Ali Babacan’ın Bilinmeyen Hikâyesi

Ali Babacan; - Başkentli gazetecinin benzetmesiyle! - Ankaralı, Müslüman burjuva ailenin - yurt içinde ve yurt dışında! - en iyi okullarda eğitim almış üyesiydi. ABD’ye gitti; Batı gördü; yabancı diller öğrendi. Aile şirketini yönetmesi, geliştirmesi/yükseltmesi beklendi. Babacan; kendisini aniden siyasetin içinde buldu; sonrası çorap söküğü gibi geldi…

Ali Babacan’ın Bilinmeyen Hikâyesi

Çok yakın bir çalışma arkadaşına göre; az konuşurdu; ketumdu; (sivri) siyasî söylemlere mesafeliydi; özel hayatı hakkında bilgi vermezdi; tam bir ‘kapalı kutu’ydu. Aile hayatına, evine düşkündü. Ekonomiyi, para kullanmayı, ticareti ailesinden öğrendi. Hatta büyüklerinden aldığı ve çocuklarına devrettiği bir ‘çift cüzdan kullanma’ alışkanlığı ile ünlüydü. 

Özel yemeklerde, ziyaretlerde ve ziyafetlerde kendi aracını kullanırdı; şoför ve koruma görevlisi bulundurmazdı. Çok önemli yabancı konuklarını özenle ağırlardı; deniz ürünleriyle ünlü ‘marka’ bir lokantaya götürürdü. Balık ve deniz mahsullerini (çok) severdi.

Huzur Partisi ya da Özgürlük ve Hukuk Partisi adıyla kurulması beklenen yeni oluşumun, Türkiye’nin en yeni muhalefetin lideri Ali Babacan; 4 Nisan 1967’de Ankara’da doğdu. Şereflikoçhisar ilçesine bağlı, Değirmenyolu Köyü nüfusuna kayıtlıydı. Dedesinin adı verildi. Büyük baba Ali Babacan; oğlunu okutabilmek için, 1928’de Ankara’ya taşındı. Şehir ticaretinin bir döneminin ünlü merkezi Çıkrıkçılar Yokuşu’nda ilk ticarethanesi açtı. Torun Ali Babacan dünyaya geldiğinde; dede ile baba aynı işyerindeydi.

Torun Ali Babacan; ticari hayatla ilk kez aile işletmesinde karşılaştı. Kurtuluş İlkokulu’ndayken düzenli şekilde işyerine gidip gelmeye başladı. Her öğle sonrası şirketin ‘fahri muhasebecisi’ydi. Malların depodan dükkâna getirilmesine/taşınmasına yardım etti; 25 kuruş yevmiye aldı. Bu süreçte fatura düzenlemeyi de öğrendi. Ama fatura keserken dikkat kesilmeyi, özene bezene güzel yazmayı hiç unutmadı; yaptığı iş zordu. Fatura yazmak; hem zaman alırdı; hem de yorardı. 

Yıllarca hızlı ve doğru fatura düzenlemeyi nasıl başarabileceğini düşündü. Üniversite eğitimi sırasında bilgisayarla tanışınca; kafasında asılı duran sorunu da çözdü. IBM Şirketi ile görüşüp problemini anlattı; pratik çözüm yolunu buldu. Maliye Bakanlığı yetkilileri; bilgisayardan çıkan faturayı benimsemedi; karşı durdu. Ancak Babacan’ın ikna edici dili ve işi detaylı anlatışı problemin çözümünü sağladı. Sonuç; Ali Babacan ve ailesi açısından sevindiriciydi. Babacan A.Ş.; Ankara’da bilgisayardan fatura yazdıra(bile)n ilk şirketti.

