67 Yıl Sonra Mezarı Bulunan Bakü Fatihi

Bakü’ye giren Kafkas İslam Orduları Komutanı ‘Fahri Ferik’ Nuri Bey’in anavatanındaki ‘sembolik sayılabilecek’ mezarı 67 yıl boyunca bulunamadı. Araştırmacı Atilla Oral Bey olmasa belki de kıyamete kadar kayıp kalacaktı.

67 Yıl Sonra Mezarı Bulunan Bakü Fatihi

Enver Paşa, Bakü’ye özel önem verirdi. Paşa şehri, ‘Hazar kenarına kurulmuş muhteşem kervansaray’ diye tanımlardı. ‘Türkistan coğrafyasının giriş kapısıydı. Türk Milleti’nin vazgeçilmeziydi.’ İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalırsa, Bakü’ye gelip yerleşirdi. Bağımsızlığını kazanması ve sürdürmesi için - elinden gelebilecek! - her türlü fedakârlığı/desteği gösterebilirdi. Fakat ümitleri, planları gerçekleş(e)medi. Azerbaycan’da küçük kardeşi Nuri (Killigil) Paşa’nın icraatı ile yetin(il)di.

Nuri Paşa, ağabeyi gibi kısa sayılabilecek - 59 yıl! - ömür sürdü. Cesur, atılgan, örgütçüydü. ‘Umutsuzluk’, ‘yılgınlık’ gibi olumsuz kelimeler lügatinde yoktu/yer bulamazdı. Askerliğinin yanı sıra girişimciydi. Öğrenmeye açıktı. Kafasına koyduğunu yapardı. Ülkemiz endüstriyel silah tasarımcılarının ön sırasındaydı. Hatta millî silah sanayinin öncüsü sayılabilirdi.

Rivayete göre aile, Killigil soyadını geldikleri kasabadan aldı. Killi, Ukrayna’nın güneybatısında, Odessa Oblastı’daki Kiliya Reyonu’nun merkez şehriydi. Tarihî Basarabya bölgesinde yer alırdı. Aile Gagavuz Türkü’ydü. Rus işgalinden dolayı anavatana göçtü. Selanik’ten sonra İstanbul’da Divanyolu bölgesine yerleşti. Aile reisi Ahmet Bey, devlet memuruydu. Anne Ayşe Hanım ev hanımıydı. İlk çocukları erkekti. Enver adını verdiler. Toplam 2 kız - Hasena, Mediha! -, 4 erkek - Enver, Nuri, Kamil ve Ertuğrul! -, 6 evlat sahibi oldular. Nuri (Killigil) Paşa, 3. çocuklarıydı. 

- Halil Kut Paşa’nın Yanında… -

Nuri Killigil (1889-1949), ilk eğitimini Manastır’da yaptı. Selanik’teki aile evi hacizden ötürü satılınca İstanbul’a geçti. 1906’da Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirdi. Harp Okulu’na devam edip, - 1909’da! - mülâzım-ı sani - teğmen! - rütbesiyle mezun oldu. İlk vazifesi, - Selanik’te konuşlanmış! - 3. Ordu bünyesindeydi. Ama İstanbul’da kaldı: Padişah’ın Maiyet Bölüğü’nde görevlendirildi. Amcası Halil (Kut) Bey’in emrine verildi. - Halil Bey, Enver Bey’in - bir yaş küçük! - amcasıydı. -

1911’de Trablusgarp Savaşı başlayınca gönüllü yazıldı. Çok sayıda subayla beraber gizli yollardan göreve gitti. Ağabeyi - Yarbay! - Enver Bey de kafiledeydi.  Mustafa Kemal (Atatürk) Bey, Fuat (Bulca) Bey, Nuri (Conker) Bey ve Fethi (Okyar) Bey gibi Osmanlı subayları da - aynı şekilde! - bölgeye intikal etti. - Trablus’da bulunan subay kadrosundan bazı isimler, ‘Teşkilat-ı Mahsusa’nın çekirdeğini oluşturacaktı! -Nuri Bey, Yarbay Enver Bey’in komutası altında Derne, Bingazi ve Tobruk’ta savaştı. Amcası Yarbay Halil (Kut) Bey’in emrine de girdi. İtalyan kuvvetlerine karşı Homs ve Mısrata’da göğüs göğüse çarpıştı. 

Nuri Killigil, Kasım 1912’de bölgeden ayrılıp vatana döndü. İstanbul’da Birinci Ordu’da vazifelendirildi. Rütbesi ‘mülazım-ı evvel’e - üsteğmen! - yükseltildi. Balkan Savaşı’nda Çatalca’da Bulgar kuvvetleriyle karşılaştı. 1913’de yüzbaşı oldu. İlk yurt dışı görevine çıktı: Roma Askeri Ateşe Yardımcısı’ydı. 1914’de Roma’da vazifelendirildi. Birinci Büyük Savaş başlayınca geri geldi. Harbiye Nazırı - ağabeyi! - Enver Paşa’nın yaveriydi.

