52 Nişan, 16 Nikâh Yapan Ünlü Kaleci

Beşiktaş’ta üne kavuşan kaleci Varol Ürkmez, futbol yaşamı boyunca olayların, şaşaalı hayat tarzının, şaşırtıcı sayıdaki aşkların adamıydı. Gazetecilerin en önemli haber kaynaklarındandı. Halkın, özellikle de futbolseverlerin sevgilisiydi. Sadece futbolcu değildi, sinema ve tiyatro sanatçısıydı, tepeden tırnağa şov insanıydı.

52 Nişan, 16 Nikâh Yapan Ünlü Kaleci

Taraftar ‘Kedi’ lakabını takmıştı. Varol Ürkmez, Beşiktaş Futbol Takımı’nın - bir dönem! - en ünlü file bekçisiydi. Ülkenin en popüler kişileri arasındaydı. Sıralama yapılsa, kolayca ilk 10’a gire(bili)rdi. Yakışıklı sayılırdı. Cüzdanı banknot doluydu. Para harcamaktan korkmazdı. ‘Cömert ötesi savurgandı.’ Oturduğu masanın hesabını hep kendisi öderdi. Türkiye’ye ilk giren/ithat edilen lüks/nadir Chevrolet Impala otomobillerden birisinin sahibiydi. Günümüz benzetmesiyle Ürkmez, 1960’lı yılların ‘en meşhur ikonları’ndandı. Şöhrete kavuşmak, ünlenmek isteyen çoğu hanımların peşinden koştukları olayların adamıydı.

Varol Ürkmez bir röportajında açıkladığına göre, 1936 - bazı kaynaklara göre 1937! – doğumluydu. Nüfus kâğıdında doğum yeri - Adapazarı! - Arifiye yazılıydı. Babası ilçenin tren istasyonunda yol çavuşuydu. Aile 3 çocukluydu. Varol en küçükleriydi. Babasının maaşı yetersizdi. Para ile - ilk kez! - 5 yaşında tanıştı. Sokaklardan, tren raylarından topladığı irili ufaklı kömür parçalarını satarak harçlığını çıkardı. Çoğunlukla da annesine, Nesibe Hanım’a verirdi. Boş zamanında da atık bez parçalarından yaptığı topun peşinde koşardı. Futbol sevdası/düşkünlüğü daha ilk yaşlarında belliydi.

- Küçüklüğünde Ele Avuca Sığmazdı… -

Annesinin sıkça tekrarladığı olayı anlatır ve gülerdi. Rivayete göre, evde doğumunu yaptıran ebe adeta geleceğini okumuştu. ‘Bu çocuk şimdiden ele avuca sığmıyor,’ demişti. ‘Büyüyünce kim bilir ne olacak, hangi mevkilere gelecek?’ 

Çapkın/uçarı yaşam süreceği daha apalarken belliydi: ‘Misafir kadınların bacaklarının arasında emeklermişim. 10 yaşımda çapkınlığa, 14’ümde futbola başladım. 18’imde - Emel Hanım ile! - evlendim, bir yıl sonra da baba oldum. Ama ayran gönüllüydüm. Çiçekten çiçeğe uçmayı sevdim. Bir yıl geçmeden yeni aşka yelken açtım, âşık oldum ve boşandım.’

Arifiye’deki yoksul fakat mutlu günleri kısa sürdü. 10 yaşında, babasını, yol çavuşu Hüseyin Ürkmez’i yitirdi. Aileye dayısı kol kanat gerdi. İstanbul’a Üsküdar’a getirdi. Eğitimine devam ederken, futbolu da sürdürdü/geliştirdi. Fıstıkağacı Ortaokulu’nda öğrenciydi. Futbola 1950’de Selimiye Spor Kulübü'nde başladı. Sultantepe Amatör Futbol Takımı’nda sürdürdü. 

1952’de, 15 yaşındaydı. Kulübünün bir yöneticisi istikbalini değiştirecekti. Varol Ürkmez, Beşiktaş’ın Umumi Kaptanı Sadri Usuoğlu’na - taraftarın taktığı isimle ‘Arap Sabri’! - önerildi. - Usuoğlu, BJK’nin tarihine geçmiş, çok başarılı kaleciydi. Aktif futbolu bırakınca kulüp yönetiminde görev almıştı! - Yaşıtı 5 - 6 kişi ile seçmelere çıktı. Çok heyecanlıydı. Deneme maçında kaleye geçti. Şanssızdı: Tam 6 gol yedi. Üzüldü, sınavı geç(e)mediğini düşündü. Ama hayatının sürprizini de aynı anda yaşadı: Sadri Bey, ‘Diğerleri gitsin, Varol kalsın!’ demişti. Yanına çağırdı ve kararını açıkladı: ‘Okuluna devam etmen ve derslerine düzenli çalışman şartıyla Beşiktaş’a alındın!’ Aşırı stresin yarattığı heyecandan orada bayılıverdi. 