- Uyumlu, Çok Çalışkan Bir Öğrenciydi; Sosyal Faaliyetlerde Görünmezdi… -

TED Ankara Koleji’nde orta öğretimine başladı. Kendine güvenen, kavgaya bulaşmayan, uyumlu bir kişilik sergiledi. Öğretmenleriyle fikrî tartışmalara girerdi; ama her seferinde ölçülüydü. Çalışkanlığı, derslere hazırlıklı gelişiyle sivrildi. Parmağı hep kalkıktı; bütün soruları cevaplardı. Ama tek kusuru: Okuldaki sosyal faaliyetlerde görünmemesiydi. 

Arkadaşları arasındaki lakabı ‘alış veriş uzmanı’ydı. TED 1985 Mezunları Yıllığı’nda övgü dolu sözler yazılıydı: Çok iyi alış verişçiydi. Kaliteli, ucuz malın nerede satıldığını bilirdi. Neredeyse - aksatmadan! - 5 vakit namazını kılardı. Gerekli duaların hepsi ezberindeydi; dürüst yaşamaya çalışırdı.

TED’den çok yakın bir arkadaşı; ‘Okul yan uğraşıydı; Ali, aslında çok iyi bir iş adamıydı,’ diyecekti.

1985’de, TED Ankara Koleji’ni birincilikle bitirdi. Devresi adına veda konuşmasını yaptı. Diplomasını, Kara Kuvvetleri eski Komutanı, 18. Genel Kurmay Başkanı ve Millî Güvenlik Konseyi - sonradan Cumhurbaşkanlığı Konseyi! - Üyesi, Orgeneral Nurettin Ersin’in elinden aldı.

1989’da da aynı başarıyı bir kere daha tekrarladı. ODTÜ’nün Endüstri Mühendisliği’ni 4 üzerinden 4 tam not ortalamasıyla bitirdi; okul tarihine adını yazdırdı: 1.700 öğrenci arasında ODTÜ birinciydi.

Ailesinde, en az kendisi kadar ünlü bir kişi daha bulunuyordu: Halası, Hatice Babacan… Bayan Babacan; 1968’de Ankara İlahiyat Fakültesi’nde öğrenciydi. Derslere girerken başörtüsünü çıkarmadığı için önce ihtar almış, ardından okulla ilişiği kesilmişti. Yakın çevresinin ifadesine göre; Ali Babacan’ın halasıyla ilişkisi çok sıkı/samimi değildi. Dinî duyarlılığının kökeninde muhafazakâr bir aileden gelişi yatıyordu.

- Üniversitede de İdeolojik Kamplaşmalardan Uzak Durdu… -

Üniversite eğitiminde de tavrını değiştirmedi. Derslerine sıkı/sistemli çalıştı. Alkolün tadını bile merak etmedi. 5 vakit namazını kaçırmadı; orucunu düzenli tuttu. Okuldaki sosyal faaliyetlere katılmadı. Siyasî toplantılarda gören çıkmadı. İdeolojik gruplardan/gruplaşmalardan uzak kaldı. Muhafazakâr, İslâmcı öğrencilerin arasına girmedi; derneklerinde/cemaatlerinde görünmedi. Kendisiyle görüşme yapan bir gazeteciye anlattığına göre; okula giderken babasının kendisine verdiği/tahsis ettiği Mercedes otomobili kullandı. Öğrenmeye açıktı; gayretli ve çalışkandı; ama insan ilişkilerinde/sosyal faaliyetlerde mesafeliydi. Eğitim hayatı süresince hiç flörtü olmadı. Zamanının kalan kısmını ailesine ait işyerinde geçirdi.

Bir arkadaşının anlattığına bakılırsa; kişisel ilişkilerde, alış verişte çok titizdi. Özenli tavrıyla çevresini de şaşırtırdı. Aynı bölümden 4 arkadaş bir araya gelmişlerdi; ortak proje üzerinde çalışıyorlardı. Proje malzemelerini 4 farklı yerden aldı; hepsinin de tek tek alış fişleri birlikte getirdi. Kul hakkına dikkat ederdi; kimsenin tek kuruşunun geçmesine izin vermezdi.

