Fosforlu Cevriye

Suat Derviş’in kalemiyle ölümsüzleşen ‘Fosforlu Çevriye’, toplum dışına itilmiş, sokakları mesken edinmiş ‘hayat kadını’ydı! Özgürlüğüne düşkündü. Çilesini/kaderini kabullenmişti. Erkeklere boyun eğmezdi. Polis takibinden kaçan adama kalbini vermekten de çekinmedi. Ya romanın yazarı Suat Derviş kimdi, nasıl bir hayat sürdü?

Fosforlu Cevriye

Suat Derviş, hem TKP üyesi komünist, hem kadın hakları savunucusu feminist, hem gazeteci ve en önemlisi de yetenekli romancıydı. Binlerce gazete/dergi yazısı, sayısız röportaj, onlarca gezi anlatısı, şiir ve hikâyeleri ile külliyat sahibiydi. Fakat kıymeti bilinmemiş, hor görülmüş kalem erbabıydı. En tanınan ve dünyaca maruf ‘Forforlu Cevriye’ adlı romanı bazı çevrelerce değersiz bulunmuştu. ‘Sokak kadını güzellemesi’ (!) diye damgalanmıştı. Sayısız defa filmi çekilen, dünyanın 30 farklı diline çevrilen, yüz binlerce nüsha satan eser müellifine para kazandırmadı. Bela, suçlama ve aşağılama getirdi. Oysa roman, Türk Edebiyatı’nda ‘sokak kadınının bilinen ancak dillendirilmeyen yönlerini ele alan ve seven kadının neler yapabileceğini anlatan’ ilk örneklerindendi. Teması: Toplum dışına itilmiş kadın kahramanın - hayat kadınının! - insan sevgisiyle nasıl değişebildiğinin anlatımıydı. Olayın kahramanı gerçekti! Derviş’in kocası, TKP Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner, polisten saklandığı gecekonduda aç ve susuz kalmış genç kadına yardım etmişti. Karnını doyurmuş, barınacak çatı sağlamış ve minnettarlığını kazanmıştı. Baraner, eşine yıllar sonra içki sofrasında yaşadığı olayı anlatmıştı. Suat Derviş, snopsisi hayalinde geliştirdi, hayal gücünü ekledi. ‘Fosforlu Cevriye’ ortaya çıktı.

Roman ilk kez 1944’de gazetede tefrika edildi.

Suat Derviş - nüfustaki ismi Hatice Saadet! - kendi adı, mesleği ve eylemleri ile anılmak isterdi. İsminin önünde başkasına ait hiçbir sıfata tahammül edemezdi. ‘TKP Genel Sekreteri Reşat Fuat Barener’in eşi!’ şeklindeki nitelemeye hep tepki gösterirdi: ‘Ben, yazar Suat Derviş’im! Kimsenin karısı olarak yâd edilemem!’ ‘Ben muharririm! Bu unvan, yegâne servetim, biricik iftiharım ve ekmeğimdir!’ 

Türkçe’nin duru sesi Nazım Hikmet, ‘Gölgesi’ adlı şiirini Suat Derviş’e ithaf ettiği bilinirdi. Şair mısralarında ‘dik başlı’, ‘boyun eğmeyen’ kadını anlattı: ‘Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını / Bir kere eğemedim bu kadının başını…’ 

Eleştirmen Sennur Sezer’e göre ‘Suat Derviş, kişisel özelliği ‘baş eğmezliğini’ Fosforlu Cevriye’de romanlaştırdı.’

- Toplumun Dayattığı Ahlak Kurallarını Sorguladı… -

Bir röportajında inandığı dava/ideoloji için neler yaptığını anlattı: ‘Ben herkesten evvel uyanmıştım. Faşizm’den, Nazizm’den, ufukta beliren İkinci Cihan Harbi’nden nefret ettim. Dilimim ve kalemimin yettiği, gücümün erdiği kadar mücadele ettim. Polis takibatına uğradım. Emniyet müdüriyetlerinde, hapishanelerde süründüm. 600 erkek arasında tek kadın olarak askeri hapishanede yattım!’

Yine eleştirmen Sennur Sezer’e göre, ‘Suat Derviş’in romanlarında toplumun dayattığı ahlak ve namus kavramını sorgulayan kadınlar ana karakter’di. ‘Yan karakterler üzerinden kaderciliğe, tevekkül eden bireye itiraz ederdi. Derviş, ‘Fosforlu Cevriye’de, en kötü koşullarda bile insan onurunun güvenilir kalan yanını göstermişti!’

