İki Defa Gömülen Vezir-i Azam

Hekimoğlu Ali Paşa, Osmanlı coğrafyasının tamamına yakınını dolaştı/gördü. Yöneticilik yapmadığı bölge - nerede ise! - kalmadı. İmparatorluğun en yüksek makamına ‘sadrazamlığa/vezir-i azamlığa’ - tam 3 defa! - kadar yükseldi. Devleti kontrol eder duruma geldi. Daima halkın yanında durdu, sorunları çözmeye çalıştı. ‘Maaşından başkaca gelire sahip olmadı. Rüşvete, irtikâba, hediyeye bulaşmadı/tenezzül etmedi!’ Şahsi birikimini cami, külliye, çeşme, kütüphane gibi hayır işlerinde harcadı. ‘Ailesine de temiz ismini miras bıraktı!’

İki Defa Gömülen Vezir-i Azam

Hekimoğlu Ali Paşa (1689 - 1758); Sultan Birinci Mahmut döneminde 2, Üçüncü Osman’ın hükümdarlığında 1 defa Sadaret makamına getirildi. ‘Osmanlı Tarihi’nde 2 defa gömülen tek sadrazamdı!’ ‘Mahmut Han-ı Evvel’ tarafından sürekli korundu. 3. Osman’ın kadrine uğradı. Kellesini kaybetmekten son anda kurtulabildi.

Gerek Avrupa - Batı! - , gerekse Osmanlı kaynaklarına göre Ali Paşa; diplomasinin inceliklerini iyi bilen, son derece nazik, hakka ve adalete uyan, sözüne güvenilendi. Hayırseverliğiyle temayüz etti. Devletin âli menfaatlerini her şeyin üzerinde tutardı. Halka zulmedenlere şiddet kullanmaktan çekinmezdi. Harp taktiklerini bilir, ustalıkla uygulardı. Usta satranç oyuncusuydu. Sultan Birinci Mahmut ile çok iyi anlaşırdı; daima takdir edil(ir)di. Padişah tarafından sürekli korun(ur)du ve himaye edil(ir)di. Ama Sultan Üçüncü Osman’la yıldızı hiç barışma(z)dı. Aklına yatmayan, memleketin yararlarına ters düşen isteklerini onaylamadığından, son sadaretinde hayatının en sıkıntılı/en kâbuslu dönemini yaşadı. Hatta Hükümdar’ın gazabından son anda, Valide Sultan’ın şefaatiyle kurtulabildi. 

- Hekimoğlu Ali Paşa’nın Babası - Resmi Tarihçilere Göre! - Venedik - İtalyan! - Asıllıydı… -

Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa’nın çok önemli, fakat gözden kaç(ırıl)mış bir özelliği de: Koca Râgıp Paşa gibi, çoğu vezirlik makamına kadar yükselmiş, ileri görüşlü/devleti iyi tanıyan ve yöneten adamların yetişmesindeki yardım(lar)ıydı. Hakkında idam hükmü veren Sultan 3. Osman bile, Ali Paşa’nın tecrübesine, görgüsüne ve terbiyesine hayranlığını ifade etmekten geri kalmadı. Son anda hayatını bağışlama sağduyusunu göster(ebil)di.

Ünlü tarihçi Hammer’e göre Hekimoğlu Ali Paşa’nın babası Nuh Efendi, Venedik vatandaşıydı. Padova Üniversitesi’nde tıp eğitimi gördü. Orada tanıdığı, kalbini verdiği Türk kızıyla hayatını birleştirebilmek için İslâm dinini kabul etti. Sonra İstanbul’a geldi. Osmanlı Sarayı’nda hekimliğe başladı. Yıllarca hekimbaşılık yaptı. Başarısından, mesleğindeki yetkinliğinden ötürü ‘Rumeli Kazaskerliği’ne kadar yüksel(ebil)di.