1990’da Fulbright Bursu kazandı; ABD’ye gitti. Yüksek lisansını, Northwestern Üniversitesi Kellogg School’da ‘Pazarlama, Organizasyon ve Uluslar Arası İş İdaresi’ dallarında yaptı. Okula kabul edilebilmesi için, 3 - 4 yıllık profesyonel piyasa tecrübesi gerekliydi. İş deneyimini kanıtlayan belgeyi Ankara’daki IBM Temsilciliği’nden aldı.

Yüksek lisans (MBA) yaptığı 2 yıllık süre, Babacan’ın hayatında çok önemliydi. Biraz gecikmiş de olsa spora başladı: Koştu; yürüdü; yüzdü; barfiks yaptı; tenis ve golf oynadı. Global, profesyonel iş dünyasını daha yakından tanıdı; eğitim aldığı sahada uzmanlaştı. Üniversite; geleceğin yöneticilerini araştırma yapmaya, tecrübe kazanmaya teşvik ederdi. Dünyanın pek çok ülkesine inceleme gezisi yaptı. Master sonrası Şikago’da ünlü bir danışmanlık firmasında, QRM Inc.’de işe girdi. Firma; büyük bankalara müşavirlik yapıyordu; denetleme hizmeti de veriyordu. En önemli görülen konulardan birisi: Araştırma/tetkik gezisi yapılacak ülke ile ilgili kaynak kitapların okunmasıydı. Ön hazırlık yapmadan yola çıkıl(a)mazdı. Hazırlık döneminin yoğunluğu, seyahatin daha öğretici geçmesini sağlardı.

- Daima İki Cüzdan Taşırdı: Parasını ve Kredi Kartlarını Eşit Yerleştirirdi… -

Babacan; dedesinden devraldığı alışkanlığı ABD’de de sürdürdü. Daima iki cüzdan taşıdı; nakit parasını, kredi kartlarını eşit şekilde, ikiye bölerek yerleştirirdi. Cüzdanların ilki pantolonun arka sağ cebinde, diğeri de sağ ön cebinde olurdu. Aile; olası bir hırsızlık vakasına karşı böyle tedbir alırdı. Her zaman pasaportunun fotokopisi de yanındaydı. 

ABD’deki eğitimi esnasında cüzdanı çalındı; ama aile formülü işine yaradı; parasının yarısını kurtarmasını sağladı.

1994’de Ankara’ya döndüğünde, kafasındaki proje netti: Babasına yardım edecek, aile şirketinde sorumluluk omuzlayacaktı. Kısa dönem askerliği Burdur’da yaptı. Evlenme, yuva kurma zamanı geldi. Ama hiç flörtü, kız arkadaşı yoktu. Hedef; kendi değer yargılarına/ölçülerine uygun bir eşti. Dini değerlere saygılı, inancının gereklerini yapan/yaşayan, mükemmel yabancı dil(ler) bilen, ailesini bağlı, güzel yemek pişiren, titiz vb. gibi özellikler kafasındaydı. Ama şablonuna uygun gelin adayını nasıl bulacaktı? İmdadına kız kardeşleri yetişti. 3 kız kardeşi de, Ali Babacan gibi TED Ankara Koleji mezunuydu. Birisi, ODTÜ Bilgisayar Mühendisliği’ni; diğeri de, ODTÜ Gıda Mühendisliği’ni bitirdi. Sonuncusu ise; Ankara Tıp Fakültesi mezunuydu. TED’den ortak arkadaşları Zeynep Yurter; aranılan şartları taşıyordu. Yurter; Hacettepe Üniversitesi Mütercim Tercümanlık 2. sınıf öğrencisiydi. Üniversiteye girdiği sene başını örtmüştü. Ailesinde başka ‘mütesettire’ yoktu. Bir röportajında; 'Ben Atatürkçü bir okulda yetişmiş; dini inançlarını yaşamaya çalışan Müslüman bir Türk kızıyım. Hacettepe Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümü'nü örtülü olarak bitirdim,’ şeklinde konuşacaktı.

