Davutoğlu’nun Mahrem Tarihi

Wikileaks tarafından sızdırılan bir belgeye göre, ABD’nin Ankara eski Büyükelçisi James Jeffrey; Davutoğlu’nun Balkanlar ve Ortadoğu’da uygulamaya çalıştığı ‘yeni Osmanlıcı politikalar’ı, ülkesinin bölgedeki menfaatleri/çıkarları açısından son derece tehlike buldu.

Davutoğlu’nun Mahrem Tarihi

İlkokuldaki sınıf öğretmeni Müzeyyen Kızanlıklı; sevimli öğrencisini yanına çağırdı. Çalışkan, saygılı, sessiz, inatçı ve kendinden emin çocuk geldi. Başını sevgi ile okşadı:

‘Ahmet,’ dedi. ‘Sana bir ödev vereceğim. Sene sonundaki sınıf gecesinde, ‘Başbakan!’ rolünü oynayacaksın! Şimdiden hazırlığını yapmaya başla…’

‘Başbakan’ rolünü başarı ile canlandıracak ve kocaman bir ‘Aferin!’ alacak öğrencinin adı: Ahmet Davutoğlu’ydu. Okuluna hep yürüyerek gider; yağmurlu ve karlı günlerde lastik çizmeler giyerdi. Her seferinde de çamur içinde kalırdı. İlkokul son sınıftaki lakabı: ‘Çamurlu Başbakan!’ idi.

Davutoğlu; 55 yaşında Türkiye Cumhuriyeti’nin 26. Başbakanı seçildi ve 2 yıl görev yaptı. İlkokul öğretmeni Müzeyyen Hanım’ın skeç için uygun gördüğü rol gerçekleşti.

Ahmet Davutoğlu; 26 Şubat 1959’da Konya’nın Taşkent kasabasında dünyaya geldi. Babası Mehmet Duran Davutoğlu kunduracıydı; tekstil ticareti de yapardı. Öğrenmeye aç ve açıktı; çocuklarının iyi eğitim almasını isterdi. Annesi Memnune Davutoğlu ev hanımıydı. Ahmet; ailenin tek erkek çocuğuydu. 4 yaşında, sevgili annesini yitirdi. Memnune Davutoğlu; Hacı Fettah Mezarlığı’nda toprağa verildi. Sonraki yıllarda annesini birkaç küçük sisli hatıra(sın)da hatırlarken; doyamamanın hasretini saklamaya çalışacaktı. 

- Üvey Annesi, Öz Çocuğundan Ayırmadı… -

Her fırsatta ilk göz ağrısını ziyaret etmeye gayret etti. Hatta Başbakanlık görevine başlamadan; Taşkent’e geldi ve müjdeyi iletip dua etti.

Mehmet Duran Bey; eşini kaybettikten bir yıl sonra hayati karar verdi: Aile, İstanbul’a taşınacaktı! İstanbul çok büyük ve bereketliydi: İş için çok geniş imkânlar sunardı. Çocuklarına daha iyi eğitim; ailesine daha bol ve zengin yaşam koşulları sağlayabilirdi. 

Fatih’te, Gelenbevi Ortaokulu’nun karşısında 2 katlı ahşap eve taşındılar. Fatih Camii’ne çok yakındılar. Küçük Ahmet’in çocukluğu Fatih Camii’nin avlusunda oynayarak geçti. İlkokula başlayıncaya kadar yeni arkadaşlarıyla oyunlar oynadı; koştu; çocukluğunu doyasıya yaşadı.

Mehmet Bey; İstanbul’da hem işini büyüttü, hem de yeniden dünya evine girdi. Küçük Ahmet’in ‘İkinci Annem!’, ‘Yörük Kızı!’ dediği Sefure Hanım ile hayatını birleştirdi. Sefure Davutoğlu; Ahmet’i öz oğlu kabul etti; doğacak diğer çocuklarından ayırmadı; sevgisini esirgemedi. Ahmet de, Sefure Hanım’ı çok sevdi; doğan ilk çocuğuna, kızına adını verdi.