Bazı yerli kaynaklara göreyse durum biraz daha farklıydı: Hekimbaşı Nuh Efendi; Girit asıllı Venedik vatandaşıydı. İslâm dinini seçtikten sonra Safiye Hanım ile hayatını birleştirdi. Evlilikten 8 çocuk sahibi oldu. ‘Hekimoğlu Ali Paşa’ sanıyla tarihe geçen oğlu, 4 Haziran 1689’da doğdu. Ailenin ikinci evladıydı. Nuh Efendi; 22 Ekim 1707’de vefat ettiğinde, Rumeli Kazaskerliği’ni de uhdesinde taşıyordu. Topkapı Sarayı’nda ‘Hekimbaşı’ydı. Baba mesleğinden ötürü - oğlu! - Ali Paşa, ‘Hekimoğlu’ unvanıyla anılacaktı.

Bazı Osmanlı tarihçilerinin ‘söylenti’ diye aktardıkları dikkat çekici bilgi de mevcuttu. Rivayete göre, Hekimoğlu Ali Paşa bir 'Porfirogenetos' - ‘sarayda doğmamış şehzade!’ -  idi. - ‘Tabir, Bizans Hükümdarı VII. Konstantinos Porfirogennetos’un adından alınmaydı! - Babası: 2. Mustafa’ydı. Annesi de, gözden düşmüş ve saraydan çıkarılmış cariyeydi. Haremle ilişkisi kesildikten sonra hamileliği öğrenilmişti. Nuh Efendi adlı saray hekimiyle nikâhlan(dırıl)dı. Doğan çocuğuna sahip çıkıldı. Yüksek seviyede eğitim aldırıldı. Devlet bürokrasisinde yükselişi desteklendi. Sadrazamlık makamına kadar ulaştı. ‘Rivayete göre Sultan Birinci Mahmut, Hekimoğlu Ali Paşa’nın öz ağabeyi olduğunu bilirdi! Daima saygılı davranırdı ve zarar görmemesini sağlamaya çalışırdı.’

- İlk Yüksek Görevi Adana’da ‘Türkmen Ağalığı’ydı… -

Ali Bey, Sultan Ahmed-i Sâlis’in hükümdarlığında devlet bürokrasinde girdi. İlk görevi ‘Hassa Silahşorluğu’ydu. Zekâsı, nezaketi, cesareti, girişkenliği ve terbiyesiyle öne çıktı. Padişah 3. Ahmet, Ali Paşa’yı sevdi; tanıyınca meziyetlerini daha yakından fark etti. Koruyup kolladı; önünün açılmasını sağladı. Hatta kızla evlendirmeyi bile düşündü. Fakat başka bir güvey, Damat (Şehit) Ali Paşa’nın engellemesiyle karşılaştı.

Hekimoğlu Ali Paşa; Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın sadaretinde ‘Türkmen Ağalığı’na getirildi. 1722’de, Adana Valisi (Beylerbeyi) oldu. Bölgedeki Türkmen aşiretlerini itaat altına aldı. ‘Devlete başkaldıran zorbalara baş eğdirip cezalandırdı!’ Acımasızdı, çok sayıda idam kararı vermekten de geri durmadı. Kısa sürede sertliği ve disiplini ile şöhrete kavuştu. 1724’de, Halep Valiliği’ne atandı. Emrindeki birliklerle Şah Tahmasb’a karşı Kuzıcan Savaşı’nı kazandı. Tebriz’in geri alınmasında olağanüstü yararlılıklar gösterdi. Muvaffakiyetinden ötürü, 11 Ekim 1725’de, vezirlik payesiyle taltif edilip Anadolu Beylerbeyliği’ne getirildi.

Hekimoğlu Ali Paşa’nın başarıları İstanbul’da da yakından takip edildi ve yükselmesi sağlandı. Dârüssaâde Ağası Hacı Bekir Ağa’nın aşırı girişimi ve kulisiyle en büyük ödüle ulaştı: Sadrazamlığa getirildi. 12 Mart 1732’de, Topal Osman Paşa’nın azlinden sonra yeni görevine başladı. Sadareti 1,5 yıl kadar sürecekti. Döneminde Humbaracı Ocağı’nın kurulmasını sağladı. Dış politikaya özel önem verdi. Avusturya ve Rusya’ya karşı diploması trafiğini yoğunlaştırdı. Fransa’yla ilişkilerin geliş(tiril)mesi politikasını benimsedi. Ama aleyhindeki kulisleri engelleyemedi. 1733’de vazifesinden alındı; Midilli adasına sürüldü. Devletine küsmedi; umudunu hep canlı tuttu.

