Zeki Müren’in İlkleri

Zeki Müren; Türk Sanat Müziği’nde geleneksel yapıyı-anlayışı değiştirdi; pek çok yeniliğe imzasını attı.

Zeki Müren’in İlkleri

Zeki Müren, Bursa’daki bahçeli evlerinde, günün meşhur solistlerinin taş plaklarını dinleyip, sanatçıları taklit ederdi. Çoğu zaman da, döneminin ünlü türkücüsü Zehra Bilir’i rol model edinir ve beyaz mendil sallardı. Aslında beyaz mendili zamanın bütün hanım sanatçıları kullanırdı.

Annesi tarafından dedesi ve ninesinin de sesleri güzeldi. Kulağındaki ilk tınılar onlarınkiydi. Evin havuz başında, sardunya saksıları arasında, günün en seviler şarkılarını/türkülerini terennüm ederdi. Saatler boyu, bıkmadan usanmadan, bazen tekrarın tekrarını yapardı. Kendisini sabırla dinleyen büyüklerinin alkışları ve takdir bildiren sözlerine yerlere kadar reverans yaparak karşılık verirdi. Bu temrinler, anımsamalar ilkokulun ilk yıllarına aitti. Müren çocukluğunu anlatırken, ‘hayal meyal’ dediği hatıralarını göz yaşları arasında yad edecekti. 

- Musiki Bilgisini Kendi Kendine Geliştirdi… -

Ortaokulda sınıf müsamerelerinde, yaş günlerinde, millî bayramlarda değişmeyen solistti. Musiki bilgisini kendi kendine geliştirmeye çalıştı; bine yakın şarkı ve türkü repertuarına girmişti. Nota bilmiyordu; ders almış mugannilerden çok daha iyi terennüm ediyordu. Son derslerde Zeki Müren’i dinlemek adet olmuştu. Zeki; günün en meşhur şarkılarından küçük bir konser sunardı. Ortaokul son sınıfta, tamburi İzzet Gerçeker'den solfej ve usul dersleri almaya başladı.

Zeki Müren; 1948’in sonbaharında İstanbul’a geldi. Boğaz’ın Rumeli yakasındaki ünlü Boğaziçi Lisesi’ne leyli - yatılı! - kaydoldu. Lisenin ilk iki sınıfında derslerine ağırlık verdi; sınıfının ve devresinin birincisi oldu. Takdir eşliğindeki yüksek notlarla dolu karneler, ailesini gururlandırırdı. Müren’in tek isteği musiki bilgisini/görgüsünü alabildiğince artırmaktı. Bu yüzden de, özel dersler almalı, musiki cemiyetlerine devam etmeliydi. İlk anda, hususi ders almasına izin çıktı. Haftanın iki günü Agapos Efendi (sinema yönetmeni ve senaryo yazan Dr. Arşavir Alyanak'ın babası!), udî Kirkor ve Şerif İçli’de karar kılındı. Zeki Müren, çarşamba ve pazar öğleden sonraları hocalarının kapısını çalıyor, bilgi dağarcığını genişletiyordu. Yatakhanede ise hem derslerine, hem de yaşına uygun edebi eserlere sarılıyordu. Özellikle günün önemli şairlerini izlemeye, şiirlerini ezberlemeye çalışıyordu.

- İstanbul Radyosu Stajyer Ses Sanatçısı… -

1950’nin sonbaharında İstanbul Radyosu stajyer ses sanatçısı alacaktı; adaylar için sınav/yarışma açtı. Boğaziçi Lisesi’nin son sınıfının başarılı öğrencisi de sanatçı adayları arasındaydı. Yarışmanın seçici kurulu, Refik Fersan, Fahire Fersan, Baki Süha Edipoğlu, Afife Edipoğlu, Cevdet Çağla, Yorgo Bacanos ve Orhan Veli Kanık’tan teşekkül ediyordu. Günlerce ince eleyip sık dokuyan jüri, nihayet kararını açıkladı. İki kişi radyoda emisyon yapabilecekti. Bu şanslı yarışmacılardan ilki Zeki Müren, diğeri de Nadir Hilkat Çulha idi. Ama kendilerini yorucu bir staj dönemi bekliyordu. Zeki Müren; 1950’nin Haziran ayında, yeterlilik sınavlarını başarı ile geçip, liseden onur derecesiyle mezun oldu. Üniversite eğitimi için, Güzel Sanatlar Akademisi’nin Yüksek Süsleme Bölümü’ne yazıldı. Bu arada da radyodaki stajı sürüyordu. 1 Ocak 1951’de, yani yeni yılın ilk akşamında ilk radyo programına çıkacağı duyuruldu. Stajını mükemmelen tamamlamıştı; hem solist adayıydı, hem de repertuarında 2 binden fazla eser mevcuttu. Programlar canlıydı; saat tam 20.30’da şarkı söylemeye başladı. Seslendirdiği ilk eser, Giriftzen Âsım Bey'in hicaz şarkısı, ‘Her Zahm-ı Ciğer-Sûze Devâ-Kâr Aranılmaz’ idi. O gece, birbirinden güzel 6 şarkıya can verdi. İstanbul Radyosu’na gelen yüzlerce telefon, solist hakkında bilgi edinmek istiyor ve tekrar tekrar dinleme dileklerini iletiyordu. Müren, mesleğindeki ilk gününü anlatırken, ‘Başarmıştım; dünyalar benim olmuştu artık,’ diyecekti. Bir ay içinde tam 7 gazino sahibi, Müren’i okulunda ziyaret edip, kontrat teklif edecekti. Yevmiye bölümü boş bırakılmıştı, istediği rakamı yazabilecekti. Başka birisi olsa, teklifleri mutlaka değerlendirir, testisini doldururdu. Ama kararlıydı; okulu bitirip, diplomasını duvara asana kadar gazino sahnelerine çıkmayacaktı. 

