Çanakkale’de Tarih Yazan Çocuk Askerler

Çanakkale; Türk’ün ölüm kalım savaşıydı. Kaybedilmesi boyunduruk getirecekti. Ama Türk’e kefen biçilemezdi. Türk Milleti; en zor zamanda ayağa kalkar; düşman(lar)ına hak ettiği dersi verirdi.

Çanakkale’de Tarih Yazan Çocuk Askerler

‘Hey on beşli on beşli / Tokat yolları taşlı / On beşliler gidiyor / Kızların Gözü yaşlı’

Bu türkü; Tokat yöresinde söylene geldi; bütün Türkiye’ye yayıldı. Hicri 1315 (miladi 1900!) doğumlu, 1915’de askere alınan vatan evlatları için yakıldı. Türk Ordusu; Çanakkale’de ölüm kalım savaşındaydı. Çıkarılan seferberlik emri ile 15 yaşındaki genç erkekler silâh altına alınmak/çağrılmak zorunda kalındı. Gönüllü katılımı özendirildi/desteklendi.

Ana kuzusu, yüzünde yeni tüy biten, gençliğe/delikanlılığa ilk adımı atma arifesindeki kızanlar vatan görevine çağrıldı. Evinden, köyünden ayrılanlar geride ya hatıra bir resim ya da cepheden gönderil(ebil)en kanlı gömleği/asker elbisesini yadigâr bıraktı.

‘Çelik Kale’ de denilen Çanakkale’de direnişin, yeniden doğuşun destanı yazıldı. Misli görülmemiş ve zamanın en üstün teknolojisiyle donanmış düşman kuvvetleri, beklemedikleri mukavemetle karşılaştı. Her yaştan Türk askeri, aydını, vatanseveri ülkesini savunmak için cansiperane savaştı; şehit oldu; destan(lar) yazdı. 

Ortaokul, lise, yüksek öğrenim talebelerinin fedakârlığı her türlü takdirin üstündeydi. Anadolu’nun sayılı liseleri, İstanbul Üniversitesi’nin çoğu bölümü yıllarca mezun ver(e)medi.

- İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi; 1915’den 1921’e kadar mezun ver(e)medi… -

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin bütün öğrencileri 1915’de Çanakkale’ye gönüllü gitti; hep birlikte şehit düştü. İki tümen şeklinde Gelibolu’ya ulaşan Tıbbiyeliler; ani bir Anzak saldırısına uğradı; kahramanca savaşmalarına rağmen şehitlik mertebesine ulaştı. Tıp Fakültesi, 1921 yılına kadar mezun ver(e)medi.

Galatasaray Lisesi, Konya Lisesi, İzmir Lisesi, Bursa Lisesi, Balıkesir Lisesi, 1915’de diploma verecek öğrenci bulamadı. Okulların alt sınıflarındaki öğrencileri de ordumuza gönüllü katıldı. Aynı sebeplerden dolayı Erzurum Lisesi’ni 1915, 1916 ve 1917’de bitire(bile)n yoktu.

Balıkesir Erkek Muallim Mektebi - günümüzde bilinen adı ile Necati Bey Öğretmen Okulu! -; 1914 ile 1918 yılları arasında sadece 2 diploma verebildi. Kalan bütün öğrencileri Çanakkale’de vatan toprağına emanet edildi.

Çanakkale Savaşları’nın (19 Şubat 1915 - 9 Ocak 1916) kara ve deniz muharebelerinde şehit düşen 10 binden fazla askerimiz yüksek tahsilliydi. Rüştiye - orta öğretim! - mezunlarının sayısı 30 bin civarındaydı. Çocuk askerler de - ki, yaşları 12 ile 15 arasındaydı! - 5 bin kadardı. Haberleşme, levazım, sıhhiye gibi yardımcı görevlerdeydiler. Düşman cephesine geçip haber toplayan, istihbaratçılık yapan; hatta aktif savaşa gidip ön cephede göğüs göğse vuruşunlar da az değildi. 

Cephe gerisinde; postacılık yapan, yardım kampanyalarına katılanlar da canla başla çalıştılar. Ordumuzun ihtiyacı savaş gemisi, silah, cephane temini için rozet satıp para/bağış topladılar. Cepheye mermi, cephane ve erzak taşınmasına omuz verdiler.

