Tanju Okan Ve ‘Kadınım’ Şarkısı

Tanju Okan; İzmir’den yetişmiş bir ses sanatçısıydı. Türk Hafif Müziği’nin kurucuları/öncüleri arasındaydı. Kısa sayılabilecek hayatında unutulmayacak/ölümsüz şarkılar seslendirdi. Son anına kadar hayata kırgındı; mutsuzdu; huzursuzdu…

Tanju Okan Ve ‘Kadınım’ Şarkısı

Tanju Okan - asıl soyadı Okanlı’ydı! - ; Türkçe Sözlü Hafif Müzik ekolünün öncülerindendi. ‘Kadınım’, ‘Öyle Sarhoş Olsam ki’, ‘Bir Falcı Vardı’, ‘İçkim Sigaram’, ‘Koy Koy Koy’, vb. çok sayıda hit/cover şarkıya can verdi. Melankoli yüklü tok sesi, kusursuz tekniği ile ülkemizin önemli erkek seslerindendi. Kısa sayılacak hayatına 12 tane 45’lik plak sığdırdı; 3 müzik albümü yaptı; 20 sinema filmine adını yazdırdı.

Tanju Okan; İzmir’den yetişmiş ve şehrine hep bağlı kalmış sanatçıydı. 27 Ağustos 1938’de Tire’de doğdu. Müzik öğretmeni Mehmet İlhan Okanlı ile ev hanımı Bedia (Sarıalp) Okanlı’nın tek evladıydı. Küçük yaşında ailesinin dağılmasını/parçalanmasını yaşadı. Anne ve babası boşandı. Küçük Tanju da iki arada bir derede kaldı; hayatı boyunca ayrılığın acısını çekti. Yaşamı inişli çıkışlıydı; sevgileri, özlemleri, hedefleri hep yarımdı. Mutluluğu şarkı sözlerinde, içkide ve sigarada aradı. Çok sevdiği 2 kadına eş, bir oğula baba oldu.

Hayatının şekillenmesinde, meslek seçiminde babasının etkisi tartışılmazdı. Mehmet İlhan Bey; çok iyi keman ve piyano çalardı. Tanju Okan’ın ilk öğretmeniydi. Bateri ve davulda da başarılıydı. İlk ve ortaokulu Manisa’da - babasının yanında! - bitirdi. Lise eğitimini Balıkesir’de tamamladı. Balıkesir’de donanımlı sayılabilecek, Moulin Rouge adlı orkestra kurdu. Hem okulda, hem de değişik mekânlarda konserler verdi. Müzikten para kazanabileceğini düşündüğünden/planladığından, Manisa’ya ailesinin yanına döndü. Şehrin antik çağdaki adını taşıyan Magnesia Orkestrası’nı kurdu. Kısa dönem İtalya’ya gitti; müzik bilgisini/görgüsünü artırmayı denedi.

- Tanju Okan; Ankara Orduevi Orkestrası’nda davul/bateri çalıyordu... -

Askerlik görevini Ankara Orduevi’nde - 1958 - 1960 yılları arasında! - yaptı. Dönemin ünlü caz müzisyenlerinden Selçuk Sun ile tanıştı. Ankara Orduevi Orkestrası’nda davul/bateri çalıyordu. Sun’un desteği ve ısrarıyla şarkı söylemeyi, solistliği ön plana aldı. Orduevi’nin 4. katındaki geniş salonda, ‘I Only Have Eyes For You’, ‘Guarde Che Luna’, ‘Whispering’, vb. gibi günün moda/popüler şarkılarını yorumladı.

Hafta sonlarında Orhan Sezener Orkestrası ile Göl Gazinosu’nda çalıştı; ilk profesyonel denemesinden 50 TL yevmiye aldı.

Askerlik sonrası; Selçuk Sun Orkestrası’na katıldı. Ankara’nın en popüler Türkçe Pop Müziği solistleri arasına girdi. Ancak arkadaşlarına göre bir kusuru vardı: Biraz tembeldi; şarkı sözlerini zor ezberli(yebili)yordu.