Mehmet Bey; oğlu 2. sınıfa geçince, Hacı Süleyman Bey İlkokulu Aile Birliği’nin yönetimine girdi. Sonradan da Okul Aile Birliği Başkanlığı’na seçildi. Küçük Ahmet; ilk 4 sınıfı aynı okulda okudu. 

Yaz tatillerinde, evlerine yakın bir caminin hocasından Kurân-ı Kerim dersleri al(dırıl)dı. Mehmet Bey; geleneksel değerlere bağlıydı; ama yeniliklere de - son derece! - açıktı. İstanbul’da kendisine geniş çevre edindi. Hatta bir dönem ‘milliyetçi/muhafazakâr kesimin yegâne sesi’ diye bilinen Bizim Anadolu Gazetesi’nin sahibi Mehmet Emin Alpkan’ın da yakın dostuydu. Her akşam eve dönüşünde yanında Bizim Anadolu getirirdi. Ahmet Davutoğlu’nun ilk yazısı, ilkokul 5. sınıf öğrencisi iken; Bizim Anadolu’da yayınlandı.

- Ortaokul 3. Sınıfta Stalin’in Kitaplarıyla Tanıştı… -

Mehmet Bey; İstanbul’da yalnız değildi; erkek kardeşi de yanındaydı; iş ortağıydı. İki kardeş sırt sırta verince tuhafiye işini büyüttü; toptancılık yapmaya girişti. İşleri gayet iyi gitti; iyi para kazandılar. Bahçelievler’de, bahçe içinde 2 katlı ev satın aldılar; Fatih’deki kira evinden çıktılar. Davutoğlu Ailesi; yıllar içinde evi genişletti; beraberce oturmaya başladı. Ahmet Davutoğlu da aynı aile apartmanında 40 yıl boyunca ikamet etti.

Ahmet Davutoğlu, ortaokula başladığında; babaannesi, Hacıkızebe Davutoğlu yanlarına geldi.  50 yıllık eşi ölünce; Taşkent’teki evini kapattı; İstanbul’daki oğullarının aile apartmanına taşındı. Küçük Ahmet’in yeri ve sevgisi başkaydı. Her sabah okula giderken; babaannesinin elini öper; hayır duasını alırdı. Torunun devletin önemli mevkilerine geleceğini tekrarlardı. Aile de biraz saygı, biraz sevgi ile karışık tebessüm eder; temennisine/duasına katılırdı.

Davutoğlu; ortaokul sıralarında kişisel özelliklerini belli etmeye başladı. Yaşına göre ağır sayılabilecek, Doğu ve Batı Edebiyatı’nın önemli klasik eserlerini okumaya girişti. Sayfaların kenarlarına notlar aldı; önemli gördüğü cümlelerin altını çizdi; yanına yorumlarını iliştirdi. Kendi anlatımına göre; ortaokul 3. Sınıfta, Stalin’in ‘Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm’ adlı eserini okudu. Kitapta anlatılan ideolojiyi hayli ‘mekanik’ buldu. Marksizme karşı sempati duymadı. 

Dikkatle okuyup; notladığı kitaplarını itina ile sakladı. İleri yıllarda oluşacak kütüphanesinin taşlarını dizmeye girişti.

Anadolu Lisesi Sınavları’na girdi; İstanbul Erkek Lisesi’ni kazandı. Öğretim kadrosunun tamamı Alman hocalardan kurulu yeni okulundaki düzene ayak uydurmak, kazanmaktan daha zordu. Ağır disiplin ve yoğun çalışma içinde geçen yıllarda Batı klasiklerini iyiden iyiye tanıdı. Alman intizamı altında başarıyı yakaladı: 1977’de İstanbul Erkek Lisesi’ni birincilikle tamamladı. Boğaziçi Üniversitesi’nin Ekonomi Bölümü’ne kayıt yaptırdı. Almancası mükemmeldi; İngilizce öğrenmesi kolaydı. Kayıt öncesi, dil öğrenmek için bir aylığına İngiltere’ye gitti. Hazırlık sınıfında İngilizce bilgisini de geliştirdi. Aynı yıl, 2. bölüme devam hakkı verilince; Siyaset Bilimi’ni seçti.

- Yüksek Lisans Yaparken; Sare Hanım’la Evlendi… -

Babası; oğlunun işletme eğitimi almasını ister; aile işlerini devretmeyi düşünürdü.

