Ezilen Bütün Kadınlar Birleşin!

BM - Birleşmiş Milletler! - istatistiklerine göre, kadınlar tarih boyunca sömürüldü, tecavüze uğradı, şiddet gördü ve zorlu/sert yaşam koşullarına mahkûm edildi. Günümüzde de durum pek değişmedi: Emeğe dayalı işlerin yüzde 66’sı kadınlar tarafından yapıldı. Kazancın yüzde 10’u hanelerine yazılabildi.

Ezilen Bütün Kadınlar Birleşin!

‘... kadınlar / bizim kadınlarımız/ korkunç ve mübarek elleri / ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle / anamız, avradımız, yarimiz / ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen / ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen…’

Duru Türkçe’nin büyük şairi, emek ve emekçi dostu, ömrünün yarısını mahpushanelerde geçiren çile insanı Nâzım Hikmet, ‘Türk kadını’nı anlattı. Emeği her daim sömürülen, hane içinde son sıraya itilen - ya da hiç kaale alınmayan! - mutsuz/çalışkan/vefakâr hanımları(mızı)n çilesini ‘Kadınlarımız’ şiirinde dizelere geçirdi.

Emekçi kadınlar, dramlarının, ağır hayat ve çalışma koşullarının hatırlanması için - neredeyse! - tarih boyunca sabırla bekledi. Nihayet Birleşmiş Milletler, 1977 yılında ayıkabildi! 8 Mart’ı ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ ilan etti. ‘Binlerce yıl sonra hanımların da erkeklerle eşit haklara sahip olabilecekleri deklare edildi. Emeği ile geçimini sağlayan bayanların tarihinde yeni beyaz sayfa (!) açıldı.’ 

Çalışan kadınların ses getiren ilk büyük eylemi 8 Mart 1857’de, ABD’nin New York şehrinde görüldü. ‘C. Tekstil Ürünleri Fabrikası’nda ter döken yüzlerce kadın işçi, düşük ücretler, bitmek bilmeyen çalışma saatleri, insan onurunu ayaklar altına alan kötü şartları protesto etmek/değiştir(ebil)mek ümidiyle greve gitti. ‘40 bini aşkın işçi, 16 saatlik işgününün iyileştirilmesini, 10 saate düşürülmesini talep etti. Maaşları da yükseltilmeli, temel ihtiyaç maddelerinin teminine/alımına yeter(li) hale getirilmeliydi.’ 

- Polis, Grevdeki Kadın İşçilere Şiddet Uyguladı… -

Grev, o ana kadar görülmüş en geniş katılımlı ve etkin eylemdi. Yerel yöneticiler ve iş sahipleri - ‘patronlar! - tarafından ürkütücü bulundu. ‘Alıştıkları düzenin değişebileceği fikri rahatsızlık uyandırdı. Kazançları azalacaktı. İşçiler hakları/ücretleri konusunda söz sahibi olabilecekti!’ Verilen her taviz ülke geneline yayılabilir, toplumsal talep haline gelebilirdi/getirilebilirdi. Özellikle hanımların örgütlenmesi/direnmesi daha vahim sonuçlar doğurabilirdi. ‘Kadın işçilerin başardığını gören erkek emekçiler talep çıtasını daha da yükseltebilirdi!’

Polis, işçi kadınların eylemini abartılı sertlik kullanarak durdurdu. Greve çıkan emekçilere saldırdı. Fabrika sahipleri da acımasızdı. İşyerinin kapısına kilit vurup içeride kalanları adeta mahkûm konumuna soktular. Ardından yangın çıktı/çıkarıldı. Kilitleri kıramayan, barikatları aşamayan işçi hanımlar, aşırı sıkışma, ezilme ve yoğun dumandan feci şekilde etkilendi. Kimilerinin yanarak, ezilerek,  zehirli gazlardan boğularak can verdikleri görüldü. Yaralılar sayılamadı. Kurban sayısı 129’du. - Bazı yazarlara göreyse 140’tı! - 

Yaşanan ‘kitlesel mağduriyet’ti. ‘Ama ne mahalli ne de ülke basınında haber değeri bulmadı!’ Ertesi gün hiçbir vukuat olmamış gibi davranıldı. Kurbanların cenaze merasimi kitle mitingine dönüştü. 100 bini aşkın katılım gerçekleşti. Sloganlar atıldı, pankartlar taşındı. Talepler yinelendi.