Tanju Okan’ı Türkiye’ye tanıtan ilk yazı; 21 Nisan 1960 tarihli, Melodi Dergisi’nin 1.inci sayısında yayınlandı.

Okan; 1961 yılını Ankara’da geçirdi; çeşitli gece kulüplerinde çalıştı. Orhan Sezener, Vasfi Uçaroğlu, Müfit Kiper gibi tanınmış orkestraların solistiydi. Ünlü şair Bekir Sıtkı Erdoğan’ın sözlerini yazdığı; müziği George Moustaki’ye ait ‘Le Metaique’yi ‘Hasret’ adıyla okudu; çok büyük sükse yaptı.

Yazı ve yayın kurulunda Sezen Cumhur Önal, Fecri Ebcioğlu gibi dönemin önemli müzik adamlarının bulunduğu Popüler Melodi Dergisi, 29 Kasım 1962 tarihli nüshasında Tanju Okan’a geniş yer ayırdı. Genç sanatçının, ‘Ela Gözlerin’, ‘Manha de Carnaval’, ‘Til’ ve ‘Angustia’ gibi şarkılarla Ankaralı dinleyicilerin ve müzikseverlerin kalbini kazandığını yazdı. Başkentin parlayan yıldızı; İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca…  gibi pek çok Batı dilinde popüler ezgileri seslendir(ebil)iyordu.

Bir dostu; sesini ve tavrını Frank Sinatra’ya benzetti. Sinatra şarkılarının başarı getireceğine inandırdı. Tanju Okan; öneriyi dikkate aldı; sonuç başarının çok ötesindeydi, harikaydı.

‘Cüppeli Gelin filmi ile sinemaya adım attı. 1964 yapımı filmde, Öztürk Serengil, Filiz Akın ve Nilüfer Aydan’la başrolleri paylaştı. Reha Yurdakul, Hüseyin Baradan, Mürüvvet Sim ve Mualla Sürer diğer rollerdeydi. Filmin senaristi Sadık Şendil’di; rejisörü de Sırrı Gültekin’di.

- İlk Plağının Adı: ‘İbibikler Öter Ötmez Oradayım’dı… -

1964’de, Balkan Ülkeleri Müzik Festivali’ne Millî Orkestra ile katıldı. Orkestranın şarkıcıları arasında Erol Büyükburç ve Tülay German bulunuyordu. Okan da diğer solistti. Festival konserlerinde 4 şarkı seslendirdi. Başarısı sonuç verdi; Türkiye birincilik kürsüsüne çıktı. Yugoslavya’dan bir teklif aldı; 4 şarkıdan oluşan bir albüm yayınladı. 

Aynı yıl içindeki son başarısı: ‘İbibikler Öter Ötmez Oradayım’ adlı 45’lik Türkçe ilk plağıydı. Şarkının sözleri Bekir Sıtkı Erdoğan’a aitti.

Bilgi ve görgüsünü geliştirmek için 2. defa Avrupa’ya gitti. Ünlü şarkıcı Patricia Carli’nin davetini kabul edip Fransa’da şansını deneyecekti. ‘İbibikler Öter Ötmez Oradayım’ adlı şarkısıyla Batılı müzik çevrelerinde de tanınıyordu. Dönemin bir başka popüler şarkısı, Berkant’ın okuduğu ‘Samanyolu’nun Fransızca versiyonunu seslendirmesi önerildi. 

Tanju Okan’ın kabul etmediği öneri, Hollandalı orkestra şefi/şarkıcı David Alexandre Winter’e şöhret kapılarını sonuna kadar açtı. Metin Bükey’in bestesi, ‘O Lady Mary’ ismiyle plağa okundu. Tam 16 Batı diline çevrilip seslendirildi; Türkiye’den çıkan en önemli müzik eseriydi; ülkemize ve bestecisi Bükey’e uluslar arası ün getirdi.

Yeterli parası yoktu; Fransa’daki masraflarını karşılayamıyordu; Türkiye’ye geri dönmek zorundaydı.