Suat Derviş, 10 Ağustos’u 11’e bağlayan - perşembeden cumaya dönen! - gece yarısında, 1903’de, Moda’da görkemli köşkte doğdu. Bazı kaynaklara göre, doğum yılı 1901 veya 1905 de olabilirdi. Yüzünde henüz yırtılmamış bir keseyle dünyaya geldi. Asıl adı ‘Hatice Saadet’ idi. Baba tarafından ceddinin Amasya’da metfun evliya Topal Hatip’e kadar uzandığı bilinirdi. Pederi, Darülfünun kurucularından kimyager Müşir Derviş Paşa’nın oğlu, tıp doktoru Prof. Dr. İsmail Derviş’ti. İsmail Derviş, Fransa’da eğitim alırken Jöntürk Oluşumu’na katıldı. İstanbul’a dönünce İttihat ve Terakki Partisi’ne kayıt yaptırdı. Dedesi Derviş Paşa, Osmanlı’nın ilk kez ülke dışına eğitim için gönderdiği 6 Türk öğrenciden biriydi. Annesi ise, Sultan Abdülmecit’in mabeyincilerinden Kamil Bey’in kızı Hesna Hanım’dı. 

Suat Derviş’e yaşadığı süre zarfında ‘Hatice Saadet’ değil de ‘Suat’ diye seslenilecekti.

- Fransız Mürebbiyelerden Fransızca Öğrendi… -

Suat, Aslan burcunun bütün özelliklerini taşırdı. Cazibeli, akıllı, atak, özgüvenli, şahsiyetli ve istekliydi. Beyaz tenli, sarı saçlı, gözleri mavi ile yeşil arasıydı. Avrupai görünüşü vardı. Daha çok da Alman ya da İngiliz’e benze(tili)rdi.

Çocukluk yıllarında ablası ile birlikte özel dersler aldı. Fransız bakıcılardan/dadılardan ana dil seviyesinde Fransızca öğrendi. Almanca ve İtalyanca özel kurslara katıldı. Türkçe için tanınmış hocalar/edebiyatçılarla çalıştı. Kadıköy Numune Rüştiyesi’ni bitirdi. Darülfünuna devam etti.

7 yaşında, ilk romanı ‘Çamlıca Perileri’ni yazdı. Satırlarına bakılırsa, ‘gecekonduda oturan fakirler iyi kalpliydi. Köşklerde, kasırlarda, apartmanlarda kalan zenginlerse sadece kötü değildi, aynı zamanda haindi!’ Köşklerinde çıkan yangında ilk roman denemesini yitirecekti. Her hatırlayışında eserini kaybetmenin üzüntüsünü duyacaktı. 

Suat Derviş, hayatını değiştirecek bir komşuya sahipti. Ünlü şair, romantik komünist, sert muhalif Nazım Hikmet, ailesiyle komşu köşkte otururdu. Yakışıklı Nazım, Heybeliada Bahriye Okulu’nda öğrenciydi. Samimi, saf, doğal, havai duygu sarmalının içindeydiler. Suat Derviş, 1917’de, henüz 12 - 13 yaşında şiir yazmaya koyuldu. İlk ürünlerini de Nazım’la paylaştı, fikirlerini aldı. Nazım, Derviş Ailesi’nin köşkünü tek başına da ziyaret ederdi. Bir gün, Suat’ın kâğıda çiziktirdiği ‘Hezeyen’ adlı şiirini gördü. Okudu, çok beğendi. Dostluğuna dayanarak manzumeyi haber vermeden aldı. Amacı: Becerikli komşu kızını edebiyat dünyasına kazandırmaktı! ‘Yayını halinde sevinecekti. Belki şiire daha çok zaman ayıracaktı. Muhtemelen daha başarılı eserler de verecekti!’ Ekim 1920’de, tanınmış gazeteci Refi Cevat Ulunay’ın yayınladığı Alemdar gazetesinin ‘İstanbul’ adlı aylık edebiyat ekine gönderdi. Derviş’in ilk şiiri beğenildi. Hatta yeni eserleri istendi. Ceridenin bazı ediplerinin övgü dolu yazılarına mazhar oldu. Fakat Nazım Hikmet’in beklediği teşekkür gelmedi. Aksine asık yüz ifadesi ve izinsiz gönderime tepki ile karşılandı. ‘Derviş’in yıllar sonra anlattığına bakılırsa, neredeyse başı göğe değecekti. Gazetedeki iltifatlar karşısında koltukları kabarmıştı!’

Aralarındaki duru, naif aşk hep tek taraflı kaldı. Nazım üzülen ve bekleyendi.

- İlk Tanıdığı Komünist: Fransız Edip Henri Barbusse’di… -

Derviş ailesinin 2 güzel kızının fazla arkadaşı yoktu. Nadiren bir nazenin köşke uğrardı. Adı: Bedia Şakip’ti. Kısa kıvırcık saçlı, zeytin siyahı gözlü, incecik pembe dudaklı çocuk, yıllar sonra tiyatronun ve sinemanın ünlü ismi olacaktı. ‘Bedia Muvahhit’ diye tanınacaktı!

Küçük Suat, genç kızlığa adım atınca, güzelliğinin ve cazibesinin de farkına vardı. Makyajına, dış görünüşüne özen gösterdi. Yakın çevresinde, cemiyet içinde bakımlılığı ve dikkat çekici görüntüsüyle konuşulacaktı. 

