Audrey Hepburn ya da Kuğu Boyunlu Direnişçi

Dünyanın en güzel, en başarılı ve en doğal kadın sinema sanatçıları arasındaydı. İkinci Dünya Savaşı’nın bütün olumsuzluklarını/yıkıcılığını yaşadı. Savaş sonrasında ise, yıldızlaşan mesleki kariyerin ama mutsuz yaşamın sahibiydi.

Audrey Hepburn ya da Kuğu Boyunlu Direnişçi

Hollywood’un moda ikonu, Amerikan filmlerinin kuğu boyunlu, sıfır beden, esmer güzeliydi. Öldükten sonra da yaşamayı başaran, hakkında konuşulan ve yazılan nadir sinema insanıydı. Bir güz yaprağı gibi zayıf ve kırılgan, kraliyet ailesinden gelen soyluluğa sahip, zarafetin ve masumiyetin toplandığı kadındı. 

Olağanüstü rol kabiliyetine sahipti: Aynı anda çocuksu, şımarık, komik, sevdalı, çekici, saf görünebilirdi. Hollywood’un 50’li ve 60’lı yıllarına damgasını vurdu. Oyunculuğu kadar sıra dışı/şık giyim tarzı, kendine has, özgün modasıyla dikkate değerdi. Hayırseverliği ile anıldı/hatırlandı.

Flemenk-İngiliz asıllı, ABD’li oyuncu Audrey Hepburn; ölümünden 33 yıl sonra yine kendisinden bahsettirdi. Hepburn hakkında yazılan iki kitap; güzel yıldızın bilinmeyen/şöhretinin gölgesinde kalmış yönlerini açıklarken, bazı itirazları da beraberinde getirdi..

- Öz amcası, Kont Otto van Limburg, Naziler tarafından idam edildi… -

Belçika’da nüfus kaydına göre Eudrey Kathleen Ruston; Hollanda kimliğinde Eda van Heemstra; ABD’deki ya da Hollywood’daki adı ile Audrey Hepburn; 2. Dünya Savaşı’nın bilinmeyen/isimsiz kahramanlarındandı. Öz amcası, Kont Otto van Limburg’un Naziler tarafından idam edilmesinden sonra, derin travma geçirdi; direnişe katılmaya karar verdi. Hollanda’da yaşadığı savaş günlerinde, Alman işgaline karşı durdu. Hollanda Direniş Ordusu’nun gönüllü fedaisi/üyesiydi. Örgüt yazışmalarının iletilmesi ve cevaplarının getirilmesinden sorumluydu. Yahudiler için sahte belgeler temin etti; jenositten kurtulmalarını, sürgün edilmemelerini sağlamaya çalıştı. 

Hollywood ikonu, UNESCO’nun iyilik meleği, başarılı sinema sanatçısı Audrey Hepburn; 4 Mayıs 1929’da Belçika’nın Brüksel şehrine bağlı Ixelles bölgesinde doğdu. Annesi Hollandalı Barones Ella van Heemstra idi. Babası, İngiliz vatandaşı, zengin bankacı/banker, Joseph Victor Anthony Ruston’dı. İşi dolayısıyla hep ülke dışındaydı; biraz da çapkındı. Evde kaldığı süre içinde karı koca arasında kavga eksik değildi. Küçük Audrey; evde hiç mutlu değildi; annesinin ilgisi de çok azdı. Özgüven sorunu yaşadı. İyi eğitim alması, kendine güvenini pekiştirebilmesi için - 6 yaşında! - Londra’da yatılı bale okula gönderildi. Bir yıl sonra da, 1935’de babası evi terk etti; karısını da boşadı. - Bir başka iddiaya göre; annesi ile babası, Audrey Hepburn daha bir yaşındayken ayrıldı! - Küçük talihsiz Audrey; aile sevgisini, anne baba sıcaklığını yeterince hissedemedi; babasını bir daha hiç görmedi. Hayatının son gününe kadar tek başına kalma, terk edilme korkuları yaşadı. Yalnızlığını ve sevgi eksikliğini daha çok bale çalışarak aştı. Annesi 2. kez evlendi.

