İran'ın Nükleer Satrancı

Hedefe konulan İranlı nükleer fizikçiler şehir içinde düzenlenen suikastlarda öldürüldü. Trafikte yaklaşan motosikletli kişiler, ya arabanın dış yüzeyine mıknatıslı bomba yerleştirdi ya da otomatik silahlar kullanıp olay yerinden hızla uzaklaştı.

İran'ın Nükleer Satrancı

King’s College’de görev yapan nükleer fizikçi Prof. Dr. Peter Zimmenman’a göre, 2. Dünya Savaşı’nın kaderini değiştiren ‘Manhattan Projesi’nin askeri yöneticisi Leslie Groves 1942 veya 1943’de öldürülseydi, atom bombası imal edilemezdi. Savaşın gidişatında çok daha vahim olaylar yaşanırdı. Aynı akıbet 1944’de vuku bulsaydı, bombanın yapım süresi uzardı, belki de kısa süreli gecikme yaşanırdı. Günümüz İran’ı da - yoğun iddialara göre! - benzer silahın imalatı sürecindeydi. Bazı nükleer fizikçilerin hayatlarını yitirmeleri hedefe ulaşmayı savsaklayabilirdi fakat operasyonu durduramazdı.

İran’da en son fizik profesörü Muhsin Fahrizade öldürüldü. Batılı basına göre, ‘İran Savunma Bakanlığı Araştırma ve İnovasyon Kurumu Başkanı’ydı. ‘Askeri kurum’ diye nitelenen İmam Hüseyin Üniversitesi’nde görevliydi. Balistik füze programının da önemli isimlerindendi. İsrail’de yayınlanan Yediot Ahronot gazetesi, ‘Fahrizade’nin İsrail Gizli Servisi MOSSAD tarafından 2008 öncesinden beri takip edildiğini’ yazdı. 

Fahrizade, hastaneye ağır yaralı kaldırıldı. Tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı, acil serviste son nefesini verdi.

- İran’ın Nükleer Çalışmaları Şah Döneminde Başladı… -

İran yönetimi, saldırıları ‘dış kaynaklı bazı çevrelerin engelleyici oyunu’ şeklinde değerlendirdi. Amacı: ‘Barışçıl gayeli uranyum zenginleştirme faaliyetlerini aksatmaktı/durdurmaktı. Batılı ülkelerin iddia ettiği gibi nükleer silah geliştirmeye yönelik değildi.’ 

İran’ın nükleer çalışmaları, 1975’de, Şah döneminde başladı. Alman uzmanların yardımıyla atom santral(lar)ı inşa etme planları hazırlandı. Humeyni Devrimi’nin ardından proje kaderine bırakıldı/terkedildi. 1990’lı yıllarda tekrar hatırlandı ve canlandırılmaya çalışıldı. Rusya’dan teknolojik destek sağlandı, ‘kervan yola koyuldu’! Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, oluşuma dikkat çekti. Tesislerde uranyum zenginleştirme çalışmaları yapıldığını beyan etti. Moskova yönetimi, eleştirilerden rahatsızlık duydu, desteğini azalttı. Ama ilişkiyi tamamen kesmedi. Basında yer alan bilgilere göre, 2007’nin Aralık ayında da gereksinim duyulan zenginleştirilmiş hammaddeyi temin etmeye başladı.

İran, 2010’da zenginleştirilmiş uranyum - sarı pasta! - üretimini kendi imkânlarıyla gerçekleştirdiğini açıkladı. İlk parti sarı pasta, Gaçin’deki işletmede istihsal olundu, İsfahan’daki dönüştürme tesisine gönderildi. 

Maden çıkarma faaliyetlerine de 2004’de başlatıldı. Öncesinde de, Güney Afrika’dan satın alındı.