Suat Derviş, Fransız Komünist gazeteci/şair/yazar Henri Barbusse’nin ‘Ateş’ adlı romanını orijinalinden okudu. Goncourt Ödülü’nü layık görülen eserden etkilendi. Barbusse’ye mektuplar yazdı. Ünlü edebiyat adamı ve aktivist, Türk hayranına cevaplar gönderdi. Derviş, edibin komünist kimliğinden, sanatçı kişiliğinden etkilendi. ‘Fransa’daki zorunlu sürgün günlerinde Henri Barbusse hakkındaki değerlendirmelerini bir yazı ile Europe dergisinde yayınlayacaktı!’ 

15 Mayıs 1919’da, Yunan askerleri tarafından İzmir’in işgali üzerine, Sultanahmet Meydanı’nda Türk Ocağı ve diğer milli kuruluşlar tarafından düzenlenen muhteşem mitinge katıldı. Özellikle Halide Edip Hanım’ın etkili/coşkun konuşmasının tesirinde kaldı. Kendisiyle tanıştı ve hayranlığını iletti: ‘Halide Edip Hanım, gözlerimi açtı!’ diyecekti.

Suat Derviş, 1921’de, 16 yaşında, ilk romanı ‘Kara Kitap’ı yayınladı. Eser, ‘Türk Edebiyatı’nın ilk ‘gotik romanı’ olarak değerlendirildi. Konusu: Ölüm, endişeler ve derin korkulardı. Vefatı yaklaşan genç kızın ruhiyatı ve anbean yaşadıkları/hissettikleri anlatılıyordu.

- Refet Bele İle Görüşen İlk Gazeteciydi… -

İlk göz ağrısı Alemdar gazetesinde çalışmaya başladı. İstanbul’un günlük yaşantısını, sıradan insanların sorunlarını anlatan röportajlar yayınladı. Mülakatlarındaki engin gözlem gücü, fevkalade yazım yeteneği hemen fark edildi. 1922’de, İstanbul’a gelen Ankara Hükümeti’nin temsilcisi Refet Bele ile görüşmeyi başardı. Refet Bey, ilk kez Dersaadet basınına konuştu.

İ925’de, bazı hikâyeleri Almancaya çevrildi. Bir yıl sonra, İkdam gazetesinde kıdemli yazar/gazeteci sayıldı. Kadın sorunlarını irdeleyen haftalık sayfa(lar) yayınladı. Hemcinslerine yönelik periyodik yayın planlayan ilk gazeteci/yazardı.

1927’de, kız kardeşi Hamiyet Hanım ile Almanya’ya gidecekti. Berlin’deki Sternisches Konservatuvarı’nda piyano dersleri alacaktı. ‘Aile, kızlarının Batı müziğinde akademik eğitim almasını istiyordu.’ 

Ama evdeki plan çarşıya uymadı. Genç Suat, ailesine muhalif davrandı. Berlin Üniversitesi Felsefe ve Edebiyat Fakültesi'ne kayıt yaptırdı. Ne annesine ne babasına haber verdi, rızalarını aldı. Latince dersinde zorlandı. Sınavları geçemedi. Bir röportajında, ‘Edebiyat Fakültesi’ne kaydoldum fakat derslere devam edemedim. Galiba çok genç yaşımda gördüğüm rağbetten şımardım,’ diyecekti. 

1932’de kötü haber aldı: Babası ‘dil kanseri’ne yakalanmıştı. Tedavi için Berlin’e, kızlarının yanına geldi. Ellerindeki bütün parayı harcadılar. Fakat olumlu sonuç alamadılar. İsmail Derviş Bey’i kurtaramadılar. Nakit sıkıntısından cenazeyi İstanbul’a gönderemediler. Berlin’de Müslüman Mezarlığı’na defnetmek zorunda kaldılar.

Suat Derviş, aynı yıl, eğitimini tamamlayamadan İstanbul’a döndü.

- Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı Destekledi… -

Suat Derviş, arada bir Türkiye’ye gelirdi. Mesela 1930’da yine İstanbul’daydı. Aktif siyasete girmeyi denedi. Serbest Cumhuriyet Fırkası’na üye yazıldı. Yerel seçimlerde adaylığını koydu. Diğer bir bayan aday da, arkadaşı Nezihe Muhittin’di. SCF’nin fikirlerini yansıtan ‘Kadın Varlığı’ adlı derneğin kurucuları arasına girdi. Alman gazetelerine ‘Sezet Doli’ imzasıyla yazılar gönderdi. Siyasi fıkra, makale, roman ve öyküler kaleme aldı. Almanya’da bir gazetede ‘Sultanın Kadınları’ adlı romanı tefrika edildi, sonra kitap olarak basıldı. Ülke dışında yazıları neşredilen ilk kadın müellifler arasındaydı. 

1936’da, ‘yurt dışına gönderilen ilk kadın gazeteci’ olarak da anılacaktı. Son Posta gazetesinde çalışıyordu. ‘Boğazlar Sorunu’nun görüşüleceği Montreux Konferansı’nı izledi. Gelişmeleri günü güne yazdı, İstanbul’a gönderdi.