Ahmet Davutoğlu; 1984’de Siyaset Bilimi ve Ekonomi bölümlerinden başarıyla mezun oldu. Siyaset Bilimi’nde bölüm birincisiydi. Sınıf arkadaşları arasında en bilinenler Nuray Mert, Adnan Büyükdeniz ve Ethem Eldem’di.

Üniversite yıllarında sosyal aktivitelere katılmadı. Siyasi kamplaşmalardan da uzak durdu. Kitap dostu, edebiyat hayranı, siyaset teorisyeni, Doğu ile Batı arasında akılcı sentez arayıcısı, iddialı akademisyen adayıydı. Çok yakın çocukluk arkadaşının ifadesiyle, ‘üniversitede hocalık yapabileceği ilkokul sıralarında belliydi!’

Lisedeyken judo yapardı; çok iyi güreşçiydi. At binmeyi severdi. Üniversitede de güreşi sürdürdü; futbol oynadı. Okul takımına girdi. İlerleyen yaşında da güreşi terk etmedi.

Mezun olduğu 1984’de, okulunda, Kamu Yönetimi dalında yüksek lisansa başladı. Bugünlerde, eşi Sare Hanım ile tanıştı; kısa süre sonra da evlendi. Sare Hanım; Davutoğlu Apartmanı’na gelin geldi. Aileye 4 evlat verdi.

Sare (Özgür) Davutoğlu; Afyonkarahisarlı Kundak ailesine mensuptu. Eşi gibi Konya doğumluydu. İlkokul 4. sınıfta iken, kardeşini dünyaya getirdiği sırasında annesini kaybetti. Yaşadığı derin acı, mesleğini çok küçük yaşta seçmesini sağladı. Tıp eğitimi almayı ve ‘kadın doğum uzmanı’ çıkmayı kafasına yerleştirdi. 

- Ahmet Davutoğlu, İkinci Kızına Öz Annesinin Adını Verdi… -

1980’de Eskişehir Anadolu Lisesi’ni birincilikle bitirdi. Amcası Doktor Salih Özgür’ün büyük desteğini gördü. Salih Özgür, Eskişehir’de çok tanınan uzman doktordu. Sare Davutoğlu; İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde eğitim hakkı kazandı. Öğrenciliği sırasında Ahmet Davutoğlu ile tanıştı ve evlendi. Jinekoloji alanında yüksek lisans eğitimi aldı. 

1986’da ilk kızı Sefure’yi, 1988’de ikinci kızı Memnune’yi doğurdu. Her iki evladına da Ahmet Davutoğlu’nun öz ve üvey annelerinin adlarını vererek, kocasına duyduğu sevgiyi gösterdi. 

Sere Hanım; eğitimini tamamlamasının ardından, mecburi hizmet gereği Kars’a tayin edildi. Bir yıl sonra, 1988’de İstanbul’a dönüp zorunlu çalışmasına devam etti.

Davutoğlu’nun akademik hayatındaki en büyük destekçisi, tez hocası, dünya çapında şöhret sahibi, sosyolog Prof. Dr. Şerif Mardin’di. Mardin; gelecek vaat eden öğrencilerine arka çıkar; üzerlerine titrerdi. 1986’da, yıldız öğrencisine jest yaptı. Davutoğlu’nun tezini özetleyip makale şekline getirmesini istedi. Üniversitenin hakemli dergisinde yayınlanmasını sağladı. Tezinin ana hatlarını işleyen makalesinin neşri ilgi uyandırdı; imza sahibine teşvik sağladı; hevesini artırdı. Genç akademisyen, ilgiye bigâne kalmadı; yazmayı ve yayınlamayı sürekli hale getirdi. 

Aynı üniversitede, Siyaset ve Uluslar Arası İlişkiler Bölümü’de doktora çalışmasını tamamladı. Malezya Uluslar Arası İslam Üniversitesi’nden teklif aldı; 1990’da ‘yardımcı doçent’ unvanıyla çalışmaya başladı. Kuala Lumpur’da, Çinlilerin yaşadığı Çin Mahallesi’nde ev tuttu. Eşi Sare Hanım, iki kızı ile yanındaydı. Kaldıkları 4 yıl boyunca, üniversite kliniğinde çalıştı.

