Akıl Hastanesinde Zincirlenen Ünlü Film Yıldızı

Türk Sineması’nın Küçük Hanımefendisi Belgin Doruk’un Son İsteği: Hayat Hikâyesinin Sinema Filmi Ya Da Televizyon Dizisi Yapılmasıydı…

Akıl Hastanesinde Zincirlenen Ünlü Film Yıldızı

Adının anlamına uygun yaşadı: Belgin ‘zirvedeki kadın’ demekti. Soyadı da pozisyonunu perçinledi: Doruk… Yeşilçam’ın Küçük Hanımefendisi’ni Belgin Doruk’a verilen ad ve aile soyadı; O’nun yaşayacağı hayat serüveninin özetiydi: Daima en yüksekte, zirvede…

Belgin Doruk; 28 Haziran 1936’da Ankara’da dünyaya geldi. Sinema tutkunu, sanat aşığı, duygu dolu annenin ilk kızıydı. Refet (Doruk) Hanım, resim yapardı; şiir yazardı; her hafta düzenli sinemaya gidip en yeni filmleri seyrederdi. Greta Garbo hayranıydı; benze(til)mekten pek hoşnuttu. İki kızına da sinema sevgisi, edebiyat dostluğu/tiryakiliği aşıladı. Cumhuriyet’in ilk on yılını yaşayan; yeni başkent Ankara’ya yakışan örnek hanımlarındandı. Fizan Mutasarrıfı (Valisi) Süleyman Hayri Bey’in kerimesiydi. Aynı zamanda da son derece otoriter ve söz dinleticiydi. Son 30 yılını Belgin Doruk’un yanında/evinde geçirdi. Torunu Aydın Birsel’in anlatımına göre; ölünceye kadar sözü dinlendi; yani tam bir ‘Osmanlı!’ydı. Bir sözü iki edilme(z)di.

Baba Hasan Doruk; ziraat mühendisiydi. Klasik, orta direk bir Türk ailesinin reisiydi. Karısını çok sever; gözlerinin içine bakar; sözünü dinlerdi. Doruk çifti; elmanın iki yarısıydı; özenilerek, imrenilerek izlenirdi. Hasan Bey de; güzel sanatlara, musikiye, edebiyata düşkündü. Çocuklarının yeni devletin hedeflerine/amaçlarına uygun yetişmesini şiar edindi. Eşi Refet Hanım’ın kararlarını hep destekledi.

Belgin; aileye Ankara’nın anısıydı. İri ceylan gözleri, hokkayı andıran burnu, beni ile dikkat çekici bebekti. Komşuları, akrabaları, Belgin’i çok sevdi; el üstünde tuttu; biraz da imrendi.

- Belgin Doruk; Çok Mutlu Ve Huzurlu Çocukluk Dönemi Geçirdi… -

Doruk Ailesi; 1938’de İstanbul’a taşındı; Yeşilköy’de bahçeli şirin eve yerleşti. 2. çocukları Oya yeni evde doğdu. Belgin; sevgi ve ilgiyi bölen kardeşini kıskandı. İlerleyen zaman içinde varlığını kabullendi ve çok sevdi.

Belgin Doruk’un çocukluğu son derece mutlu, huzurlu ve - deyim yerindeyse! – ‘masal gibi’ geçti. Anne Refet Hanım; ilk göz ağrısını - 5 yaşında! - önce sinemayla tanıştırdı. ABD, Mısır, Hindistan filmlerinin örneklerini seyretti. Beyaz perdeyi, sinema salonunu, tahta sandalyeleri, deri koltukları, locaları tanıdı. ‘Görüntülü hikâyeler’in - seyrettiği! - ilk örneklerini anlamaya çalıştı. Sinemayı sevdi; ilgi duydu.

Annesi; büyük kızını - 9 yaşından sonra! - tiyatro ve operaya da götürdü. Tiyatroya ısındı; sinema ile bağlantısını da anlamaya/kavramaya çalıştı. Ama opera hiç hoşuna gitmedi. Klasik musikimizden çok farklıydı. Biraz da ‘fazla gürültülü’ mü gelmişti?!