Fakat Sadri Bey’in sözlerine uymadı. Okulu astı, futbol antrenmanlarına ağırlık verdi. ‘Okula gidiyorum,’ deyip Beşiktaş idmanlarına katıldı. Şöhretlerin çalışmalarını yakından ve merakla izledi. Beşiktaş’ın alt yapı kadrosundaydı ve geleceği parlaktı. Yolunu seçmişti: ‘Ünlü/başarılı futbolcu olacak ve fakirlikten kurtulacaktı!’ 

Sırrı uzun süre gizli kal(a)madı. Dayısı gazetede okudu. ‘Yeğeni Varol Ürkmez, BJK’nin alt yapısına transfer edilmişti ve kadroya girmişti. 5 bin lira da transfer ücreti almıştı.’ Çok sinirlendi. Öğüdünün tutulmamasına kızdı. ‘Oysa yeğeninin istikbalini garantiye almasını, liseyi bitirdikten sonra futbol oynamasını sıklıkla tekrarlardı.’ Ürkmez’in anlattığına göre, öfkesinden sırtında sandalye kırdı. Genç Varol, dayısını dinleseydi, kendisine vaat ettiği ‘aile apartmanı’nın sahibi olacaktı. Ama futbol aşkı ağır basınca, ilk büyük ikramiyeyi kaçırdı.

- Beşiktaş’ta 6 Sezon Futbol Oynadı… -

Beşiktaş’ın alt yapısına adım attığında 17’sindeydi. 19 yaşında ana takımın birinci kaleciliğine yükseldi. ‘Ağabey’ dediği kaleci Bülent (Gürbüz)’ün yedeği iken, file bekçiliğini devraldı. 1957’de takıma devamlı girdi. - Bülent Gürbüz de önce Kasımpaşa’ya, 3 yıl sonra da Galatasaray’a transfer oldu! - Beşiktaş forması uğurlu geldi. Şöhrete, paraya ve yepyeni çevreye kavuştu. 

Kara Kartal’da 6 sezon boyunca forma giydi ve file bekçiliği yaptı.

Kaleye geçince bambaşka/tanınmayan Varol Ürkmez olurdu. Sahada usta aktör/gösteri adamı kesilirdi. Müthiş şov yapar ve seyirciyi şahsına hayran bırakırdı. Maç süresince kendinden geçerdi. Hakemin bitiş düdüğü ile gerçek dünyaya dönerdi. 

Çok hırslıydı. Gol yediğinde duygulanır, gözyaşlarını tutamazdı. Bir defasında topu tutmaya çalışırken başı kalenin demirine çarptı. Kafatasında çatlak oluştu. Tedavisini yapan doktor, ‘dinlenmesini ve iyileşene kadar maçlara çıkmamasını,’ önerdi. Yarık çok ciddiydi ve yeni çarpma ölüme yol açabilirdi. Ama 10 gün sonra sahadaydı. Seyircisini cezalandıramazdı. Kendi ifadesiyle, ‘Binlerce izleyici, kaleci Varol Ürkmez’in gösterisini seyretmeye gelirdi.’ Kendisini sirk sahnesinde sanırdı. Akrobat gibi çeşitli renkli numaralar yapardı. Düşer, kalkar ve tribünleri heyecanlandırırdı. Kitleler, Ürkmez’i heyecanla izler ve sık sık ayağa kalkardı. 

Sahaya bolca portakal atılırdı. Varol üşenmez, meyveyi soyup yerdi veya avucuyla sıkıp suyunu içerdi.

- Spor Basınıyla Arası Hep İyiydi… -

Gazetecilerle arası - her zaman! - çok iyiydi. Foto muhabirleri, koruduğu kalenin arkasına konuşlanıp en iyi pozu/görüntüyü çekmeye/yakalamaya çalışırdı. GS’li ünlü golcü Metin Oktay’ın sert şutlarını kurtarmaya bayılırdı. Adeta kanat takıp uçarak topu tutardı. Sonra da başarının getirdiği mutlulukla sorardı: ‘Fotoğrafımı çekebildiniz mi?’ Cevap olumsuzsa, plonjonu yinelemeye çalışırdı. Yanıt olumluya dönene kadar gösterisini sürdürürdü. Hem kendisi, hem de basın mensupları memnun kalırdı. Ertesi gün yayınlanan spor sayfalarını artistik resimleri süsler ve ünü çoğalırdı.