- Türkiye’nin Güzel Kadınlarından, Model Nur Erbay İle Hayatını Birleştirdi… -

1967’de şöhretinin doruğunda önemli bir karara vardı. Yalnızlığına son verecek, evlenecekti. 29 yaşındaydı; sevmek ve sevilmek istiyordu; sıcak aile yuvası özlemi içindeydi. Akşamları evinin kapısını açacak, sıcak yemekler sunacak bir kadını arzulardı. İçki ve sigarayı azaltabilirdi; düzenli hayata kavuşabilirdi. Mayıs ayında, dönemin en güzel kadınlarından, model Nur Erbay ile hayatını birleştirdi. Mutlulukları kısa sürdü; eşinin aşırı güzelliği, bitmeyen dedikodular, azalmayan alkol kullanımı/alışkanlığı sonu getir(iver)di. Tansu adını verdikleri biricik oğulları da beraberliği kurtaramaya yetmedi. 

Hayat, bir demet saadeti çok mu görmüştü?

Ajda Pekkan’ın söyleyip ünlendirdiği ‘İki Yabancı’ adlı şarkının müziği Charles Singleton ile Bert Kaempfert’indi; Türkçe sözleri Fecri Ebcioğlu yazmıştı. Tanju Okan da aynı besteye yazılan farklı sözleri plağa okudu; ama Pekkan kadar başarı sağlayamadı. 

Hasret (1970), Öyle Sarhoş Olsam ki (1972), Koy Koy Koy (1972) ve Kadınım (1974) ile asıl patlamasını yaptı. Sevgi arayışı, melankoli, sigara ve içki şarkılarının ana temalarıydı.

Plaklarının yanı sıra çoğunluğu siyah/beyaz filmlerde de oynadı: 20 Yeşilçam yapımında hem göründü, hem de şarkılarını seslendirdi. Şöhretini katladı. Cüppeli Gelin (1964), Şekerli Misin Vay Vay (1965), Yalancının Mumu (1965), Fakir Bir Kız Sevdim (1966), Aşkın Kanunu (1966), İçimdeki Alev (1966), Berduş Kız (1970), Ah Bir Zengin Olsam (1971), Cımbız Ali (1971), Kaynanam Kudurdu (1973), Şiribim Şiribom (1974), Ne Haber (1976), Gazap Rüzgârı (1982), vb. gibi filmlerde önemli rollerdeydi.

- En Verimli Döneminde Mutsuzdu… -

Basın, sanatı kadar özel hayatını da didikleyip durdu; hatta ‘alkolik!’ yaftasını vurmaktan çekinmedi/geri durmadı. Sürekli içiyordu; şarkılarının sözleri hayranlarının ezberindeydi, dillerindeydi. Şarkılarını seslendirirken adeta yaşıyordu. Hep arayış, hep meçhul sevgiliye hasret ve hep kanayan kalp vardı. Şarkıcı en verimli döneminde mutsuzdu. Bunalımdaydı; yüreğinin boşluğunu dolduracak, yalnızlığını sonlandıracak güzelin hayalindeydi. ‘Öyle Sarhoş Olsam Ki’ gibi şarkılar psikolojisinin aktarıcıydı.

Hiç beklemediği bir anda Leyla’sına kavuştu. Aşk mektubunu getiren postacı, gönül kapısını ikinci kez çaldı. Tarabya’da oturan, İstanbul’un köklü, zengin, aristokrat ailesinin biricik kızı Zerrin Doğan’a gönlünü verdi. Vahada su bulmuş yolcu gibi, sevincinin sınırı yoktu. Mutluydu; sanki rüyalarının prensesi ete kemiğe bürünmüştü; önüne çıkıvermişti. Zerrin Doğan lise mezunuydu; 18 yaşındaydı. Okan; sevgilisinden 11 yaş büyüktü. Ailesi, biricik kızlarının üniversite eğitimi yapmasını istiyordu; evliliğine razı değildi. Şarkıcının kötü şöhretinden etkilenmişlerdi. ‘Öyle Sarhoş Olsam Ki…’, ‘Koy… Koy… Koy…’ gibi şarkı sözlerinde dahi alışkanlıkları belliydi. Şarkıcıdan uzak durmasını arzuluyorlardı. Ama gençlerin büyükleri dinlemeye niyeti yoktu. İlişkileri ilerledi; birbirlerine iyice bağlandılar. Gizlice buluştular, âşklarını yaşadılar.