Resimli Ay’da, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Peyami Safa ve Vâlâ Nurettin gibi dönemin usta edebiyatçılarıyla çalıştı. Sol tandanslı basın ve mensuplarını çok yakından tanıma fırsatını yakaladı. Zekeriya Sertel’in patronajındaki Tan’da kadın sorunlarına değinmeye devam etti. Dış politik olayları işleyen haberler yaptı. İlk kez Türk işçisini/emekçisini anlatan, problemlerini irdeleyen ‘Olan Şeylerin Romanı’nı neşretti. Emekçilerin yürek yaralayan durumlarına projeksiyon tuttu.

Dış siyaset haberlerinde Almanya’da ivme kazanan Nazizm’e, İspanya’da genişleyip şiddetini artıran İspanyol İç Savaşı’na bigâne kal(a)madı. ‘Antifaşist Cephe’de yer aldı. Sovyetler Birliği’ne inceleme gezisi yaptı. İzlenimleri ve temasları, düşüncelerini etkiledi. Fikri mensubiyetini güçlendirdi. Dönüşünde kuzey komşumuzu destekleyen yazılar kaleme alınca, ‘kızıl komünist’ (!) diye damgalanacaktı. Gazetenin 3 patronundan biri olan Halil Lütfi Dördüncü’nün isteği ve baskısı üzerine ayrılmak mecburiyetinde kaldı. İşini kaybetmesinde, Sağ’ın keskin/entelektüel yazarı Peyami Safa’nın etkin rolüne inanacaktı. ‘1936 Model Gençler ve Zavallı Peyami Safa’ broşüründe eleştirilerini ve suçlamalarını sıralayacaktı.

- Dört Evlilik Yaptı, Bebeğini Düşürdü… -

Polis takibi ve muhalif basının baskıları yüzünden yazılarında gerçek adını kullan(a)madı. Suat Suzan, Emine Hatip, Saadet Hatip, Leman Tahir, Süveyda H. ve Suzet Doli vb. müstear adları tercih etmek mecburiyetinde bırakıldı. Biyografisini yazanlara göre, ölümden sonra külliyatının tamamının ortaya çıkarılmasında ciddi sorunlar yaşanacaktı. Bütün takma isimlerinin bilinmemesinden ötürü eserlerinin belirlenmesi gayri mümkündü.

‘Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?’ incelemesi 1944’de yayınlanınca iş bulması iyice olanaksız hale geldi. Aynı yıl başlatılan TKP soruşturmaları neticesinde, eşi Reşat Fuat Baraner ile tutuklandı.

İlk evliliğini güreşçi Seyfi Cenap Berksoy ile yaptı. Kararda ailesi etkiliydi. Berksoy, 1924 Yaz Olimpiyatları’na katılan ilk sporcularımızdandı. Fenerbahçe Spor Kulübü’nde lisanslıydı. Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın kurucularındandı. Hareketli, hayat doluydu. Sosyal ilişkileri güçlüydü. 

İkinci kocası Selami İzzet Sedes, çok tanınmış gazeteci ve yazardı. Galatasaray Lisesi mezunuydu. Yakışıklı, kumral, yeşil gözlüydü. Romantik, cesur, son derece girişkendi. Fransızcası mükemmeldi. Güzel sanatlarla ilgilenirdi. Edebiyat, tiyatro ve futbol eleştirileri kaleme alırdı. Evlilikleri kısa sürecekti.

- 4. Eşi TKP Genel Sekreteri’ydi… -

Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu 3. eşiydi. Babıâli’de ‘Deli Nizam’ lakabıyla maruftu. Yakışıklı, çok cesur, yüksek perdeden konuşan, aşırı inatçıydı. Paraya kıymet vermezdi, har vurup harman savururdu. Deniz Harp Okulu’ndan Nâzım’ın arkadaşıydı. Hâkimiyet-i Milliye - Ulus! - gazetesinin yazı işleri müdürlüğünde bulunmuştu. Tanıştıklarında ‘Kara Davut’ - Cumhuriyet döneminde Osmanlı tarihini ele alan ilk eser olarak kabul edilecekti! - adlı tarihi romanı yayınlanıyordu. Yapıtın başkahramanı Kara Davut, yazarı gibi gözünü budaktan sakınmazdı. ‘Osmanlı sultanı 2. Mehmet’e - Fatih Sultan Mehmet’e! - tokat atmak cüretini gösterecekti!’ Ardından protestolar gelecek ve Resimli Ay, yayını yarıda kesecekti.