Şahsına özel muziplikleri hazırdı. Penaltıyı atacak rakip takımın oyuncusunu kızdırırdı. Öfkelenen futbolcu çoğu zaman topu kale dışına gönderirdi. ‘Suratları asılınca, topları armut gibi toplardım,’ diye sevinerek anlatırdı. Tribünlerdeki rakip takımın seyircisini de boş bırakmaz, adeta çıldırtırdı.

Hakemlerin damarına basmaktan, kandırmaktan çekinmezdi. İki elinin de serçe parmakları kırıktı. Sırf hakemleri aldatabilmek için tedavi ettirmemişti. Bir maç sırasında çok sert/’füze gibi’ şutu kurtarmaya çalışırken serçe parmağı çatlamıştı. Farkına varmamıştı. Arkadaşları soyunma odasında uyardı. Parmağı çekti, düzeltmeye çalıştı. Ama sağaltmaya gitmedi. İyileştirmedi, sakat kaldı. 

- Sakatlık Numarasıyla Hakemleri Kandırdı… -

Kendi ifadesine göre, Fenerbahçe’nin ünlü ismi Lefter futbol becerisini takdir ederdi fakat şovunu eleştirirdi: ‘Çok iyi oyuncu ama çok da palyaço!’ 

Çekoslovakya ile yapılan millî maçta kaledeydi. 18 Aralık 1958’de, Mithatpaşa Stadyumu’nda oynanan müsabakayı Türk Millî Futbol Takımı 1-0 kazandı. Karşılaşmada diğer serçe parmağı da kırıldı. Tedavi ettirmediği için ötekisi gibi sakat kaldı. 

Maçlarda zaman kazanmak, rakip takımın aleyhine kullanmak için ‘etkili kozlar'a sahipti. Acı içinde yerde kıvranır, yüzünü asar, gözlerinden yaşlar döker ve ‘Parmağım kırıldı’ (!) diye feryat ederdi. Kendi beyanına göre, ‘Hakemleri sezon boyu kandırmayı başardı.’

Beşiktaş’ta zirvedeydi, takımın tek kalecisiydi. Ama 1958’de aynı mevkiinin başarılı başka ismi, Necmi Mutlu transfer edildi. BJK birinciliği kazanıp, Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını kazanınca, kaleciler arasında tatlı rekabet oluştu. Varol, antrenmanlara iyiden iyiye asıldı, çalışmalarını neredeyse 2 katına çıkardı. Formunun zirvesine ulaştı. Yeni branştaşının yerini almasına izin ver(e)mezdi. İspanya’ya gidecek kadroya dâhil edildi. Ama hâlâ ilk 11’de yer verileceğine inanmıyordu. İdareciler de kendisi ile aynı düşüncedeydi. Necmi Mutlu kâğıt üzerinde daha şanslıydı. Varol antrenmanlara değil, alış verişe gidiyordu. Serbestti ve hiçbir yönetici de ne yaptığını sormuyordu. Ama çalıştırıcısı Leandro Remondini’nin yoğun ısrarı ile takıma alındı ve maça çıktı.

Varol Ürkmez maçta harikalar yarattı. 13 Ekim 1958 Pazartesi gecesi, - Madrid’deki! - 120 bin kişilik Santiago Bernabéu Stadyumu’nda Real Madrid karşısına çıkan Beşiktaş’ın kadrosunda yıldızlaştı. - Rakip ekip, Kopa, Puskas, Gento, Di Stefano gibi dünyaca tanınan isimlere sahipti. Kâğıt üzerinde ve taraftarı nezdinde ‘mutlak favori’ydi! - 90 dakikanın sonunda sonuç şaşırtıcıydı: 1-1! Beşiktaş ve özellikle de genç kaleci Varol mucize başardı. Yüksek form gösterdi. Türk spor basınında günlerce manşete çekildi. Yeni unvanı ‘Madrit Panteri’ydi.

- Real Madrid’den Transfer Önerisi Aldı… -

Maçtan sonra başına talih kuşu kondu: Real Madrid transfer teklifi getirdi. Detaylarda anlaşma sağlandı fakat Ürkmez’in ailevi sorunları öne geçti ve Avrupa’da futbol oynama şansını yitirdi.