Aile; son ve etkin sözü söylemekte kararlıydı. Biricik kızları önemliydi; istikbaline ilişkin kararlarını uygulamalıydılar. ABD’deki bir okula kayıt yaptırdılar; kızlarını ülke dışına gizlice çıkarmayı başardılar. Okan; bir süre sevgilisine ulaşamadı. Telefon etme şansı yoktu: Zerrin Doğan’ın ailesine ait köşke gidince gerçeği öğrendi. Morali bozuldu; yıkıldı; evine kapanıp - her zamanki gibi! - teselliyi içkide aradı. Bütün programlarını da iptal etti. Yanındaki tek samimi arkadaşı, besteci ve müzisyen Mehmet Teoman’dı. Teoman da eşinden yeni ayrılmıştı; Okan’ın ruh halini, kırgınlığını anlayabiliyordu. Hayata tutunması için elinden gelen desteği verdi. İtalyan asıllı Fransız şarkıcı/aktör Serge Reggiani’n plak yaptığı ‘T'as L'air D'une Chanson’ adlı şarkının üslubunu, melodik yapısını çok beğenmişti. Parçaya Türkçe sözler yazdı; adını da ‘Kadınım’ koydu. Parçanın teması, Okan’ın yaşadığı olay(lar)ın hülasasıydı. Şarkı; ‘Eşyalar Toplanmış Seninle Birlikte; Anılar Saçılmış Odaya Her Yere…’ diye başlıyordu. Okan’a çok büyük şöhret getirecekti.

- ‘Yeniden Doğdum! İçkiyi Ve Sigarayı Da Bıraktım…’ -

Okan; Teoman’ın aşırı ısrarıyla önce müziği dinledi; ardından da Türkçe sözleri - provasız! - ilk defa okudu. Arkadaşı kayıttaydı. Duygu yoğunluğu, hafif alkol ve gönül yorgunluğu şarkıya farklı tat, gerçeklik kattı. Teoman; hemen ertesi gün kaydı plak şirketine gönderdi. ‘Kadınım’, çıktığı ilk gün patladı; Okan’a çok büyük ün getirdi; gündemde kalmasını sağladı. Ve Okan’ın ilk kaydı üzerinde hiç oynanmadı; yeni albümlerde hep kullanılageldi.

Tanju Okan’ın iki dostu: İçkisi ve sigarasıydı. Çalıştığı bütün mekânlarda şarkısını söylerken, ikisini de yanından ayırma(z)dı. Hayata küskündü; yaşadıklarını, yitirdiklerini kabullenemiyordu. Kendisiyle ilgili haberlerde kullanılan fotoğraflar ruh halinin dışa yansımasıydı. Çalışma hayatı da etkilendi. Program öncesi provalara geç geldi; bazen de gelmedi. 

Piyanist Şevket Uğurluel, Tanju Okan’ı çok severdi; destek olmaya çalışırdı. Okan’ın müziğe yatkın yapısı, provasız çalışmalarını kısmen kapatırdı. Piyano parçaya hangi notadan girerse; Okan istenilen sesi ver(ebil)irdi.

Zerrin Doğan’ın ABD macerası 1.5 yıl sürdü. Genç kız kendisi için yazılan/söylenen şarkılardan etkilenmişti. İstanbul’a döndü; aşkları kaldığı yerden devam etti. Sonra da nikâh kararı geldi. Son derece sınırlı tutulan davetlilerin huzurunda dünya evine girdiler. Okan; davet ettiği gazetecilere, ‘Yeniden doğdum! İçkiyi ve sigarayı da bıraktım; bundan böyle sadece sanatımla anılacağım,’ şeklinde konuştu. 

- Kendi İsteğiyle İnziva Hayatını Tercih Etti… -

Doğan’ın ailesi nikâha karşı çıktı. Okan; tipik bir Yeşilçam filminin senaryosunu oynuyordu. Eşinin ailesi üzerlerinden ellerini çekmiyordu. Olumsuz buldukları/gördükleri her türlü hareketi/davranışı dillerine doluyorlardı. Okan hakkında aşk dedikoduları çıkmıyordu; fakat çalıştığı mekânlar, içkisi ve sigarası hep göze batıyordu.