Ali Babacan ile Zeynep Yurter bir araya gelince; düğüm çözüldü. Birbirleri için yaratıldıklarını anladılar. Babacan; Zeynep Hanım’ı görür görmez sevdi; buluşmanın ilk yarım saatinde evlenme teklif etti. Tutuldukları ‘yıldırım âşkı’ydı. Aile arasında nişanlandılar; Mart 1995’de evlendiler. Zeynep Hanım; 3. sınıf öğrencisiydi. Okulu bitirdikten hemen sonra, ilk çocuğu Kerem’i kucağına aldı. Sonra kızı Dilara ve son çocuğu, ikinci oğlu Hilmi Emir dünyaya geldi. TED’de aynı sırada oturdukları bir arkadaşının iddiasına göre; Zeynep Hanım’ın ikinci ismi Ülkü idi; ama kullanmıyordu. Son derece sakin, uygun. ölçülü ve saygılıydı.

Zeynep (Yurter) Babacan; yoğun ev işlerinin yanında mesleğini de ihmal etmedi. Pakistanlı ünlü İslâm tarihçisi Muhammed Hamidullah’ın Hazret-i Muhammed’in Hayatı adlı kitabını dilimize çevirdi. 

- Aktif Siyaset Bütün Hayatını Değiştirdi; Spor Bile Yapamaz Oldu… -

Eşi Ali Babacan’ın siyasete girmesi günlük rutinlerini bozmuştu; şikâyet edecekti: ‘Biz kendi kendimize yaşayan, gezen bir aileydik. Şimdi; ev hayatı, aile hayatı diye bir şey kalmadı. Eskisiyle tamamen zıt bir hayat yaşıyorum. Eşim; belli saatte eve gelen, düzenli bir insandı. Akşamları dışarı çıkardık, sinemaya giderdik. Şehir dışına kısa kaçamak ziyaretler yapardık çok sık…’

Ali Babacan evlendikten sonra, aile işletmesini yönetmeyi sürdürdü. İlk siyasi deneyimi; Ankara Büyükşehir Belediyesi’ne bir yıl kadar mali/finansman konularında yardımcı olması/danışmanlık yapmasıydı. Ankara BB Başkanlığı’na yeni seçilen Melih Gökçek’in isteğini kıramadı. Amacı fazladan para kazanmak değildi. Çok yakın bir arkadaşının anlatımına göre; maaşını her ay düzenli şekilde Mehmetçik Vakfı’na bağışladı.

Siyasete ilk davet eden, - tabir yerinde ise… - önünü açan, Kayseri Milletvekili Abdullah Gül’dü. Babacan öneriye sıcak bakmadı; Gül’ün biraz terlemesi gerekecekti. Gül; Babacan’ın siyasete adım atışını anlatırken; ‘Gelinlik kız ister gibi babasından istedim,’ diyecekti. Ailesi; şirket işlerinin aksamasını istemezdi. Özel hayatı da sınırlanacaktı/bölünecekti.

Babacan; ‘Haftada birkaç gün ilgilenirim,’ diye kendi kendini ikna etti; öneriyi kabullendi. Ama gerçek düşündüğü gibi çıkmadı: Çalışma temposu beklemediği/düşünmediği kadar ağırdı. Haftanın her gününü ayırması, yoğun dikkat, titizlik gerekiyordu. 