- İran’ın Nükleer Fizik Âlimleri Hedefe Konuldu… -

İran inatçı tutumunu sürdürüp projeye devam kararı alınca bazı dış operasyonlara muhatap oldu. Tanınmış nükleer fizikçilerine suikastlar düzenlendi. 10 yıl içinde, bir iddiaya göre 5, diğer sava göreyse 8 bilim insanı hayatını yitirdi. İlim adamlarının - basında yazılanlara göre! - 3’ü gaz zehirlenmesi, 3’ü bombalı saldırı, 2’si de silahlı saldırıda hayatını yitirdi.

Basındaki bilgilere göre, ilk olay İstanbul’da meydana geldi. 7 Şubat 2007’de, Devrim Muhafızları Komutanı General Ali Rıza Askeri ortadan kayboldu. ‘Askeri’nin nükleer sırlara vakıf olduğu ve kaçırıldığı’ iddia edildi.

Ocak 2007’de, nükleer fizikçi Ardeşir Hüseyinpur evinde ölü bulundu. VOA’ya - Voice Of Amerika! - göre Hüseyinpur, Şiraz Üniversitesi ve İsfahan’daki Malik Aştar Teknoloji Üniversitesi’nde öğretim görevlisiydi. İsfahan Nükleer Teknoloji Merkezi’nin kurucularındandı. Elektromanyetizma alanında uzmandı.

Uranyum zehirlenmesinden hayatını yitirdiği yazıldı. İran yetkililerinin ölüm haberini bir süre gizlediği ileri sürüldü. 6 gün sonra duyurulan vefat sebebi ‘gaz zehirlenmesi’ydi. 

İran, İsrail’i dolayısıyla MOSSAD’ı suçladı. Amerikan özel istihbarat şirketi ve araştırma grubu Stratfor, Şubat 2007’de bir rapor yayınladı. Hüseyinpur’un İsrail İstihbarat Örgütü MOSSAD tarafından öldürüldüğünü iddia etti.

- Umre’de Kaçırılınca CIA’ya Konuşan Nükleer Fizikçi… -

İranlı nükleer fizikçi Şahram Amiri, 2009 Haziran’ında Suudi Arabistan’a umre ziyaretine gitti. Kendisinden haber alınamadı, Dışişleri Bakanı Mutteki, Amiri’nin ABD’liler tarafından kaçırıldığını açıkladı. Bakanın verdiği bilgiye göre, ABD’nin elinde 11 İran vatandaşı vardı.

Amiri, 15 Temmuz 2010’da serbest bırakıldı. Ülkesine döndü, kahraman gibi karşılandı. BBC’nin haberine göre, CIA tarafından kaçırıldığını, vakıf olduğu hassas bilgileri ifşa etmesi için ‘yoğun psikolojik baskı’ altında tutulduğunu iddia etti. ABD’de çekildiği sanılan videosu ortaya çıktı. ‘Beni bilmediğim bir yere getirdiler. Uyuşturucu iğne yaptılar,’ diyordu. 

Washington yönetimi, İran’ın iddialarını yalanladı. Amiri’nin ABD’den sığınma istediğini savundu. Öz arzusu ile kaçtığını ve kendilerine ‘faydalı bilgiler’ verdiğini belirtti. Amiri, vatana ihanetten tutuklandı. 2011’de yargılandı, ‘idam edildiği’ haberleri basında çıktı.

2010 yılı, İranlı nükleer fizikçiler için uğursuz geldi. 

12 Ocak 2010’da, Tahran Üniversitesi nükleer fizik uzmanı Prof. Mesud Ali Muhammedi, uğradığı saldırıda hayatını yitirdi. Muhammedi, kuantum fiziği ve temel parçacık fiziği alanlarındaki çalışmalarıyla tanınıyordu. Evinin önündeki bubi tuzaklı motosikletin patlaması sonucunda hayatını yitirdi. 

Hükümet, ABD ve İsrail’i suçladı. ABD Dışişleri Bakanlığı iddiaları reddetti. İsrail ise sessiz kalmayı yeğledi.