Küçük Belgin; ortaokul sıralarında sinemaya ile ilgisini/bağını kuvvetlendirdi. Bazen annesiyle, bazen de kız kardeşi Oya ile sinemaya gitme alışkanlığını sürdürdü. 

Zaman ilerledikçe, güzelleşti; serpildi; yaşından gelişkin/olgun portre/tipoloji çizdi. Sol yanağındaki beni ile - daima! - ilgi çekti. Gone With The Wind (1939) - Rüzgâr Gibi Geçti! - filminde Scarlett O’Hara karakterini başarıyla çizen - 2 Oscarlı İngiliz asıllı kadın oyuncu! - Vivien Leigh’e benzetildi.

Küçük Belgin; ortaokul son sınıfta istikbaldeki mesleğini seçti. Sinema sanatçısı olacaktı. Güzeldi; annesinin desteği tamdı; çocukluğundan beri yüzlerce film seyretmişti. Kamera karşısına geçmeye hazırdı.

Şöhrete kavuşma, Yeşilçam’ın kapılarını aralama macerası; döneminin starlarının yaşadığının tıpa tıp benzeriydi.

- Yarışmaya Annesinin Desteğiyle Katıldı… -

1952’de henüz 15 yaşındayken; İstanbul Film ile Yıldız Dergisi’nin ortaklaşa düzenlediği; Yeşilçam’a yeni yüzler kazandıracak yarışmaya katıldı. Hanımlar arasında birinci seçildi. Duru güzelliği, iri gözleri, göz alıcı fiziği ile zorlanmadı. Erkekler kategorisinde; Ayhan Işık ilk sırada ipi göğüsledi. Mahir Özerdem; 2’ncilikle yetindi. Derginin kapağında resmi yayınlanınca, üne kavuştu; ama ilk tepkisini de aldı: Babası fena halde kızdı. Anne Refet Doruk Hanım; yine otoritesini/diplomasiyi konuşturdu; kızına arka çıkmakla kalmadı; açıktan destek verdi. Belgin; ülkenin en tanınmış kadın sinema oyuncuları arasına girecekti; filmleriyle milyonlara ulaşacaktı.

İkinci ciddi tepki/eleştiri okulundan geldi. Daha reşit yaşa gelmemiş; çalışkan, sanattan anlayan öğrencinin kaybedilmesi söz konusuydu. Ya okulda öğrencilik ya da sinemada oyunculuk seçilmeliydi. Aksi davranış kabullenilemezdi. 

Belgin, okulu bırakacak; Yeşilçam’da kendine bir yol çizecekti.

İlk filmi; ‘Çakırcalı Mehmet Efe’nin Definesi’ydi. Ayhan Işık ile başrolleri paylaştı; ilk ücreti de tam 1.500 liraydı. Filmin kadrosu çok deneyimli oyunculardan kuruluydu: Ayfer Feray, Kadir Savun, Zeki Alpan ve Gülistan Güzey... Senaryo yazarı/rejisör Faruk Kenç’ti. Kenç; Belgin Doruk’un birinci seçildiği yarışmanın jüri üyesiydi; İstanbul Film’in sahibiydi. Enver Paşa’nın kız kardeşi Hasena (Killioğlu) Hanım’ın oğluydu. Yani Paşa’nın öz be öz yeğeniydi.

1953’de yapılan Türkiye Güzellik Yarışması’nda yıldızı daha da parladı. Müsabakada 2. seçildi; aynı yılın Avrupa Güzellik Yarışması’nda da 3.’lük kürsüsüne çıktı. Hem Türkiye’de hem de Avrupa’da tanındı. Yeşilçam’ın şöhret basamaklarını koşarak çıktı. Gamzesiyle ilgi çekti. Anılarında; ‘Annem; bana hamile iken; Ankara’da Gâzi Çiftliği’ndeymiş… Gamzeli olmam için bolca ayva yemiş… Ben de gamzeli doğmuşum…’ diye anlatacaktı.