AKP Kurucular Kurulu’na girdi; MKYK üyesi oldu. 2002 Genel Seçimleri hayatının dönüm noktasıydı. AKP listesinden Ankara Milletvekili seçildi. Gül; Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nı teslim etti. Ali Babacan; krizden çıkmaya çalışan ekonominin yönetimini devraldı. 36 yaşındaydı; kabinenin en genç üyesiydi. Zamanla siyasete ve konumuna ısındı. Kemal Derviş’in reçetesini harfiyen uyguladı: IMF ile ilişkileri rutininde/sorunsuz götürdü. Kendisini izleyen bir gazetecinin belirlemesine göre; Kemal Derviş’le sık sık telefonla görüştü; program hakkında detay bilgiler edindi; çalışmaları/uygulamaları hakkında malumat verdi. Önerilerini dikkate aldı ve tatbik etti. Bazı çevrelerdeki adı, ‘AKP’nin Kemal Derviş’i’ydi! 

- 12 Yıl Boyunca Hükümet Üyeliği Yaptı; 4 Dönem Milletvekili Seçildi… -

Ekonomide sağlanan olumlu gelişmeler yıldızını parlattı. Para piyasalarıyla güvene dayalı ilişkiler kurmayı başardı. 58. ve 59. Hükümetlerde Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevindeydi. Bakanlığı süresince namazlarını mescitte kıldı. Aşırı kalabalık olduğunda koridordaki cemaate katıldı. 

Siyasette başarı grafiği yükselirken; evde eşinin şikâyetleri arttı. Spor yapmayı, dışarıya çıkmayı, ailece bir sofra başında toplanmayı unuttular. Ali Babacan; hızla statik bir hayat tarzına girdi; ev yemeklerinden ve düzenli beslenmeden uzaklaştı. Zeynep Babacan yine bir röportajında dert yanacaktı:

‘Yeme düzeni bozuldu; ne zaman ne yediği belli olmuyor. Genellikle Hazine’de yiyor. Orada da ‘Bakan’ diye bol porsiyon dolduruyorlar. Ali Bey; tabakta yemek bırakmaz. Sürekli masa başında…  Yürümüyor; spor da yapamıyor. Hep dışarıda karnını doyurduğu için sulu ev yemeklerini özlüyor...’

Ali Babacan; AKP hükümetlerinin çeşitli bakanlık koltuklarında 13 yıl oturdu. Her zaman mesafeli, soğukkanlı, disiplinli, çalışkan ve alçak gönüllüydü. Bilderberg Toplantıları’na 9 defa katıldı. Kendilerini İslâmî/İslâmcı diye niteleyen kişi ya da çevrelerden hiç tepki gelmedi/almadı. Bir gazetecinin belirlemesine göre; Mesut Yılmaz, Rahmi Koç ve Mustafa Koç’tan sonra en fazla iştirak edendi. Yine aynı gazeteciye göre; 2013 Haziran’ındaki Gezi Olayları sırasında, İngiltere’de düzenlenen Bilderberg Toplantısı’na, Türk Hükümeti üyeleri arasında tek davet edilendi.

- 2012’de Time Dergisi’nin Dünya’nın En Etkin 100 Kişisi Sıralaması’ndaydı… -

Time Dergisi; 2012’de Ali Babacan ve halefi Ahmet Davutoğlu’nu, ‘Dünya’nın En Etkili 100 Kişisi’ arasında gösterdi; kapağın/yazının başlığı ‘Yeni Osmanlılar’dı. - Babacan; 2007 - 2009 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı yaptı! -

Ali Babacan’ın TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ile arasının her zaman iyi olduğu yazıldı. TOBB Başkanı; Babacan’ın yurt dışına yaptığı bütün gezilere davet edildi ve katıldı. 

Yine bir başka iddiaya göre; Recep Tayyip Erdoğan’ın yakın çevresine girmesi için bir süre bekledi. Baldızı, Didem Yurter’in düğünü vesile oldu. Didem Hanım; Erdoğan’ın yakın arkadaşı, Ramsey Firması’nın sahibi Remzi Gür’ün oğlu Ömer Gür ile evlendi. Remzi Gür; MÜSİAD’ın Londra temsilcisiydi. - Evinde, sadece Erdoğan değil, sayısını bil(e)mediği sayıda Türk işadamını ve siyasetçiyi misafir etti! - Oğlu Ömer Gür; Londra’da yaşıyordu; moda eğitimi almıştı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; Gür/Yurter çiftinin nişan yüzüklerini taktı; nikâh şahitliğini yaptı. Babacan; Gür ile tesis edilen akrabalık sonucunda, Erdoğan’ın en yakın çevresindeydi.