- 4 Yıl Malezya’da Öğretim Üyesi Olarak Çalıştı… -

Üniversitenin kurucusu: İslam Konferansı Örgütü’ydü. Türkiye’den gelen 15 kadar öğretim üyesi ile müşterek çalıştı. Burada Siyaset Bilimi ve Ekonomi bölümlerinin kuruluşunu sağladı. 1993’de bölüm başkanlığına getirildi; tezini sunup doçentlik payesini kazandı. 1994’de ‘The Civilizational Transformation and the Muslim World’ (Medeniyetin Dönüşümü ve Müslüman Dünyası) kitabını yazıp yayınladı. Aynı yıl ikinci kitabı - doktora tezi! - ‘Alternative Paradigms’ (Alternatif Paradigmalar)’ı neşretti.

Davutoğlu ailesi; 1995’de Türkiye’ye döndü. 1995 ile 1999 arasında, Marmara Üniversitesi’nin Uluslar Arası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyeliği yaptı. Yeni Şafak Gazetesi’nde köşe yazarlığı yaptı; 200’den fazla yazısı yayınlandı.

Sare Davutoğlu da ülkeye dönüşüyle beraber ihtisasa başladı. 1999’da uzmanlığını tamamladığında 3 çocuk annesiydi. Bir yakınının gözlemine göre; son eğitim dönemini çocuklarıyla beraber bitirdi. 

Sare Hanım; hastalarına son ana kadar normal doğumu önerdi. Hayati tehlike dışında kürtaja karşıydı. Down sendromlu çocukların da yaşam haklarını savunur; alınması önerilen bebeklerin dünyaya gelmesinden yana tavır koyardı.

İstanbul Bahçelievler’de, eşinin - yıllarca! - ailesiyle beraber oturdukları apartmanın hemen yanında ilk muayenehanesini açtı. Recep Tayyip Erdoğan’ın kız kardeşi Vesile İlden yakın arkadaşıydı. Erdoğan Ailesi ile uzaktan da olsa tanışıklığı söz konusuydu. Erdoğan’ın büyük kızı Esra Albayrak’ın doğumu yaptırdı.

Bilinenin aksine, Davutoğlu ile ilk çalışan siyasi lider, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’di. Demirel’in Baş Danışmanı/Özel Kalem Müdürü Feridun Sinirlioğlu; Ahmet Davutoğlu’nun İstanbul Erkek Lisesi’nden ve Boğaziçi Üniversitesi’nden sınıf arkadaşıydı; samimi dostuydu. Sinirlioğlu; Demirel’in konuşmalarını yazardı. Demirel’in 1998’de TBMM’de yaptığı; Suriye’nin PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı barındırmaya son vermesini isteyen konuşma en bilineniydi.

- ‘Stratejik Derinlik’ Kitabıyla Yeni Bir Dış Politika Önerdi… -

Demirel’in İsrail-Filistin gerilimine alternatif çözüm önerilerine ihtiyacı vardı. Sinirlioğlu’na göre; konu hakkında rapor yazabilecek tek kişi Davutoğlu’ydu. Çözüm için Türkiye, Mitchell Komisyonu’nda yer almalıydı. Türkiye’nin savunacağı tezler tek tek sıralandı.

Davutoğlu; Silahlı Kuvvetler Akademisi ve Harp Akademilerinde çalıştı. 1999’da profesör oldu.

Davutoğlu; en az kendisi kadar ünlü ‘Stratejik Derinlik’ adlı betiğini yayınladı. Üzerinde hayli çalıştığı, yoğun emek harcadığı, çok yakın dostlarına - baskı öncesinde! - eleştirileri için verdiği kitabın hikâyesi ilgi çekiciydi. Yazılı nüsha bilgisayarında kayıtlıydı. O sırada, 27 Ağustos Büyük Depremi vuku buldu. Davutoğlu; ölümü göze aldı; yaprak gibi sallanan evine girdi; kaydı hard diskine aktardı. 