Tanju Okan’ın kalbini çalan, hayatını derinden etkileyen 2. kadının macerası da kısa sürdü. Evlilikleri ancak 14 ay dayanabildi. Doğan ailesi hedefine ulaştı; kızlarını geri almayı başardı. Her ikisi de ayrılış sebebini açıklamadı. Ama Okan; Zerrin Doğan’ı hiç unut(a)madı. Sonradan söylediği şarkıların sözlerinde aşkının derinliği görülebilirdi.

Zerrin Hanım ayrılıktan sonra bir evlilik daha yaptı. Sonraki yıllarda kamuoyundan/sansasyondan uzak hayat biçimini seçti; bildiği şekilde yaşadı.

Tanju Okan; 1980’li yıllarda eski şöhretinden uzaklaştı. Birkaç albüm çalışması yaptı. - 1980’de ‘Yorgunum’u, 1995’te de ‘Tanju Okan 95’i çıkardı! - Arabesk müzik piyasaya hâkimdi. TRT de eski ilgiyi göstermeyince; İzmir’e Urla’ya yerleşti. Kendi isteğiyle bir tür inziva hayatını tercih etti. Mahalli lokallerde, otellerde, içkili mekânlarda şarkı söyledi. Yine her zaman bir elinde sigarası, öbür elinde içki kadehi hazırdı. Urla halkının ve hayranlarının ilgisinden memnundu.

Ama Urla öncesinin hızlı yaşam biçimi vücudunu yıpratmıştı. 22 Nisan 1995’te kalp yetmezliği ve aşırı kilo kaybıyla hastaneye kaldırıldı. Siroz hastalığına yakalanmıştı. Sol bacağı - kangren belirlenince! - diz kapağının üzerinden kesildi. Ağrıları hiç dinmedi; tanıdıkları, hayranları masaj yapabilmek için sıraya girdi. Biricik oğlu Tansu’yu da affetti; yanına aldı; son günlerinde beraber olabildi. Neden küsmüştü; bilinmiyordu. 

Ölümünden bir hafta önce emekli maaşı almayı hak kazandı. Yürümekte zorlandığından, oğlu Tansu’yu bankaya gönderdi. Tansu eve döndüğünde, Tanju Okan gözlerini kapatmıştı. İlk maaşını harcamayı çok istiyordu. Ama nasip ol(a)madı. 58 yaşındaydı. Mezar taşına, 23 Mayıs 1996 tarihi/kaydı düşüldü.

Urlalılar; sanata ve sanatçıya vefalıydı. Tanju Okan’ı İskele Kabristanı’nda annesi Bedia Hanım’ın yanına defnettiler. Anne ve oğlu, son uykularında beraberdi. Okan’ın adı bir parka verildi; heykeli dikildi. 

Urlalılar hemşerileriyle övünürdü. Yunan şiirinin önemli ismi, 1963 Nobel Edebiyat Ödülü Sahibi Yorgo Seferidis de Urla doğumluydu. 1948-1950 arasında diplomatik görevi dolayısıyla Türkiye’de bulunmuştu. Anılarını ‘Anadolu’ adlı kitapta toplamıştı.

Urla Belediye Başkanlığı; 9 Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Müzik Bölümü ile işbirliği yaptı; 2016’da Tanju Okan Pop Müzik Beste Yarışması düzenledi. Yarışma geleneksel hale getirilip, her yıl tekrarlandı.

5 August 2019 21:21
2,117 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

52 Nişan, 16 Nikâh Yapan Ünlü Kaleci

Beşiktaş’ta üne kavuşan kaleci Varol Ürkmez, futbol yaşamı boyunca olayların, şaşaalı hayat tarzının, şaşırtıcı sayıdaki aşkların adamıydı. Gazetecilerin en önemli haber kaynaklarındandı. Halkın, özellikle de futbolseverlerin sevgilisiydi. Sadece futbolcu değildi, sinema ve tiyatro sanatçısıydı, tepeden tırnağa şov insanıydı.