1874’de de, dokuma sektöründe çalışan kadınlar greve gitti. İstekleri ilgi görmedi, taleplerine bigâne kalındı. Emekçi hanımlar geri adım atmadı. ‘Kadınları Koruma ve Destekleme Birliği’ni ihdas ettiler. Örgütlerinin adı daha sonra ‘Ulusal İşçi Kadınlar Birliği’ne dönüştü. Teşekkül çatısı altında taleplerini duyurmaya çalıştılar: ‘Düşük ücret ödenen iş kollarında tatmin edici artışlar sağlanmalıydı. Haftalık toplam çalışma süresi 48 saate çekilmeliydi. İşçilere reva görülen - çoğu haksız! - cezalar ve yaptırımlar kaldırılmalıydı/hafifletilmeliydi. Doğum izni, doğum yardımı ve annelik ödemeleri hayata geçirilmeliydi. Emekçi hanımlar için kooperatifler kurulmalı ve konut edinmeleri desteklenmeliydi. Oy kullanma hakkı verilmeliydi.’

- Londra, Emekçi Kadın Eylemlerinin Önemli Merkeziydi… -

1889’da, Londra merkezli ‘Byrant & May Kibrit Fabrikası’nda çalışan 700 bayan işçi greve çıktı. ‘Sağlıksız çalışma şartları, günde 12 saat mesai, düşük ücretler, genç yaşta ölümlerin yoğunluğu, yetersiz beslenme ve barınma vb. sebepler sıralandı. Acil önlemlerin alınması istendi. Kadın işçilerin sendika üyeliğine konulan engellerin kaldırılması talebi de dillendirildi.’ 

Aynı yıl ve sonrasında binlerce emekçi hanım - muhalefete karşın! - sendikalara kayıt yaptırdı. ‘Örgütlü mücadele yolunu benimsedi/seçti!’

Londra, emekçi kadın mücadelesinde önemli merkez haline geldi. 1905’de, 4 bini aşkın işçi kadın yürüyüşe geçti. ‘Fukaralığı ve işsizliği protesto ettiler. İşçilerin örgütlenip birleşmesini, kocalarına istihdam imkânları sağlanmasını, evlatlarına beslenme yardımında bulunulmasını talep ettiler.’

1908’de, yine New York’ta, Sosyalist kadın işçilerin önderliğinde, 8 Mart Pazar günü eylem çağrısı yapıldı. Çoğunluğu dikiş/iğne emekçilerinin örgütlü olduğu sendikalar destek verdi. Binlerce hanım emekçi daha medeni çalışma şartları, ‘karın doyuran ücret’ isteğiyle meydanı doldurdu. Kitleler, ‘Ekmek ve Gül’ sloganları atarak taleplerini dile getirdi.

8 Mart 1909’da, New York’ta, Manhattan’da gömlek imalat sanayinde çalışan işçiler greve gitti. İş bırakanların kahir ekseriyeti kadındı. Aynı sektördeki diğer fabrikalar da direnişe destek verdi. Eylem hızla genişledi. 20 bin kişiyi aştı. Polis, fabrikaların işgal edilmesine ve direnişlerin uzamasına izin vermedi. Çok sert önlemler aldı. Karşı çıkan yüzlerce kadın işçi yaralandı, pek çoğu da tutuklandı. Ama hareket durdurulamadı. 2 ay zor şartlar altında sürdürüldü. Sonucunda taleplerin çoğu karşılandı.

- ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ Alman SDP’nin Önerisiydi… -

8 Mart 1857’den 53 yıl sonra, 1910’da, Danimarka’nın Kopenhag kentinde, ‘II. Sosyalist Enternasyonal’ toplandı. Kongreye Alman Sosyal Demokrat Partisi’ni temsilen katılan Clara Zetkin, etkileyici ve belirleyici konuşma yaptı. Rosa Luxemburg’un da desteği ile itiraz edilemeyecek öneri sundu: ‘1857’de tarih sahnesine çıkan kadınların sendikal haklarını ve emeklerinin karşılığını almak için başlattıkları eylemin yıldönümü ‘Dünya Kadınlar Günü’ ilan edilmeli ve kutlanmalıydı!’ Teklif, katılımcıların tamamının oyu/‘ittifak’ ile kabul edildi. Ayrıca yayınlanan bildiride de bazı acil istekler sıralandı: ‘Emeği koruyan kanunlar çıkarılmalıydı. Eşit işe eşit ücret ödenmeliydi. Günlük mesai süresi 8 saatle sınırlandırılmalıydı. Çocuk sahibi olan/olacak hanım işçilere esnek çalışma saatleri uygulanmalıydı. Her iş kolu için asgari ücret tespitine gidilmeliydi. Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmalıydı.’

20. asrın başında, dünyanın çoğu ülkesinde kadınlara oy hakkı verilmemişti. ‘8 Mart’ta, pek çok merkezde eşgüdümle düzenlenecek toplantılarda, kadınların demokratik mekanizmalarda yer almasının öneminin vurgulanması/dile getirilmesi de karara bağlandı. Dünya barışının devamlılığı, toplumda sosyal gelişmenin sağlanması, temel insan haklarının kâmil manada kullanılması için cinsiyet ayrımı yapılmadan eşit haklar sağlanmalıydı.’ 

Avrupa ölçeğinde ‘Emekçi Kadınlar Günü’ ilk kez 19 Mart 1911’de düzenlendi. Almanya, Avusturya, İsviçre ve Danimarka’daki gösterilere binlerce hanım işçi katıldı. 3 ana konu üzerinde duruldu. ‘Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmeliydi. Çalışan/çalışacak hanımlara yeni iş alanları ve mesleki eğitim kursları açılmalıydı. İşyerlerinde cinsiyet eşitliği sağlanmalıydı.’

Sonraki yıl, toplantılar Fransa, İsveç ve Hollanda’da tekrarlandı. Yaklaşan dünya savaşına dikkat çekilmeye çalışıldı. ‘Barış ortamında, sorunların uzlaşma ile diyalog/diplomasi yoluyla çözümü önerildi.’ 

- Emekçi Kadınlar Savaşa ve Çarlık Yönetimine Karşı Çıktı… -

8 Mart 1913’de düzenlenen ‘Dünya Kadınlar Günü’ kutlamalarına Rusya ev sahipliği yaptı. Çarlık yönetimi altındaki ülkede polis baskısı/şiddeti dayanılmaz seviyedeydi. Özellikle muhalif toplantılar/gösteriler çok sert/kanlı şekilde dağıtılırdı. Yer altı etkinlikleri tercih edildi. İşçi gazetelerinde konunun önemini anlatan yazılar yayınlandı. Sosyalist kadınlar, monarşi idaresine muhalefetin gerekliliğine de vurgu yaptı.

1917’nin 8 Mart’ında, Çarlık Rusyası’nda emekçi kadınlar sokaklara/meydanlara indi. Birinci Dünya Savaşı’nın en şiddetli dönemiydi. ‘Askerin cepheden çekilmesi, Çar’ın tahttan feragat etmesi talep edildi.’ Hâkim slogan: ‘Ekmek ve Barış İstiyoruz!’du.

Gösteriler, kitlelerin beklentisini gerçekleştirdi:  - 22 Temmuz 1917’de! - Rus Çarı tahttan indirildi. ‘Aleksandr Kerensky liderliğinde kurulan geçici hükümet, kadınlara seçme hakkı tanıdı.’