- İlk Aşkı Ünlü Yönetmen Faruk Kenç’ti… -

Faruk Kenç’in yönettiği ‘Kanlı Çiftlik’ ve ‘Köroğlu’ filmlerinde de oynadı. Başka film şirketlerinden teklifler aldı. Kemal Film’in sahibi Osman Seden; ‘Öldüren Şehir’de, Ayhan Işık ve Turan Seyfioğlu ile başrol önerdi. Ücreti de katlanacaktı; kabul etti. Lütfi Ömer Akat’ın rejisörlüğünden yararlandı; deneyimini artırdı.

Yoğun sinema çalışmaları arasında kalbini de kaptırdı. Kendisine Yeşilçam’ın kapılarını aralayan, yakışıklı, zengin, aristokrat ve başarılı rejisör Faruk Kenç’e âşık oldu. Ama yine önünde 2 ciddi engel duruyordu: İlki; Faruk Kenç kendisinden 26 yaş büyüktü. İkincisi; ailesi erken evliliğine muhalifti: Hem küçüktü, hem de damat adayı - neredeyse! - amcası yaşındaydı.

Genç yıldız; ailesini karşısına aldı; kanunun izin verdiği evlenme yaşına geldiği gün; Faruk Kenç ile mütevazı törenle dünya evine girdi. Kocası; Boğaz’a karşı muhteşem yalıda otururdu. Aristokrat ailesi zengindi; yatları, çeşitli semtlerde apartmanları, iş hanları sahibiydi. Onlarca hizmetçi çalışırdı. Belgin Doruk; beklemediği şaşaa ve zenginliğin içine girdi. Uyum sağlamakta zorlanmadı. Çağdaş ‘külkedisi yaşantısı’na kavuştu.

Sinemacılar ve hayranlarınca Audrey Hepburn’e de benzetildi. Önerilen roller çoğunlukla melodram veya duygusal güldürüydü.

Dönemin en ünlü/etkin film şirketi sahibi/rejisör Nevzat Pesen; Belgin Doruk’un yaydığı olağandışı ışığın farkındaydı. Türk sinemasının en bilinen romantik filmi ‘Samanyolu’nda Göksel Arsoy’la oynattı. Film çok büyük iş yaptı; yapımcısını maddi açıdan ihya etti. Arsoy ve Doruk; şöhretin zirvesindeydi; yepyeni bir ikili oluştu. Göksel Arsoy; ‘Belgin ile beraber oynayacağım filmde senaryoya bile gerek yoktu. Perdede ikimiz görülelim; el ele dolaşalım; sahilde koşalım; dans edelim; şarkı söyleyelim; yeterdi. Sinema salonlarının kapıları kırılırdı,’ diyecekti.

- Zeki Müren İle 6 Filmde Oynadı… -

Belgin Doruk’un oluşturduğu değişmeyen ikililerden birisi de Zeki Müren’le olandı. Müren; şöhretinin zirvesindeydi. Belgin Doruk; henüz 19 yaşındaydı. ‘Son Beste’ (1955) çok büyük iş yaptı. Sonra sıra ile ‘Kırık Plak’ (1959), ‘Hep O Şarkı’ (1961), ‘Bahçevan’ (1962), ‘İstanbul Kaldırımları’ (1963), ‘Hayat Bazen Tatlıdır’ (1964)’de oynadılar. Filmler hasılat rekorları kırdı; yapımcılar ve yıldızlar yüklü paralar kazandı.

Doruk’un Ayhan Işık’la kurduğu 3. ikili de çok önemliydi. Yapımcılığını Özdemir Birsel’in - Belgin Doruk’un ikinci eşi! - üstlendiği ‘Küçük Hanımefendi’ dizisiyle seyirci/hâsılat rekorlarına ulaşıldı; her film aylarca gösterimde kaldı; servet(ler) kazanıldı.

Belgin Doruk; normal yaşamında ve her filminde kusursuz ‘hanımefendi’ydi. Paris modasını günü güne izlerdi. Giysileri, ayakkabıları, bütün aksesuarları Avrupa’dan ge(titri)lirdi. Her daim şık ve çok zarifti. Seyircilerine, hayranlarına saygısı sonsuzdu. Özel odasında yüzlerce ayakkabısı dururdu. Doruk; vizon tercih ederdi. Kürkler hakkında çok geniş bilgiye sahipti. Bir kürkçüyü bile şaşırtabilirdi. Evini gezip fotoğraflayan bir gazetecinin yazdığına göre; gardırobunda düzinelerce kürklü elbise asılıydı.