- Rütbesi Yükseltildi, ‘Fahri’ Paşa Yapıldı… -

Yüzbaşı Nuri Bey’e yine Trablusgarp yolu göründü. Enver Paşa, kardeşinin bölgedeki deneyimini ve başarılarını iyi bilirdi. Cephe tecrübesi yeterliydi. Yerel örgütlenmeyi ve direnişi ateşleyip/diriltip güçlendirebileceğine inancı tamdı. Halktan teşkil edilecek gönüllü birliklerle İtalyanlara karşı başarı sağlayabilirdi. Görünüşteki rütbesi yükseltildi. Fahri Mirliva - tuğgeneral! - ilan edildi. Daha sonra da Fahri Ferik - tümgeneral! - yapıldı. Unvanı: ‘Afrika Gruplar Komutanı’ydı. Nuri Bey, tecrübesini konuşturdu. 3 yıl boyunca bir avuç kahramanla İtalyanlara kök söktürdü. 

1918’de çok sevdiği İstanbul’a dönebildi. Kuzey Afrika’daki başarıları üzerine Kaymakam - yarbay! - rütbesine layık görüldü. ‘Yaverân-ı Hazret-i Şehrîyârî’ payesiyle padişaha emir subayı seçildi. Ama yeni görevi ufuktaydı: Padişah tarafından özel şekilde kabul edildi ve vazifelendirildi. 5. Murat adına askerî ve siyasî faaliyetlerde bulunacaktı. Çalışacağı yeni bölge: Kafkaslar’dı. 

İstanbul ve bütün imparatorluk şehirleri Azerbaycan’dan gelen acı haberlerden muzdaripti. Soydaşlarımız soy kırımla karşı karşıyaydı. 30 Mart 1918’de, Kızıl Ordu ile Ermeni Devrimci Federasyonu kuvvetleri Bakü’ye saldırdı. Azerbaycan da karşılık vermeye çalıştı. Mütecavizler, 31 Mart ile 3 Nisan arasında - 4 gün! - toplu katliama girişti. ’31 Mart Kıyımı’ olarak tarihe geçen kanlı hadiselerde 30 bin sivil Azerbaycan Türkü hayatını yitirdi. Ermeniler karadan, Ruslar denizden Bakü’yü muhasara etti ve jenosit uyguladı. Bir başka iddiaya göre, şehirde ölen soydaşımızın sayısı 12 bin idi. On binlerce sivil kayıptı, akıbetleri de meçhuldü. Bakü Sovyeti’nin yönetiminden Saumyan adlı Ermeni asıllı militan sorumluydu. Şehirdeki İngiliz Konsolosu Mac Donald’ın yazdıklarına bakılırsa, ‘Bakü’de cesetlerden başka Müslüman kalmamıştı’!

Temmuz 1918’de oluşturulan Tahkikat Komisyonu Raporu’nda yer alan satırlar tüyler ürperticiydi:

‘Şamahı Katliamı’na çete reisi Lalayev önderlik etti. Yaşlı, çocuk ve kadın ayırımı yapılmadan herkes öldürüldü. Camiler yakıldı. Ermeni teröristler, 58 köyü tamamen kül etti. 8 bin masum insan katledildi.’

Kuba’da durum çok daha vahimdi. 128 köy ortadan kaldırıldı. İnsanlar evlerinde diri diri çıra gibi tutuşturuldu. Çoğunluğu çocuk, kadın ve yaşlı 16 bin Türk hayatını yitirdi.

- Osmanlı Yardıma Çağrıldı… -

Azerbaycan, 28 Mayıs 1918 Salı günü bağımsızlığını duyurdu. Batum’da Osmanlı yetkilileriyle bir araya gelip ‘kapsamlı işbirliği anlaşması’ imzalandı. 2 kardeş devlet arasında siyasî, hukukî, askerî ve ticarî konularda ortak ilişkiler kurulacaktı. 4 Haziran 1918 tarihli sözleşmenin ardından Azerbaycan Millî Şurası, askeri yardım/destek çağrısında bulundu. Derhal imdada koşulmalı, işgal ve mezalim sona erdirilmeliydi. Ama Osmanlı orduları cephelerde sıcak savaştaydı. Bölgeye tam teçhizatlı kuvvet yollanması mümkün değildi. Ama teşkilatçı kurmay subaylar gönderilebilirdi. Hızla yeni direniş örgütü vücuda getirebilirdi. Kardeşin sesine/talebine bigâne kalınamazdı.

Azerbaycan’a gönderile(bile)cek ilk isim olarak Kazım Karabekir Paşa düşünüldü. Öneri bizzat Enver Paşa tarafından ulaştırıldı. Karabekir Paşa, derin saygı ile teklifi geri çevirdi. Bölgesinde karışıklık ve savaş devam ediyordu. Ayrılması şartları daha da ağırlaştırabilirdi. 