- Hayır Kurumları Yararına Konserler… -

Zeki Müren; sözünü tuttu; okulunu bitirinceye kadar sahnelerde gözükmedi. Bir istisna yaptı: Akademi son sınıftayken, İTÜ öğrencilerine ücretsiz konser verdi. Yine aynı yıl, Ankara Büyük Sinema’da Çocuk Esirgeme Kurumu yararına program yaptı. Halk yığınlarına sesini duyurmanın yolunu bulmuştu: Plaklara ağırlık vermişti. Okuduğu plaklar çok büyük ilgi görüyordu. Bir gün, babasının yakın arkadaşı İhsan Doruk, cazip teklifle geldi: Şirketi adına yapacağı filmde oynamasını istiyordu. Hem de başrolde… Diğer başrol oyuncusu ise, devrinin büyük ismi, Yeşilçam’ın ilk gerçek kadın starı Cahide Sonku’ydu. Önüne konan senaryonun kapağında ‘Beklenen Şarkı’ başlığı vardı. Müren, filmden 10 bin lira ücret aldı; ‘Beklenen Şarkı’ beklenmedik ilgi gördü ve sinema kapıları kırıldı; açık ve kapalı sinemaların biletleri günlerce yok sattı. Okul bittiğinde, Zeki Müren ülkenin her yanında tanınıyordu.

- İlk Altın Plak Sahibi… -

Fevkalade derece ile alınan diploma evin duvarına asıldı. Zeki Müren, halkın karşısına doğrudan çıkabilir, musikimizin en güzel parçalarını dinletebilirdi. Küçük Çiftlik Gazinosu ile anlaştı; 24 Mayıs 1955’de bildiği duaları okuyup ilk sahnesine çıktı. Arkasında, siyah smokinler giymiş, 28 kişiden oluşan kalabalık orkestra çalıyordu. Müren, programını üç bölüme ayırmıştı. İlk bölümde beyaz, ikincisinde bordo, üçüncüsünde ise mavi frakla sahne aldı. Ve tam 30 parça seslendirdi. Suare ve matine programları dolup dolup taşıyordu. Zeki Müren ilk gününde fenomen olmuştu. Gazetelerde, dergilerde yükselen yıldızdı. Plak piyasasına da yeni heyecan getirmişti: Kürdîlihicazkâr makamındaki kendi bestesi ‘Manolyam’ ile Türkiye’de verilen ilk altın plağı kazandı. Dillerde dolaşan şarkı, satış rakamı 100 bini geçmişti.

- Sahneye Hep Yenilik Getirdi… -

Müren; diğer meslektaşlarının aksine, sahneye hep yenilik getirdi ve yaptıkları biraz da kıskançlıkla izlendi, hattâ kopya edildi. 1956’da sahne çalışmaları sırasında, papyonunun üzerine bir inci tanesi koydurmuştu. Kıyamet koptu, millet birbirine girdi; Müren’in incisi gazetelerin/dergilerin sayfalarını doldurdu. Halk, Müren’i bağrına bastı; el üstünde tuttu; program yaptığı gazinoları hınca hınç doldurdu; plaklarını satın aldı. Müren, sahnede devrim yaptı; o güne kadar görülmemiş hareketli dekorları getirdi. Konserlerinde sık sık elbise değiştiriyordu. Giysilerinin modellerini kendi çiziyor, dikilmelerine nezaret ediyordu. Sahnede sihirli bir ortam oluşabilmesi için, konser öncesinde salona parfüm sıktırıyordu. Sahneleri T şeklinde kurdurarak, halkla daha yakın ilişkiler tesis etmeye çalıştı. Sanatçıların kullandığı kulisi genişletip çeşitli mobilyalar koydurdu. 