- İngiliz Kökeninin Bilinmemesi İçin Adı Değiştirildi… -

2. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, milyonlarca insan gibi küçük Audrey’in de hayatını alt üst etti. Hollanda’ya Arhnem şehrine taşındılar. Ailesi de kalabalıklaşmıştı: 2 üvey kardeşi vardı. Audrey; okulu bırakmak zorunda kaldı. Annesi ileri görüşlüydü. Kızının adını Eda van Heemstra olarak değiştirdi. Audrey Kathleen Rustan ismi İngiliz kökenini vurguluyordu. 

Nazi Orduları; Kuzey Avrupa’da irili ufaklı ülkeleri işgale başladı. Çok geçmeden de Hollanda ele geçirildi; kukla yönetim kuruldu. Öz amcası, Kont van Limburg’un servetine Naziler tarafından el konuldu; kısa süre sonra da idam edildi. Kontun idamını bütün aile üyeleri izledi. Küçük Audrey; gördükleri karşısında şok yaşadı; derin sarsıntı geçirdi. Nazilerin ne kadar gaddar, gözü kara, zalim ve insanlıktan uzak davrandıklarını gördü. İşgalciler; ülkenin üzerine çökmüş çekirge sürülerine benziyordu. Hollanda’nın bütün zenginliklerini, yer altı ve yer üstü kaynaklarını Almanya’ya aktarıyorlardı. ‘Kıtlık kışı!’ denilen ayaz ve açlığın at başı gittiği çile günlerinde, binlerce Hollanda vatandaşı yetersiz beslenme ve besin darlığından hayatını yitirdi. Yiyecek bulabilenler de astım, sarılık hastalıklarına yakalanmaktan kurtulamadı. Küçük Audrey; hem astım hem de sarılığın pençesine düştü; dönemin izlerini ömrü boyunca çekti.

Hakkında yazılan iki kitaba göre Audrey; savaş boyunca antinazist/antifaşist örgütlerde çalıştı. Direniş teşekküllerinin faaliyetlerine katıldı. İlk oyunculuk yetenekleri de gizli mesajları iletirken/alırken gösterdi. Küçük güzel ulak; şifreli mesajları götürürken yakalanmaktan korkmadı. Berry Paris tarafından kaleme alınan biyografisinde yukarıdaki iddialar sıralandı. 

- Biyografi Yazarları Olayları Abartıyor muydu? -

Robert Matzen’in ‘Hollandalı Kız: Audrey Hepburn ve 2. Dünya Savaşı’ adlı eserinde de güzel yıldızın Hollanda Direniş Örgütü’ndeki faaliyeti inceden inceye aktarıldı. Kitabın önsözünü Hepburn’un küçük oğlu Luca Dotti yazdı. Annesinin 2. Büyük Savaş’ta yaşadıklarını/hatıralarını anlattı. Oğlu’na göre; Audrey Hepburn bir ‘kahraman’dı; tam bir ‘cesaret abidesi’ydi.

Hollanda’daki Airborne Savaş Müzesi Müdiresi Sarah Thurlings; biyografi yazarlarıyla aynı fikirde değildi. Hepburn için yazılan/yakıştırılan pek çok olay; ya hiç yaşanmamıştı ya da hayal mahsulüydü. Thurlings’in anlattıklarına ve aktardıklarına bakılırsa; Brüksel’den Avustralya’ya kadar çok geniş alanda, detaylı çalışma yapılmıştı. Binlerce belge incelenmişti; yaşayan binlerce tanıkla görüşülmüştü. Hepburn’ün direnişe katıldığına ilişkin bilgi ve bulguya rastlanmamıştı. Güzel kadın; savaş boyunca Arhnem’de tanınan bir dansçıydı. Direnişe katılma riskini alamazdı/almamıştı.

Müze yetkililerinin belirlemesine göre Hepburn’ün annesi Ella van Heemstra; Hollanda Faşist Partisi’nin çok etkin ve tanınan üyesiydi. Edindiği çevreyi ve sağladığı nüfusu, kızının dans dünyasında ilerlemesinde, ailesinin hayatta kalmasında kullandı. Savaşın son iki yılında Hepburn; Alman askerlerinin tanıdığı ve seyretmekten zevk aldıkları taze bir dansçıydı.