Enver Paşa, kardeşi Binbaşı Nuri Bey’i operasyon liderliğine atadı. Görevini ayrıntılarıyla açıkladı ve neler yapılabileceğini tartıştı.

- Tecrübeli Askerlerden Yeni Ordu… -

Yarbay Nuri Bey, Haydarpaşa’dan Musul’a ulaşmak üzere trenle yola çıktı. Musul’dan Gence’ye geçecekti. Nahçıvan’a varınca Filistin cephesinden dönen 106. ve 107. Piyade Alayları ile 56. Topçu Alayı’nı bölgede bulup birleştirdi. Kars, Iğdır ve Ardahan toplanan gönüllülerle kuvvetin ilk nüvesini teşkil etti. Oluşuma, ‘Kafkas İslâm Ordusu’ adı verildi. Yeni birliğe Irak’tan bölgeye intikal eden 4. Kolordu’nun muharip gazileri de eklendi.

Yeni ordu, 8 Haziran’da Hoy şehrine girdi. İşgalci Ermeni kuvvetlerini püskürttü. Karabağ’a geçip bölgedeki düşmanı da yenilgiye uğrattı. Ufuktaki yeni hedef: Bakü’nün kurtarılmasıydı/fethiydi. Ağustos başında Bakü önlerine gelindi. 5 Ağustos’daki ilk saldırıdan sonuç alınamadı. Şiddetli mukavemetle karşılaşıldı. Aralıklı muharebeler de olumsuzdu. Türk kuvvetlerinin morali bozuldu. 13 Eylül Cuma gününe kadar mevzi çatışmalar sürdü.

Nuri Bey, askerlerini toplayıp etkileyici son bir konuşma yaptı. Zaferin mutlak olduğunu tekrarladı. 13 Eylül gece yarısı nihai saldırı başlatıldı. Kahraman Türk kuvvetleri cesaret/fedakârlık örnekleri gösterdi; adeta destan yazdı. 2 gün sonra 15 Eylül 1918’de şehir düştü. 30 saati aşan kararlı/kesintisiz sert vuruşmalar başarı getirdi. Zafer kazanma inancı sonuç verdi. Fakat 1.130 askerimiz şehit düştü.

- Azerbaycan’daki 16 Türk Şehitliği… -

Türk şehitler için merasim düzenlendi. Azerbaycan halkı, kendileri için hayatlarını yitiren kardeşlerini - hiçbir dönemde! - unutmadı. Hatıralarına her daim saygı ve sevgi gösterdi. Mezarlık ‘şehitlik’ haline getirildi. Koruma altına alındı. 1920 ve sonrasında, çok sayıda Azerbaycanlı Türk, Kafkas İslam Ordusu Şehitliği’ne sahip çıktığı için cezalandırıldı; Sibirya’ya sürüldü. - Günümüzde, Azerbaycan’ın muhtelif bölgelerinde 16 Türk Şehitliği’nin varlığı belirlendi! -

Şehri Rus ve Ermeni askerler savunmuştu. Türk birliklerinin kuşatmasından az önce İngiliz taburu deniz yoluyla Bakü’den ayrılmıştı.

Türk Ordusu’nun Bakü’ye girişinde tarihi görüntüler yaşandı. Şehir ahalisi duygu yüklü heyecan içindeydi. Kurtarıcılarını sevgiyle/minnetle karşıladı. Sevinç gözyaşları akıttı. Halk, Bolşevik ve Ermeni militanların baskısından, zulmünden kurtuldu. Hür ve huzur içinde yaşayacağı günlerin geri geleceği umudundaydı. ‘Laleler’ türküsü Bakü’yü kurtaran Türk Ordusu için yakıldı.   

Hayat normale döndü. Dükkânlar açıldı, camiler faaliyete geçti. Yiyecek ve içecek sıkıntısı giderilmeye çalışıldı. Ticaret canlanmaya yüz tuttu. Türk askerleri şehirde güvenliği sağladı. Nuri Bey, divanı harp kurulması emrini verdi. Halka zulmeden, can alan, toplu katliam yapan, yağmacılığa karışan çok sayıda zanlı yargılandı. Muhakemeler sonunda 43 suçlu asılarak idama mahkûm edildi.

15 Ekim 1918’den sonra bir tahkikat komisyonu ihdas edildi. Ermeni çetecilerin, Bakü’de 12 binden fazla Müslüman Türk’ü şehit ettiği belirlendi. Binlerce kayıp tespit edildi.

- Tezepir Camii’ndeki ‘Nuri Paşa Minberi’… -

16 Ekim 1918 Çarşamba günü, Tezepir Camii İmamı Ahunt Ağa Alizade, Nuri Bey’i ibadethaneye davet etti. Muzaffer komutan, minbere çıkıp cemaate hitap etti. Ardından toplu halde namaz kılındı. Türk kuvvetlerinin muzafferiyetinin devamı için dua edildi.