- Gönüllüler, öğrenciler, çocuk yaştaki muharipler, destansı kahramanlıklar sergiledi… -

1915’in Mart’ı ile 24 Nisan arasında çok sert, acımasız, göğüs göğse muharebeler yaşandı. Gelibolu Yarımadası’nda, Settülbahir’den Arıburnu ve Çonkbayırı’na uzanan - yaklaşık 30 kilometre genişliğindeki… - alanda bir ölüm kalım mücadelesi verildi. Subaylar ve askerler; gözlerini kırpmadan ölüme gitti/koştu. Yeri dolduracak komutan ve erata ihtiyaç duyuldu. Ülkenin dört bir yanından gelen gönüllülerle boşluk giderilmeye çalışıldı. 

Gönüllüler, öğrenciler, çocuk yaştaki muharipler pek büyük, kelimelere sığ(dırıla)mayacak yararlılıklar/kahramanlıklar sergiledi.

Dönemin etkin gazetesi Servet-i Fünun - 1914’de günlük gazete formatında basılmaya başlandı; yeni şekli 3 yıl devam etti… -; Çanakkale Muharebeleri’ne geniş yer verdi. Bir haberinde; Mehmet (13) adlı çocuk kahramanın gündüzleri askerî hastanede yaralılara yardım ettiğini; geceleri de düşman mevzilerini el bombalarıyla tahrip ettiğini yazdı. 

2 Eylül 1915 tarihli nüshasında, ’19 Yaşında Bir Şehit’ başlıklı havadiste ise; Topçu mülazım-ı evvel - asteğmen! - Mehmet Ali Efendi’yi konu edindi. Mehmet Ali Efendi; 16 yaşında askere gönüllü yazılmış; iyi eğitimli, vatansever, gözünü budaktan sakınmayan kahramandı. Her zaman cephenin en önündeydi.

Tasvir-i Efkâr’ın 8 Ocak 1916 tarihli baskısında; İzmir’in Salihli’sinden 13 yaşındaki Mehmet’in kahramanlıkları anlatıldı. Kahveci Mustafa Ağa’nın oğlu Mehmet; Seddülbahir ve Kitre’deki cephe hastanelerinde yaralı askerlerimize yardım ederdi. Gözü pekti; cesaretinin sınırı yoktu: Geceleri düşman siperlerine kadar sokulurdu; pimlerini çektiği el bombalarını bırakırdı. 

Küçük Mehmet’in kahramanlığı; hem Alman, hem Osmanlı nişanlarıyla ödüllendirildi. Soğanlıdere’ye gelen 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders Paşa; ‘Alman Demir Haç Nişanı’ taktı. Küçük kahraman Mehmet; ‘Osmanlı Harp Nişanı’ ile de onurlandırıldı.

- Çanakkale Savaşları’na Katılan 13 Yaşındaki Gönüllü Bombacı… -

2008’de, Genel Kurmay Başkanlığı’nın Askeri Arşivi’nde yer alan ‘Çanakkale Savaşı Fotoğrafları’ndan yapılan seçki - 28 resimlik! - albüm şeklinde yayınlandı. Eserdeki 47455 numara ile kayıtlı fotoğraf hemen dikkat çekti. Üzerinde, ‘Gönüllü Bombacı’ notu iliştirilmişti. Kısa bilgide ise; ‘Çanakkale Savaşları’na Katılan 13 Yaşındaki Gönüllü Bombacı…’ yazılıydı. 

Çanakkale Savaşı’na katılan askerler gibi giyinmişti. Başındaki ‘Enveriye’ adlı dönemin askeri şapkası biraz büyüktü. Üzerindeki üniforma da boldu. Gönüllüydü; gözü kara, cesareti sınırsızdı; lakabı, kendisini tanımlıyordu: Bombacı…

Emsalleri/yaşıtları gibi cephe gerisinde görev alabilirdi; yaralılara yardım eder; askerlere su ve erzak taşır; cephane naklede(bili)rdi. Ama en öndeydi; mermilerden, şarapnellerden korkmazdı. Osmanlı Harbiye Nazırı, Başkomutan Vekili - Korgeneral! - Enver Paşa tarafından cesaret madalyası ile onurlandırıldı; çavuş rütbesi takıldı/verildi.

13 yaşındaki ‘Gönüllü Bombacı’nın adı: Ali Reşat idi. Babası; Yüzbaşı Ali Efendi’ydi. Makedonya’da görevli bir alayda subaydı; Balkan dağlarında eşkıya takibindeydi. Kumanova’da çeteyle çıkan çatışmada şehit düştü. Sırp milislerinin saldırısında da annesini ve 2 kardeşini yitirdi. Koskoca dünyada tek başınaydı; gidebileceği biricik yer ‘baba ocağı’ askeriye idi. Yüzbaşı Ali Efendi’nin oğlu kışlada el üstünde tutuldu. Birliği nerede görevlendirildiyse; Ali Reşat da oraya gitti.