1921’de, Moskova’da tertip edilen ‘3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda, kutlamaların her yılın 8 Mart günü gerçekleştirilmesi karara bağlandı. - Öneri, Sovyetler Birliği’nin kurucu lideri Lenin’e aitti! - Adı, ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ diye belirlendi. ‘Törenler, New York’lu dokuma işçilerine ve Petrograd’lı kadın direnişçilere/grevcilere adanacaktı!’ 

- Osmanlı İlk Grevlerle 1873’de Tanıştı… -

Osmanlı coğrafyasındaki emekçilerin durumu da pek farklı sayılmazdı. Uzun çalışma süreleri, düşük ücretler, primitif koşullar ilk sıra sorunlarıydı. Kadın ve çocuk işçiler, daha az kazanırdı. İstihdamda erkeklerin büyük ağırlığı görülürdü.

Osmanlı’da 1872 ile 1907 arasındaki iş bırakma/grev uygulamalarında kadın emekçiler erkeklerin yanında yer aldı. Örgütlemede ve yönlendirmede gözle görülür rolleri oldu. Mesela 1873’de, İstanbul’da düzenli maaş alamayan, ağır/uzun çalışma saatlerine baş kaldıran tramvay ve tersane işçileri greve gitti. Emekçilerin aileleri, çocukları, akrabaları harekete destek verdi, yanlarında durdu.

1876’daki ‘Feshane Grevi’ni örgütleyenler arasında Osmanlı’nın Rum ve Ermeni asıllı kadın emekçileri de bulunuyordu. Sayıları 50’yi yaklaşan hanımlar, Babıâli’ye yürüdü. Sadrazamlık makamına dilekçe sundular. Geciktirilen/verilmeyen maaşlarının ödenmesini talep ettiler. 

1908’de, Sivas’ta hanımlar ilginç fakat çok haklı eyleme imza attı. 50 kadar ev hanımı, hayat pahalılığını, tahıl kıtlılığını ve ekmeklerin bozukluğunu protesto etti. Vali hastalanmıştı, şehirde değildi. Defterdar, göstericileri dinledi ve sorunların çözüleceği sözünü verdi. Ama kalabalık dağılmadı. 500’e yaklaşan öfkeli protestocu, vali konağını taşladı, camlarını kırdı, kapılarına hasar verdi. Belediye binası da toplumsal öfkeden payına düşeni aldı. İldeki 5 buğday ambarı yağmalandı. 

- TKP’nin 1921’deki Ankara’da Bağ Evinde Yaptığı Toplantı… -

1910’da ve 1911’de, kadınların yoğun istihdam edildiği dokuma ve tütün iş kollarında grevler görüldü. Bursa’da, ipek işçileri direnişe geçti. İş koşullarının iyileştirilmesi taleplerine uzun süre beklemelerine karşın olumlu cevap alamamışlardı. 7 yaşından 70’ine kadar sektörde çalışan kadınlar, her gün 15 saati aşan/bulan mesai yapıyorlardı. Sabah 9’da başlayan iş süresi gece yarısını geç(ebil)iyordu.

Türkiye’de ‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ ilk defa 1921’de kutlandı. Organizasyon, Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova adlı 2 kız kardeşin eseriydi. 

İzmirli hanımlar, TKP - Türkiye Komünist Partisi! - üyesiydi. - Eşleri Azerbaycan vatandaşıydı! - Tarihçi Mete Tunçay, adı geçen hanımların anılarını yayınladı. Hanımlar, 1919’da Ankara’ya gelmişti. TKP de aynı günlerde faaliyete geçmişti. Hatta Moskova’daki ‘Komünist Enternasyonal’ ile ilişki kurmuştu. Anadolu’nun çeşitli illerinde hücreler oluşturmuştu. ‘Kendilerine, ‘Komitern Kadınlar Sektörü’nden - Bölümü’nden! - Clara Zetkin imzası ile ‘8 Mart Kadınlar Bayramı’nın kutlanışına ilişkin talimatname bile ulaşmıştı.’ 