Galatasaray’ın efsanevi kalecisi Turgay Şeren’in lakabı da ‘Berlin Kaplanı’ydı. Turgay’ın üstüne kaleci yoktu. Varol da futbolunun her aşamasında örnek aldı. Mahallenin futbol takımında her top kurtarışında, ‘Turgay mısın be!’ diye kendi kendini överdi. Millî takım aday kadrosunda da tatlı rekabet içindeydi. Çekoslovakya maçı öncesinde, Şeren aniden hastalanınca yerini Varol’a bıraktı.

Ürkmez, zamanına göre çok yüksek transfer ücretleri ve primler kazandı. Yaşlılık günlerinde harcamak için bir kısmını bir köşeye ayırmadı. Eline ne geçtiyse çarçur etti. ‘Sabah kazandığımı gece pavyona gidip yiyordum. Sabah meteliksiz evin yolunu tutuyordum,’ diyecekti. 

‘Her maçtan ve antrenmandan çıkışta mutlaka içmeye giderdi.’ Gece hayatını severdi. Kulüpte sabaha kadar kalırdı. Çıkışında, kapıda bekleyen gazeteciler hemen resimlerini çeker, gazetelerine ‘flaş haber’ diye götürürdü. 

Gösterişli, israf içinde, çapkınlık hikâyeleriyle dolu hızlı yaşantıyı sevdi. Kadınlarla ilişkileri çok renkliydi. Mirasyedi gibi para harcaması, çok sayıda hanımla anılması, adını ‘şikeci’ye çıkardı. Kendi ikrarına göre, ‘gol yemesi için değil fakat gol yememesi için şike teklif(ler)i aldı.’ Bir gün, sürekli müşterisi olduğu kulübün sahibi yanına geldi. ‘Gol yemezsen sana açıktan şu kadar para vereceğim,’ gibi şaşırtıcı teklifini iletti.

- Para Karşılığı Şike İddialarını Hep Reddetti… -

Yine kendi ifadesine göre, ‘hatır şikesi yapardı fakat para almazdı.’ Ürkmez’in anlattığına bakılırsa, ‘Karşısına çok sevdiği bir takımın yöneticisi ya da samimi arkadaşı çıkar, ‘Varol lütfen saldırmayın!’ derdi. Oyun normal tempoda geçerdi. Rakip de aynı seviyeyi korurdu. İyi oynayan, yüksek performans gösteren kazanırdı. Duruma da ‘hatır şikesi’ (!) denirdi. 

‘Gol yeme karşılığında tek kuruş almadı.’ Alan varsa, ‘dünyanın en şerefsiz adamı’ydı!

56 model Chevrolet Impala otomobili eğlence mekânın kapısında dururdu. ‘Kulüp 12’ en favori eğlence yeriydi. Masa arkadaşları arasında Ahmet Mekin, Tamer Yiğit, Öztürk Serengil, Adnan Şenses ve Tanju Okan en bilinenlerdi. Zeki Müren, Varol Ürkmez’in çok önemli hayranıydı. Program yaptığı gazinoya her gittiğinde el üstünde tutulmasını sağlardı. Hemen yer açtırır ve en ön masada şarkılara eşlik etmesini temin ederdi. Veya Varol için önceden özel masa hazırlatırdı.  

Maça çıkacağı günün sabahında bile kulüpten çıkar, dinlenmeden/uyumadan stadyuma giderdi. Genel kanıya göre gece hayatı, futbolunun önündeydi.

1960’da Beşiktaş’ın yıldız futbolcusuydu. Fakat sona er(dirile)meyen gece hayatı ve gazetelerde sürekli yer alan aşk/kaçamak haberlerinden dolayı satış listesine konuldu. Kendi tabiriyle ‘bileti kesildi!’

- İzmir Takımlarını Kızıştırıp En Yüksek Transfer Ücretini Aldı… -

Siyah beyaz renklere çocukluğundan beri âşıktı. Beşiktaş dışında başka takım seçecekse, forması mutlaka aynı renkleri taşımalıydı. 

İzmir’de bir gazeteci arkadaşından yardım istedi. Spor basının manşete çektiği transfer haberleriyle şehrin 3 takımı - İzmirspor, Karşıkaya ve Altay! - arasında paylaşılamadı! Altay’ı tercih etti. Renkleri ‘siyah beyaz’dı. Ürkmez’in beyanına göre, ‘Karşıyaka’nın uygun gördüğü ücretin 2 katının ödeneceği,’ müjdelenmişti. Sözleşme imzaladı. 100 bin lira aldı. 1960’da tevdi edilen miktar büyük/yüklü para idi. Alsancak’ta 4 lüks daire satın alınabilirdi. 