4. ve son beyi, TKP - Türkiye Komünist Partisi! - Genel Sekreteri Reşat Fuat Baraner’di. Baraner’in annesi Zeynep Hanım, Mustafa Kemal Atatürk’ün validesi Zübeyde Hanım’ın küçük bacısının kızıydı. - Fakat yanlış anlaşılabilirim korkusuyla kimseye anlat(a)mazdı! - Babası Ahmet Bey tanınmış hukukçuydu. Az konuşan, nazik, olgundu. Esmer tenli, gamzeli yüzlü, düz kırçıl gür saçlı, zayıf, uzun boyluydu. 1940’ın yaz mevsiminde hayatlarını birleştirdiler. Baraner, Moskova’da bulunmuştu. İlk evliliğini Alman asıllı Greta Wilde - ya da diğer adıyla Erna Martens! - ile yapmıştı. - Bayan Wilde, 1943’de sürgünde öldü! - Klaus isimli oğlunun varlığını anlatırdı. Akıbeti konusunda bilgisi yoktu. ‘TKP yöneticisi olduğundan mesleğini söyleyemezdi. Ömrü boyunca yer altı faaliyeti yürütmüştü. Polisin ve istihbaratın takibinden kaçmıştı.’

Suat Derviş, kocalarını kısa cümlelerle anlatacaktı: ‘Önce bir güreşçiyle evlenmişti. İkincisi adam iflah olmaz romantikti. Üçüncüsü kontrol edilemez ‘deli’ydi. Sonuncusuysa, sessiz ‘hayalet’ti. Sormazsan konuşmazdı!’

- ‘Yeni Edebiyat’, TKP’nin Yayın Organı Sayıldı… -

Baraner’in yönlendirmesi ve desteğiyle ‘toplumcu gerçekçi’ Yeni Edebiyat dergisini neşretmeye başladılar. 15 günde bir çıkacaktı. 26 sayı sürdürebildi. 15 Kasım 1941’de, Bakanlar Kurulu kararı ile kapatıldı. Sebebi: Hasan İzzettin Dinamo’nun ‘Vatan Şarkısı’ adlı şiiriydi. Şiir, ‘toplum sınıflarını birbirine düşürücü nitelikte görülmüş’tü!

Yeni Edebiyat, - Sol çevrelerde! - ilk Sosyalist/toplumcu edebiyat dergisi sayıldı. Baraner ve Nazım Hikmet müstear isimle yazabildi. Kadrosunda Sabahattin Ali, Abidin Dino, Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Hasan İzzettin Dinamo, Atilla İlhan, Sabiha Sertel, Zekeriye Sertel vb. imzalar görüldü. 

İddiaya göre, dergide TKP’nin talimat ve denetimi altında yazılmış yazılar da yer almıştı. TKP soruşturması kapsamında Yeni Edebiyat’ın yayını durduruldu. Baraner, 58. Topçu Alayı’nda askere alındı. 1942’nin sonunda kışladan firar etti. İstanbul’a gelip saklanmaya çalıştı. Suat Derviş, kocasının yakalanmaması için her imkânı değerlendirdi. 1944’e kadar gecekondularda barındılar. Bir gece yarısı, Reşat Fuat Barener’in kaldığı ev, MAH - MİT! - görevlilerince basıldı. Baraner ve Derviş gözaltına alındı, Ankara’ya götürüldü. Baraner, TKP üyeliği ve yöneticiliğiyle suçlandı. Derviş ise, TKP mensupluğu, kocasına barınacak yer temini ile itham edildi. Yargılama sonucunda Baraner 10 yıl, Derviş 1 sene hapse mahkûm edildi. Yargıtay, Baraner’in cezasını onadı. Suat Derviş’inkini bozdu, salıverilmesine karar verdi. 

Suat Derviş, sorgulamada çocuğunu düşürecekti. ‘Sonra sevgili kedisi Charlotte’yi evladı yerine koyacaktı!’

- 10 Yıl Avrupa’da Sürgünde Yaşadı… -

1946’da, Basın Sendikası’nın kurucuları arasında yer aldı ve başkan seçildi. Yazıları sansüre uğradı. Hakkında soruşturma(lar) açıldı, yine tutuklandı. 'Niçin Sovyetler Birliği'nin Dostuyum?' adlı küçük risalesi - ki, 64 sayfa idi! - hep önüne çıktı. Ekmek parası kazanmasını frenledi.

Parasızlığa ve baskıya dayanamadı. 1953’de, İsveç’e ablasının yanına gitti. Gönüllü mecburi sürgünü 10 yıl sürecekti. Fransa’da da bulunacaktı. Fransız Komünist Partisi Genel Sekreteri Maurice Thorez ile tanıştı. Reşat Fuat Baraner’in eşi olduğunu hatırlatıp yardım talep etti. Dönemin ünlüleri ile dostluklar oluşturdu. Picasso’dan şair/romancı Louis Aragon’a kadar pek çok sanatçı ile arkadaşlık bağları kurdu. ‘Ankara Mahpusu’ adlı romanını Fransızcaya tercüme etti ve yayınladı. Eseri aynı yıl Almanca, Rusça ve daha başka dillere çevrilip neşredildi. Eleştirmen André Wurmser, romanı öven yazı kaleme aldı. ‘Nobel ödüllü Drina Köprüsü’nden daha başarılıydı!’