- Hekimoğlu Ali Bey, Sıkıntı Olan Her Coğrafyada Görevlendirildi… -

Birinci Mahmut; Hekimoğlu Ali Paşa’yı unutmadı. 1734’de Bosna Valiliği’ne getirdi. Ali Paşa; 4 Ağustos 1737’de Banyaluka Kalesi önünde, Avusturyalı Mareşal Hildburghausen’i yenip parlak zafere imza attı. ‘Paşa; zor günlerin adamıydı!’ Gittiği/görev yaptığı yer(ler)de devlet otoritesini sağladı. Halkı yanına aldı/çekti.

Hekimoğlu Ali Paşa’nın hayatı sürekli tayinlerle, yer değiştirmelerle geçti. Bosna Valiliği’ndeki yüksek yetkinliği/başarısı, Mısır’ın yolunu açtı. Bazı Kölemen beyleri devlete başkaldırmıştı. Asayişi sağlamalı, devletin nüfusunu yeniden tesis etmeliydi. İstenilen sükûneti temin ettikten sonra yeniden Anadolu Beylerbeyliği’ne döndürüldü.

21 Nisan 1742’de, Hacı Ahmet Paşa görevden alınınca, Hekimoğlu Ali Paşa 2. defa Sadrazamlığa getirildi. 1744’de azlolundu. Yine Midilli adasına sürüldü. ‘Başarılarıyla dost kadar düşman da kazanmıştı!’ Tarihçilerin ‘şahsî hasmı’ diye yorumladığı, Sadrazam Tiryaki Mehmet Paşa tarafından en az 3 veya 4 defa idam edilmesi önerildi. Ancak Padişah Birinci Mahmut tarafından kollandı. 

1746’da, ‘zor günlerin adamı’ bir kere daha hatırlandı: Halep Valiliği’ne ve ardından da Anadolu Beylerbeyliği’ne getirildi. Görevi; baş kaldıran eşkıyanın tenkiliydi. Ardından nerede karışıklık çıktıysa, oraya yollandı. 3. kez Bosna Valisi yapıldı.

- 3. Osman İle Anlaşamadı; İdama Mahkûm Edildi… -

Hekimoğlu Ali Paşa’nın hayatı yollarda, seferlerde geçti. Bir yere yerleşemedi. 3. Osman’ın cülusundan sonra, - 11 Şubat 1755’de! - tekrar Anadolu Beylerbeyliği’ne, hemen ardından da 3. defa Sadrazamlığa atandı. 

Hekimoğlu Ali Paşa; Birinci Mahmut döneminde devleti yönetirken rahattı. Padişahın desteğini daima arkasında bulurdu. İstediği kararları alır ve uygulardı. Ama yeni hükümdar 3. Osman, son derece sinirli ve müdahaleciydi. ‘Telkin altına alınabiliyordu!’ Memnun kalmadığı zaman Sadrazam’ı huzuruna çağırır ve tehdit ederdi. Hekimoğlu Ali Paşa da altta kalmazdı. Muhalif olduğu konularda fikrini açık seçik belirtirdi. Mesela 3. Osman; amcasının oğlu, Şehzade Mehmet’in öldürülmesini istedi. Hekimoğlu Ali Paşa; karara karşı çıktı. Hatta sinirlerine hâkim olamadı. İleri geri konuştu. Padişahın huzurunda da aynı/benzer sözleri tekrarladı. 3. Osman; divanda, bütün vezirlerin huzurunda Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa’yı küçümsedi; görevinden azletti. - Paşa’nın 3. sadareti/sadrazamlığı ancak 3 ay sürebildi! -