- Ailesinin Yanında Öldürülen Fizik Profesörü… -

23 Temmuz 2011’de, Tahran’da Daryuş Rızai Nejat adlı nükleer fizikçi saldırı sonucu hayatını yitirdi. Rızai Nejat, - İran basınında çıkan haberlere göre! - fizik profesörüydü ve nötron aktarımı uzmanıydı. VOA’ya göreyse, ‘nükleer savaş başlıklarını tetiklemeye odaklanan yüksek voltaj anahtarları’ konusunda eksperdi. İran Savunma Bakanlığı ve Devrim Muhafızları ile bağlantılı Malek Ashtar Ulusal Araştırma Tesisi’nde çalışıyordu. Eşi ile kızını kreşten aldıktan sonra evine dönüyordu. Otomobilini takibe alan motosikletli saldırganların açtığı çapraz ateşle pusuya düşürüldü. Olayda Rızai Nejat’ın hanımı ve çocuğu yaralandı.

Ağustos 2011’de yayınlanan Der Spiegel dergisi, operasyonun arkasında Mossad'ın olduğunu öne sürdü. 

Aralık 2011’da, Mecid Cemali Feşi adlı kişi, olayın faili olarak yakalandı. Suikasttaki rolünü itiraf etti. İfadesine göre, Tel Aviv’de, İsrail İstihbarat Örgütü MOSSAD’ın eğitiminden geçmişti. İsrail adına cinayeti gerçekleştirmişti. Kendisine de 120 bin dolar ödendiğini itiraf etti. Feşi, 2011’de yargılandı ve idama mahkûm edildi. Hakkındaki hüküm, 2012’de tutuklu bulunduğu Tahran’daki Evin Hapishane’de infaz edildi.

- Suikastlarda Mıknatıslı Uzaktan Kumandalı Patlayıcılar Kullanıldı… -

29 Aralık 2010’da, Şehit Beheşti Üniversitesi’nde nükleer alanda çalışan tanınmış 2 profesör hedefe konuldu. Kuantum fiziği alanında bilinen, İran Atom Enerjisi Kurumu’nda da nükleer zenginleştirme ile ilgili teknolojilerin ilerlemesinde çalışan Prof. Mecit Şehriyari (45) ilk kurbandı. Seyir halindeki otomobiline yerleştirilmiş uzaktan kumandalı bombanın infilakı neticesinde hayatını kaybetti. Hükümetin açıklamasına göre, arabasına tutturulan bomba, motosikletli suikast ekibi tarafından patlatılmıştı. 

Dönemin İçişleri Bakanı Mustafa Muhammed Neccar, cinayette CIA ile Mossad parmağını savundu. İsrail suskun kaldı. ABD, olayı kınamakla yetindi.

Aynı gün, Şehit Beheşti Üniversitesi'nin nükleer fizik bölümü profesörü - Lazer teknolojileri ve izotop yöntemleri uzmanı! - Feridun Abbasi Davani'ye suikast düzenlendi. Davani, - işine giderken! - yanına yaklaşan motosikletli kişinin arabasına yerleştirdiği uzaktan kumandalı manyetik patlayıcıyı fark etti. Bombanın infilakından hemen önce aracından atlamayı başardı. Fakat yaralanmaktan kurtulamadı.

Davani, Devrim Muhafızları’na bağlı askeri okul Tahran İmam Hüseyin Üniversitesi’nin Fizik Bölümü’nde de başkanlık yapmıştı. Basında yer alan haberlere göre, 1979’dan beri Devrim Muhafızları’nın üyesiydi. - 2010 - 2013 arasında İran Atom Enerjisi Örgütü’nün başına getirilecekti! -  

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Mart 2007’de, Davani’yi kara listeye/’sakıncalılar listesine’ aldı. Gerekçe ise, ‘İran’ın nükleer ve balistik füze faaliyetlerinde yer alan kişi’ olduğu iddiasıydı.

Dönemin Nükleer Başmüzakerecisi Said Celili, başarısız suikast girişimden İsrail’i ve batı ülkelerini sorumlu tuttu. 