Altay’da 10 yıl futbol oynadı. Yeni takımının taraftarlarıyla da sıcak/samimi ilişkiler kurdu. Beyanına göre, maça kendisini/şovunu seyretmeye gelen 10 bin seyircisi vardı. Özellikle vurgulardı: ‘Maçı değil, beni izlemeye gelirlerdi!’ Sürekli alkışlanırdı. Karşılıklı selâm verilirdi. Bazen de sinirler gerilirdi. ‘Küfür ederlerse, kızdırmak için gol yerdi. Alkışladıklarında ise kalesinde kaplan kesilirdi!’ Sonra da tribünlere döner, avazı çıktığı kadar bağırırdı: ‘Alkışlarsanız, gol yemem!’ 

Seyircileri/hayranları ile daha o yıllarda interaktif ilişki kurmayı başarırdı. 

Ünlü organizatör Hayri Küçük, Anadolu turnesi teklif etti. Çok iyi para ödeyecekti. ‘Ağabey! Kadroda hangi artistler var?’ diye sordu. Güzel/cazibeli yıldızlar varsa, öneriyi kabul edecekti. Dansöz Babuş’un ismini duyunca yelkenleri suya indi. 

Ama önünde yoğun maç maratonu vardı. 1966 FİFA Dünya Kupası’na katılım müsabakaları oynanacaktı. Portekiz ve Çekoslovakya ile yapılacak zorlu mücadeleleri sonlandırmalıydı. Sonra rahat/serbest döneme girecekti. Fakat kupa maçları başarılı geçmedi. Hele Çekoslovakya karşılaşmasında 6 gol yiyince morali bozuldu. Turneye çıkmak istemedi. Organizatör sinirlendi: ‘Manyak mısın, Varol’lu turne diye sattık,’ diye ısrar edince kabul etmek zorunda kaldı. 

Sahne şovunda, Çekoslovakya’dan nasıl 6 gol yediğini abartarak anlattı. Üslubu, benzetmeleri, abartıları seyircilerin hoşuna gitti. Ama Futbol Federasyonu’nun kestiği ceza ağırdı: Millî takımdan tard edildi/uzaklaştırıldı.

- 6 Resmi, 10 İmam Nikâhlı Beraberlik Yaşadı… -

Aktardığına göre, çadır tiyatrosu ile yaptığı Anadolu turnesi fiyaskoyla sonuçlandı. ‘Nişanlım’ diye tanıştırdığı dansöz Babuş ile İzmir’e zor ulaşabildi. Beş parası yoktu, ‘aldatılmış’tı!

Şöhretin zirvesine demir attığı 12 yıl boyunca ‘hayret veren’ başka rekora da imzasını koydu. Tam 51 defa nişanlandı, 6’sı resmî, 10’u imam nikâhı ile 16 kez de dünya evine girdi. İlk evliliğinde 17 yaşındaydı. Beşiktaş Genç Futbol Takımı’nın formasını giyiyordu. 18’inde de babalık duygusunu tattı. 

Bir yazarın belirttiğine göre, ‘Nişanlanmaktan kastedilen yatak beraberliği’ydi. Yine aynı kalem sahibine göre, ‘Cebinde sürekli bir çift yüzük taşırdı. Parkta, pavyonda, çarşıda, köyde dilediği zaman beğendiği kadına nişanlılık teklif ederdi ve hemen alyans takardı.’ 

Ürkmez de ‘şeytan tüyü’ vardı. Hiçbir hanım cazibesine karşı duramazdı/koyamazdı. Aşk trafiğinde şarkıcılar, dansözler ve hatta Yeşilçam’ın çok ünlü yıldızları sıralıydı. İddiaya göre, Sevda Ferdağ, Leyla Sayar, Fatma Girik, Semra Sar, Suzan Avcı, Hülya Tuğlu, Aysel Tanju gibi isimlerle liste uzayıp giderdi.

Ürkmez’in anlatımına göre, ilk sevgilisi aynı mahallede oturan Rum kızı Anna’ydı. Çok güzel ve pek masumdu. Küçük Varol - daha 10 yaşındaydı! -, bez topun peşinde koşup terlerken, Anna öpücükler yollardı. ‘Beni aşk çocuğu yaptı!’ diyecekti.