Bakü’deki tarihî caminin minberi ‘Nuri Paşa Minberi’ diye anılmaya başlandı.

Bakü’nün yeniden Türk hâkimiyetine kavuşturulması, Osmanlı Tarihi’nin son fütuhatıydı. Zaferi sağlayan ordunun komutanı da ‘Fahri Ferik’ Nuri Bey’di. Azerbaycan Devleti de tarihte kurulan ‘İkinci Bağımsız Türk Cumhuriyeti’ydi. - İlki: Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’ydi. 31 Ağustos 1913’de ihdas edildi. Gümülcine başkentiydi! -

Alman Genel Kurmayı, Osmanlı’nın Kafkasya Harekâtı’ndan - açıkça! - rahatsızdı. Durdurulması için olağanüstü çaba gösterdi. Enver Paşa’dan Nuri Bey’i engellemesi beklendi/istendi. Ruslarla gizli bir anlaşma sağlandığı iddia edildi. Mutabakata göre. Bakü’nün Rus kontrolünde kalmasına karşın petrol üretimi Almanlara verilecekti. Türk Ordusu gizli planı bozmuştu.

Nuri Bey, Bakü’de 1,5 ay kalabildi. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’nda yenik sayıldı. İttihat ve Terakki Partisi hükümeti istifa etti. Partinin yöneticilerinin çoğu ülke dışına çıktı. Yeni kabineyi oluşturan Ahmet İzzet Paşa teslim şartlarını kabul etti. 30 Ekim 1918’de, Mondoros’ta, Osmanlı Heyeti’nin başkanı Rauf Orbay ağır mütareke şartlarına boyun eğen anlaşmayı imzaladı. Osmanlı, savaş öncesi sınırlarına çekilecek, ordularını/askerlerini terhis edecekti. Kafkas İslâm Ordusu da koşullara uyacaktı. Yarbay Nuri Bey, 16 Kasım 1918 Cumartesi günü Bakü’den ayrılmak zorunda kaldı.

- Enver Paşa Azerbaycan’a geçecekti… -

Enver Paşa, Mondoros Mütarekesi’nden hemen sonra ülke dışına çıktı. Bakü’ye geçip organizasyonu yönetmeyi düşündü. Ama Teşkîlât-ı Mahsûsa’nın raporları olumsuzdu. Ünlü askerin can güvenliği sağlanamayabilirdi. Suikast vukuunda kaos yaşanabilirdi.

Türk Ordusu Bakü’den çıkınca, şehre İngilizler girdi. Ardından Sovyet Kızıl Ordusu tek karar verici duruma geldi. Moskova Antlaşması ile Azerbaycan resmen Sovyetler Birliği’ne bırakıldı. Yeni kurulan Osmanlı Hükümeti, Kafkas İslâm Ordusu’nun dağıtılmasını kesin dille – yeniden! - emretti/hatırlattı. Komuta kademesi İstanbul’a dönecekti.

Nuri Bey, karayoluyla Trabzon’a intikal etti. Vapurla İstanbul’a geçti. Karaya ayak basar basmaz askeri polis tarafından gözaltı uygulandı. Bekir Ağa Bölüğü’nde denetime alındı. Bir gün sonra da İngilizlere teslim edildi. Batum’a gönderip Ardahan Kışlası’nda hapsedildi. Ünlü komutan, - 8 Ağustos 1919’da! - bazı yerel dostlarının yardımıyla firar etmeyi başardı. Anadolu’ya geçti. Millî Mücadele’ye katıldı ve destek verdi. İstiklal Madalyası’yla onurlandırıldı.

Nuri Bey, 1921’de Berlin’e gitti. - Almanya, Osmanlı’nın eski yöneticilerine ve ailelerine sahip çıktı! Silah arkadaşlarını kaderlerine terk etmedi! - Ağabeyi Enver Paşa’nın ailesini ziyaret etti. Paşa, Rusya’da bulunduğundan, yengesi ve yeğenlerine kol kanat gerdi/himayesine aldı. 3 yeğenine baba yokluğu hissettirmemeye çalıştı. Eğitimleri, ihtiyaçlarıyla ilgilendi. İmkânı oranında yardıma çalıştı. Aile tarihi - ve de Türk Tarihi! - açısından büyük hizmeti: Ağabeyi Enver Paşa’nın şahsi evrakına ve eşyasına sahip çıkma gayretiydi. 

- Almanya’da 17 Yıl Kaldı… -

Bir yandan da Alman savaş sanayini yakından tanımayı amaçladı. Silah imalatında bilgi ve deneyim edinmeye gayret etti. Çinicilik ile kimya da ilgi alanındaydı.