- Uranyum Zenginleştirme Programında Kullanılan Bilgisayarlara Virüs… -

ABD, nükleer reaksiyonların hesaplanmasında kullanılan bilgisayar programının satışına yasak getirdi. İranlı bilim insanları, zaman içinde kendi yazılımlarını geliştirdi. Yurt dışındaki uzmanlardan da yararlanıldı. Faaliyetler kısa süre yavaşlasa da, ihtiyaç duyulan knowhow - uzmanlık! - ve bilgi temin edildi.

Princeton Üniversitesi Araştırma Görevlisi Scott Kemp’in açıklaması dikkat çekiciydi. Kemp’in belirlemesine göre, ‘Natanz’da kurulu Uranyum Zenginleştirme Santrifüjleri’nde kullanılan programlara dışarıdan müdahale edildi.’ Santrifüjlerin bilgisayarları Stuxnet adlı virüs yüzünden çalışamaz duruma sokuldu.

2 Temmuz 2020’de, Natanz şehrinde bulunan Şehit Ahmedi Ruşen Nükleer Merkezi’nde patlama sonucunda yangın çıktı. Yaralanan olmamasına karşın maddi hasar oluştu. İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvendi, patlamanın sabotaj nedeniyle meydana geldiğini açıkladı.

Natanz’daki Uranyum Zenginleşme Merkezi’nde çalışan nükleer fizikçi Mustafa Ahmedi Ruşen, 11 Ocak 2012’de öldürüldü. Tahran’ın doğusundaki Allame Tebatebai Üniversitesi'nin yakınında motosikletli ekibin arabasına yerleştirdiği bombanın infilak etmesiyle hayatını yitirdi. Suikastta, Ruşen’in özel şoförü Rıza Kaşkayi de vefat etti.

Batı basınında yer alan haberlere göre Ruşen, ‘İran’ın füze programını yöneten heyetin üyesi’ydi. Fakat İran basını Ruşen’i, Natanz’daki ülkenin en büyük uranyum zenginleştirme tesisinin Ticari İşler Müdür Yardımcısı şeklinde tanıtıyordu. İran yetkililerinin açıklamasına göre, Natanz Nükleer Tesisi’nde ‘dış kaynak sağlama projelerinden ve malzeme siparişinden sorumlu’ kilit isimdi. 

- Time Dergisi’nin İddiasına Göre, Suikastlar İsrail’in İşiydi… -

ABD’nin etkin ve ünlü haftalık haber dergisi Time’nin 13 Ocak 2012’de yayınladığı haber dikkat çekiciydi. Suikastların üzerindeki perdeyi aralar mahiyetteydi. Time, İran’da nükleer fizikçileri hedef alan ölümcül suikastların ardında İsrail’in varlığı iddiasını savundu. Ahmet Ruşen’e yapılan operasyon da zincirin halkasıydı.

17 Haziran 2012’de, İran İstihbarat Bakanı konu hakkında açıklamada bulundu. Olaydan CIA, MOSSAD ve MI6’yı sorumlu tuttu. 20 kişilik bir suikast ekibinin tutuklandığını da duyurdu.

İran’ın nükleer programına vurulan son darbe, 27 Kasım 2020’de, Muhsin Fahrizade’nin öldürülmesiydi. Fahrizade, Tahran’ın Abserd ilçesinde hareket halindeki aracına düzenlenen saldırıda hayatını kaybetti. 

Fahrizade, ağır yaralı hastaneye kaldırıldı. Bütün tıbbi müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

Batı basının yorumuna göre, ‘Fahrizade, İran savunma sanayinin Süleymani’siydi!

Fahrizade, - 1958 doğumlu akademisyendi! - Savunma Bakanlığı Araştırma ve İnovasyon Kurumu Başkanı, İmam Hüseyin Üniversitesi'nde fizik profesörüydü.