Reşat Fuat Baraner, 1963’de hapisten çıktı. Suat Derviş de yurda döndü. Eminönü Mimar Han’da, Behice Boran’ın eşi Nevzat Hatko’nun tercüme bürosu vardı. Suat Derviş ve Baraner, ABC Tercüme Bürosu’nda çalışmaya başladı. Noter onaylı Almanca ve Fransızca çeviriler yaptılar. 

Beraberlikleri uzun sürmedi. 1968’de, Baraner kan kanserine yakalandığını öğrendi. Kronik kalp yetmezliği de çekiyordu. Suat Derviş, son günlerinde kocasının yanından ayrılmadı. Reşat Fuat Baraner, 12 Ağustos 1968’de gözlerini yumdu. Son cümlesi: ‘Elveda dünya, merhaba evren!’di. ‘Ömrünün 17 yılını hapishanelerde harcamıştı!’ 

Suat Derviş, eşini kaybetmenin üzüntüsü ile şeker hastalığına yakalandı. Sol gözü katarakttan ötürü kapandı. Diğer gözü de zayıftı. Etrafını görmekte zorlandı. Okuması/yazması güçleşti.

- ‘Fosforlu Cevriye’ Defalarca Film Yapıldı… -

1968’de, Fosforlu Cevriye romanı MAY Yayınları’nca yayınlandı. Film yapımı teklifi de aldı. Senaryoyu Bülent Oran yazacaktı. Nejat Saydam yönetecekti. Türkan Şoray ve Tanju Gürsu başrollerdeydi. Film müzikleri Metin Bükey’indi. ‘Fosforlu Cevriyem’, 1969’da vizyona girdi.

Fosforlu Çevriye daha önce 2 kez filme çekilmişti. İlki 1959’da, ikincisi 1962’de - Fosforlu Oyuna Gelmez! - idi. Başrolleri Neriman Köksal ve Orhan Günşıray paylaşmıştı. Her iki yapımın senaryoları Aydın Arakon’a aitti. 2 film, Neriman Köksal’ın ününü katladı. Filmin adı lakabı oldu. Köksal’ın karşı cinse posta atan, ağır argo kelimeler sıralayan, mahalle kabadayısı tavrı yadırganmadı, aksine büyük sükse yarattı. ‘Yeşilçam’ın gerçek ‘Fosforlu Cevriyesi’ Neriman Köksal’dı!’

1970’de, ablasını sirozdan yitirdi. Morali iyice bozuldu. Gözlerinden şikâyeti arttı. Sağlık kontrolünden geçmek, katarakt ameliyatı olmak için Sovyetler Birliği’ne gitti. Tek gözü kurtarılabildi.

Yoksulluk ve parasızlık yakasını bırakmadı. İş bulması, çeviri yapması müşküldü. Atadan kalma bazı eşyaları gizlice satıp ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştı. Kirasını ödeyemeyince evinden çıktı. Babasından bağlanan yetim maaşı imdadına yetişti. İstiklal Caddesi’ndeki Suriye Pasajı’nda 300 liraya oda kiralayabildi. Kalan 200 lira ile geçinecekti!

- Son Günlerinde Bile Takip Altındaydı… -

1970’de, ‘Devrimci Kadınlar Birliği’nin kuruluşuna katıldı. Diğer kurucular: Zehra Kosova, Neriman Hikmet, Mediha Özçelik ve Necla Özgür’dü. Dernek kısa süre sonra kapatılacaktı.

12 Mart 1971 Muhtırası’ndan sonra yeniden tutuklandı. Sürekli gözaltındaydı. Kaldığı oda basıldı. ‘Bazı Solcu gençleri barındırdığı ve sakladığı’ savıyla denetim altına alındı ve hapsedildi.

Aşırı gerginlik ve şeker vücudunu tahrip etmişti. Yüksek diyabetten dolayı ileri derecede kalp ve akciğer yetmezliği de çekiyordu. Müşir Derviş Paşa’nın torunuydu. Babası askeri tıbbiyeli İsmail Derviş Bey’di. Kasımpaşa Askeri Deniz Hastanesi’ne yatırıldı. 23 Temmuz 1972 Pazar günü gözlerini kapattı. 67 yaşındaydı. Feriköy Mezarlığı’nda, eşi Reşat Fuat Baraner’in hemen yanına defnedildi.

Son eseri anıları olacaktı. Reşat Nuri İleri’nin belirttiğine göre, birkaç kez yazmaya teşebbüs etti. Fakat bebeklik dönemini aşamadı. Yapıtın adını, ‘Hayatımı Anlatıyorum: Çocukluğum, Meslek Hayatım, Çektiklerim’ koyacaktı.

Hayat hikâyesi 2 kitaba ilham verdi. Liz Behmoaras ‘Suat Derviş Efsane Bir Kadın ve Dönemi’, Osman Balcıgil ise ‘İpek Sabahlık’ ile Derviş’i anlatacaktı.