TKP’li Süleyman Selim’in Ankara’daki bağ evinde toplanıldı. ‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ kutlandı.

TKP’li hanımların anılarında Türkiye’deki hemcinslerinin durumu da anlatıldı: ‘Dönemin Türk hanımları, erleri, evlatları, kardeşleriyle birlikte düşmana karşı durmuştu. Vicdanlarının sesine uyup vatan müdafaasına katılmışlardı. Hiçbir toplumsal hakları yoktu.’

- 1975, ‘Uluslararası Kadınlar Yılı’… -

1975, ‘Uluslararası Kadınlar Yılı’ olarak anıldı. BM, 8 Mart’ı ‘International Women’s Day’ - Uluslararası Kadınlar Günü! - ilan etti. Her yıl için özel tema belirlenip duyurulacaktı. 1996’da saptanan başlık: ‘'Geçmişi Kutlamak, Geleceği Planlamak’tı. Aynı kuruluş, 1977’de, 8 Mart’ın ‘Kadın Hakları, Uluslararası Barış Günü’ başlığıyla anılmasını kabul ettiğini bildirdi.

‘Dünya Kadınlar Günü’, 1975 ve sonraki yıllarda kitlesel mitinglerle hatırlandı. Organizasyonlar, Sol/Sosyalist teşekküllerce düzenlendi. Aynı yıl, ‘Türkiye 1975 Kadın Yılı Kongresi’ toplandı. İKD - İlerici Kadınlar Derneği! - ‘Kadınların Sesi’ adlı aylık dergi ile görüşlerini iletmeye çalıştı.

12 Eylül 1980 Askeri Darbesi, 8 Mart kutlamalarına - zorunlu! - ara verdirdi. Cunta yönetimi, Sağ ve Sol’a değil fikir açıklama, nefes alma fırsatı bile tanımadı. Binlerce ‘genç fidan’ budandı, ocaklar söndü, ülke zifiri karanlığa boğuldu. Antidemokratik dönem 4 yıl sürdü.

1984’den itibaren kutlamalar daha çoğulcu yapıya kavuştu. Çeşitli kadın örgütleri, ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün düzenlenmesine destek verdi. Sol/Sosyalist grupların yerini farklı fikirleri savunan ekipler, hatta devlet kurumları aldı. Özel sektörün bilinen şirketleri sponsor desteği sağladı. Reklamlarda, pazarlama stratejilerinde kadın figürlerinin kullanımı yaygınlaştı. Ama bütün bildirimlerde ‘Emekçi’ ibaresi görmezden gelindi. 

‘Türkiye’deki Sosyalist/Marksist gruplar, 1980 öncesindeki gibi görkemli olmasa da, ‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü tarihine bağlı şekilde gündemde tutmaya çalıştı.’

- 2003’de İstanbul’da ‘Feminist Gece Yürüyüşü’ Başladı… -

2003’de, Taksim’de, 8 Mart kutlamaları çok renkli hale geldi. Feminist kadınlar, önce İstanbul’da sonra da bazı büyük illerde gelenek oluşturmaya çalıştı. Rengârenk kıyafetler, çeşitli enstrümanlarla ‘Feminist Gece Yürüyüşü’ başlatıldı. 

‘Feminist Gece Yürüyüşü’, 2014’de kadar, her yıl daha kalabalıklaşıp renklenerek sürdü. Engellemeye veya yasaklamaya uğramadı. Aynı yıl, İstanbul Valiliği, Taksim Meydanı’nı ve İstiklal Caddesi’ni miting/toplantı alanı olmaktan çıkardı. Katılımcıların ısrarı ve gayretiyle İstiklal Caddesi, 2019’a kadar ‘Feminist Gece Yürüyüşü’ne güzergâhlık yapmayı sürdürdü. 

2019’da, emniyet güçleri, İstiklal Caddesi’nde binlerce kişinin yürümesine izin vermedi.