Merkez Bankası’nın eski Başkanı Erdem Başçı çocukluk arkadaşıydı. Babacan; Başbakan Yardımcılığı yaptığı dönemlerde Başçı’ya destek verdi. Gerek Babacan ve gerekse Başçı; zaman zaman Recep Tayyip Erdoğan’ın eleştirilerinden kurtulamadı.

Babacan; AKP'den 22., 23., 24. ve 26. Dönem Ankara Milletvekili seçilip, TBMM’ye girdi. 2005 Mayıs ayından 2009 Ocak’ına kadar Avrupa Birliği nezdinde Başmüzakereci’ydi. 1 Mayıs 2009’da yapılan kabine değişikliğinde Başbakan Yardımcılığı’na getirildi. Yeni görevini 61. ve 62. Hükümetlerde sürdürdü. Ahmet Davutoğlu’nun 2015’de kurduğu kabinede görev almadı. 27. Dönem Milletvekili Seçimleri’ne de katılmadı.

Bir süre aile şirketiyle uğraştı; siyasetle arasına duvar ördü. Abdullah Gül’ü uzaktan izledi. Erdoğan’ın görev önerilerini reddetti. Özbekistan Devlet Başkanı Şevket Mirziyoyev’in tam yetkili danışmanlık önerisini geri çevirdi. Teklifi kabul etseydi; Özbekistan’ın yeniden yapılandırılmasında birinci derecede söz sahibi olacaktı/olabilecekti.

Şimdi, kendisini siyasete sokan, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yeni bir yol arayışında… Babacan; Türkiye siyasetinin en yeni muhalefet lideri… 

15 July 2019 13:41
4,840 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Sinemamızın Aptal (!) Uşağı Cevat Kurtuluş

Cevat Kurtuluş, Yeşilçam’a Ferdi Tayfur’un hediyesiydi. Konservatuarın Opera bölümünden mezundu. Bariton sese sahipti; baştan ayağa sanatçıydı.

Tesettürlü Sosyalist Şaire

Yaşar Nezihe (Bükülmez) Hanım, hayata, zorluklara, haksızlıklara, yolsuzluklara direndi. Ezilenin yanında, ezenin/despotun karşısındaydı. Şaire kimliği ile ilgi uyandırdı. Türk edebiyatının 1 Mayıs temalı ilk şiiri onun imzasını taşıyordu.

Yıldız Kenter: ‘Hayatım Tiyatro…’

Tiyatromuzun temel direklerindendi. Hayatını tiyatroya adadı ve adını en yükseğe yazdırdı. Yıldız Kenter: ‘Tiyatromuzun Divası’ydı…

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Kulağı ve Burnu Kesilen Padişah

Sultan 2. Osman, çocuk denilecek yaşta tahta çıktı. Devleti kendi bildiği gibi yönetmeye kalkıştı. Sert, tavizsiz, hayli acımasız idare kurmaya çalıştı. Bilhassa asker ve ulema ile uğraştı. Kendince reformlara girişti. Muhaliflerinin ve düşmanlarının sayısını artırdı. Tarihe, ‘askeri ihtilalde öldürülen ilk Osmanlı Sultanı,’ diye geçti.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Fosforlu Cevriye

Suat Derviş’in kalemiyle ölümsüzleşen ‘Fosforlu Çevriye’, toplum dışına itilmiş, sokakları mesken edinmiş ‘hayat kadını’ydı! Özgürlüğüne düşkündü. Çilesini/kaderini kabullenmişti. Erkeklere boyun eğmezdi. Polis takibinden kaçan adama kalbini vermekten de çekinmedi. Ya romanın yazarı Suat Derviş kimdi, nasıl bir hayat sürdü?