1938’e kadar Almanya’da kaldı. İstanbul’a döndüğünde ne yapacağını biliyordu. Bazı tarihçilerin iddiasına göre Alman yöneticilerin desteğine sahipti. Turan idealinin önemli ismi ile sıkı dostluk bağları kurmak ve sürdürmek önemliydi. Nitekim Nuri Bey, Birinci Büyük Savaş’ta yeteneklerini göstermişti. Ufukta yeni büyük savaşın belirtileri görülüyordu. 

Nuri Bey, Türkiye’de yatırımlara girişti. Zeytinburnu’nda kok kömürü pazarlayan büyük tesisi satın aldı. Yeni ve gelişmiş makineler getirtip madeni eşya üretimine başladı. Haddehane kurdu, demir çubuk ve levha üretti. Sonra ürün listesini genişletti. Matara, gaz maskesi, tabanca, tabanca mermisi, havan ve havan mermisi gibi… İşler büyüyüp şirketin cirosu yükselince Sütlüce’de daha gelişmiş yeni imalathane kurdu. Havan topu ve mermisine ağırlık verdi.

Silah istihsali yapmayacağını beyan ettiği halde gizli şekilde sürdürdüğü suçlamalarına sıkça muhatap oldu.

İkinci Büyük Savaş süresince Alman yetkililerle yakın/gizli ilişkileri söz konusu edildi. İddiaya göre Alman Genel Kurmayı, Osmanlı’nın son döneminde yetişen, Birinci Dünya Savaşı’nda birlikte savaşan - halen emekli veya görevdeki! - subaylarla temas kurma gayretindeydi. Özellikle Türk Dünyası ile bağlantılarından yararlanacaktı. Birinci Dünya Savaşı’nda Rus Ordusu’nda yer alan Türk unsurların örgütlenmesi ve düşmana karşı savaşa ikna edilmesinde bazı Osmanlı aydınlarının ve Teşkilât-ı Mahsûsa’nın elemanlarının/gönüllülerinin - Mehmet Akif Ersoy gibi! – ciddi yardımı/faydası görülmüştü. 

- Kızıl Ordu’dan Alman Saflarına Geçen Türk Asıllı Askerler… -

Yeni dönemde de hedef ve politika benzerdi. Sovyetler ile boğazlaşma kaçınılmazdı! Kızıl Ordu, bünyesinde Türk unsurlara yer verecek ve cephede en ön safa sürecekti. Esir alınanlar, bağımsız devlet kurabilecekleri vaadiyle kazanılabilirdi. Alman saflarına çekilen Müslüman Türk askerler, Kızıl Ordu’ya karşı örgütlenebilirdi. Planlama, Türkiye’deki Turancı kanaat önderlerinin ilgisini çekebilir ve desteğini alabilirdi. 

Killigil’in fikirleri ve eylemleri, Alman politikalarıyla örtüştü. Sovyet Rusya yıkılırsa, Türk halkları bağımsız devletlerine kavuşabilirdi. Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Franz von Papen ile samimi ilişki kurduğu iddialar arasındaydı. Elçilik Müsteşarı Ernst Woermann’ın Berlin’e yolladığı bir yazışmada, Nuri Killigil’in bazı önerileri sıralandı. Almanya’nın ‘Turan Masası’ kurması ve esir alınan Türk asıllı Sovyet askerlerinden ‘Türkistan Lejyonları’ oluşturulmasını teklif ettiği belirtildi.

Sovyetler Birliği üzerinde çalışan Alman Genel Kurmayı da Birinci Büyük Savaş’ta kısmen uyguladığı projeyi kuvveden fiile çıkardı. Hatta işgal edilen topraklarda Türk olmayan Müslüman halklardan da birlikler oluşturuldu. Teşkilat-ı Mahsusa'nın eski mensubu Kudüs Müftüsü Hacı Emin el Hüseyni de Hitler’e destek verenlerdendi. Hatta El Hüseyni, Nazi Lideri’nin ‘gizli Müslüman’ (!) olduğunu açıklamaktan geri durmadı. Berlin’de en üst seviyede ağırlandı ve gönlü alındı.

- Hitler İle Görüşen Erkilet Paşa… -

Nuri Bey, savaş öncesi ve esnasında Almanya’ya çeşitli seyahatler yaptı. Bazı emekli yüksek rütbeli Türk subaylar da Berlin’de ağırlandı. Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet Paşa en bilinen isimdi. Paşa, Hitler tarafından kabul edildi. Almanya’nın Rusya cephesine gitti; incelemelerde bulundu. Kırım’ı gezdi; kadim Türk yurdunda misafir edildi. ‘Şark Cephesinde Gördüklerim’ adlı anı kitabında ve Cumhuriyet gazetesindeki sütununda izlenimlerini aktardı. Muhalifleri tarafından hakkında çok ağır/onur kırıcı isnatlar yapıldı.