‘8 Mart Dünya (Emekçi) Kadınlar Günü’, pek ülkede ‘resmi tatil’ ilan edildi.

İtalya’da Kadınlar Günü’ne ‘La Festa Della Donna’ deniliyor. Erkekler, eşlerine veya sevgililerine mimoza hediye ediyor. Geleneğin 2. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında Roma’dan başlayıp yayıldığına inanılıyor.

ABD yönetimi, her 8 Mart’ta, kadınların toplum içindeki yerini ve tarihsel başarılarını vurgulayan bildiri yayınlıyor. Mart, ‘Kadın(ların) Ayı’ kabul ediliyor.

- İstatistikler, Kadınların Sömürüldüğünü Gösteriyor… -

2020’de kadınlarla ilgili dikkat çeken/düşündürücü istatistikler de yayınlandı. Dünya üzerindeki yoksulların yüzde 70’i kadındı. Eğitim al(a)mamış fertlerin yüzde 66’sını da ayrı cinsiyet grubu oluşturuyordu. En yaygın ve en az cezalandırılan şiddet suçları hanımlara karşı işleniyordu. 

‘Fuhşa zorlanan ya da satılanların sayısı yılda 700 bin ile 4 milyon arasında değişiyordu. P..zevenklerin eline yılda 12 - 15 milyar ABD doları civarında meblağ geçtiği hesaplanıyordu.’ 

Gözlemcilerin tahminlerine göre, ‘113 ile 200 milyon arasındaki kadın resmi kayıtlarda görünmüyordu, kayıptı. Çocuğu doğar doğmaz ölenlerin sayısı hayli kabarıktı. Toplum, erkek evlada daha fazla değer veriyordu.’ 

‘Her 3 kadından birisi dövülmüştü veya tacize uğramıştı. ‘Dini ve kültürel sebeplerden ötürü, yılda ortalama 2 milyon kız çocuğunun genital organları zarar görüyordu!’

Kadınlar, dünyadaki toplam gelirin ancak yüzde 10’una ulaşabiliyordu. Fakat işlerin yüzde 66’sını yapıyorlardı. Yeryüzündeki mal varlığının yüzde 99’u erkeklerin, yüzde 1’i de hanımlarındı.

Her 19 Kasım’da, ‘Dünya Erkekler Günü’ kutlanıyor. Önerilere/girişimlere rağmen, BM yetkilileri, 19 Kasım’ı resmen kabul etmedi. Dünyanın 60’dan fazla ülkesinde etkinlikler yapılıyor. Vurgulanan temaların başında ‘cinsiyet eşitliğinin güçlendirilmesi’, ‘erkek çocuklarının sağlığı’ vb. geliyor.

Güçlü örgütler, her 19 Kasım’da farklı temaları gündeme getirmeye çalışıyor. 2016’nın dikkat çeken konusu: ‘Erkek İntiharlarını Durduralım!’ idi.

8 March 2021 10:57
1,066 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

İsmet Paşa’nın Elini Öpen TİP Lideri

Mehmet Ali Aybar, çok iyi eğitim almıştı; Sol/Sosyalist düşünce aileden mirastı.

Fosforlu Cevriye

Suat Derviş’in kalemiyle ölümsüzleşen ‘Fosforlu Çevriye’, toplum dışına itilmiş, sokakları mesken edinmiş ‘hayat kadını’ydı! Özgürlüğüne düşkündü. Çilesini/kaderini kabullenmişti. Erkeklere boyun eğmezdi. Polis takibinden kaçan adama kalbini vermekten de çekinmedi. Ya romanın yazarı Suat Derviş kimdi, nasıl bir hayat sürdü?

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

Monroe'nun Beyaz Saray Hevesi

Hollywood’un ünlü ikonlarından Marilyn Monroe’nun, ABD eski başkanlarından John F. Kennedy ile yaşadığı yasak aşkı Jackie Kennedy’e itiraf ettiği iddia edildi.