ISNA - İranlı Öğrenciler Haber Ajansı! -‘ya göre, İran Devrim Muhafızları Ordusu Komutan Yardımcısı Ali Fedevi, olayın bilinmeyen yönlerini açıkladı. Suikast, yol kenarına terk edilen bir kamyonete yerleştirilmiş, uzaktan kumanda ile kontrol edilebilen otomatik silah(lar)la gerçekleştirildi. Vaka yerinde hiçbir saldırgana rastlanmadı. Cinayet silahı uydu sistemi ile kontrol edilebilen elektronik devrelere sahipti.

New York Times’in 3 Amerikalı yetkiliye dayandırdığı haberine göre, saldırının ardında İsrail vardı.

- İsrail Basınına Göre Fahrizade, 2008’den Beri MOSSAD’ın İzlemesindeydi… -

İran Devrim Muhafızları'na yakınlığı ileri sürülen Sepah Cybery isimli sosyal medya hesabında, suikaste 12 kişinin katıldığı bilgisi yer aldı.

İsrail basını, Fahrizade’nin İsrail İstihbarat Servisi MOSSAD tarafından 2008’den beri izlendiğini yazdı.

Yine bir başka habere göre, Nisan 2008'de, dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert, ABD Başkanı George W. Bush ile - Batı Kudüs'teki İsrail Başbakanlık Ofisi’nde! - Fahrizade hakkında özel görüşme yaptı. 

Olmert, duyduklarını kimseye özellikle de CIA Başkanı’na bile söylememesini rica etti. Küçük bir ses kayıt cihazı çıkardı. Farsça konuşan birisinin sözlerini dinletti. Verdiği bilgiye bakılırsa ses, İran’ın Gizli Askeri Nükleer Programı AMAD’ın başındaki Muhsin Fahrizade’ye aitti. Fahrizade, ‘İran’ın üzerinde çalıştığı gizli silah’ hakkında konuşuyordu. Şikâyetçiydi: ‘Kendisinden 5 nükleer bomba yapılması isteniyordu fakat yeterli/gerekli bütçe ayrılmıyordu.’

Yine aynı habere göre Olmert, Bush’a 2 ülke arasında istihbarat paylaşımı ve ortak operasyonlar talebini iletti. ‘Söz konusu görüşmeden sonra İsrail ile ABD, ‘müşterek hasım’ İran’a karşı tarihte benzeri görülmemiş işbirliğine girişti.’

- Birleşmiş Milletler Müfettişleri, Fahrizade İle Tanışmak İstedi… -

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 24 Mart 2007 tarih ve 1747 sayılı kararına göre Muhsin Fahrizade, yaptırım listesine alınan İranlı yetkililer arasındaydı. Kendisi, ‘İran Savunma Bakanlığı ile Silahlı Kuvvetler Başdanışmanı ve İran Fizik Araştırma Merkezi (PHRC) Başkanı’ydı.

2011’de Birleşmiş Milletler tarafından bir rapor hazırlandı. Fahrizade’nin atom bombasını yapacak teknolojiyi geliştirme/getirme girişimlerinde merkezi/etkin rol rol oynamasından şüphelenildiği vurgulandı.

BM’e bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı müfettişleri, İran’daki nükleer silah incelemeleri sırasında Fahrizade ile tanışmak istedi. Fakat yönetim, askeri personel olduğunu ileri sürüp öneriyi geri çevirdi. Atom programında herhangi rolü ya da yetkisinin bulunmadığını iletti.

Bir Türk haber sitesinde Fahrizade hakkında ilginç bir havadis yayınlandı. ‘İran’da nükleer alanda çalışan pek çok kişi gibi Fahrizade hakkında da bilinenler çok sınırlıydı. İran Ulusal Direniş Konseyi (NCRI)’nin - İranlı muhalif bir grup! - 2011’de yayımladığı raporda Fahrizade’nin 1958’de Kum kentinde doğduğu, nükleer mühendislik alanında doktora yaptığı yazıldı. İddiaya göre, İmam Hüseyin Üniversitesi’nde ders veriyordu, Devrim Muhafızları Ordusu’nda tuğgeneral rütbesine sahipti ve - dönemin! - Savunma Bakan Yardımcısı’ydı.’ 