- Fatma Girik’in Yeri Başkaydı… -

En uzun soluklu ilişkisi Fatma Girik’leydi. 1957’de bir film galasında karşılaştılar. Gazeteciler, 2 ünlüyü yan yana getirip fotoğraflamak istedi. Varol, bakışlarını genç kadına çevirdi. Kalbini oyan mavi gözlerle/bakışlarla karşılaştı. Yine kendi kelimeleriyle ‘aptallaştı!’, ‘nefesi kesildi!’ Boncuk mavisi gözlerin sahibinin peşine düştü. Kelimelere sığmayan serüven, ‘devlerin aşkı’ başladı. İzmir döneminde de ilişkileri sürdü. Girik, Ürkmez’in boş durmayacağını, yeni maceralara yelken açacağını bilirdi. Karşılıklı mektuplar yazıldı, resimler gönderildi. Fato bir betiğinde, ‘Sakın beni aklından çıkarmaya kalkma! Aynı anda aklını başından alırım!’ bile demişti.

Ürkmez, Fatma ile evlenebilmek için ilk eşinden bile ayrıldı. ‘En çok Fatma’yı sevdiğini’ söylerdi. ‘Çok mert ve delikanlı olduğuna’ inanırdı. Girik, bir mektubunda da şu satırları yazdı:

‘Son mektubunu da aldım. Dünyadaki hiçbir şey beni bu kadar sevindiremezdi. Sen, hayatımsın, canımsın. Her dakika seni düşünüyorum. İlk aşk hiç unutulmaz! İlk sevgili, en güzeldir.’

Aşkları, çoğu gönül macerası gibi yarım kaldı. Genç kaleci uçarılıklarından vazgeç(e)medi. Yıllar sonra geciken itiraf geldi: ‘Ben, Fatma’yı hiçbir zaman hak etmedim!’

- Kayınpeder Adayları İçin ‘İdeal Damat’tı… -

Basında aşk hayatına ilişkin başka bir haber yayınlanmıştı. Bir Beşiktaş - Altay müsabakasından sonra Suzan Avcı ile evlenecekti. Karar vermelerine karşın izdivaç gerçekleşmedi.

Varol, kayınpeder adaylarının da gözdesiydi. ‘Varol! Kızımla nişanlan!’ diyenlere şaşırmazdı. Hiçbirisinin de kalbini kırmazdı, ‘Tamam!’ derdi. Çoğunun reklâm peşinde koştuğunu bilirdi. Taliplisi güzel kadınlar tarafından şöhrete kavuşmak için ‘kullanılmak istenildiğini’ bilirdi. 

Varol Ürkmez sayesinde reklâm yapanlar arasında artistler, sosyete mensupları ve iş insanları görüldü. 

Ürkmez’in anlatımına göre, nikâh kıydığı güzel kadınlardan - rahmetli! - Hülya Tuğlu ile yaşadığı hikâye ilgi çekiciydi. İzmir’de oynanan bir futbol maçı sonrası soyunma odasına bir hanım geldi. ‘Varol Bey!’ dedi. ‘Kızım sizinle evlenemezse intihar edecek!’ Ürkmez, öneriyi hemen kabul etti: ‘Tamam!’ dedi. İstanbul’a giderken yanında götürecekti. Bileti aldı ve beraberce İstanbul’a geldiler. Tuğlu zengindi. Bir yalı dairesine yerleştiler. Evlendiler. Fakat Tuğlu, ‘İki ay sonra ayrılacağız,’ diye şart koştu. 

Ürkmez’in ifadesine göre, yeni eşi Hülya Tuğlu, ‘Ben artist olacağım. Yanında gezip gazetelere çıkaracağım ve ismim duyulacak!’ dedi. Amacını açıkladı.

- Son Eşi Aylin Hanım’la Maksim Gazinosu’nda Tanıştı… -

Son eşi Aylin Hanım hariç, bütün evlilikleri kısa sürdü. Rekor sayıdaki nişanlarında da durum benzerdi. ‘Birlikteyiz, bari nişan takalım da resmiyete bürünsün diye yüzük taktım. Nişan yükümlülük getirmeyen, sorumluluk istemeyen, kolayca koparılabilen bağ. Kız tarafı yaptığından hiçbir masraf da gerekmez. Sözlülerimin beni terk etmelerine özel özen gösterirdim. O zamanlarda vicdan azabı çekmiyordum.’

İlk eşinden 1957’de bir kız çocuğu sahibi oldu; adını Sibel koydu. - Ondan 2 de toruna kavuştu! - Biricik evladının doğum haberini aldığında kumar masasındaydı. Önünde duran bütün parayı müjdeciye uzattı. 

Paraya hiç kıymet vermezdi, kazandığı banknotları adeta saçardı.