Türk musikisinin en önemli seslerinden Zeki Müren, yılda bir kez sinema filmi yapmaya karar verdi; çoğu zaman da kuralına uydu, uymaya çalıştı. Şiirlerini ‘Bıldırcın Yağmuru’ adlı kitapta topladı; desenlerinden oluşan sergiler açtı; şarkı sözleri yazdı ve 200’e yakın beste yaptı. 

Kısacası, Zeki Müren; Türk Sanat Müziği’nde geleneksel yapıyı/anlayışı değiştirdi; pek çok yeniliğe imzasını attı. 

Ali Hikmet İnce yazdı.

23 January 2021 13:31
1,444 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Bebek Yüzlü Aktör

Tarık Akan, yarışmayı kazandıktan hemen sonra Yeşilçam’ın en yeni ve en aranılan ismiydi. Dönemin bütün ünlü kadın yıldızlarıyla filmlerde göründü. Genç kızların, güzel hanımların yüreklerini hoplattı. Kartpostalları hatıra defterlerini süsledi. Posterleri duvarlara asıldı. ‘Bebek yüzlü aktör’, bir anda Türkiye’nin sevgilisi oluverdi!

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

Kızlarını Ve Damatlarını Azarlayan Padişah

Sultan Abdülmecit, Osmanlı’nın son 4 padişahının da babasıydı. Uyguladığı programlar ve fikirleriyle sonraki nesillere ilham verdi. Batılılaşma ve çağdaşlaşma düşüncesinin/hareketinin savunucusuydu. Fransız ve İngiliz hanedan üyelerinin rüyaları süsleyen hayat tarzını örnek aldı/yaşadı. Dinî vecibelerini yerine getirdi fakat içkisini ve hızlı yaşantısını ihmal etmedi.

67 Yıl Sonra Mezarı Bulunan Bakü Fatihi

Bakü’ye giren Kafkas İslam Orduları Komutanı ‘Fahri Ferik’ Nuri Bey’in anavatanındaki ‘sembolik sayılabilecek’ mezarı 67 yıl boyunca bulunamadı. Araştırmacı Atilla Oral Bey olmasa belki de kıyamete kadar kayıp kalacaktı.

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Atina’daki Adamımız

İstiklal Savaşı’nın kazanılmasında, Cumhuriyet’in kurulmasında/sağlam temellere oturtulmasında harca ter akıtan pek çok isimsiz Türk istihbaratçısı da bulunuyordu. Binbaşı Fevzi Kamacı da büyük destanın kahramanlarındandı. Asker bir ailenin üyesiydi. Ağabeyi de Türk Erkan-ı Harbiyesi’nde albay rütbesinde istihbarat subayıydı.

Kirkor Cezveciyan Veya Kenan Pars

Nüfusa kayıtlı adıyla Kirkor Cezveciyan, beyaz perdedeki ismiyle Kenan Pars, doğma büyüme Bakırköylü sayılırdı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Hücreye Atılan Aktör

Akan, sıkı Atatürkçü idi. Büyük önderin fikirlerinin, eserlerinin, hatıralarının takipçisiydi. Mustafa Kemal Paşa’ya ait paltoyu olağanüstü dikkatle/özenle saklardı. Her 10 Kasım’da, sahibi olduğu ilkokulda öğrencilere, velilere ve öğretmenlere sergilerdi.

Cüneyt Arkın: Bozkırda Yetişen Aktör

Sean Connery’den sonraki ‘ikinci James Bond’ bir Türk aktör olabilirdi.

Yakışıklı Acımasız

Sinema salonunda film seyrederken keşfedildi. Yakışıklı, atletik yapılı, uzun boyluydu. Kâşifini teşhisinde yanıltmadı. Her rolün altından başarı ile kalktı. ‘Döneminin en önemli erkek yüzlerindendi!’

4 Yaşında Dul Kalan Hanım Sultan

Sultan İbrahim ya da halk arasındaki lakabıyla ‘Deli İbrahim’, eğlenmeyi severdi. Anlık sorunlardan uzaklaşır, çevresiyle özellikle de güzel cariyeleriyle şakalaşırdı. Çocuklarını da çok küçük yaşlarda, - göstermelik dahi olsa! - evlendirip hem kendini, hem Dersaadet ahalisini mutlu etmeye çalıştı.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Gâzi Paşa’nın Son Namazı

Ülkenin kurucu lideri/’banisi’ Mustafa Kemal Paşa, ölüm döşeğinde bile memleket meselelerine bigâne kalmadı. Tek hedefi: Türkiye’nin gelişmesi, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması ve uygar dünyada hak ettiği yeri almasıydı. Atatürk, ‘rehber edinilecek büyük Türk milliyetçisi ve vatan sevdalısı’ydı…

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Cesedi Kadavra Yapılan Hikâyeci

Günümüzde kitapları - hiçbir telif ücreti ödenmeden! - milyonlarca satılan Ömer Seyfettin; son nefesini verdiğinde beş parasız ve kimsesizdi.