- Çanakkale Muharebeleri’nin Çocuk Kahramanı Ali Reşat Efendi’nin Sınırsız Cesareti… -

Ali Reşat’ın birliği; 1915’de Çanakkale’de vazifelendirildi. Pervasız delikanlı; - yaşı uygun düşmemesine rağmen! - diğer erlerle muharebelere girdi; düşman hatlarına gizlice sızdı; gözcülük yaptı/istihbarat topladı. Her dönüşünde eli dolu geldi; İngiliz Ordusu’nda kullanılan silâh, mühimmat ve teçhizat getirdi. Hücumlarda da en öndeydi; arkadan gelenlere cesaret aşıla(r)dı. Tecrübe kazandıkça savaşçı meziyetleri ortaya çıktı: Geceleri hayalet gibi düşman siperlerine sızdı. Düşman kamplarını, mühimmat depolarını havaya uçurdu.

İki defa ağır şekilde yaralandı; bacakları kevgire döndü; sol akciğeri parçalandı. Direndi; askeri kampta kalmayı sürdürdü; birliğinden, arkadaşlarından ve cepheden ayrı düşmeyi göze almadı. Sağlığına tam kavuşmadan görevine döndü. Çıktığı ilk keşif görevinden, İngiliz asker dürbünü ve Browning marka tabanca ile döndü

Çanakkale Muharebeleri’nin çocuk kahramanı Ali Reşat Efendi’nin sınırsız cesareti, liderlik özelliği, başarılarla dolu sicili ve etkin eylemleri dalga dalga yayıldı; İstanbul’da yayınlanan gazetelere çıktı. Harbiye Nezareti’nin ve Osmanlı Orduları Başkomutan Vekili Enver Paşa’nın bile dikkatini çekti. Paşa; Çanakkale cephesini teftiş ederken; Ali Reşat Efendi’yi çağırttı; çavuş rütbesini ve üstün cesaret madalyasını taktı.

‘Gönüllü Bombacı’, cesaret abidesi Ali Reşat Çavuş’un mufassal - detaylı! - hikâyesi; Alman Savaş Muhabiri ve Yazar Karl Vollmoeller’in çabasıyla tarihe ve gelecek nesillere aktarıldı. Voolmoeller; - yayın hayatına 1892’de başlayan! - haftalık haber dergisi Berliener Illüstrirte Zeitung’un 22 Ağustos 1915 tarihli nüshasında fotoğraflarla desteklenmiş uzun yazı neşretti. ‘Türk Ordusu’nun En Genç Astsubayı’ başlığı altında, Ali Reşat Çavuşu tanıttı. Alman okuyucular; ünlü gazetecinin kaleminden ve objektifinden cesaret abidesi Türk çocuğunun maceralarını öğrendi. Ama haber dilimize çevrilmediğinden; kıymetli kahraman Türk evladının ülkesinde tanınması/bilinmesi için beklemek gerekecekti. Voolmoeller; Ali Reşat Efendi için övgüler sıralamaktan kaçınmadı. Macerasını aktarırken komutanının cümlelerinden de yararlandı. Kumandanının anlatımına göre Ali Reşat; 2 bacağından ve ciğerinden kötü şekilde yaralanmasına rağmen cephe gerisinde/muharebe alanlarından uzakta bir hastanede tedavi edilmeyi reddetmişti. Arkadaşlarının yanında kalmış ve 4 haftada da ayağa kalkmıştı. Sipere döndüğü gün; sol omuzundan ağır yaralanmıştı. 

- Alman Ordusu’nun Sıhhiye Eri Armin T. Wegner Anılarında Tarihe Işık Tuttu… -

Hem Alman, hem de Osmanlı’da mareşal rütbesine sahip, 1914’de Sultan 5. Mehmet (Reşat)’in Kurmay Başkanlığını da yapan, Kut’ul Amere Zaferi’nin planlayıcılarından Mareşal von der Goltz Paşa’nın sağlık ekibinden Armin T. Wegner de anılarıyla tarihe ışık tuttu. Alman Ordusu Sıhhiye Eri Wegner; 1921’de tamamladığı, Der Knabe Hüssein - Hüseyin Oğlan! - adlı kitabında adeta Ali Reşat Çavuş’un hikâyesini anlattı. Kitaptaki ‘Gönüllü Bombacı’; Çanakkale Savaşları’nın Anafartalar ve Arıburnu cephelerinde kahramanlık destanları yazan çocuk askerdi.

Wegner’in anılarına göre Ali Reşat Çavuş; savaş bitiminde Edirne’ye dönecek ve yerleşecekti. Ama ne Türk Genel Kurmay Başkanlığı’nın arşivinde, ne de başka kaynaklarda böyle bir bilgiye ulaşılamadı.