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Fosforlu Cevriye

Suat Derviş’in kalemiyle ölümsüzleşen ‘Fosforlu Çevriye’, toplum dışına itilmiş, sokakları mesken edinmiş ‘hayat kadını’ydı! Özgürlüğüne düşkündü. Çilesini/kaderini kabullenmişti. Erkeklere boyun eğmezdi. Polis takibinden kaçan adama kalbini vermekten de çekinmedi. Ya romanın yazarı Suat Derviş kimdi, nasıl bir hayat sürdü?

Çifte Tabancalı Aktör: Gazanfer Özcan

Gazanfer Özcan; eski tabirle ‘nevi şahsına münhasır’ tiyatro insanıydı. Kendisiyle barışıktı; ailesine ve sanatına bağlıydı. Son nefesine kadar sahnenin tozunu yuttu; öldüğünde devlete vergi borcu çıktı.

Orhan Gencebay’ın Çok Özel Şahsi Tarihi

Gencebay; kısa süre önce kalp krizi geçirdi. Yakınlarına ve sevenlerine korkulu anlar yaşattı. 75 yıllık hayat serüveninde hepimizin duygu dünyasına girdi. Şarkı sözleri, besteleri, filmleri, konserleriyle gönül âlemimizde yer edindi/iz bıraktı. Orhan Baba büyük çoğunlumuzun ortak değeri… Renkli, farklı, sabırlı ve sporcu…

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Kırık Bir Aşk Hikâyesi: Engin İle Perran

Sabah Gazetesi’nin popüler-polemikci yazarı Engin Ardıç ile televizyon dünyasının en ünlü yıldızlarından Perran Kutman iki yıla yakın süre nişanlı kaldı, ama sonra ayrıldı.

Fukara Babası Kemal Sunal

‘Türk Sineması’nın Şaban’ı aslında bir ‘fukara babası’ydı, ama ‘eli sıkı’ (!) bilinirdi…

Sinemamızın Aptal (!) Uşağı Cevat Kurtuluş

Cevat Kurtuluş, Yeşilçam’a Ferdi Tayfur’un hediyesiydi. Konservatuarın Opera bölümünden mezundu. Bariton sese sahipti; baştan ayağa sanatçıydı.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Yalnız Hem De Çok Yalnız Adam

Yaşar Güvenir; 10 Ocak 1998’de, dünyamızdan kuyruklu bir yıldız gibi ayrıldı. Arkasında yaşanmış hatıralar ve yaşayacak onlarca beste ile…

Çifte Tabancalı Aktör: Gazanfer Özcan

Gazanfer Özcan; eski tabirle ‘nevi şahsına münhasır’ tiyatro insanıydı. Kendisiyle barışıktı; ailesine ve sanatına bağlıydı. Son nefesine kadar sahnenin tozunu yuttu; öldüğünde devlete vergi borcu çıktı.

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

İki Defa Gömülen Vezir-i Azam

Hekimoğlu Ali Paşa, Osmanlı coğrafyasının tamamına yakınını dolaştı/gördü. Yöneticilik yapmadığı bölge - nerede ise! - kalmadı. İmparatorluğun en yüksek makamına ‘sadrazamlığa/vezir-i azamlığa’ - tam 3 defa! - kadar yükseldi. Devleti kontrol eder duruma geldi. Daima halkın yanında durdu, sorunları çözmeye çalıştı. ‘Maaşından başkaca gelire sahip olmadı. Rüşvete, irtikâba, hediyeye bulaşmadı/tenezzül etmedi!’ Şahsi birikimini cami, külliye, çeşme, kütüphane gibi hayır işlerinde harcadı. ‘Ailesine de temiz ismini miras bıraktı!’

Suzan Avcı ya da ‘Şıngırdak Melahat’

Suzan Avcı (Bizavcı), ‘hayat mektebi’nden mezundu. Tek başına yaşamı ve ailesini omuzladı. Yeşilçam’da mucizeler yarattı. Çizdiği tipolojiyle milyonlarca erkeğin dikkatini çekti/hayranlığını kazandı. Adını, Türk Sinema Tarihi’nin zirvesine yazdırdı.