Kabarık - japone! - etekleri, ince topuklu iskarpinleri, havalı kısa siyah saçları, çekik fakat iri siyah gözlerindeki ilginç/baskın makyajla halkın idolüydü. Lüks içinde yüzerdi. Baloların değişmeyen konuğuydu. Gece kulüplerindeki davetlerin, dans partilerinin devamlı müdavimiydi. Hızlı yaşar; eşi ile su gibi para akıtırdı.

‘Küçük Hanımefendi’ Belgin Doruk; Bebek/Arnavutköy sırtlarında muhteşem bir köşk de yaptırdı.

- Özel Hayatı Filmlerindeki Gibi Debdebeli Değildi… -

Filmleri seyredenlerin gözleri; şaşaa ve debdebeden kamaşırdı. Fakat perdenin arkası; büyük dram ve yaşanmış sayısız gönül kırıklıklarıyla doluydu. Güzel yıldız; mesleğinde büyük çıkış yapmış; şöhret ve para sahibi olmuştu. Ama kalbi kırıklıklara, yaralanmalara uğramıştı. ‘İlk âşkım!’ dediği Faruk Kenç ile mutlu günleri sayılıydı. Olgun, tecrübeli kocası ayaklarına servet ve şöhret yığsa da; hep küçümsedi. Asaletin getirdiği kibir; genç kadını tercihinden dolayı zora ve derin bunalıma soktu. 19 yaşında ilk hamileliğini yaşadı. Yine problemler ve sorunlar kapıdaydı. Kenç’e göre; Doruk’un hamileliği çok erkendi; doğum yapmamalıydı; çalışmayı sürdürmeliydi. Sinemadaki ismini kalıcı kılmalıydı. 

Ama ‘Küçük Hanımefendi’ karşı durdu: Annelik; para ve şöhretle ölçülemezdi. Anlaşmazlık; aralarında sert tartışmaları, kavgaları getirdi. Doruk, hızla kilo aldı; hamileliğinden ötürü işleri aksadı. Huzursuzluk, stres, yoğun çalışma saatleri ve ani şişmanlık, sinirlerini bozdu; bunalıma soktu. 1955’de, ilk çocuğunu, kızı Gül’ü dünyaya getirdi. Bir yıl film setlerinden uzak kaldı. Sonunda evladının bakımını, annesi Refet Hanım’a ve hizmetçilere bıraktı. Belgin Doruk; film setleri arasında koşuşturdu; boşluğu doldurmaya çalıştı; çocuğuyla yeterince ilgilenemedi. İçinde hep, ‘yeterince anne olamama’ endişesini/pişmanlığını taşıdı. Oğlu Aydın, annesinin durumunu; ‘Annemin güzel yılları halkıyla geçti; zorlukları bana kaldı,’ diyecekti.

60’lı yıllara yaklaştıkça; sinemada güzellik anlayışı da değişti. Marilyn Monroe gibi etli butlu, ‘Hollywood güzeli’ tipi güzeller ‘out!’tu. Manken Twiggy örneği, incecik - ‘sıfır beden’ diye tanımlanan! - güzeller ilgi odağıydı.