Annesi; Audrey Hepburn’ün üzerine titredi. İkinci evliliğinden olan çocuklarını Arhnem’de bıraktı. Londra’daki bale okulunun seçmelerine katılmak için kızıyla İngiltere’nin yolunu tuttu. Ama uzun yıkıcı savaş, kızın vücudunda derin izler bırakmıştı. Sağlıklı beslenememekten ötürü kasları yeterince gelişememişti ve kuvvetsizdi. Sözün özü: Vücudu bale yapacak dayanıklıktan ve beklenilen kıvraklıktan uzaktı. 

- Annesi Menejerliğini de Yaptı… -

Ella van Heemstra; şahsi bağlantılarını kullanıp, kızının Londra’da kalmasını ve müzikallerde rol bulmasını sağladı. Hepburn; Londra’ya ısındı; bütün benliğiyle işine sarıldı. Güzelliği, masumiyeti, zarafeti, sadeliği ve hüzünlü yüzüyle fark edildi. Kısa sürede önemli rollere can verdi. Dans yeteneğini ve performansını geliştirdi. Olağanüstü başarımı sayesinde bütün dikkatleri üzerinde topladı. 

Hollywood kapılarının açılmasında, dans yeteneğinin ve müzikal performansının payı tartışılmazdı. Annesinin menajerliği ve etkilediği sanat çevresinin yükselişinde rolü de azımsanamazdı. 

1948’de, ilk filmi ‘Dutch in Seven Lesson’da oynadı; hostes rolündeydi. İlk uzun ve etkili oyunculuk gösterisi: ‘Young Wives Tale’ (1951)’deydi. Linda Farell karakterine hayat verdiği, 1951 yapımı ‘Monte Carlo Baby’ ile adını duyurmaya başladı. Aynı yıl, ‘Lavender Hill Mob’ ve ‘Secret People’ filmlerinde oynadı.

1952’de çıkışı yakaladı. ‘Roman Holiday’ (Roma Tatili) adlı film için deneme çekimi önerisini kabul etti. Tecrübe filmi Londra’da çekilip, Hollywood’a gönderildi. Filmde bir prensesi canlandırdı; ilk başrolüydü. Karşısındaki erkek oyuncu Gregory Peck’di. İlk başrolünün ödülü de büyüktü: ‘En İyi Kadın Oyuncu Akademi Ödülü’nü kazandı. ‘Roman Holiday’; aynı yıl 10 dalda Oscar’a aday gösterildi; 3 tanesini aldı.

Billy Wilder’in ‘Sabrina’sında ünlü aktör Humphrey Bogart’ın karşısındaydı. Bir defa daha Oscar adayları listesinde yer buldu. Döneminin bütün ünlü aktörleriyle kamera karşısına geçti; en tanınmış rejisörlerinin yönettiği yapımlarda oynadı. ‘War And Peace’, ‘Funny Face’, ‘Love in the Afternoon’, ‘Green Mansions’, ‘The Unforgiven’ gibi sinema tarihine geçmiş yapımlarda adı hep en üstte yazıldı. ‘My Fair Lady’, ‘Breakfast At Tiffany’s’, ‘Wait Until Dark’… gibi filmlerdeki başarısı tartışılmazdı.

- Özel Hayatında Aradığı Aşkı Bir Türlü Bulamadı… -

Özel hayatında fazla başarılı sayılmazdı. Fransız şarkıcı Marcel le Bon ile kısa süren bir beraberlik yaşadı. İş adamı James Hanson ile nişanlandı. Aldatıldığını öğrenince hemen terk etti. Başrol arkadaşları Gregory Peck ve Humprey Bogart ile aşk ilişkisine girdi. Sonuç yine hüsrandı.

Çocuk sahibi olmak, kalabalık bir aile sofrasına oturmak isterdi. William Holden ile fırtınalı aşka yelken açtı; evladı olamayacağını öğrenince dünyası yıkıldı. 

İlk evliliğini, 1954’de Mel Ferrer ile yaptı; 1968’de boşandı. Sean adını verdiği ilk oğlu doğdu; sonrası dramatikti. 4 defa halime kalıp düşürdü. Geniş/büyük aile kurma hayali kursağında kaldı. Her hareketi, yaşantısının her anı basının ilgisindeydi. İtalyan asıllı pisiyatrist, Dr. Andrea Dotti ile ikinci evliliğini yaptı. Küçük oğlu Luca Dotti’yi doğurdu. Luca’dan ikinci kez hamile kaldı; ama yine düşük yaptı.