Bazı eleştirmenlere göre, ‘Virginia Woolf ayarında, döneminin en önemli kadın romancısıydı!’            

23 March 2021 15:53
1,600 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Nazım’ın Tek Taraflı Aşkı

Suat Derviş (Hatice Saadet); güçlü, mağrur, bildiği yolda dönmeyecek kadar cesur, kartvizitinde pek çok ilki taşıyan kadındı.

Âfet-i Devrân Neriman

Neriman Köksal; özü sözü bir, hesapsız ve korkusuzdu. Kamera karşısında kendisini oynadı. Anlayışına göre hayat; bir sinema filmi ya da televizyon dizisiydi. Emeğinin/kazancının ekmeğini yedi; kimseyi sömürmedi.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Kulağı ve Burnu Kesilen Padişah

Sultan 2. Osman, çocuk denilecek yaşta tahta çıktı. Devleti kendi bildiği gibi yönetmeye kalkıştı. Sert, tavizsiz, hayli acımasız idare kurmaya çalıştı. Bilhassa asker ve ulema ile uğraştı. Kendince reformlara girişti. Muhaliflerinin ve düşmanlarının sayısını artırdı. Tarihe, ‘askeri ihtilalde öldürülen ilk Osmanlı Sultanı,’ diye geçti.

Yalnız Hem De Çok Yalnız Adam

Yaşar Güvenir; 10 Ocak 1998’de, dünyamızdan kuyruklu bir yıldız gibi ayrıldı. Arkasında yaşanmış hatıralar ve yaşayacak onlarca beste ile…

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Nazım’ın Tek Taraflı Aşkı

Suat Derviş (Hatice Saadet); güçlü, mağrur, bildiği yolda dönmeyecek kadar cesur, kartvizitinde pek çok ilki taşıyan kadındı.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Kulağı ve Burnu Kesilen Padişah

Sultan 2. Osman, çocuk denilecek yaşta tahta çıktı. Devleti kendi bildiği gibi yönetmeye kalkıştı. Sert, tavizsiz, hayli acımasız idare kurmaya çalıştı. Bilhassa asker ve ulema ile uğraştı. Kendince reformlara girişti. Muhaliflerinin ve düşmanlarının sayısını artırdı. Tarihe, ‘askeri ihtilalde öldürülen ilk Osmanlı Sultanı,’ diye geçti.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Mezarımı Taştan Oyun!

Hüseyin Peyda, sinema tarihimize mendil ıslatan yerli melodramların öncüsü olarak geçti. ‘Söyleyin Anama Ağlamasın’ ve ‘Mezarımı Taştan Oyun’ ile rüştünü ispatladı. Milyonların sevgisini ve hayranlığını kazandı. 40 yıllık Yeşilçam serüveninde kendisini yenilemeyi, ayakta kalmayı bildi/başardı.

Ömrünce Ağlayan Ünlü Güzel Kadın

Muhterem Nur, - son döneminde! - Müslim Gürses ile yaptığı ve 29 yıl süren evliliği ile hatırlandı/tanındı. Nur, Gürses’ten 22 yaş büyüktü. Bir devirde çok ünlü olmasına karşın, günümüzdeki bilinirliği sınırlıydı.

‘Fahri Menajer’ Öztürk Serengil

Öztürk Serengil; 1970 sonrası ekonomik krize giren Yeşilçam’ın pek çok ünlü ismine yardımcı oldu; para kazanmalarını sağladı. Sinema seyircisi; hayranlık duyduğu isimleri gazino sahnelerinde dikkatle, hayranlık dolu merakla izledi.

MSP'li Bakan'ın Gözünden 12 Eylül’ün İlk Günleri

Malatya Milletvekili, MSP Genel Başkan Yardımcısı, İmar ve İskân eski Bakanı Recai Kutan; 12 Eylül 1980 Cuma günü yapılacak askerî darbeyi 3 gün önceden duydu/öğrendi.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

İsmet Paşa’nın Elini Öpen TİP Lideri

Mehmet Ali Aybar, çok iyi eğitim almıştı; Sol/Sosyalist düşünce aileden mirastı.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Atatürk'ün Emaneti Türk Hava Kurumu

Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda sadece yerli uçağın yapımı değil, millî silah sanayinin de temeli atıldı. Atatürk’e göre Türk Milleti yüksek karaktere, zekâya, kabiliyete sahipti. Kendi uçağını, tankını ve her türden savaş silah(lar)ını üretebilirdi.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Alay Sancağını Mihrap Yapan Kahraman

57. Alay Komutanı Yarbay Hüseyin Avni Bey, şehit düşmesinden az önce eşi hanımefendiye mektup yazdı.

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Tanju Okan Ve ‘Kadınım’ Şarkısı

Tanju Okan; İzmir’den yetişmiş bir ses sanatçısıydı. Türk Hafif Müziği’nin kurucuları/öncüleri arasındaydı. Kısa sayılabilecek hayatında unutulmayacak/ölümsüz şarkılar seslendirdi. Son anına kadar hayata kırgındı; mutsuzdu; huzursuzdu…

Çifte Tabancalı Aktör: Gazanfer Özcan

Gazanfer Özcan; eski tabirle ‘nevi şahsına münhasır’ tiyatro insanıydı. Kendisiyle barışıktı; ailesine ve sanatına bağlıydı. Son nefesine kadar sahnenin tozunu yuttu; öldüğünde devlete vergi borcu çıktı.