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

Nereden Sevdim Bu Zalim Kadını

Güzelliğine şarkılar yazılacak kadar alımlı, hedefine ulaşmak için polise ve kanuna kafa tutacak kadar pervasız bir kadındı Afife Jale...

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

İstanbul’dan Ölüme Gönderilen 80 Bin Sokak Köpeği

İstanbul’un tarihinde 3 defa ciddi boyutlarda sokak köpeği katliamı yaşandı. 1910’daki ilk teşebbüste 80 bin köpek toplandı ve aç bırakılıp ölüme terk edildi. 1912’deki 2. girişimde 30 bin, 1980 sonrasındaki 3. itlafta da 83 bin hayvanın canına kıyıldı.

Kızlarını Ve Damatlarını Azarlayan Padişah

Sultan Abdülmecit, Osmanlı’nın son 4 padişahının da babasıydı. Uyguladığı programlar ve fikirleriyle sonraki nesillere ilham verdi. Batılılaşma ve çağdaşlaşma düşüncesinin/hareketinin savunucusuydu. Fransız ve İngiliz hanedan üyelerinin rüyaları süsleyen hayat tarzını örnek aldı/yaşadı. Dinî vecibelerini yerine getirdi fakat içkisini ve hızlı yaşantısını ihmal etmedi.

Hayatı Durduran Ses: Hamiyet Yüceses

Hamiyet adı verilen, mavi gözlü ve sapsarı saçlı güzel kız, bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esecek ve musikimizin nağmelerini güzel sesiyle taçlandıracaktı.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Aşk Filmlerinin Değişmeyen Aktörü

Göksel Arsoy; Kerime Nadir’in ünlü romanı Samanyolu (1959)’nun sinema filmi ile şöhrete ulaşmıştı.

Karısından Tokat Yiyen Ulaştırma Bakanı

Mehmet Barlas; anılarını Dün Dündür/Mehmet Barlas Kitabı’nda topladı. Güncel siyasetin tanınan üstat yazarı, usta gazeteci hatıralarında ünlü/toplumun önündeki insanların şaşırtıcı hikâyelerini anlatıyor.

İstanbul’a Hükümdar Olan Baldırı Çıplak

Patrona Halil adlı, Beyazıt Hamamı’nda tellâklık (kesecilik!) yapan ‘baldırı çıplak!’ fitili ateşledi. 3 kıtada hüküm süren Osmanlı’nın payitahtı İstanbul’u adeta işgal etti; bazen tek başına, bazen de kurduğu ‘ihtilal meclisi’yle yönetti. Kanun koydu; ferman saldı; dilediği adamı dilediği yere getirdi; istediği devletlûnun kellesini al(dır)dı; en önemlisi de hükümdar indirdi.

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Şapkanın Sarık İle Mücadelesi

Osmanlı bürokrasisi - zaman zaman - Batı’yı takdir etse de Batılılaşmaya hep mesafeli durdu. Avrupa’dan yenilikleri getirmeye yeltenen hükümdar(lar) ya cezalandırıldı ya da hayatını yitirdi. Ulema ve ordu da diğer önemli muhaliflerdi. Genç Cumhuriyet de kurulurken - aynı zamanda! - hem işgal güçleriyle ve hem de yeni yönetime karşı duranlarla kapışacaktı.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

Yıldız Yaratan Yapımcının İntiharı

Nevzat Pesen; sektör haline gelememiş acımasız Yeşilçam sinemasının ne ilk, ne de son kurbanıydı.

Darbecilere Kafa Tutan Aktör

Cahit Irgat ne çektiyse dik kafalılığından ve alkol alışkanlığından çekti. İçki hayatının her döneminde en etkin vazgeçilmeziydi.

Muhsin Ertuğrul’un Ümitsiz Aşkı

Cahide Sonku, Türk sineması ve tiyatrosunun ilk gerçek kadın starıydı. Güzelliği, vamplığı, cüretkârlığı ve olağanüstü yeteneği ile istediği - dilediği gibi hayat yaşadı.

Ayakkabısından Şampanya İçilen Kadın

Cahide Sonku’nun tabutunu taşıyacak sekizinci adam zor bulundu. Hayattaki tek varlığı, kızı, Ender de annesinin cenazesine katılmadı.

Âfet-i Devrân Neriman

Neriman Köksal; özü sözü bir, hesapsız ve korkusuzdu. Kamera karşısında kendisini oynadı. Anlayışına göre hayat; bir sinema filmi ya da televizyon dizisiydi. Emeğinin/kazancının ekmeğini yedi; kimseyi sömürmedi.

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?