Amerikalı aktör Ben Gazzara ile mutluluğu yakaladığını sandı. Son birlikteliğinin kahramanı Hollandalı aktör Robert Wolders’dı. O’nun kollarında son nefesini verdi.

- Anne Frank’ın Hatıra Defteri’inde Oynamayı Reddetti… -

İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca ve İspanyolca’yı açık, anlaşılır, ana diline yakın, akıcı şekilde konuşurdu. Filmlerinde dublaja gerek görülmezdi.

1959’da The Diary of Anne Frank (Anne Frank’ın Hatıra Defteri)’in önerilen rolü kabul etmedi. 2. Dünya Savaşı boyunca yaşadığı acı tecrübeleri hatırlamaktan korktu. 1963’de Kleopatra filmi için düşünüldü; ancak rolü Elizabeth Taylor kaptı.

Hollywood’daki kadın oyunculardan oldukça farklıydı. Çok zayıftı ve uzundu. Gülen yüze, etkileyici/delici bakışlara sahipti. Yüz ifadesi daima biraz hüzünlüydü. Dikkat edildiğinde görülebilen tarifi imkânsız/zor melankoli yüklüydü. 

Hayatının son yıllarını hayır işlerine ayırdı. Oğullarının yönettiği yardım fonuyla dünyanın her yerinde yardıma ihtiyaç duyan insanlara/kurumlara el uzatmaya çalıştı. UNICEF’in ‘iyi niyet elçiliği’ni başarıyla yürüttü.

Sanat macerası ve sinema, hayatının bütününü doldurmuyordu. Aşkı; ama sürekli aşkı arıyordu. Hayalinde kalabalık, mutlu ve sevgi yüklü bir aile hüküm sürüyordu. Yün yumağı gibi sıkı, birbirine saygılı ve bağlı ailesi için her şeyini verebilirdi. Bağlandığı, nikâhlandığı bütün erkeklerde babasını aradı. Ömrünün sonuna kadar da macerasını sürdürdü.

Aşırı sigara - günde 60 tane! - içerdi. Akciğer kanserinden - bir başka iddiaya göreyse; kolon kanserinden! - öldüğü yazıldı. Son yıllarını ağır tedavi şartlarında geçirdi.

13 August 2019 08:53
1,742 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Oscar Ödülleri’ni Reddeden Ünlüler

Oscar ödülünü kazanmak için her türlü çılgınlığı/tanıtımı yapanların yanında çeşitli sebeplerden reddedenler de görüldü.

Kadın Saçı Koklamayı Seven ABD Başkan Adayı

Joe Biden, uzun mesafe engelli koşusuna katılan tecrübeli atlete benzetildi. Önüne çıkan her mâniayı aştı, siyaset dünyasında adım adım yükseldi. ABD Başkanlık Seçimleri’ni kazanmasına şaşırmalıydı. İleri yaşına karşın, bir delikanlının dinamizmine ve yılmazlığına sahipti.

Asker Vatan Savundu, Yangın Söndürdü

Osmanlı’da ilk itfaiye teşkilatı 18. asrın başında kuruldu. Yeniçeri Ocağı’na bağlıydı. İstanbul’da ve çevre ormanlarda çıkan yangınları söndürmeye çalıştı. Taşıma su ve ilkel teçhizatla işi zordu.

Mussolini’den Roma’ya Cami

Kont Ciano’nun günlüklerinin yayınlanmasına İtalya’da izin verilmemiş, eşi Edda Mussolini Ciano tarafından Amerikalılara iletilmesiyle kitap okuyucuyla buluşabilmişti.

Baltacı, ‘Şehvet’ Değil ‘Rüşvet’ Mağduru

Baltacı Mehmet Paşa; Prut Harbi’nde risk alsa; Rusya, tarih sahnesinden siline(bile)cekti. Tereddüt, aşırı güvensizlik, ‘rüşvetin dayanılmaz çekiciliği’ tarihin ebediyen değişmesini engelledi.

Haydarpaşa’nın Başına Gelenler

Alman mimarisinin ülkemizdeki en bilinen örneği Haydarpaşa Garı’nın ne kadar arabesk kaderi olduğu inşaatın başladığında belli gibiydi.