1957’de ‘Çölde Bir İstanbul Kızı’ filmi çekilecekti. Belgin Doruk; kamera karşısına geçecekti. Ama doğum sonrası fiziki görüntüsü değişmişti; şişmanlamıştı; tam 75 kiloydu. Hızla zayıflamalıydı. Çözümü de annesi buldu. Kızına, ‘O……’ adlı zayıflama ilacını önerdi. İlaç; bakanlık onaylıydı ve hızla kilo verdirirdi. Doruk; hazine bulmuşçasına sevindi. Hapları kullandı; istediği/beklediği ağırlığa indi. Yeniden ideal formundaydı; sinema dünyasına hızlı bir giriş yaptı. Çok mutluydu; çok enerjikti. Anılarında; ‘En mutlu, en huzurlu, en enerjik günlerimdi,’ diyecekti. Zayıflama hapını Zeki Müren’e bile önerdi. Müren; hapları kullanınca; havalara uçtu; yüzünden gülücükler eksik olmadı; hatta bütün tanıdıklarına hediyeler aldı. Ama tabletlerin olumsuz yan etkilerinden çekindi. Haklı da çıktı. Zira Belgin Doruk; yüksek dozda kullanım sonucu bunalıma girdi; kabus dolu günler yaşadı.

- Faruk Kenç İflas Edince; Doruk’un Psikolojik Bunalımı Katlandı… -

Doruk’un çilesi daha yeni başlıyordu. Faruk Kenç’in işleri tepe taklak gidiyordu; mali durumu çok kötüydü; servetini yitirmişti. Lüks hayat tarzı sürdürülünce; ellerinde/avuçlarında ne varsa gitmişti. Ailenin bütün yükü Doruk’un omuzlarına binmişti; herkes eline bakıyordu. Ruhi sorunları, sevgi yoksulluğu da durumunun tuzu biberiydi.

1960’da Birsel Film’den iş teklifi geldi. ‘Yeşil Köşkün Lambası’ adlı senaryo filme çekilecekti; Ekrem Bora, erkek başrol oyuncusuydu. Nejat Saydam yönetecekti. Belgin Doruk’un ismi de afişte en üstte yazılacaktı. Doruk; sevinçle şirkete gitti; hayatını değiştirecek sürprizle karşılaştı. Yapımcı Özdemir Birsel’in hayranlık yüklü kaçamak bakışlarını yakaladı. 

Belgin Doruk; Faruk Kenç’ten ayrılmak üzereydi; boşanma davası devam ediyordu. Zayıflama haplarının esiriydi; alkolle de tanışmıştı. Sinir sistemi günden güne bozuluyordu. Ama kalbi doldurulmayı bekliyordu. Genç, yakışıklı, zengin Birsel; Doruk’un kalbini - zorlanmadan! - çaldı. Film sözleşmesi imzalanırken ateşlenen aşk; 7 Mayıs 1961’de kıyılan nikâhla resmileşti. Balayına çıkamadılar; zira yeni damat ‘işkolik’ti.

Birsel Film; 1961’de ‘Küçük Hanımefendi’ dizinin ilkini çekti. Doruk’un yarışmadaki arkadaşı Ayhan Işık; rolünü başarıyla canlandırdı. Seri; gişe rekorları kırdı. Işık ile Doruk; Yeşilçam’da yeni çift oluşturdu. Öylesine yoğun talep geldi ki; seri haline getirilen ilk çalışma oldu.

- Doruk 2. Evliliğinde De Beklediği Mutluluğu Bulamadı… -

Doruk; 2. arayışında da mutluluğu yakalayamadı. Yeni kocası da kalbindeki sevgi boşluğunu dolduramadı. Hep yalnızdı; filmlerindeki romantizmi gerçek hayatında yaşayamadı. Aşırı alkol ve düzensiz beslenme kilo aldırdı; ilk doğumundan sonraki durumuna geri döndü. 

1967’de, ikinci evladı, oğlu Aydın’ı doğurdu. Yine çalışma hayatından uzaklaştı; içine ve evine kapandı. Büyük reklam kampanyabı ile tanıtılan, eczanelerde satılan yeni bir zayıflama ilacının büyüsüne kapıldı. Hemen güvendi ve kullanmaya başladı. İlaç; yüksek miktarda amfetamin içeriyordu; uyarıcı ve uyuşturucu etkisi yoğundu. Bedenini, zihnini, sinirlerini ve psikolojisini yavaş yavaş çökertti. Belgin Doruk; çevresindeki insanlara karşı tuhaf davranışlar yapmaya başladı. Yakın çevresinin etrafına göre Özdemir Birsel; Doruk’u sürekli eleştirdi. Davranışlarının garip, aklının bir karış havada olduğunu tekrarladı. Ama anlamak ya da yardımcı etmek konusunda çaba içine girmedi. Yine bir başka iddiaya göre; büyük reklam kampanyalarıyla sahneye çıkan Belgin Doruk; Yunus Emre’den ilahiler okuyunca; - kocası! - durumunun vahametini anlayabildi.