Hükümdar, gazabını bir adım daha öte götürdü: Mayıs 1755’de, ‘sabık Sadrazam’ın Kız Kulesi’nde katlini emir buyurdu!’ Paşa; cellâtların kontrolünde Topkapı Sarayı’nın 4. Kapısı (Ceza Kapısı!)’na götürüldü. - Girişin arkasındaki hücrede, ölüm cezasına çarptırılan(lar) abdest alır ve 2 rekât namaz kılardı! - Hekimoğlu Ali Paşa; abdestini aldı, namazını eda etti. Üzerine ölüm cezasına çarptırıldığını gösterir ‘siyah kaftan’ giydirildi. Bir kayığa bindirilip Kız Kulesi’ne çıkarılacaktı. Kayık; Topkapı Sarayı’nın önünden geçerken Sultan 3. Osman, eski Sadrazam’ını izledi. Hemen yanında annesi Şehsuvar Valide Sultan duruyordu. Hekimoğlu Ali Paşa, hem padişahı, hem de validesini hürmetle selamladı. İdam mahkûmunun son anında bile saygısını yitirmemesi, Sultan 3. Osman’ın dikkatinden kaçmadı. Valide Hanım Sultan’ın da tavassutu/ricasıyla ‘idam mahkûmu vezir-i azam’ bağışlandı. Kıbrıs’a sürgüne gönderildi.

- Fukarayı Kolladı, Kazancının Çoğunu Sadaka Olarak Dağıttı… -

Hekimoğlu Ali Paşa yaşlanmıştı; vücudunun çabuk yorulduğunu, sık sık hastalandığını görüyordu. İnişli çıkışlı/yoğun stresli hayatında hiçbir yerde uzun süreli kalamamıştı. Ama her zaman prensipleri doğrultusunda yaşamıştı. Doğru bildiklerini savunmuş; devletin âli menfaatlerini gözetmişti. Halkı yanına almış, fakir fukaranın babası olmuştu. Kıbrıs’ta da yoksullara yardımını esirgemedi. Kendi kesesinden 100 bin kuruştan fazla sadaka dağıttı/dağıttırdı. 

Tecrübesi, yaptığı hayırlı işler yine hatırlandı. Bir tür aff-ı şahaneye mazhar kılındı. Rodos’ta ikamete memur edildi. 1757 yılı uğurlu geldi: 5. defa Anadolu Valisi (Beylerbeyi) oldu. Kütahya’ya yerleşti. Yetişmesinde büyük emeği olan Koca Ragıp Paşa sadrazamlığa getirilince, rahatça/serbestçe hareket edebilme fırsatı yakaladı. İzmir’e gidip görevini sürdürmeyi dene(diy)se de Kütahya’ya geri dön(dürül)dü. 

14 Ağustos 1758’de vefat etti. Ölümüyle ilgili iki rivayet/iddia vardı. İlki; mesane yahut prostatla ilgili hastalıktan vefatıydı. İkincisiyse; Dilâverzâde Abdullah Paşa’nın adamları tarafından zehirlendiğiydi. Hekimoğlu Ali Paşa; Kütahya’da toprağa verildi. Ailesinin ricası üzerine İstanbul’daki türbesine defnedilmesine izin çıktı. 26 gün sonra mezarı açıldı. Naaşı taşındı. Kendi parasıyla yaptırdığı caminin bahçesindeki türbesine gece yarısı defnedil(ebil)di. ‘Halk tarafından çok sevildiğinden, cenaze merasiminin gösteriye dönmesinden korkuldu!’

- Ailesine Bıraktığı En Büyük Miras: ‘Tertemiz İsmi’ydi… -

Hekimoğlu Ali Paşa; İstanbul’a çokça eser bırakan/hediye eden devlet adamlarındandı. Davutpaşa (Kocamustafapaşa) Mahallesi’nde adını taşıyan cami, sebil, çeşme, kütüphane ve tekkeden oluşan külliyeyi yaptırdı. Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden Kabataş’daki muhteşem çeşmenin banisiydi. Üsküdar’da bulunan Bandırmalızâde Tekkesi de armağanları arasındaydı. Çemberlitaş’ta Atik Ali Paşa Camisi’nin avlu duvarına yaslanan görkemli çeşme de tarafından inşa ettirildi.

Hekimoğlu Ali Paşa; devletin en üst kademelerinde görev yapmasına karşın zenginleşmedi. Maaşıyla geçimini sağladı; tasarruf etti. İstanbul’a cami, çeşme, kütüphane, tekke gibi toplumun yararlanabileceği gayrimenkuller yaptırdı. Dağıttığı sadaka(lar), yoksul halk tarafından memnuniyetle karşılandı, ünlenmesine sebep oldu. Saray, konak, köşk, yalı edinmedi. ‘Dünya malının ait olduğu mekânda kaldığının şuurundaydı!’