Asker Vatan Savundu, Yangın Söndürdü

Osmanlı’da ilk itfaiye teşkilatı 18. asrın başında kuruldu. Yeniçeri Ocağı’na bağlıydı. İstanbul’da ve çevre ormanlarda çıkan yangınları söndürmeye çalıştı. Taşıma su ve ilkel teçhizatla işi zordu.

67 Yıl Sonra Mezarı Bulunan Bakü Fatihi

Bakü’ye giren Kafkas İslam Orduları Komutanı ‘Fahri Ferik’ Nuri Bey’in anavatanındaki ‘sembolik sayılabilecek’ mezarı 67 yıl boyunca bulunamadı. Araştırmacı Atilla Oral Bey olmasa belki de kıyamete kadar kayıp kalacaktı.

Huzurevinde Sönen Yıldız

Altan Karındaş çok yönlü sanatçıydı. İlk Türk şov kadınıydı. İnsan, çocuk ve hayvan taklitlerini çok iyi yapardı. TSM’yi bilirdi, makamlara vakıftı. Makber’i kusursuz seslendirirdi. Sadece sanatçı yönüyle değil, güzelliğiyle de çekim merkeziydi.

Kadın Saçı Koklamayı Seven ABD Başkan Adayı

Joe Biden, uzun mesafe engelli koşusuna katılan tecrübeli atlete benzetildi. Önüne çıkan her mâniayı aştı, siyaset dünyasında adım adım yükseldi. ABD Başkanlık Seçimleri’ni kazanmasına şaşırmalıydı. İleri yaşına karşın, bir delikanlının dinamizmine ve yılmazlığına sahipti.

Shakespeare, Aileden ‘Tefeci’ymiş

İngiliz edebiyatının kutup yıldızı William Shakespeare’nin özel hayatı son derece şaşırtıcı, pek çok sarsıcı anekdotla doluymuş.

Bakan Adayı İçin ABD’den Referans

Yeni MGK üyesi Karaosmanoğlu’nun ‘güvenlik soruşturması’ yapılmalıydı. Öğrenciliğinden beri ‘sosyal demokrat’ kimliğiyle/duruşuyla ön plana çıkmıştı. Hatta bazı bilgilendirmelerde ‘Solcu!’ diye tanımlanmıştı.

İnsan Hakları Müzesi’ndeki Kafatasları

Cezayir; Paris’teki İnsan Hakları Müzesi’nde 150 yıldan beri sergilenen, Cezayirli direniş liderlerinin kafataslarının ülkeye geri verilmesini resmen istedi.

On İki Ada’yı - Maalesef! - Osmanlı Verdi

Siyasi tarihimizde 2 tane Lozan Antlaşması vardı. İlki 15 Ekim 1912’de, ikincisi 24 Temmuz 1923’de imzalandı. Osmanlı; Lozan’ın Ouchy semtinde imzalanan birinci antlaşma ile 12 Ada’yı İtalya’ya - geri alabilmek/ödünçlük koşulu ile! - bıraktı.

Nihat Erim’in Kıbrıs Raporu

Erim; 1956 yılında, Başbakan Adnan Menderes’e verdiği raporda; Kıbrıs’ta en iyi çözüm yolunun taksim olduğunu vurguladı.

Radyoevi’nde Yumruk Yumruğa Giren Şairler

Kültür adamı Hıfzı Topuz, anılarını yayınlamasa; 2 şairimiz Oktay Rifat (Horozcu), Melih Cevdet (Anday) ve ressam Avni Arbaş’ın yaşadığı renkli olayı öğrenemeyecektik.

Kölesinden Çocukları Olan ABD Başkanı

Kölelik karşıtı ABD Başkanı Thomas Jefferson, evinde çalışan hizmetçi zenci köleyle yaşadığı seks skandallarıyla anıldı; güzel köleden tam altı çocuk sahibi oldu.

Prenses Diana’nın Bilinmeyen Kızı

Prenses Diana’nın İngiliz Veliaht Prensi Charles’tan Sarah isimli gizli bir kızının olduğu iddia edildi.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Hitler’in Karısı da Yahudi Çıktı

Tarihe ‘Yahudi soykırımını yap(tır)an lider’ suçlamasıyla geçen, Alman Nazi Partisi’nin değişmeyen Führer’i Adolf Hitler’in son büyük aşkı, nikâhlı karısı Eva Braun Aşkenaz Yahudisi çıktı.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

İsmet Paşa’nın Elini Öpen TİP Lideri

Mehmet Ali Aybar, çok iyi eğitim almıştı; Sol/Sosyalist düşünce aileden mirastı.