Kitabın ön sözünde yazdığına bakılırsa; ‘Stratejik Derinlik’ kitabının fikir babası, Prof. Dr. Bernard Lewis idi. Davutoğlu; Lewis’in tezlerine sıcak bakardı; tavsiyesini yerine getirmesi de sempatisinin göstergesiydi. 

Kitabı 100’den fazla baskı yaptı; birçok dile çevrildi. Davutoğlu - özetle! -; Türkiye’yi ‘merkez ülke’ diye tanımladı. Çevresinde ve yakın bölgesinde sorumluluk sahibiydi. İlişkilerinde yenilenme zorunluydu. Rolünü ve etkinliğini artırmalıydı. Oyun kuruculuk yapmalıydı. ‘Osmanlı mirası’nın üzerine kurulacak yeni zihni değişim gerçekleştirilmeliydi.

- ABD; Davutoğlu’nun Politikalarını ‘En Büyük Tehlike!’ Şeklinde Yorumladı… -

Davutoğlu’nun tezleriyle ilgili en çarpıcı değerlendirme, ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey’den geldi. Wikileaks tarafından sızdırılan belgede yer alan bilgiye göre; Davutoğlu’nun önerdiği, Türkiye’nin Balkanlar ve Ortadoğu’da ‘yeni Osmanlıcı politikaları’, ABD açısından büyük tehlikeydi.

Abdullah Gül; Davutoğlu’nu devlet hizmetine sokan ve yükseliş basamaklarına tırmanmasını sağlayandı. Refah Partisi’nin Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’nı sürdürdüğü dönemde fikirlerine müracaat etti. Necmettin Erbakan ile ABD’yi ziyaret ettiklerinde yanlarındaydı. Davutoğlu; partide resmi görev almadı; dışarıdan desteği yeğledi. 

Abdullah Gül’ün 2002’de Başbakanlık görevine getirildiğinde, bağlantı kurduğu ilk kişilerden birisi de Ahmet Davutoğlu’ydu. Başbakanlık Başdanışmanlığı’na atandı. Gül’ün makamının hemen yanındaki iç odada çalıştı. Gül’ün önerisi; Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in uygun görmesiyle ‘büyükelçi’ unvanı da aldı. 

Davutoğlu; Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde de görevinin başındaydı. Yetkileri ve inisiyatifi artırıldı. Başbakan Erdoğan’ın özel uçağını kullandı; hükümet adına resmi müzakerelere katıldı ve yürüttü. Erdoğan’ın temaslarına, ikili görüşmelerinde bulundu. ‘Çok özel’ sayılabilecek konuma sahipti. Danışman Davutoğlu, pek çok bakandan daha etkindi. ABD ve AB bakanları/yetkilileri, kendisiyle çok kolay iletişim kurabildi/kurou. Dışişleri Bakanlığı’nın sahasına giren sorunlar ulaştırıldığında, çabuk ve hızlı çözül(ür)dü. Davutoğlu; Dışişleri Bakanlığı’na bilgi ver(ir)di.

Başbakan’ı temsilen çeşitli ülkelere gitti. Hükümet adına resmi ilişkilerde bulundu. Türk diplomasi tarihinde daha öncesinde eşine rastlanmamış/örneği görülmemiş ‘başdanışman’dı.

- ‘Türk Kissinger’i’ Diye Anıldı… -

Ankara’ya ilk geldiğinde, Başkent Polisevi veya Başkent Öğretmenevi’nde kaldı. Daha sonra TİKA’nın Bilkent’teki lojmanına taşındı.En yakını, öğrencisi Ali Sarıkaya’ydı. Ankara’nın yoğun politik atmosferinden, uzun/sıkıcı toplantılarından sonra meşhur Rumeli İşkembecisi’nde içilen bol sarımsaklı çorbaların tadı ve anıları unutulmazdı. Davutoğlu; zaman zaman diğer danışmanlarla fikri anlaşmazlıklar yaşasa da çatışmaya girme(z)di. Yakın temas kurduğu müşavirler: Ömer Çelik ve Akif Beki’ydi.  