Davutoğlu’nun Mahrem Tarihi

Wikileaks tarafından sızdırılan bir belgeye göre, ABD’nin Ankara eski Büyükelçisi James Jeffrey; Davutoğlu’nun Balkanlar ve Ortadoğu’da uygulamaya çalıştığı ‘yeni Osmanlıcı politikalar’ı, ülkesinin bölgedeki menfaatleri/çıkarları açısından son derece tehlike buldu.

Hücreye Atılan Aktör

Akan, sıkı Atatürkçü idi. Büyük önderin fikirlerinin, eserlerinin, hatıralarının takipçisiydi. Mustafa Kemal Paşa’ya ait paltoyu olağanüstü dikkatle/özenle saklardı. Her 10 Kasım’da, sahibi olduğu ilkokulda öğrencilere, velilere ve öğretmenlere sergilerdi.

Böbreğini Satılığa Çıkaran Ünlü Dansöz

Birsen Ayda; İstanbul’un eğlence mekânlarında kıvrak otantik danslarıyla fırtına gibi esti. Binlerce hayranının iltifatlarına mazhar oldu; düşlerini süsledi. Çektiği filmlerle de şöhretini perçinledi.

Dokuz Defa Alkol Komasına Giren Aktör

Türkiye; onu, Ankara Radyosu’nun sabah kuşağındaki ‘Arkası Yarın’ skeçlerinin anonslarında tanıdı.

Süleyman Turan: ‘Esas Oğlan’ın En Can Dostu

Süleyman Turan; hem tiyatroda, hem de sinemada birer kez başrol oynadı. Adı; Harput’ta Bir Amerikalı oyununda ve Dikkat Kan Aranıyor filminde en üste yazıldı…

Türkiye’nin İlk Piyanist Şantörü

Gencer, Türkiye’de ilk Türkçe sözlü pop müzik parçasını seslendirdi. Çocukluk arkadaşı, Fecri Ebcioğlu, ‘Bak Bir Varmış Bir Yokmuş’ adlı şarkının sözlerini yazmıştı.

6 Milyar Doları Yiyen Fareler

Pablo Escobar, ‘beyaz zehir’ ticaretinin - bilinen! - ilk ve en önemli ismiydi. ‘ABD’yi dizlerinin üzerine çökertmeyi amaçladığını,’ tekrarlardı. ‘Büyük Şeytan’ın amansız düşmanıydı. Güçlü, mutlu, zengin ve uluslar arası alanda etkin Kolombiya düşlediğini söylerdi.

ABD Bayrağıyla Pabuçlarını Parlatan Baba

Al Capone, İtalyan’dı fakat Sicilya kökenli değildi. Doğuştan suça meyyaldi. Cürüm işlerken haz duyardı. Bodyguardlık, fedailik, tetikçilik, hırsızlık, beyaz kadın ticareti gibi illegal/kirli işler yaptı. Her seferinde antikomünist ve Amerikan milliyetçisi olduğunu iddia etti. Devletinin ve yönetimin yanında durmuş göründü.

ABD Başkanı İle Görüşebilen Mafya Şefi

Al Capone, servet edindikçe çevresini genişletti. Polisleri, savcıları, hâkimleri, belediye başkanlarını ve politikacılarını kendine bağladı. Dokunulmazlık zırhını kuvvetlendirdiğini düşündü. ABD Başkanı Herbert Hoover ile samimi dostluk kurmayı bile başardı. Suçlarının görmezden gelineceğini düşündü/sandı.

‘Cinayet Şirketi’ Kuran Tetikçi

Amerikan suç dünyasında ‘Kid Twist’ diye bilinen İbrahim Reles, Mafya’nın en ünlü eli kanlı katillerindendi. Kurbanlarını çengel uçlu buz kırma aparatı ile öldürürdü. Binden fazla kişinin kanına girdiği ileri sürüldü. Cinayet işlemek için şirket dahi kurdu ve siparişleri/iş tekliflerini değerlendirdi.