Türbesine Kilise Yapılan Padişah

1693’de yöreyi ele geçiren Avusturyalılar, türbeyi temellerine kadar yıktılar. Tepeye de Turpek adını verdiler. Türbenin yerine, Szüz Maria Kilisesi'ni inşa ettiler.

Mussolini’den Roma’ya Cami

Kont Ciano’nun günlüklerinin yayınlanmasına İtalya’da izin verilmemiş, eşi Edda Mussolini Ciano tarafından Amerikalılara iletilmesiyle kitap okuyucuyla buluşabilmişti.

Papaz’ı Korkutan Dosya

‘The Friends, The British Secret Intelligence Service’nin Makarios ile ilgili dosyaları, 1950’den bu yana dinî ve politik olarak önderlik ettiği halkına anlatılamayacak ölçüde rezilliklerle doluydu.

Nazım’ın Tek Taraflı Aşkı

Suat Derviş (Hatice Saadet); güçlü, mağrur, bildiği yolda dönmeyecek kadar cesur, kartvizitinde pek çok ilki taşıyan kadındı.

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

CIA’dan Kongo’ya Jazz Festivali

ABD, 1940-1960 arasındaki süreçte Kongo’ya özel ilgi gösterdi. CIA’nin ağabeyi, Stratejik Hizmetler Ofisi, zengin uranyum yataklarını belirledi. Çok gizli operasyon(lar)la Japonya’ya atılan atom bombalarının yapımı için gereken ham maddeyi elde etti ve ülkesine taşıdı.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Uzayda Kömür Olan Kozmonot Köpek

Uzay çalışmalarında, ABD ve Sovyetler Birliği, ilk ciddi adımları atan iki ülkeydi.

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

CIA’dan Kongo’ya Jazz Festivali

ABD, 1940-1960 arasındaki süreçte Kongo’ya özel ilgi gösterdi. CIA’nin ağabeyi, Stratejik Hizmetler Ofisi, zengin uranyum yataklarını belirledi. Çok gizli operasyon(lar)la Japonya’ya atılan atom bombalarının yapımı için gereken ham maddeyi elde etti ve ülkesine taşıdı.

Fransız Kılıcı Sallayan Harkiler

Cezayir, 130 yılı aşkın süre (1830 - 1962) Fransız sömürgesiydi. Koloni yönetimi, yerli halkı sindirmek için her türlü insanlık dışı uygulamayı yaptı. Süreç içinde Arap ve Bedevi asıllı 10 milyona yakın Müslüman hayatını yitirdi. ‘Harki’ denilen yerli işbirlikçiler, Fransız saflarında yer aldı. Verilen emirleri uyguladılar. Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nda soydaşlarına karşı savaştılar.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

İsmet Paşa’nın Elini Öpen TİP Lideri

Mehmet Ali Aybar, çok iyi eğitim almıştı; Sol/Sosyalist düşünce aileden mirastı.

Atatürk'ün Emaneti Türk Hava Kurumu

Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda sadece yerli uçağın yapımı değil, millî silah sanayinin de temeli atıldı. Atatürk’e göre Türk Milleti yüksek karaktere, zekâya, kabiliyete sahipti. Kendi uçağını, tankını ve her türden savaş silah(lar)ını üretebilirdi.

Osmanlı’nın İçki Tüketimi

1904’de, Osmanlı’nın şarap ihracatı tamı tamına 340 milyon litreydi. Osmanlı; Avrupa’nın en önemli içki üreticileri arasındaydı.

Devlet Eliyle Kalpazanlık

Almanya, 2. Dünya Savaşı’nda ezeli düşmanı İngiltere ile sadece cephede karşılaşmadı. Ekonomik yıkıma uğratmak için de çok gizli ve usta işi planı devreye soktu. ‘Bernhard Operasyonu’ denilen harekâtla sahte kâğıt paraları İngilizlerin günlük hayatına soktu. Enflasyonu artırdı, fiyatları zıplattı.

