ama hayli geç olmuştu!

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Putin'in Kadınları

Ünlü şairimiz Orhan Veli, ‘Kitabe-i Sen-i Mezar’ isimli şiirine, ‘Hiçbir şeyden çekmedi dünyada / Nasırdan çektiği kadar,’ mısralarıyla başladı. Süleyman Efendi’nin sıkıntılarını anlattı. Putin de, çevresindeki güzel kadınlardan çekti. Kalbini verdiği, kanatları altına aldığı, özenle sakladığı ‘nazende’ler sayesinde merak edildi, dillere düştü, haberlere mevzu oldu. Putin ve yakın çevresini saran ‘nazenin’ler, dünyanın da ilgisini çekecekti!

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

MOSSAD'ın Suikast Listesindeki Siyasetçi

Yaser Arafat, yaşamı boyunca MOSSAD’ın tehdidi altındaydı. Sayısız suikast girişiminden son anda/kıl payı kurtulabildi. Ama hayatını yitirdikten sonra ortaya çıkan hastane raporu ürperticiydi...

Diğer Türk Tarihi Yazıları

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.