Tarihe geçecek gelişmelerin aktörüydü: Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ile Şam’da yapacağı görüşme görevi MGK (Millî Güvenlik Kurulu) Bildirisi ile duyuruldu. ABD Başkanı Barack Obama’nın ülkemizi ziyareti öncesi Washington’a gidip bütün hazırlıklara nezaret etti. Yetkilerinin farkına varılması, diplomatik ve siyasi mahfillerde bilinmesi, yürüttüğü görüşmeler yüzündendi. Suriye, Filistin ve İsrail arasındaki ‘mahrem’ diye nitelenen temaslar tanınmasını sağladı. HAMAS Lideri Halit Meşal ile gizli temasları ortaya çıkınca büyük gürültü koptu. Türk diplomasinin yeni ve önemli aktörlerinden bilindi. ‘Türk Kissenger’, ‘Gölge Adam’, ‘İncelikleri Bilen Taktisyen’ gibi sıfatlarla/nitelendirmelerle anıldı.

Davutoğlu; AKP’nin dış politikasını belirleyen kişiydi. 2007’de, The Economist Dergisi’nde yayınlanan yorumda; ‘Perde gerisindeki etkili adam!’ diye tanımlandı. 11 Mayıs 2009’da, AKP hükümetlerinde parlamento dışından kabineye giren ilk Dışişleri Bakanı’ydı. 1,5 ay içinde 11 ülkeyi ziyaret edebilme rekoruna sahipti. Bakanlığı süresince ‘Neo Osmanlıcı’ diye tanımlandı/suçlandı. Anlatımına göre; Türkiye’yi ‘merkez ülke’ yapmak istedi. 

- Davutoğlu; Sabah Kahvaltılarına Özel Önem Verirdi… -

60. ve 61. Cumhuriyet Hükümetleri’nin Dışişleri Bakanı, AKP 24. Dönem Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu’nun - daima! - yanında - öğrencisiydi! - danışmanı Ali Sarıkaya ile sekreteri ve şoförü bulun(ur)du.

Özel hayatıyla ilgili konuşmaktan çekin(ir)di. Eve gittiğinde, kitap okuyarak, çocuklarını severek stres atardı. Çocukları uyumuşsa öperdi. Mehmet adlı bir oğul, Sefure, Memnune ve Hacer Büke isimli 3 kız babasıydı. 

Ahmet Davutoğlu ve eşi Sare Davutoğlu’nun kaderlerinin ortak noktalarından birisi de: Küçük yaşta annelerini kaybetmeleriydi. Bu yüzden Davutoğlu çifti; çocuklarının üzerine titredi; sevgi ve ilgilerini eksik etmedi.

Ahmet Davutoğlu’nun en büyük kızı Sefure Hanım; Yıldız Holding’in banisi Sabri Ülker’in kızı Ahsen Özokur’un oğlu Ahmet Özokur ile evlendi. Ortanca kızı Memnune Davutoğlu ise, İstanbul Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Dursun Topçu’nun oğlu Talha Topçu ile hayatını birleştirdi.

Ahmet Davutoğlu beslenmesine hep dikkat etti. Sabah kahvaltılarını hiç atlamadı. Bir açıklamasında, ‘En çok ailecek yaptıkları kahvaltıları sevdiğini,’ belirtti.  Doğal beslenmeye dikkat etti. Mevsiminde üretilen yiyecekleri yedi. Taze sebze ve meyve tüketmeyi benimsedi. Yemeklerde et kullanılmasını destekledi. Çünkü et yemekleri favorisiydi. ‘Çiçek’ diye tanımlanan küçük bamyanın az yağlı kuşbaşı etle pişirilmişini çok sev(er)di. Meyve alış verişlerini tanıdığı manavlardan yaptı(rdı). Tatlıda belirli tercihi yoktu.

- Kitapçı Ziyaretlerini, Kitap Satın Almayı Hiç İhmal Etmedi… -

Lüks tüketimi, marka takıntısı/tercihi olmadı. Kol saati takmadı. Kitap seçimini/alımını bizzat kendisi gerçekleştirdi. Başbakanlığı döneminde de kitapçı ziyaretlerini ihmal etmedi. Klasik Türk Musikisi ve Tasavvuf Müziği’ni sevdi ve dinledi. Spor yaparken, kitap okurken, Türk Sanat Müziği’ni - çoğunlukla da enstrümantal! - yeğledi.