1983’de hayatının aşkına rastladı. Arkadaşlarıyla Maksim Gazinosu’nda yemekteydi. Karşı masada oturanlar dikkatini çekti. Özellikle güzel bir hanımdan gözlerini ayıramadı. Çok beğenmiş ve kalbi kaynayıvermişti. Hemen garsonu çağırttı, bir meyve tabağı gönderdi. Karşılıklı selâmlaşma ve sohbetin ardından samimiyet hâsıl oldu. Ertesi gün buluştular. 10 gün sonra da nikâh masasında ilişkisini resmileştirdi. Ürkmez, son göz ağrısı için, ‘Bana doğruyu öğretti,’ diyecekti. İddiasına göre, ‘Aylin Hanım’ın sözünden çıkmadı!’ Çapkınlık dönemini kapatmış mıydı? ‘Olsa bile unuttum!’ şeklinde kaçamak cevaplayacaktı. Fakat ‘birkaç kez yakalandığını’ da saklamayacaktı!

‘Şöhrete kavuşturan adam’ı Yeşilçam da fark etti. 1963’de dönemin ünlü rejisörü Sırrı Gültekin’in film teklifini kabul etti. Ürkmez, paradan daha önemli bazı şartlar öne sürdü: Hayranlık duyduğu Leyla Sayar ve Suzan Avcı’nın kadroya alınmasını istedi. Dileği yerine geldi: Önerdiği kadro oluşturuldu; yüklü sayılabilecek ücretinin yarısını da peşin ödendi. ‘Kavgasız Yaşayalım’ ile sinemada siftah etti. Senaryoyu Safa Önal yazdı. Suzan Avcı, Leyla Sayar, Yılmaz Duru, Varol Ürkmez ve Mahir Özerdem başrolleri paylaştı. Film büyük gişe yaptı.

- Hanım Rol Arkadaşıyla Akşam Yemeğine Çıkmak İsterdi… -

Ürkmez, kamera karşısında çekingendi. Öpüşme sahnelerinin çekiminde huzursuzdu. Rejisöre şart koşmuştu: ‘Bana bir gün izin verin. Partnerimle baş başa akşam yemeği yiyelim sonrası kolay…’ İlerleyen günlerde rahatladı. Rejisöre, ‘Abi! Öpüşme sahnesi var mı?’ diye sormaya başladı. 

Ürkmez, 1965’de 3 film daha çekti. ‘Tavan Arası’, ‘Aklın Durur’, ‘Şekerli Misin Vay Vay’…

1975’de, son kez ‘Şiribim Şiribom’da göründü.

Varol Ürkmez, ünlü futbolculara Yeşilçam’ın kapılarını açtı. Metin Oktay ve Gündüz Kılıç da aynı yoldan yürüdü.

Ürkmez, 1952 - 1960 arası 9 yıl Beşiktaş’ta oynadı. 1958’de, ‘Yılın Sporcusu’ seçildi. 1960 - 1970 aralığında 10 yıl Altay’da, 70 - 74 arasında 4 sene Galatasaray’da forma giydi. 1974’de Gençler Birliği’ne transfer oldu, 2 yıl top koşturdu. 

14 Mayıs 1975’te bir jübile maçı düzenledi. Beşiktaş’ın ve Altay’ın ünlü futbolcularının tamama yakını geldi. Eski takım arkadaşlarına destek verdi. Ancak yöneticilerinin baskısıyla aynı yılın Temmuz’un da aktif futbol yaşamına geri döndü.

1976’da Manisaspor’a gitti ve 3 yıl kaldı. 1979 - 1983’de de İstanbul Tekel Spor Kulübü’ndeydi. Burada oynarken SSK’dan emekliliği hak kazandı.

Milli takım formasını 27 defa giymeyi başardı. 

Varol Ürkmez çeşitli suçlamalarla da karşı karşıya kaldı. 3 defa cezaevine girdi. Ürkmez’e göre sebepler: ‘Boşandığı eşlerine nafaka ödememek, pavyonlarda sürekli kavga çıkarmak, icra borçlarını yatıramamak’tı.  

Ürkmez, zengin/çarpıcı hayat hikâyesini anlattığı kitabı: ‘Bir Kalecinin Yaşam Öyküsü’nü yayınladı. ‘Yaşam Spor’ adını verdiği bir dergi de çıkardı.