Osmanlı'nın Rasputin'i Cinci Hoca

Cinci Hüseyin Hoca Efendi’nin nefesi kuvvetliydi. Sultan İbrahim’i okuyup üfledi; rahatlamasını, - kısmen! - hayata dönmesini sağladı. Emeli şöhrete kavuşmak, zenginleşmek, mal mülk sahibi olmaktı. Rüşvet almaktan çekinmedi; kesesini/testisini doldurdu. Devlet kadrolarını para karşılığı gayri ehil kişilere tahsis etti ve köşeyi döndü.

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

Huzurevinde Sönen Yıldız

Altan Karındaş çok yönlü sanatçıydı. İlk Türk şov kadınıydı. İnsan, çocuk ve hayvan taklitlerini çok iyi yapardı. TSM’yi bilirdi, makamlara vakıftı. Makber’i kusursuz seslendirirdi. Sadece sanatçı yönüyle değil, güzelliğiyle de çekim merkeziydi.

Piyanist Bestekâr 2. Abdülhamit Han

Sultan 2. Abdülhamit’in az bilinen bir yönü de müzisyenliğiydi. Pekiyi derecede piyano çalardı. Sultan’ın Batı müziği formlarında piyano için yaptığı besteleri de mevcuttu. Çocuklarının aynı müzik aletinde ustalaşması için özel gayret gösterdi. Avrupa’dan çok kıymetli piyanolar getirtti. Çalışmalarını yakından izledi, yanlışlarını da gösterdi.

Suzan Avcı ya da ‘Şıngırdak Melahat’

Suzan Avcı (Bizavcı), ‘hayat mektebi’nden mezundu. Tek başına yaşamı ve ailesini omuzladı. Yeşilçam’da mucizeler yarattı. Çizdiği tipolojiyle milyonlarca erkeğin dikkatini çekti/hayranlığını kazandı. Adını, Türk Sinema Tarihi’nin zirvesine yazdırdı.

Ömercik: Feleğin Sillesi Ya Da Solan Bir Yaprak Gibi

Ömercik - Ömer Dönmez! -; Türk sinemasının en ünlü çocuk yıldızlarındandı. Hayat hikâyesi de canlandırdığı Yeşilçam senaryolarına benzedi. Dramı dibine kadar yaşadı. Alkışların vefasızlığını anladığında iş işten geçmişti.

MOSSAD'ın Suikast Listesindeki Siyasetçi

Yaser Arafat, yaşamı boyunca MOSSAD’ın tehdidi altındaydı. Sayısız suikast girişiminden son anda/kıl payı kurtulabildi. Ama hayatını yitirdikten sonra ortaya çıkan hastane raporu ürperticiydi...

Taliban’ın Kara Kutusu

Taliban, Afganistan’ın tamamında kontrolü sağlayıp iktidara geldi. Ülke insanına işbirliği/dayanışma çağrısında bulundu. Oysa 1996 - 2001 arasında tam bir ‘orta çağ idaresi’ uygulamıştı. Yokluklar içindeki ülke iyice yoksullaşmıştı. Çocuk ölümlerinde dünya rekoru yakalanmıştı. Kızların eğitim hakları ellerinden alınmıştı. Bütün eğitim kurumları medreseye çevrilmişti.

Enderun Talebesi ‘Kazıklı Voyvoda’

Tarihimize ‘Kazıklı Voyvoda’ diye kaydı düşülen Prens Vlad, döneminin en kanlı, en gaddar, en cüretkâr, en korkusuz askeri yöneticilerindendi. Azılı Türk düşmanıydı. Ana dili gibi Türkçe konuşurdu. Arapçası mükemmele yakındı. Enderun’da - sonradan ‘Sultan 2. Mehmet’ diye anılacak! - Şehzade Fatih’in sınıf arkadaşıydı.