- Fahrizade, ‘Dünyanın En Güçlü 500 Kişisi Listesi’ndeydi… -

Yine basında yayınlanan başka bir bilgiye göreyse Fahrizade, 1979’daki devrimin ardından kurulan Devrim Muhafızları Ordusu’na katıldı. ABD'de de Foreign Policy Dergisi’nde yayınlanan ‘Dünyanın En Güçlü 500 Kişisi Listesi’nde 5 İranlı ile birlikte yer aldı.

2014’de Reuters’a konuşan Batılı diplomatın beyanı da dikkat çekiciydi: ‘İran, uranyum zenginleştirme programını sürdürürse, Fahrizade, İran’ın atom bombasının babası olarak bilinecek!’

New York Times gazetesi, Fahrizade’yi İkinci Dünya Savaşı’nda ilk atom bombasını geliştiren Manhattan Projesi'nin başındaki J. Robert Oppenheimer'a benzetti.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Mayıs 2018’de, ‘İran’ın Nükleer Programı’ başlıklı sunum gerçekleştirdi. Konu hakkında basında yer alan haberlere göre, Netanyahu’nun nezdinde Fahrizade ‘projenin mimarı’ydı. ‘Bu isme dikkat edin, unutmayın!’ dedi. Hatta ortaya çok önemli bir iddia attı: ‘MOSSAD, 2018’de Muhsin Fahrizade’ye suikast girişiminde bulundu, ancak başarı sağlayamadı!’

ABD Başkanı Donald Trump’ın Fahrizade’nin öldürülmesinden hemen sonra sergilediği tavır da gözlerden kaçmadı. Trump, Yahudi gazeteci Yossi Melman’ın Twitter’de yayınladığı mesajlarını paylaştı. Melman’ın satırlarına göre Fahrizade, ‘İran’ın gizli askeri programının başındaydı. MOSSAD tarafından yıllar boyunca ele geçirilmeye çalışmıştı.’

İran, rakipleriyle tam bir ‘soğuk savaş’ın göbeğindeydi. ‘Nükleer satranç’ta çok iyi yetişmiş elemanlarını yitiriyordu. 

15 December 2020 21:48
965 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Kurbanlarını Gazete İlanıyla Bulan Kadın Seri Katil

Bayan Belle Gunness, yeni hayat kurmak için ABD’ye geldi. ‘Amerikan rüyası’nı gerçekleştirmek, zenginleşmek amacıyla kendince yol tuttu. Servet sahibi oldu fakat gönlünce harcayamadı. Kurbanlarıyla aynı kaderi paylaştı. Suç ortağının hedefine oturdu.

6 Milyar Doları Yiyen Fareler

Pablo Escobar, ‘beyaz zehir’ ticaretinin - bilinen! - ilk ve en önemli ismiydi. ‘ABD’yi dizlerinin üzerine çökertmeyi amaçladığını,’ tekrarlardı. ‘Büyük Şeytan’ın amansız düşmanıydı. Güçlü, mutlu, zengin ve uluslar arası alanda etkin Kolombiya düşlediğini söylerdi.

KGB’nin Ölüm Listesindeki Ünlü Aktör

Sovyetler Birliği’nin 2. Genel Sekreteri Joseph Stalin (1878-1953) sıkı bir western ve John Wayne hayranıydı.

Lady Diana’nın Sevgilisi Öldürülmüş

Lady Diana’nın eski İletişim Koçu Peter Settelen tarafından Kensington Sarayı’nda gizlice çekildiği ileri sürülen videolardan oluşan belgesel kafaları karıştırdı.

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Arayışla Geçen Bir Ömür

Münir Özkul’u tiyatro oyuncusu yapan, İsmail Dümbüllü’ye aşırı hayranlığıydı. 1968’de, Arena Tiyatrosu’nda Kanlı Nigar oyununun prömiyerinde Dümbüllü’yü seyretti ve avuçları patlayıncaya kadar alkışladı.