Savaşın sonuna doğru, Almanya’nın doğu politikasının ve propagandasının kocaman kandırmaca/balon olduğu ortaya çıktı. Orta Asya’nın Türk halkları Kızıl Ordu’ya karşı kullanılmıştı. Millî devletlerinin kurulacağı vaadi gerçekleşemeyecek hayaldi. Büyüleyen cazibe yüzünden milyonlarca Türk kökenli asker, Alman ve Rus saflarında can verdi/telef edildi!

Savaş sırasında ve sonrasında Killigil’in işleri büyüdü. Orta Doğu’da ve Hindistan’da yeni pazarlara girdi. İsrail’in bağımsızlık ilanı üzerine başlayan Arap-Yahudi Savaşı sipariş listesini patlattı. Hindistan’dan ayrılan Pakistan’ın da yoğun silah ve teçhizat talepleri vardı. Sütlüce’deki tesis aralıksız mesaideydi.

- Killigil, Birleşmiş Milletler Yasağına Uymadı… -

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Orta Doğu’ya özellikle de Suriye ve Mısır’a her türlü silah satışına yasak getirdi. Killigil karara - görünüşte! - uydu. Gerçekte ise bildiğini okudu. Son siparişlere göre, Suriye’ye 2 bin havan topu, Mısır’a ise 5 bin tabanca gönderecekti. 

Alman tasarımcı Ernst Heinkel tarafından tasarlanan, Heinkel 2 Motorlu Savaş Uçakları için çeşitli kalibrelerde bombalar da üretmişti. Mamulleri, İzmir Uluslararası Fuarı’nda sergilemişti.

Killigil’in yakın çevresi/dostları da Alman hayranıydı. Fabrikanın sorumlu müdürü Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet Paşa’ydı.

Nuri Bey, 1946’da, Kavalalı Ailesi’nden Prenses Misli Melek Hanım ile hayatını birleştirdi. Eşi, Prenses İffet Hanım ile Mehmet Ali Bey’in kızlarıydı. Böylece Mısır’da etkin bir aile ile akrabalık tesis etti.

Türk Devleti’nin de desteği arkasındaydı. Dönemin Genel Kurmay Başkanı Kazım Orbay, eniştesiydi. Kız kardeşi Mediha Hanım’ın kocasıydı.

- Silah Fabrikasında Korkunç Patlamalar… -

2 Mart 1949 Çarşamba günü, Sütlüce’deki büyük modern tesiste 3 patlama meydana geldi. İlki kimya laboratuvarındaydı. İkincisi, kıvılcımların cephaneliğe sıçramasıyla oluştu. Yüz binlerce mermi ardı ardına patladı. Yangın ve infilâk ertesi gün de devam etti. 3. ve son olay, havan topu mermilerinin konulduğu kısımda görüldü. İddiaya bakılırsa, 2 bin civarındaki ürünün istiflendiği depo ateş alınca İstanbul sallandı. Barut kokusu Galata Köprüsü’ne kadar ulaştı. Çevredeki evlerden çöken, duvarları yıkılan, camları inenler görüldü. Şehir zelzeleden çıkmışa döndü.

Patlama esnasında fabrikada 105 işçi, 9 memur, 7 usta, 6 hizmetli ve Nuri Killigil bulunuyordu. İlk patlamada 11 ölümün gerçekleştiği açıklandı. 10 kayıp ve çevredeki konutlarda kalan 40 vatandaş yaralıydı. Olay yerine gelen 6 itfaiye eri de kurbanlar arasındaydı. Killigil, başından itibaren kurtarma çalışmalarına katıldı ve olay yerinde hayatını yitirdi.

Olay sonunda 27 kişinin hayatını kaybettiği belirlendi. Cesetler parçalanmış/tanınmaz haldeydi. Çoğu kömürleşmişti. 15 kişiye ait olduğu söylenen uzuvlar 3 tabuta konuldu. Beyazıt Camii’nde kılınan cenaze namazlarının ardından Edirnekapı Şehitliği’nde ‘Nuri Killigil Fabrikası Şehitliği'ne defin gerçekleştirildi. Fabrika işçilerinin aralarında topladıkları para ile mezarlar yaptırıldı.

- Bakü Fatihi’nin Acı Sonu… -

Nuri Killigil’in cesedine 20 gün sonra Haliç’te ulaşılabildi. Kollar ve bacaklar kopuktu. Yüzünün yarısı kayıptı. Belden yukarısı ve boynu mevcuttu. 

İlk merasim, fabrika enkazının üzerinde yapıldı. Nuri Bey’in bedeninden kalan parçalar küçük tahta kutuya konulmuştu. Üzerine Türk bayrağı örtülmüştü. Yeğeni Faruk Enç - Film yapımcısı, Belgin Doruk’un ilk eşi! -, Fabrika Müdürü Hüseyin Hüsnü Erkilet (Paşa) ile 40 kadar çalışan mütevazı törene katıldı.

Cenaze namazı kılınacaktı. Ama maktulün vücudunun bazı bölümleri eksikti/kayıptı. İstanbul Müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen’in töreni uygun görmedi: ‘Kimliği zor saptanmış, vücudunun çoğu parçasını yitirmiş kişinin cenaze namazının kılınması caiz değildi!’ 