İran'ın Nükleer Satrancı

Hedefe konulan İranlı nükleer fizikçiler şehir içinde düzenlenen suikastlarda öldürüldü. Trafikte yaklaşan motosikletli kişiler, ya arabanın dış yüzeyine mıknatıslı bomba yerleştirdi ya da otomatik silahlar kullanıp olay yerinden hızla uzaklaştı.

Darüşşafaka Bağışçısı Zübeyde Hanım

Bağışla ilgili vasiyetname; Darüşşafaka Cemiyeti’nin arşiv ve müzesinde yenileme/düzenleme yapılırken bulundu.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Belediyenin Kazdığı Çukura Düşen Şair

Geleneksel kalıpları kırıp, sokaktaki insana şiiri sevdiren, anlamasını/kendini bulmasını sağlayan şairdi Orhan Veli (Kanık).

Şairlerden Dayak Yiyen Eleştirmen

Nurullah Ataç, döneminin eleştirileri en çok önemsenen üstadıydı. Dilde sadeleşmeyi destekledi. Cumhuriyet ilkelerini savunan genç kabiliyetleri hep destekledi. Ömrünü Türkçe’ye adadı.

Radyoevi’nde Yumruk Yumruğa Giren Şairler

Kültür adamı Hıfzı Topuz, anılarını yayınlamasa; 2 şairimiz Oktay Rifat (Horozcu), Melih Cevdet (Anday) ve ressam Avni Arbaş’ın yaşadığı renkli olayı öğrenemeyecektik.

Kesilen Ayağı Çalınan Aktör

Ünlü aktörün ömrünün son yılları çile ve keder doluydu. Ağır sağlık sorunları ile boğuştu. Sol ayak parmakları kesildi. Sonra bacağını yitirdi. Tahmin(ler)e göre kendisinden nefret eden hayranı veya düşmanı, mezarı kazıp kefenlenmiş uzvu çalma cüretinde bulundu!

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Abdülaziz Döneminde Açılan İlk Genelev

Osmanlı İmparatorluğu’nda - gayri resmi! - yerleşik ilk genelev, İstanbul Beyoğlu’nda Sultan Abdülaziz (1830-1876) döneminde açıldı.

Belediyenin Kazdığı Çukura Düşen Şair

Geleneksel kalıpları kırıp, sokaktaki insana şiiri sevdiren, anlamasını/kendini bulmasını sağlayan şairdi Orhan Veli (Kanık).

27 Mayıs’tan Sonra Başbakanlık’ta Ne(ler) Oldu?

Başbakanlık Müsteşarlığı Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani; 27 Mayıs Askeri Darbesi’nin öncesinde ve sonrasında görevinin başındaydı. Gördüklerini/yaşadıklarını Ankara’nın kıdemli usta gazetecisi Kemal Bağlum’a anlattı; tarihe şahitlik etmeye çalıştı… Geylani: Darbe sonrasında Başbakanlık’ta yaşanan bilinmeyen bazı olayların perde arkasını açıkladı…

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Yalnız Hem De Çok Yalnız Adam

Yaşar Güvenir; 10 Ocak 1998’de, dünyamızdan kuyruklu bir yıldız gibi ayrıldı. Arkasında yaşanmış hatıralar ve yaşayacak onlarca beste ile…

Şapkanın Sarık İle Mücadelesi

Osmanlı bürokrasisi - zaman zaman - Batı’yı takdir etse de Batılılaşmaya hep mesafeli durdu. Avrupa’dan yenilikleri getirmeye yeltenen hükümdar(lar) ya cezalandırıldı ya da hayatını yitirdi. Ulema ve ordu da diğer önemli muhaliflerdi. Genç Cumhuriyet de kurulurken - aynı zamanda! - hem işgal güçleriyle ve hem de yeni yönetime karşı duranlarla kapışacaktı.

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?