Davutoğlu; 27 Ağustos 2014’de Genel Başkanlığa getirildiğinde/seçildiğinde; AKP’yi, ‘siyasi konjonktürün partisi’ değil; ‘aziz milletin tarihi yürüyüşünde küresel yeni gücünün doğuşu, yeni bir nizam-ı âlem davasının omuzlayıcısı’ diye yorumlayacaktı.

12 December 2019 15:49
2,186 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Kral Charles’ın ‘Gönül Galerisi’

Prens Charles ile Camilla arasındaki aşk öyküsü televizyon dizi(si) senaryosuna benzerdi. Taraflar, bir dargın bir barışık, bazen hoşnut bazen üzgün yarım asrı aşan ‘parçalı bulutlu’ birliktelik yaşadı. İkili - başka kişilerle evliyken dahi! - birbirlerinden vazgeçemedi. Sonunda mutlu sona ulaştılar ama hayli geç olmuştu!

Tavşan Doğuran Kadın

İngiltere tahtında oturan, İngilizce bilmeyen, çevresi ve devlet yöneticileriyle Fransızca konuşa(bile)n I. George’un döneminde inanılması zor/garip olaylar, skandallar yaşandı. 50 kadar tavşan doğurduğunu iddia eden Mary Tofts adlı kadın da sahtekârlar arasındaydı.

Cüneyt Arkın: Bozkırda Yetişen Aktör

Sean Connery’den sonraki ‘ikinci James Bond’ bir Türk aktör olabilirdi.

ABD Başkanı İle Görüşebilen Mafya Şefi

Al Capone, servet edindikçe çevresini genişletti. Polisleri, savcıları, hâkimleri, belediye başkanlarını ve politikacılarını kendine bağladı. Dokunulmazlık zırhını kuvvetlendirdiğini düşündü. ABD Başkanı Herbert Hoover ile samimi dostluk kurmayı bile başardı. Suçlarının görmezden gelineceğini düşündü/sandı.

Kral’ın Emriyle Toplu Fuhuş

Tudor Hanedanı’nın 2 numaralı hükümdarı 8. Henry, kadınlara aşırı düşkündü. Risk almayı severdi. Düşüncelerinden taviz vermezdi. Gönlünün sesini dinler, dilediğince davranırdı. Özel hayatı olağanüstü derecede fırtınalıydı. Hızlı yaşantısı, kendisine de halkına da mutsuzluk getirdi.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Ali Babacan’ın Bilinmeyen Hikâyesi

Ali Babacan; - Başkentli gazetecinin benzetmesiyle! - Ankaralı, Müslüman burjuva ailenin - yurt içinde ve yurt dışında! - en iyi okullarda eğitim almış üyesiydi. ABD’ye gitti; Batı gördü; yabancı diller öğrendi. Aile şirketini yönetmesi, geliştirmesi/yükseltmesi beklendi. Babacan; kendisini aniden siyasetin içinde buldu; sonrası çorap söküğü gibi geldi…

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Ali Babacan’ın Bilinmeyen Hikâyesi

Ali Babacan; - Başkentli gazetecinin benzetmesiyle! - Ankaralı, Müslüman burjuva ailenin - yurt içinde ve yurt dışında! - en iyi okullarda eğitim almış üyesiydi. ABD’ye gitti; Batı gördü; yabancı diller öğrendi. Aile şirketini yönetmesi, geliştirmesi/yükseltmesi beklendi. Babacan; kendisini aniden siyasetin içinde buldu; sonrası çorap söküğü gibi geldi…

Ali Babacan’ın Bilinmeyen Hikâyesi

Ali Babacan; - Başkentli gazetecinin benzetmesiyle! - Ankaralı, Müslüman burjuva ailenin - yurt içinde ve yurt dışında! - en iyi okullarda eğitim almış üyesiydi. ABD’ye gitti; Batı gördü; yabancı diller öğrendi. Aile şirketini yönetmesi, geliştirmesi/yükseltmesi beklendi. Babacan; kendisini aniden siyasetin içinde buldu; sonrası çorap söküğü gibi geldi…

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Ömrünce Ağlayan Ünlü Güzel Kadın

Muhterem Nur, - son döneminde! - Müslim Gürses ile yaptığı ve 29 yıl süren evliliği ile hatırlandı/tanındı. Nur, Gürses’ten 22 yaş büyüktü. Bir devirde çok ünlü olmasına karşın, günümüzdeki bilinirliği sınırlıydı.