Bakü Fatihi ‘Fahri Ferik’ Yarbay Nuri Killigil, Edirnekapı Şehitliği’nde annesinin mezarının yanına defnedildi. 

Patlama hakkında çeşitli yorumlar yapıldı. Bazılarına göre ‘dikkatsizlik sonucu kaza’ydı. Kimilerine göreyse ‘gizli servis işi’ydi. Parmaklar, İsrail’i gösterdi. İddiaya göre ‘MOSSAD, düşmana cephane sağlayan tesisi ortadan kaldırmış’tı! Olay, TBMM’ye geldi. 23 Mart 1949 Çarşamba günü Başbakan Şemsettin Günaltay açıklamalar yaptı. Ardından gizli oturuma geçildi. Kapalı görüşmelerde ne konuşulduğu günümüze kadar sır kaldı!

Aradan tam 67 yıl geçti. Killigil’in - sembolik sayılacak! - mezar yeri kayıplara karışmiştı. Yazar Atilla Oral, yorucu çalışmalardan sonra kabri buldu ve onarılmasını sağladı. Yine Oral’ın gayretiyle Killigil’in - kılınmasına izin alınamayan! - cenaze namazı şehitlikte eda edildi.

Osmanlı’nın son fatihi, 67 yıl sonra hatırlanabildi ve hatırasına sahip çıkıldı.

7 October 2020 09:56
1,952 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

Asker Vatan Savundu, Yangın Söndürdü

Osmanlı’da ilk itfaiye teşkilatı 18. asrın başında kuruldu. Yeniçeri Ocağı’na bağlıydı. İstanbul’da ve çevre ormanlarda çıkan yangınları söndürmeye çalıştı. Taşıma su ve ilkel teçhizatla işi zordu.

Kurşuna Dizilen İstiklal Şairi

Ülkemizde ‘Çırpınırdın Karadeniz / Bakıp Türkün Bayrağına’ diye bilinip çok sevilen hüzzam makamındaki ünlü Azerbaycan Türküsü’nün söz yazarı Ahmet Cevad (1892-1937); aynı zamanda Azerbaycan Ulusal Marşı’nın güftekârıydı.

Audrey Hepburn ya da Kuğu Boyunlu Direnişçi

Dünyanın en güzel, en başarılı ve en doğal kadın sinema sanatçıları arasındaydı. İkinci Dünya Savaşı’nın bütün olumsuzluklarını/yıkıcılığını yaşadı. Savaş sonrasında ise, yıldızlaşan mesleki kariyerin ama mutsuz yaşamın sahibiydi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

Radyoevi’nde Yumruk Yumruğa Giren Şairler

Kültür adamı Hıfzı Topuz, anılarını yayınlamasa; 2 şairimiz Oktay Rifat (Horozcu), Melih Cevdet (Anday) ve ressam Avni Arbaş’ın yaşadığı renkli olayı öğrenemeyecektik.

İran'ın Nükleer Satrancı

Hedefe konulan İranlı nükleer fizikçiler şehir içinde düzenlenen suikastlarda öldürüldü. Trafikte yaklaşan motosikletli kişiler, ya arabanın dış yüzeyine mıknatıslı bomba yerleştirdi ya da otomatik silahlar kullanıp olay yerinden hızla uzaklaştı.

Mezarı Açtırılıp Kemikleri Yaktırılan Halife

Emir Timur; 1400 yılının son baharında Suriye’yi fethetti. Şam’a girdiğinde de Muaviye ve Yezit’in süslü mezarlarını yerle bir ettirdi. Yezit’in mezarını açtırıp kemiklerini yaktırdı. Sahabe olduğu için Muaviye’nin cenazesine dokunmadı.

Peygamber Döneminde Yazılmış Kuran Sayfaları

Berlin Devlet Kütüphanesi’nde Hazret-i Peygamber döneminde yazıldığı iddia edilen Kur’an-ı Kerim sayfalarına rastlandı.

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

Erotik Filmlerin Unutulmayan Yıldızı

70’li yılların sonunda Yeşilçam’ı ‘veba salgını’ gibi sarıp, gerçek sanatçıları tribünlere hapseden ‘erotik/porno film dalgası’nın yıldızlarından Tülin Tan, hayatının son günlerini Darülaceze’de geçiriyor.

Kelebek Gibi Uçan Arı Gibi Sokan Casus

Ahmet Esat Tomruk Bey - nam-ı diğer ‘İngiliz Kemal’ -, ‘destan kahramanı’ydı. Korku kelimesini hiç tanımadı. Üstün yetenekliydi. Son derece soğukkanlı ve atılgandı. Ülkesi için çok büyük işler başardı. Şımarmadı, övgü istemedi. Makam mevki derdine düşmedi. Bildikleriyle/sırlarıyla kimseyi rahatsız etmedi. Müktesebatını mezara götürdü.