19 Ağustos 1915 tarihli Illustrirte Zeitung adlı haber dergisi de, bütün açıklığı ve detaylarıyla Ali Reşat Çavuş’un öyküsünü işledi. Illustrirte Zeitung’un ünlü ressamı George Lebrecht; Çanakkale’ye gelip çizgileriyle habere hayat verdi. Kara kalem çalışmalarında betimlediği Türk askeri, Ali Reşat’ı çizdi. Lebrecht; desenlerinin altına ‘Ali Reşat Efendi!’ notunu düştü.

Çanakkale’de, İstiklal Harbi’nde cepheye gönüllü gidenlerin tamama yakını genç, okullu, içi vatan sevgisiyle dolu insanlarımızdı. Eğitimlerini yarım bırakanlar, yavuklularına veda edenler, ailelerinden ayrılanlar, kutsal vatan toprağını savunmayı farz bilenler, savaş siperlerindeki/meydandaki yerlerini aldı. Tıpkı şimdiki gibi… 

14 October 2019 09:09
2,279 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Lavinia: Şairini Tanıyamayan Şiir

Özdemir Asaf’ın ünlü dizelerindeki adı Lavinia idi Mevhibe (Meziyet) Beyat’ın …

Çanakkale Şehidi Çocuk Askerler

Eski adıyla Dâr-ül Fünun, bilinen ismi ile İstanbul Üniversitesi’nin Tıp Fakültesi’ndeki bütün öğrenciler 1915’de gönüllü Çanakkale’ye gitti; hep birlikte şehit düştü.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

İstanbul’dan Ölüme Gönderilen 80 Bin Sokak Köpeği

İstanbul’un tarihinde 3 defa ciddi boyutlarda sokak köpeği katliamı yaşandı. 1910’daki ilk teşebbüste 80 bin köpek toplandı ve aç bırakılıp ölüme terk edildi. 1912’deki 2. girişimde 30 bin, 1980 sonrasındaki 3. itlafta da 83 bin hayvanın canına kıyıldı.

14 Yaşındaki Bombacı Ali Reşat Çavuş

Ali Reşat; Yüzbaşı Ali Bey’in oğluydu. Babası Makedonya Alayı’ndaydı; Balkan dağlarında eşkıya avıyla görevliydi.

Dâhilerin Şaşılacak Davranışları

Dünya tarihine yazıları, buluşları, yaptıkları işlerle yön veren, hepimizin isimlerini yakından bildiğimiz/tanıdığımız dâhilerin tuhaf, hatta şaşkınlık yaratan davranışları vardı.

14 Yaşındaki Bombacı Ali Reşat Çavuş

Ali Reşat; Yüzbaşı Ali Bey’in oğluydu. Babası Makedonya Alayı’ndaydı; Balkan dağlarında eşkıya avıyla görevliydi.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

14 Yaşındaki Bombacı Ali Reşat Çavuş

Ali Reşat; Yüzbaşı Ali Bey’in oğluydu. Babası Makedonya Alayı’ndaydı; Balkan dağlarında eşkıya avıyla görevliydi.

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

Hadım Edilen Veziriazamlar

İslam Peygamberi Hazret-i Muhammed’in şiddetle yasaklamasına rağmen, sonraki dönemlerde ‘halife’, ‘hükümdar’, ‘padişah’ vb. sıfatları taşıyan çoğu yönetici, ‘hadım personeli’ el üstünde tuttu. Harem(lerin)in namusunu, şahsi güvenliklerini ‘iğdiş’ kişilere emanet etti. Devlet yönetimde en üstün mevkilere kadar yükseltti. Osmanlı’da da çok sayıda ‘hadım’/‘burulmuş’ yüksek yönetici ve hatta sadrazam mevcuttu!

Tavşan Doğuran Kadın

İngiltere tahtında oturan, İngilizce bilmeyen, çevresi ve devlet yöneticileriyle Fransızca konuşa(bile)n I. George’un döneminde inanılması zor/garip olaylar, skandallar yaşandı. 50 kadar tavşan doğurduğunu iddia eden Mary Tofts adlı kadın da sahtekârlar arasındaydı.

ABD Başkanı İle Görüşebilen Mafya Şefi

Al Capone, servet edindikçe çevresini genişletti. Polisleri, savcıları, hâkimleri, belediye başkanlarını ve politikacılarını kendine bağladı. Dokunulmazlık zırhını kuvvetlendirdiğini düşündü. ABD Başkanı Herbert Hoover ile samimi dostluk kurmayı bile başardı. Suçlarının görmezden gelineceğini düşündü/sandı.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.