1968’de şarkıcılık yapması, gazino sahnesine çıkması önerildi. Özdemir Birsel’in de iflasını gören Belgin Doruk; iyice bunalımdaydı. Öneriyi kabul etti. İlaçların etkisiyle özgüveni yüksekti. Zeki Müren’in alt kadrosunda Türk Sanat Müziği’nin popüler şarkılarını seslendirecekti. Amfetamin etkisini sahnede de gösterdi. Doruk; şarkı söyleyemedi; önce şiir okudu; sonra da ilahi çığırdı.

Anlaşması, İzmir’deki Enternasyonal Fuar’ını da kapsıyordu. İstanbul’da çok kötü günler geçirdi. İzmir’e gitmek zorundaydı. Yine aynı durum tekrarlandı. Programını bitiremedi. Gazino patronajı para ödemedi; konakladığı otelde rehin kaldı. Zorlukla geri döndü.

1970’lerde şöhretini iyiden iyiye yitirdi. Sinema anlayışı, star yapısı değişmişti. 1970’de, 2. Adana Film Festivali’nde, ‘Yuvanın Bekçileri’ filmiyle ‘En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazandı.

- İntihar Edip Sorunlardan Kurtulmaya Çalıştı… -

Zamanının çoğu evinde geçiyordu. Sürekli uyuyor; alkol alıyor ve sorunlarından kaçmaya çalışıyordu. Bir gün, ani bir karar verdi: Hayatına nihayet verecekti. Sevenlerine kısa bir not yazdı: ‘Beni affedin! Artık yaşamak istemiyorum. Yaşamın ağır yükünü kaldıramıyorum…’ Bir kutu ilaç yuttu ve ölmeye yattı. Ama vadesi dolmamıştı. Eve gelen Özdemir Birsel hayatını kurtardı. Kızı Gül’le beraber ambulans çağırdı ve hastaneye kaldırıldı. Midesi yıkandı; sonra da Şişli’deki Fransız Lape Hastanesi’ne yatırıldı. Sinir krizleri, hastanenin soğuk/ciddi havası içine işledi. Hastanenin devasa ağır demir kapılarından ürktü. Kilitlendiği odadan çığlıkları yükseldi. Basında yer alan haberlere göre; elektro şok tedavisi gördü. Hatta kendisine zarar vermemesi için zincire vurulduğu iddia edildi. Durumu tahmin edilenden daha ciddiydi. İçine girdiği derin yalnızlık ve ilgisizlik, sorunlarını yoğunlaştırmıştı. Yine bir başka iddiaya göre; Özdemir Birsel’in başka bir hanımla ilişkisini öğrenince hayata iyice küsmüştü.

Doruk’un hastane safahatı gazetelere geniş haber oldu. ‘Küçük Hanımefendi Demir Parmaklıklar Arkasında…’ gibi magazin konusu yapıldı.

Hastaneden çıktıktan sonra kendine çeki düzen vermeye çalıştı. Zayıflayamadı; kilolarından utandı; sokağa çıkıp insanlarla ilişki kurmaktan çekindi/kaçındı. Yemesine içmesine dikkat etmedi. 

Son yıllarında dramatik bir durumla karşılaştı. Yine bir iddiaya göre; oğlunun borcu yüzünden evine icra geldi. Bütün eşyalarına el konuldu. Haciz memurlarına fotoğraflarını imzaladı; ama icrayı da önleyemedi. Kızı Gül Kenç; evindeki eski koltukları annesine taşıdı.

Ciddi geçim sıkıntısı içindeydi. Tanınmış bir margarin markasının reklamında oynadı. Fakat reklamdaki başarısından çok kilolarıyla/şişmanlığıyla gündeme geldi. Evine kapandı; bir daha da dışarıya çıkmadı.