Yeşilçam’ın Muhafazakâr Kralı

16 yıl boyunca, Yeşilçam’ın bir numarasıydı. Kral, unvanını taşırken zorlandığı muhakkaktı; şöhretin sorumluluğunu hakkıyla teslim etti.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Hitler’in Karısı da Yahudi Çıktı

Tarihe ‘Yahudi soykırımını yap(tır)an lider’ suçlamasıyla geçen, Alman Nazi Partisi’nin değişmeyen Führer’i Adolf Hitler’in son büyük aşkı, nikâhlı karısı Eva Braun Aşkenaz Yahudisi çıktı.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Diğer Dünya Tarihi Yazıları

Putin’in Türk Asıllı Metresi

Putin’in hayatına giren veya adı beraber anılan hanım(lar)ın yüzüne şans hep güldü. Kimisi gayrimenkul(ler)e ve servete kondu. Kimisi de politikaya girdi. Medya dünyasında patron koltuğuna oturdu. Devlet protokolünde ‘görünmeyen statü’ sahibi kesildi. Alina Kabaeva, şöhretli sporcuydu. Putin’le tanıştıktan sonra ününü, variyetini ve etkinliğini artırdı. Bayan Kabaeva, ‘son göz ağrısı’na, ‘Kış öncesi gelen - kısa süreli - aldatıcı yaz’a benzetildi. Güzelliği ile sadece Putin’in değil, bütün karşı cinsin ilgisini topladı. Sadece Rusya’da değil dünyada da stardı!

Putin'in Kadınları

Ünlü şairimiz Orhan Veli, ‘Kitabe-i Sen-i Mezar’ isimli şiirine, ‘Hiçbir şeyden çekmedi dünyada / Nasırdan çektiği kadar,’ mısralarıyla başladı. Süleyman Efendi’nin sıkıntılarını anlattı. Putin de, çevresindeki güzel kadınlardan çekti. Kalbini verdiği, kanatları altına aldığı, özenle sakladığı ‘nazende’ler sayesinde merak edildi, dillere düştü, haberlere mevzu oldu. Putin ve yakın çevresini saran ‘nazenin’ler, dünyanın da ilgisini çekecekti!

Öteki Putin / 2

Putin, dünya siyaset arenasına çıkınca, hemen fark edildi. Gizli servislerin, basının ilgi alanına girdi. Özel hayatı, çalışma şekli, yakın çevresi, ailesi ve hatta akrabaları tek tek değerlendirildi. Yazıldığı gibi Putin, ‘dünyanın en zengin adamları arasında’ mıydı? ‘Birbirinden güzel 2 hanımla birlikte olmuş’ ve ‘ailesinin kalabalıklaşmasını sağlamış’ mıydı?

Öteki Putin / 1

Putin, ‘KGB okulu/geleneği’nden gelen Rusya Federasyonu Başkanı’ydı. Tarihine, devletinin derin/‘kadim’ geleneklerine ve kurumlarına bağlıydı. Hatta resmen açıklamasa bile, 20. asrın 2 numaralı süper gücü, ‘Sovyetler Birliği’nin mirasçısıydı. ‘Çarlık Rusyası ile SSCB’nin sentezi gibiydi!’

Kral Charles’ın ‘Gönül Galerisi’

Prens Charles ile Camilla arasındaki aşk öyküsü televizyon dizi(si) senaryosuna benzerdi. Taraflar, bir dargın bir barışık, bazen hoşnut bazen üzgün yarım asrı aşan ‘parçalı bulutlu’ birliktelik yaşadı. İkili - başka kişilerle evliyken dahi! - birbirlerinden vazgeçemedi. Sonunda mutlu sona ulaştılar ama hayli geç olmuştu!

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

Hitler’in Karısı da Yahudi Çıktı

Tarihe ‘Yahudi soykırımını yap(tır)an lider’ suçlamasıyla geçen, Alman Nazi Partisi’nin değişmeyen Führer’i Adolf Hitler’in son büyük aşkı, nikâhlı karısı Eva Braun Aşkenaz Yahudisi çıktı.