Ailesine, ‘temiz/lekesiz, devlet hizmetine adanmış’ ismini bıraktı!

3 February 2022 14:01
1,267 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 2

Kanuni Sultan Süleyman’ın biricik, dünya güzeli kızı Mihrimah Sultan’ın kocası, Damat Rüstem Paşa, maliyeden iyi anlardı. Devlet hazinesi ağzına kadar doldu. Sadaretinde, Osmanlı’da rüşvet yaygınlaştı. Fukara halkın özellikle de köylünün üzerine kaldırılamayacağı vergiler bindirildi. Toprak verimsiz, ürün yetersizdi. Çiftçiler, azalan kazançları karşısında ekip biçmekten vazgeçmeye başladı.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Rüşvet Kapısı Valide Sultan

Osmanlı hükümdarı 3. Mehmet’in annesi Safiye Sultan, Venedik Senatosu kararı ile ‘resmi kanallardan rüşvet/‘hediye’ alan hanedan mensubuydu. Devlet çarkını ‘sungu’ya bağladı ve kasasını doldurdu. Tarihçiler, Valide Sultan’ın sırtını Venedik Cumhuriyeti’ne dayadığını dahi iddia edecekti!

Kulağı ve Burnu Kesilen Padişah

Sultan 2. Osman, çocuk denilecek yaşta tahta çıktı. Devleti kendi bildiği gibi yönetmeye kalkıştı. Sert, tavizsiz, hayli acımasız idare kurmaya çalıştı. Bilhassa asker ve ulema ile uğraştı. Kendince reformlara girişti. Muhaliflerinin ve düşmanlarının sayısını artırdı. Tarihe, ‘askeri ihtilalde öldürülen ilk Osmanlı Sultanı,’ diye geçti.

Parçalanan Cesedi İlaç Diye Satılan Sadrazam

Hezarpâre - bin parça! - Ahmet Paşa, 2 yaşındaki - dul! - Beyhan Sultan ile evlendirildi. Sadrazamlığı 11 ay sürdü. Boğularak öldürüldü, cesedi parçalara ayrıldı. Her dilimi ‘mafsal ağrılarını iyileştiren ilaç’ (!) diye halka satıldı!

Baltacı, ‘Şehvet’ Değil ‘Rüşvet’ Mağduru

Baltacı Mehmet Paşa; Prut Harbi’nde risk alsa; Rusya, tarih sahnesinden siline(bile)cekti. Tereddüt, aşırı güvensizlik, ‘rüşvetin dayanılmaz çekiciliği’ tarihin ebediyen değişmesini engelledi.

Çanakkale’de Tarih Yazan Çocuk Askerler

Çanakkale; Türk’ün ölüm kalım savaşıydı. Kaybedilmesi boyunduruk getirecekti. Ama Türk’e kefen biçilemezdi. Türk Milleti; en zor zamanda ayağa kalkar; düşman(lar)ına hak ettiği dersi verirdi.

Otomobil Sahibi İlk Ses Sanatçısı

Hafız Burhan döneminin en önemli/ünlü erkek seslerindendi. Olağanüstü gür, parlak, tenor gırtlağa sahipti; müzikten bol para kazanan ve ilk otomobil sahibi ses sanatçısıydı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

50 Yıl Hapis Yatan Padişah

25. Osmanlı hükümdarı Sultan Osmân-ı Salis - 3. Osman! -, neredeyse ömrünün tamamına yakınında hapisteydi. Rutubetli, karanlık, az sayıda insanın gir(ebil)diği ‘kafes’de yarım asırdan fazla tutuklu kaldı. Güneşe, suya, doğaya hasretti. Memleket ve dünya siyasetinden uzaktı. İstanbul’un günlük hayatından bîhaberdi. ‘Ama kaderinde cihan devletinin tahtına oturmak da vardı!’

Sultan İbrahim'in Şekerparesi

Sultan Birinci (Deli) İbrahim; Osmanlı Hanedanı’nın soyunun kesilmesini engelledi. Osmanlı’nın 2. atası sayıldı. Annesi Kösem Sultan; tek umudu için ülkenin en güzel, işveli, cilveli nazeninlerini seferber etti.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.