26 Mart 1995’de evde tek başına iken; kalp krizi geçirdi ve son nefesini verdi.

Kuyruklu yıldız gibi geldiği dünyamızı süsledi; aniden, hiç beklenmedik anda aramızdan ayrıldı. Arkasında eski İstanbul’un Arnavut kaldırımlarında yankılanan topuk seslerini ve filmlerinde gülümseyen yüzünü bıraktı. 

En büyük isteği: Hayat hikâyesinin sinema filmi veyahut televizyon dizisi yapılmasıydı. 

12 November 2019 01:09
2,848 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Yıldız Yaratan Yapımcının İntiharı

Nevzat Pesen; sektör haline gelememiş acımasız Yeşilçam sinemasının ne ilk, ne de son kurbanıydı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Fosforlu Cevriye

Suat Derviş’in kalemiyle ölümsüzleşen ‘Fosforlu Çevriye’, toplum dışına itilmiş, sokakları mesken edinmiş ‘hayat kadını’ydı! Özgürlüğüne düşkündü. Çilesini/kaderini kabullenmişti. Erkeklere boyun eğmezdi. Polis takibinden kaçan adama kalbini vermekten de çekinmedi. Ya romanın yazarı Suat Derviş kimdi, nasıl bir hayat sürdü?

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Hücreye Atılan Aktör

Akan, sıkı Atatürkçü idi. Büyük önderin fikirlerinin, eserlerinin, hatıralarının takipçisiydi. Mustafa Kemal Paşa’ya ait paltoyu olağanüstü dikkatle/özenle saklardı. Her 10 Kasım’da, sahibi olduğu ilkokulda öğrencilere, velilere ve öğretmenlere sergilerdi.

Beşiktaşlı Kartal Tibet

Sinemanın ünlü, yakışıklı, zengin, pek kabiliyetli, çok yönlü ismiydi. İşine ve evine önem verdi. Sade, dedikodudan uzak, huzur dolu hayatı özledi, yaşadı. Mutluluğu hanesinde ve ailesinde buldu. Eşine ve çocuklarına sıkıntısız, sevgi dolu ve zengin sayılabilecek yaşam sunabilmenin gayreti içinde oldu. Kaliteli eğitim aldırdı.

Ferhantoloji

Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.

Beşiktaşlı Kartal Tibet

Sinemanın ünlü, yakışıklı, zengin, pek kabiliyetli, çok yönlü ismiydi. İşine ve evine önem verdi. Sade, dedikodudan uzak, huzur dolu hayatı özledi, yaşadı. Mutluluğu hanesinde ve ailesinde buldu. Eşine ve çocuklarına sıkıntısız, sevgi dolu ve zengin sayılabilecek yaşam sunabilmenin gayreti içinde oldu. Kaliteli eğitim aldırdı.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

İsmet Paşa’nın Elini Öpen TİP Lideri

Mehmet Ali Aybar, çok iyi eğitim almıştı; Sol/Sosyalist düşünce aileden mirastı.

Defne Yalnız’ın Yalnızlık Korkusu

Defne Yalnız; okumayı-yazmayı öğrenmeden tiyatro sahnesinin tozunu ciğerlerine çekti.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Hitler’in İnönü’yü Öldürme Ve İhtilal Planı

Hitler’in Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü Nazi politikalarına karşı çıktığı için öldürtmeyi planladı.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

50 Yıl Hapis Yatan Padişah

25. Osmanlı hükümdarı Sultan Osmân-ı Salis - 3. Osman! -, neredeyse ömrünün tamamına yakınında hapisteydi. Rutubetli, karanlık, az sayıda insanın gir(ebil)diği ‘kafes’de yarım asırdan fazla tutuklu kaldı. Güneşe, suya, doğaya hasretti. Memleket ve dünya siyasetinden uzaktı. İstanbul’un günlük hayatından bîhaberdi. ‘Ama kaderinde cihan devletinin tahtına oturmak da vardı!’