Muhsin Ertuğrul’un Ümitsiz Aşkı

Cahide Sonku, Türk sineması ve tiyatrosunun ilk gerçek kadın starıydı. Güzelliği, vamplığı, cüretkârlığı ve olağanüstü yeteneği ile istediği - dilediği gibi hayat yaşadı.

Arayışla Geçen Bir Ömür

Münir Özkul’u tiyatro oyuncusu yapan, İsmail Dümbüllü’ye aşırı hayranlığıydı. 1968’de, Arena Tiyatrosu’nda Kanlı Nigar oyununun prömiyerinde Dümbüllü’yü seyretti ve avuçları patlayıncaya kadar alkışladı.

Gâzi Paşa’nın Son Namazı

Ülkenin kurucu lideri/’banisi’ Mustafa Kemal Paşa, ölüm döşeğinde bile memleket meselelerine bigâne kalmadı. Tek hedefi: Türkiye’nin gelişmesi, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması ve uygar dünyada hak ettiği yeri almasıydı. Atatürk, ‘rehber edinilecek büyük Türk milliyetçisi ve vatan sevdalısı’ydı…

Kelebek Gibi Uçan Arı Gibi Sokan Casus

Ahmet Esat Tomruk Bey - nam-ı diğer ‘İngiliz Kemal’ -, ‘destan kahramanı’ydı. Korku kelimesini hiç tanımadı. Üstün yetenekliydi. Son derece soğukkanlı ve atılgandı. Ülkesi için çok büyük işler başardı. Şımarmadı, övgü istemedi. Makam mevki derdine düşmedi. Bildikleriyle/sırlarıyla kimseyi rahatsız etmedi. Müktesebatını mezara götürdü.

İran Şahı, Çağlayangil’e Darbeyi Haber Verdi

‘Ordunuz birkaç ay içinde darbe yapacak!’ dedi Pehlevi. Çağlayangil hem şaşırmış, hem de böylesi ‘okkalı’ haberin nasıl olup da İran tarafından öğrenildiğini merak etmişti.

Asker Vatan Savundu, Yangın Söndürdü

Osmanlı’da ilk itfaiye teşkilatı 18. asrın başında kuruldu. Yeniçeri Ocağı’na bağlıydı. İstanbul’da ve çevre ormanlarda çıkan yangınları söndürmeye çalıştı. Taşıma su ve ilkel teçhizatla işi zordu.

Adnan Menderes’in Son Yasak Aşkı

Menderes’in bir yanı hep boştu/boş kaldı. Eşi Berin Hanım ve tanıdığı/birlikte olduğu bütün kadınlarda annesini aradı; daha doğrusu anne sıcaklığını/şefkatini bulmaya çalıştı. Arayış serüveninde toplumun değer yargılarını pek dikkate almadı; anı dolu dolu yaşadı… Hep kalbinin sesine uydu; kadınların peşinden gitti, koştu…

67 Yıl Sonra Mezarı Bulunan Bakü Fatihi

Bakü’ye giren Kafkas İslam Orduları Komutanı ‘Fahri Ferik’ Nuri Bey’in anavatanındaki ‘sembolik sayılabilecek’ mezarı 67 yıl boyunca bulunamadı. Araştırmacı Atilla Oral Bey olmasa belki de kıyamete kadar kayıp kalacaktı.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

‘Devlet Hatun’ Latife Hanım!

Latife Uşşaki Hanım geçmişine ve anılarına saygılıydı. Mustafa Kemal Paşa’ya eşsiz aşkla bağlandı. 2,5 yıl süren evliliği bitince, İstanbul ve İzmir’de yaşadı. Toplantılara katılmadı, görüşme isteklerini reddetti. Paşası ile yaşadığı dönemde çekilen fotoğraflarıyla hatırlanmak istedi.