Orhan Gencebay’ın Çok Özel Şahsi Tarihi

Gencebay; kısa süre önce kalp krizi geçirdi. Yakınlarına ve sevenlerine korkulu anlar yaşattı. 75 yıllık hayat serüveninde hepimizin duygu dünyasına girdi. Şarkı sözleri, besteleri, filmleri, konserleriyle gönül âlemimizde yer edindi/iz bıraktı. Orhan Baba büyük çoğunlumuzun ortak değeri… Renkli, farklı, sabırlı ve sporcu…

Kral Charles’ın ‘Gönül Galerisi’

Prens Charles ile Camilla arasındaki aşk öyküsü televizyon dizi(si) senaryosuna benzerdi. Taraflar, bir dargın bir barışık, bazen hoşnut bazen üzgün yarım asrı aşan ‘parçalı bulutlu’ birliktelik yaşadı. İkili - başka kişilerle evliyken dahi! - birbirlerinden vazgeçemedi. Sonunda mutlu sona ulaştılar ama hayli geç olmuştu!

Kurbanlarını Gazete İlanıyla Bulan Kadın Seri Katil

Bayan Belle Gunness, yeni hayat kurmak için ABD’ye geldi. ‘Amerikan rüyası’nı gerçekleştirmek, zenginleşmek amacıyla kendince yol tuttu. Servet sahibi oldu fakat gönlünce harcayamadı. Kurbanlarıyla aynı kaderi paylaştı. Suç ortağının hedefine oturdu.

Zeki Müren’in İlkleri

Zeki Müren; Türk Sanat Müziği’nde geleneksel yapıyı-anlayışı değiştirdi; pek çok yeniliğe imzasını attı.

Lavinia: Şairini Tanıyamayan Şiir

Özdemir Asaf’ın ünlü dizelerindeki adı Lavinia idi Mevhibe (Meziyet) Beyat’ın …

Seçkin Kötü Adam

Hayati Hamzaoğlu, Trabzon kökenli Yeşilçam emekçisiydi. Ömrü boyunca sinema aşkı ile yandı tutuştu. Karın tokluğuna filmlerde oynadı. 56 yaşına kadar her türlü sosyal güvenceden yoksundu. Alışılmış ‘kötü adam’ tiplemesine yeni yorum getirdi: Hemen teslim olmayan, film sonuna kadar dişe diş mukavemet eden/dövüşen kişiliğe büründürdü.

Altın Plak Yerine Buzdolabı

TSM (Türk Sanat Müziği) sanatçısı Nesrin Sipahi, iki bine yakın şarkıya hayat verdi ve bize sevdirdi.

Akıl Hastanesinde Zincirlenen Ünlü Film Yıldızı

Türk Sineması’nın Küçük Hanımefendisi Belgin Doruk’un Son İsteği: Hayat Hikâyesinin Sinema Filmi Ya Da Televizyon Dizisi Yapılmasıydı…

Çöpçü Maaşı Alan Müzisyenler

İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda derslere giren çok ünlü bazı saz ve ses sanatçılarına ‘Belediye Temizlik İşleri Müdürlüğü’nde kadro bulundu; maaş almaları sağlandı.

‘Kanser’ Evita Perón’a Şifa Niyetine Mevlit

Ülkesinde gerçekleştirdiği reformlar ve halkına sağladığı sosyal imkânlarla sevildi. Kocası, Juan Perón’a verdiği destek ve darbecilere karşı gösterdiği direniş ile de insanının gönlünde taht kurdu. Eva Perón, dünyaca tanındı.

Tesettürlü Sosyalist Şaire

Yaşar Nezihe (Bükülmez) Hanım, hayata, zorluklara, haksızlıklara, yolsuzluklara direndi. Ezilenin yanında, ezenin/despotun karşısındaydı. Şaire kimliği ile ilgi uyandırdı. Türk edebiyatının 1 Mayıs temalı ilk şiiri onun imzasını taşıyordu.

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Gülriz Sururi: Hayatı Limon Gibi Sıkan Kadın

Gülriz Sururi kendine özgü stiliyle kızıl saçlı, delici bakışlı, naif, çekici ve ilgi odağıydı. Vefalı, paylaşımcı, aydınlanmacıydı. Müthiş bir Atatürk hayranıydı.

‘Kral Çıplak!’ Diye(bile)n Adam

Aziz Nesin’in hayatı soruşturmalar, sürgünler, hapisler, baskılar vb. yıldırmaya yönelik eylemlerle doluydu. Her türlü baskıya durmasını bildi ve hep bildiğini okudu.

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?