Çan Takılsaydı Ayasofya Havaya Uçurulacaktı!

Ayasofya, Sultan Fatih’in devletine/milletine armağanıydı. 1918’de İstanbul işgal edilince, Rumlar, ulu mabedi kilise yapmaya kalk(ış)tı. Tarihî camiyi korumakla/savunmakla görevli piyade taburu, önlerine çıkan en etkin/kararlı engeldi.

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Vahdettin’in Eniştesi Damat Ferit

Damat (Mehmet) Ferit Paşa, ‘saraya damat olup Osmanlı bürokrasisinde hızla yükselme’ geleneğinin son temsilcilerindendi.

Beşiktaş Maçı Olduğunda Derse Girmeyen Profesör

Mümtaz Soysal; Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli/yetkin ‘Anayasa Hukuku’ kuramcılarındandı. Hapishane hücresinden TBMM’ne, Dışişleri Bakanlığı’na uzanan çok renkli, zorlu, mücadele dolu, uzun hayat sürdü.

Enderun Talebesi ‘Kazıklı Voyvoda’

Tarihimize ‘Kazıklı Voyvoda’ diye kaydı düşülen Prens Vlad, döneminin en kanlı, en gaddar, en cüretkâr, en korkusuz askeri yöneticilerindendi. Azılı Türk düşmanıydı. Ana dili gibi Türkçe konuşurdu. Arapçası mükemmele yakındı. Enderun’da - sonradan ‘Sultan 2. Mehmet’ diye anılacak! - Şehzade Fatih’in sınıf arkadaşıydı.

Piyanist Bestekâr 2. Abdülhamit Han

Sultan 2. Abdülhamit’in az bilinen bir yönü de müzisyenliğiydi. Pekiyi derecede piyano çalardı. Sultan’ın Batı müziği formlarında piyano için yaptığı besteleri de mevcuttu. Çocuklarının aynı müzik aletinde ustalaşması için özel gayret gösterdi. Avrupa’dan çok kıymetli piyanolar getirtti. Çalışmalarını yakından izledi, yanlışlarını da gösterdi.

Hitler’in İnönü’yü Öldürme Ve İhtilal Planı

Hitler’in Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü Nazi politikalarına karşı çıktığı için öldürtmeyi planladı.

Üstün Hizmet Madalyası’yla Ödüllendirilen ‘Mama’

Müteveffa Matild Manukyan; Türkiye fuhuş tarihinin en ünlü ikonuydu. Kazandığı parayı yatırımcı titizliğiyle değerlendirdi; bürokratlar ve siyasilerle gizem dolu/merak uyandıran ilişkiler tesis etti. Devletin gazabına uğrasa da sesini çıkarmadı; tahammül gösterdi ve yarasını kendi kendine sardı. Uzun ömür sürdü; bilinmesini istediklerini miras bıraktı; asıl gizemini/sırlarını yanında götürdü…

Ezilen Bütün Kadınlar Birleşin!

BM - Birleşmiş Milletler! - istatistiklerine göre, kadınlar tarih boyunca sömürüldü, tecavüze uğradı, şiddet gördü ve zorlu/sert yaşam koşullarına mahkûm edildi. Günümüzde de durum pek değişmedi: Emeğe dayalı işlerin yüzde 66’sı kadınlar tarafından yapıldı. Kazancın yüzde 10’u hanelerine yazılabildi.

ABD Başkanı İle Görüşebilen Mafya Şefi

Al Capone, servet edindikçe çevresini genişletti. Polisleri, savcıları, hâkimleri, belediye başkanlarını ve politikacılarını kendine bağladı. Dokunulmazlık zırhını kuvvetlendirdiğini düşündü. ABD Başkanı Herbert Hoover ile samimi dostluk kurmayı bile başardı. Suçlarının görmezden gelineceğini düşündü/sandı.

Vinçle İdam Edilen Fil

Bakıcısını ezerek öldüren Koca Mary yargılandı ve ölüme mahkum edildi.

Baltacı, ‘Şehvet’ Değil ‘Rüşvet’ Mağduru

Baltacı Mehmet Paşa; Prut Harbi’nde risk alsa; Rusya, tarih sahnesinden siline(bile)cekti. Tereddüt, aşırı güvensizlik, ‘rüşvetin dayanılmaz çekiciliği’ tarihin ebediyen değişmesini engelledi.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

İstanbul’dan Ölüme Gönderilen 80 Bin Sokak Köpeği

İstanbul’un tarihinde 3 defa ciddi boyutlarda sokak köpeği katliamı yaşandı. 1910’daki ilk teşebbüste 80 bin köpek toplandı ve aç bırakılıp ölüme terk edildi. 1912’deki 2. girişimde 30 bin, 1980 sonrasındaki 3. itlafta da 83 bin hayvanın canına kıyıldı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!