İlerleyen yıllarda çeşitli hastalıkların pençesine düştü. Son dönemde kanser tedavisi gördü. Yetersiz emekli maaşı ile zorunlu giderlerini karşılamaya çalıştı. Kitabının satışından ek gelir sağladı.                                                                                                

19 November 2020 11:16
1,878 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

Hayvansever Feridun Çölgeçen

Yeşilçam Sokağı’nın Amerika görmüş; Hollywood’un havasını solumuş ve filmlerde rol almış oyuncularından birisi de Feridun Çölgeçen’di.

Çanakkale’den Dönmeyen Futbolcular

Çanakkale Savaşı’na katılan futbolcuların neredeyse tamama yakını şehit düştü.

20 Lira Aylıkla Beşiktaş’ta Futbol Oynadı

Ünlü film yönetmeni Memduh Ün, sinemada olduğu kadar futbol sahalarında da becerisini göstermiş, Beşiktaş’ın futbol takımında ilk on bire girme başarısını yaşamış bir spor adamıydı.

İdam Sehpasındaki Şampiyon Binici

Türk Millî Binicilik Takımı’nın yıldız isimlerinden Binbaşı Fethi Gürcan (42), Harp Okulu Komutanı Talat Aydemir önderliğindeki iki darbe girişimine katıldığı iddiasıyla yargılandı ve idam edildi.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Mezarımı Taştan Oyun!

Hüseyin Peyda, sinema tarihimize mendil ıslatan yerli melodramların öncüsü olarak geçti. ‘Söyleyin Anama Ağlamasın’ ve ‘Mezarımı Taştan Oyun’ ile rüştünü ispatladı. Milyonların sevgisini ve hayranlığını kazandı. 40 yıllık Yeşilçam serüveninde kendisini yenilemeyi, ayakta kalmayı bildi/başardı.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Terziden Film Yıldızı

Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde kendi halinde bir terziydi.

Damat Adayına Kefil Olan Kayınbirader

Ünlü şair-yazar Atilla İlhan; kız kardeşi Çolpan İlhan’ı çok seven - sonradan eniştesi! - Sadri Alışık’a kefil oldu.

Kaddafi’nin Uçağındaki Deniz Baykal

Kaddafi, hayatı boyunca Türk Milleti’ne olan sevgi ve saygısını hep tekrarladı. Türkiye’nin en sıkışık döneminde yaptığı stratejik yardım hiç unutulmadı.

Erotik Filmlerin Unutulmayan Yıldızı

70’li yılların sonunda Yeşilçam’ı ‘veba salgını’ gibi sarıp, gerçek sanatçıları tribünlere hapseden ‘erotik/porno film dalgası’nın yıldızlarından Tülin Tan, hayatının son günlerini Darülaceze’de geçiriyor.

CIA’nın Yenge Merakı

CIA, Evren’in Müstakbel Eş Adayını Merak Etmiş.

Mirasını Diyanet’e Bağışlayan Başbakan

Hacı Emin Ağa rahmetli olunca, mirası çocuklarına, onlardan da torunlarına geçti.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Fukara Babası Kemal Sunal

‘Türk Sineması’nın Şaban’ı aslında bir ‘fukara babası’ydı, ama ‘eli sıkı’ (!) bilinirdi…

Üç Başbakanın Ortak Kaderi

Celal Bayar, Adnan Menderes ve Mesut Yılmaz’ın oğulları intihar ederek hayatlarına son verdi.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Altın Plak Yerine Buzdolabı

TSM (Türk Sanat Müziği) sanatçısı Nesrin Sipahi, iki bine yakın şarkıya hayat verdi ve bize sevdirdi.

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

‘Şoray Kanunları’nı Delen Aktör

Ekrem Şerif Uçak (Bora), şehit bir pilotun oğluydu. Olağanüstü yakışıklı, kabiliyetli ve adeta sinema için doğmuştu/yaratılmıştı. Sert, sözü dinlenen, tuttuğunu koparan, ‘organize işler’i yöneten karakterleri - başarıyla! - canlandırdı. Aslında hep romantik rollerde oynamayı istedi/düşledi.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

Üç Başbakanın Ortak Kaderi

Celal Bayar, Adnan Menderes ve Mesut Yılmaz’ın oğulları intihar ederek hayatlarına son verdi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Huzurevinde Sönen Yıldız

Altan Karındaş çok yönlü sanatçıydı. İlk Türk şov kadınıydı. İnsan, çocuk ve hayvan taklitlerini çok iyi yapardı. TSM’yi bilirdi, makamlara vakıftı. Makber’i kusursuz seslendirirdi. Sadece sanatçı yönüyle değil, güzelliğiyle de çekim merkeziydi.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?