Seçkin Kötü Adam

Hayati Hamzaoğlu, Trabzon kökenli Yeşilçam emekçisiydi. Ömrü boyunca sinema aşkı ile yandı tutuştu. Karın tokluğuna filmlerde oynadı. 56 yaşına kadar her türlü sosyal güvenceden yoksundu. Alışılmış ‘kötü adam’ tiplemesine yeni yorum getirdi: Hemen teslim olmayan, film sonuna kadar dişe diş mukavemet eden/dövüşen kişiliğe büründürdü.

Kral Hüseyin'in Yahudi Sevgilisi

CIA (Merkezi Haberalma Teşkilâtı) resmi belgelerine göre çöpçatanlık yaptı: Ürdün Kralı Hüseyin ile Yahudi asıllı Hollywood yıldızı Susan Cabot ilişkisine aracılık etti.

Hitler’in 40 Saat Süren Evliliği

Hitler intiharından iki gün önce, beraber yaşadığı uzatmalı sevgilisi Eva Braun ile nikâh kıyıp resmen evlendi.

Oscar Ödülleri’ni Reddeden Ünlüler

Oscar ödülünü kazanmak için her türlü çılgınlığı/tanıtımı yapanların yanında çeşitli sebeplerden reddedenler de görüldü.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Diğer Casuslar Dünyası Yazıları

Kızıl Saçlı Afet

Anna (Kushchyenko) Chapman, 21. yüzyılın birinci çeyreğinde dünyaca ünlenen ilk kadın casustu. New York’ta faaliyet gösterdi. Eşsiz fiziği, kızıl saçları, yeşil gözleri, Hollywood yıldızlarını kıskandıran çok zengin gardırobu, lüks ötesi hayatıyla hedef seçtiği erkekleri parmağında oynattı. Mata Hari’nin türevi gibiydi.

MOSSAD'ın Suikast Listesindeki Siyasetçi

Yaser Arafat, yaşamı boyunca MOSSAD’ın tehdidi altındaydı. Sayısız suikast girişiminden son anda/kıl payı kurtulabildi. Ama hayatını yitirdikten sonra ortaya çıkan hastane raporu ürperticiydi...

CIA’dan Kongo’ya Jazz Festivali

ABD, 1940-1960 arasındaki süreçte Kongo’ya özel ilgi gösterdi. CIA’nin ağabeyi, Stratejik Hizmetler Ofisi, zengin uranyum yataklarını belirledi. Çok gizli operasyon(lar)la Japonya’ya atılan atom bombalarının yapımı için gereken ham maddeyi elde etti ve ülkesine taşıdı.

Devlet Eliyle Kalpazanlık

Almanya, 2. Dünya Savaşı’nda ezeli düşmanı İngiltere ile sadece cephede karşılaşmadı. Ekonomik yıkıma uğratmak için de çok gizli ve usta işi planı devreye soktu. ‘Bernhard Operasyonu’ denilen harekâtla sahte kâğıt paraları İngilizlerin günlük hayatına soktu. Enflasyonu artırdı, fiyatları zıplattı.

Castro’ya Zehirli Puro

Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro’ya iktidara geldiği 1959 yılından 2006’ya kadar 650’e yakın suikast girişiminde bulunulduğu iddia edildi.

Kral Hüseyin'in Yahudi Sevgilisi

CIA (Merkezi Haberalma Teşkilâtı) resmi belgelerine göre çöpçatanlık yaptı: Ürdün Kralı Hüseyin ile Yahudi asıllı Hollywood yıldızı Susan Cabot ilişkisine aracılık etti.

Kelebek Gibi Uçan Arı Gibi Sokan Casus

Ahmet Esat Tomruk Bey - nam-ı diğer ‘İngiliz Kemal’ -, ‘destan kahramanı’ydı. Korku kelimesini hiç tanımadı. Üstün yetenekliydi. Son derece soğukkanlı ve atılgandı. Ülkesi için çok büyük işler başardı. Şımarmadı, övgü istemedi. Makam mevki derdine düşmedi. Bildikleriyle/sırlarıyla kimseyi rahatsız etmedi. Müktesebatını mezara götürdü.