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

‘Çalan’ Ama ‘Çalışan’ Sadrazam / 1

Kanuni Sultan Süleyman’ın sevgili damadı, en güvendiği veziri/sadrazamı Rüstem Paşa, Osmanlı Tarihi’nde derin izler bıraktı. Hanedan içindeki iktidar oyunlarında rol aldı. Kayınvalidesi Hürrem Sultan’dan yana tavır koydu. Şehzade Mustafa yerine, karısının erkek kardeşlerinden birinin tahta çık(arıl)ması planlarını destekledi.

Taliban’ın Kara Kutusu

Taliban, Afganistan’ın tamamında kontrolü sağlayıp iktidara geldi. Ülke insanına işbirliği/dayanışma çağrısında bulundu. Oysa 1996 - 2001 arasında tam bir ‘orta çağ idaresi’ uygulamıştı. Yokluklar içindeki ülke iyice yoksullaşmıştı. Çocuk ölümlerinde dünya rekoru yakalanmıştı. Kızların eğitim hakları ellerinden alınmıştı. Bütün eğitim kurumları medreseye çevrilmişti.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Beşiktaşlı Kartal Tibet

Sinemanın ünlü, yakışıklı, zengin, pek kabiliyetli, çok yönlü ismiydi. İşine ve evine önem verdi. Sade, dedikodudan uzak, huzur dolu hayatı özledi, yaşadı. Mutluluğu hanesinde ve ailesinde buldu. Eşine ve çocuklarına sıkıntısız, sevgi dolu ve zengin sayılabilecek yaşam sunabilmenin gayreti içinde oldu. Kaliteli eğitim aldırdı.

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

Yıldız Yaratan Yapımcının İntiharı

Nevzat Pesen; sektör haline gelememiş acımasız Yeşilçam sinemasının ne ilk, ne de son kurbanıydı.

Aşk Filmlerinin Değişmeyen Aktörü

Göksel Arsoy; Kerime Nadir’in ünlü romanı Samanyolu (1959)’nun sinema filmi ile şöhrete ulaşmıştı.

Gözlerden Uzak Bir Aşk Hikâyesi

Birisi, döneminin salon filmlerinin starıydı. Diğeri, geleneksel musikimizin ‘sarışın zirvesi’ydi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Yıldız Yaratan Yapımcının İntiharı

Nevzat Pesen; sektör haline gelememiş acımasız Yeşilçam sinemasının ne ilk, ne de son kurbanıydı.

Aşk Filmlerinin Değişmeyen Aktörü

Göksel Arsoy; Kerime Nadir’in ünlü romanı Samanyolu (1959)’nun sinema filmi ile şöhrete ulaşmıştı.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

Huzurevinde Sönen Yıldız

Altan Karındaş çok yönlü sanatçıydı. İlk Türk şov kadınıydı. İnsan, çocuk ve hayvan taklitlerini çok iyi yapardı. TSM’yi bilirdi, makamlara vakıftı. Makber’i kusursuz seslendirirdi. Sadece sanatçı yönüyle değil, güzelliğiyle de çekim merkeziydi.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Beşiktaş Maçı Olduğunda Derse Girmeyen Profesör

Mümtaz Soysal; Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli/yetkin ‘Anayasa Hukuku’ kuramcılarındandı. Hapishane hücresinden TBMM’ne, Dışişleri Bakanlığı’na uzanan çok renkli, zorlu, mücadele dolu, uzun hayat sürdü.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

Monroe'nun Beyaz Saray Hevesi

Hollywood’un ünlü ikonlarından Marilyn Monroe’nun, ABD eski başkanlarından John F. Kennedy ile yaşadığı yasak aşkı Jackie Kennedy’e itiraf ettiği iddia edildi.

Diğer Türk Sineması Yazıları

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Yeşilçam’ın Hanımağası / 2

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Yeşilçam’ın Hanımağası / I

Selda Alkor, Yeşilçam’da kabiliyeti ve gayreti sayesinde isim oldu. Kimseden torpil beklemedi. Kendisi için özel senaryo(lar) da yazılmadı. ‘Beyazperde’nin görünmeyen kanunlarına direnmesini/dik durmasını bildi. Hem sinemada, hem televizyonda yıldızlaştı!

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!