İki Düzine Eş Değiştiren Karakter Oyuncusu

Salih Tozan; Yeşilçam’da defalarca çekilen ‘Üç Arkadaş’ filminin ilkinde başrol oynamıştı.

27 Mayıs’tan Sonra Başbakanlık’ta Ne(ler) Oldu?

Başbakanlık Müsteşarlığı Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani; 27 Mayıs Askeri Darbesi’nin öncesinde ve sonrasında görevinin başındaydı. Gördüklerini/yaşadıklarını Ankara’nın kıdemli usta gazetecisi Kemal Bağlum’a anlattı; tarihe şahitlik etmeye çalıştı… Geylani: Darbe sonrasında Başbakanlık’ta yaşanan bilinmeyen bazı olayların perde arkasını açıkladı…

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Hücreye Atılan Aktör

Akan, sıkı Atatürkçü idi. Büyük önderin fikirlerinin, eserlerinin, hatıralarının takipçisiydi. Mustafa Kemal Paşa’ya ait paltoyu olağanüstü dikkatle/özenle saklardı. Her 10 Kasım’da, sahibi olduğu ilkokulda öğrencilere, velilere ve öğretmenlere sergilerdi.

Şapkanın Sarık İle Mücadelesi

Osmanlı bürokrasisi - zaman zaman - Batı’yı takdir etse de Batılılaşmaya hep mesafeli durdu. Avrupa’dan yenilikleri getirmeye yeltenen hükümdar(lar) ya cezalandırıldı ya da hayatını yitirdi. Ulema ve ordu da diğer önemli muhaliflerdi. Genç Cumhuriyet de kurulurken - aynı zamanda! - hem işgal güçleriyle ve hem de yeni yönetime karşı duranlarla kapışacaktı.

Cüneyt Arkın: Bozkırda Yetişen Aktör

Sean Connery’den sonraki ‘ikinci James Bond’ bir Türk aktör olabilirdi.

MOSSAD'ın Suikast Listesindeki Siyasetçi

Yaser Arafat, yaşamı boyunca MOSSAD’ın tehdidi altındaydı. Sayısız suikast girişiminden son anda/kıl payı kurtulabildi. Ama hayatını yitirdikten sonra ortaya çıkan hastane raporu ürperticiydi...

Suzan Avcı ya da ‘Şıngırdak Melahat’

Suzan Avcı (Bizavcı), ‘hayat mektebi’nden mezundu. Tek başına yaşamı ve ailesini omuzladı. Yeşilçam’da mucizeler yarattı. Çizdiği tipolojiyle milyonlarca erkeğin dikkatini çekti/hayranlığını kazandı. Adını, Türk Sinema Tarihi’nin zirvesine yazdırdı.

On İki Ada’yı - Maalesef! - Osmanlı Verdi

Siyasi tarihimizde 2 tane Lozan Antlaşması vardı. İlki 15 Ekim 1912’de, ikincisi 24 Temmuz 1923’de imzalandı. Osmanlı; Lozan’ın Ouchy semtinde imzalanan birinci antlaşma ile 12 Ada’yı İtalya’ya - geri alabilmek/ödünçlük koşulu ile! - bıraktı.

Filmlerini İzlemeyen Aktrist

Leyla Sayar; Yıldız Dergisi’nin düzenlediği güzellik yarışmasında ikinci oldu; sanki Yeşilçam’a paraşütle indi.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 1

Kanuni Sultan Süleyman’ın sevgili damadı, en güvendiği veziri/sadrazamı Rüstem Paşa, Osmanlı Tarihi’nde derin izler bıraktı. Hanedan içindeki iktidar oyunlarında rol aldı. Kayınvalidesi Hürrem Sultan’dan yana tavır koydu. Şehzade Mustafa yerine, karısının erkek kardeşlerinden birinin tahta çık(arıl)ması planlarını destekledi.

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?