Putin'in Kadınları

Ünlü şairimiz Orhan Veli, ‘Kitabe-i Sen-i Mezar’ isimli şiirine, ‘Hiçbir şeyden çekmedi dünyada / Nasırdan çektiği kadar,’ mısralarıyla başladı. Süleyman Efendi’nin sıkıntılarını anlattı. Putin de, çevresindeki güzel kadınlardan çekti. Kalbini verdiği, kanatları altına aldığı, özenle sakladığı ‘nazende’ler sayesinde merak edildi, dillere düştü, haberlere mevzu oldu. Putin ve yakın çevresini saran ‘nazenin’ler, dünyanın da ilgisini çekecekti!

Kral Hüseyin'in Yahudi Sevgilisi

CIA (Merkezi Haberalma Teşkilâtı) resmi belgelerine göre çöpçatanlık yaptı: Ürdün Kralı Hüseyin ile Yahudi asıllı Hollywood yıldızı Susan Cabot ilişkisine aracılık etti.

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

Kurbanlarını Gazete İlanıyla Bulan Kadın Seri Katil

Bayan Belle Gunness, yeni hayat kurmak için ABD’ye geldi. ‘Amerikan rüyası’nı gerçekleştirmek, zenginleşmek amacıyla kendince yol tuttu. Servet sahibi oldu fakat gönlünce harcayamadı. Kurbanlarıyla aynı kaderi paylaştı. Suç ortağının hedefine oturdu.

Tavşan Doğuran Kadın

İngiltere tahtında oturan, İngilizce bilmeyen, çevresi ve devlet yöneticileriyle Fransızca konuşa(bile)n I. George’un döneminde inanılması zor/garip olaylar, skandallar yaşandı. 50 kadar tavşan doğurduğunu iddia eden Mary Tofts adlı kadın da sahtekârlar arasındaydı.

Mustafa Kemal Paşa’nın Terzisi

Paşa; klasik ve her devirde moda olabilecek, kendi stiline gidebilecek kumaşları seçerdi. Kumaşlarının bir kısmı yurt dışından gelirdi.

Babasının Mezarını Arayan Gazeteci

Yunan Hükümeti, tarihi mezarlığı kaldır(t)mış, üstünden de geniş asfalt yol geçirmişti. Sakız Adası’nın son Mutasarrıfı Hamdi (Simavi) Bey’in mezarı da kayıplara karışmıştı.

Diğer Dünya Sineması Yazıları

Hollywood Hayranı Stalin

Sovyetler Birliği’ni 31 yıl çelik eldivenle yöneten Stalin sıkı bir Hollywood hayranıydı.

Monaco’yu Parlatan Oscarlı Güzel

Grimaldi Ailesi; asırlar boyu bir bedduanın kurbanı mı oldu; yoksa ailenin fertleri çok göz önündeydiler de nazara mı geldiler, bilinemedi.

Oscar Ödülleri’ni Reddeden Ünlüler

Oscar ödülünü kazanmak için her türlü çılgınlığı/tanıtımı yapanların yanında çeşitli sebeplerden reddedenler de görüldü.

Oscar Ödülleri’nin Çok Renkli Tarihi

Kısaca Akademi Ödülleri adıyla tanınan Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (Academy of Motion Picture Arts and Sciences) Ödülleri ilk defa 16 Mayıs 1929’da verildi.

Frank Sinatra - Mafya Dostluğu

ABD’de yayınlanan ‘Sinatra: Hayat’ isimli kitapta, ünlü sinema oyuncusu - şarkıcı Frank Sinatra’nın yer altı dünyası ile sıkı ilişkileri olduğu, mafya için kuryelik yaptığı iddiasında bulunuldu.

Steve McQueen’in Baştan Çıkartan Parfümü

Ünlü aktör Steve McQueen’in kullandığı özel parfümün kadınların cinsel hormonlarını harekete geçirici özellikte olduğu belirlendi.

Monroe'nun Beyaz Saray Hevesi

Hollywood’un ünlü ikonlarından Marilyn Monroe’nun, ABD eski başkanlarından John F. Kennedy ile yaşadığı yasak aşkı Jackie Kennedy’e itiraf ettiği iddia edildi.