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

‘Acıların Kadını’ Bergen’in Bol Acılı Öyküsü

Rivayete göre, babası, kızının şarkıcılık yapmasına rıza göstermemişti. Hasta yatağında, ölümün eşiğinde, ‘Belgin şarkıcı olursa, iki yakası bir araya gelmesin,’ diye beddua etmişti.

Böbreğini Satılığa Çıkaran Ünlü Dansöz

Birsen Ayda; İstanbul’un eğlence mekânlarında kıvrak otantik danslarıyla fırtına gibi esti. Binlerce hayranının iltifatlarına mazhar oldu; düşlerini süsledi. Çektiği filmlerle de şöhretini perçinledi.

Kahvesinde Garsonluk Yapan ‘Kötü Adam’

Erol Taş; Yeşilçam’ın en tanınmış karakter oyuncularındandı.

İnce Hastalığın Pençesindeki Figüran

Hakkı Haktan; Vesikalı Yarim’deki şef garsondu. Binlerce Yeşilçam figüranı gibi, rekor sayılacak filmde oynadı; ama gündelikçilikten öteye geçemedi.

6 Milyar Doları Yiyen Fareler

Pablo Escobar, ‘beyaz zehir’ ticaretinin - bilinen! - ilk ve en önemli ismiydi. ‘ABD’yi dizlerinin üzerine çökertmeyi amaçladığını,’ tekrarlardı. ‘Büyük Şeytan’ın amansız düşmanıydı. Güçlü, mutlu, zengin ve uluslar arası alanda etkin Kolombiya düşlediğini söylerdi.

Kral Charles’ın ‘Gönül Galerisi’

Prens Charles ile Camilla arasındaki aşk öyküsü televizyon dizi(si) senaryosuna benzerdi. Taraflar, bir dargın bir barışık, bazen hoşnut bazen üzgün yarım asrı aşan ‘parçalı bulutlu’ birliktelik yaşadı. İkili - başka kişilerle evliyken dahi! - birbirlerinden vazgeçemedi. Sonunda mutlu sona ulaştılar ama hayli geç olmuştu!

CIA’nın Yumuşak Doku Kanseri Operasyonları

ABD’nin ‘kirli maşası’ CIA; 2006 yılında, DIA (Defence Intelligence Agency) ve DEA (Amerikan Uyuşturucu İstihbarat Örgütü) ortaklığıyla Kolombiya’da bir suikast merkezi kurdu. Merkez yöneticilerinin hedefindeki isim: Venezuella Devlet Başkanı Hugo Chaves’di.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Fukara Babası Kemal Sunal

‘Türk Sineması’nın Şaban’ı aslında bir ‘fukara babası’ydı, ama ‘eli sıkı’ (!) bilinirdi…

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Başbakan’ı Koruyan Kung-Fu Ekibi

Türkiye Cumhuriyeti’nin 23. Başbakanı Necmettin Erbakan’ın yakın korumalığını yapan, kendilerine ‘Sakaryalılar’ adı veren bir grup vardı.

Eski Eşlerine Boşanma Günlerinde Hediye Veren Aktör

Mehmet Ali Erbil; ünlü bir babanın, Sadettin Erbil’in oğluydu. Aileden tiyatrocu/sinemacıydı. Babasının yolundan gitti; ata mesleğini seçti. Her hareketi ilgi çekti; her esprisi yüzümüzü güldürdü. Bazen güldürüde çizgiyi aşsa da, hep tolerans gördü.

MSP'li Bakan'ın Gözünden 12 Eylül’ün İlk Günleri

Malatya Milletvekili, MSP Genel Başkan Yardımcısı, İmar ve İskân eski Bakanı Recai Kutan; 12 Eylül 1980 Cuma günü yapılacak askerî darbeyi 3 gün önceden duydu/öğrendi.

‘Hasretinden Prangalar Eskitilen’ Kadın

Hasretinden Prangalar Eskittim’deki şiirlerin çoğunun kime yazıldığı ve ünlü şair Ahmet Arif’in kalbini fetheden gizli aşkın kim olduğu ortaya çıktı.

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?