Memleketimden Dinleme Manzaraları 1

Telefon dinleme olayları, Osmanlı’da da, mirasçısı Türkiye Cumhuriyeti’nde de biline geldi.

Memleketimden Dinleme Manzaraları 1

Telefon dinleme olayları, Osmanlı’da da, mirasçısı Türkiye Cumhuriyeti’nde de biline geldi. 2. Abdülhamit, muhaliflerinin bağlantısını kesmek için telefon dağıtımını yavaşlattı/adeta yasakladı; mevcutları da sıkı kontrol altına aldı. Muhalefetin ne dediğini, ne düşündüğünü, ne yaptığını öğrenmeye çalıştı.

Kurtuluş Savaşı boyunca istihbarat işlerinden ünlü yazar/şair, Türk Ocakları’nın efsane Genel Başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver sorumluydu. Kimleri, hangi muhalifleri dinledi, hangi bilgileri derledi ve üstlerine bildirdi; hâlâ da bilinmiyor.

Bizde, MEH (Millî Emniyet Hizmeti) örgütü, 19 Aralık 1926 tarih ve 4507 sayılı gizli kararname ile kuruldu. Ankara merkez olmak üzere, İstanbul, İzmir, Kars ve Diyarbakır şehirlerinde şubeleri bulunuyordu. MEH’in ihdasında ve personelinin eğitiminde Birinci Dünya Savaşı’nda Alman Genelkurmay İstihbarat Servisi Başkanlığı görevini yürüten Leh asıllı (Polonyalı) Albay Walther Nicolai’den yardım alındı. Walther Nicolai gizlice ülkemize gelip, İstanbul’da Yıldız Sarayı’nda Türk istihbarat elemanlarına dersler ve konferanslar verdi. MEH’in ilk adresi Hacibayram’daki Şehit Keskin Sokak 14 numaralı binaydı. MEH’in bütün giderleri örtülü ödenekten karşılandı. MEH’in ilk başkanı Albay Şükrü Öğel’di. MEH (Millî Emniyet Hizmeti) adı daha sonra MAH (Millî Amâla Hizmet (Millî Emellere Hizmet)) olarak değiştirildi.

MEH elemanları, dinleyecekleri ev/iş yerine tavandan burguyla/matkapla delik açardı. Aşağıya sarkıtılan mikrofondan dinleme yapılırdı; genellikle de üst kattaki daire kiralanırdı. 2. Dünya Savaşı boyunca Ankara ve İstanbul’da ‘elmas’ adı verilen dinleyiciler kullanıldı. Sinyaller, Neptün diye kotlanan ofiste toplanır ve kayda geçirilirdi.

Ankara’daki dinlemeler Kavaklıdere’deki iki katlı bir binada yapıldı. Buraya Teknik Servis Bölümü denildi. Birinci katın iki odasında aletlerin imalatı ve tamiratı yapılırdı. Arka odalarda idari büro ve güvenliği/korumayı sağlayan askerlerin koğuşu bulunurdu. Üst/ikinci kat lojmanlara ayrılmıştı. Servisin asker yöneticileri, aileleriyle beraber burada otururdu. Binanın garajı dinleme aletlerinin yer aldığı, bilgilerin toplandığı bölümdü. ABD yapımı/bağışı cihazlar kullanılırdı. Personel eğitimi de ABD’li subaylar tarafından verilmişti.

DP (Demokrat Parti)’nin değişmez Başbakanı Adnan Menderes istihbarata aşırı meraklıydı. CHP’nin önde gelenlerini, partisinin muhalif milletvekillerini dinle(t)meyi, adım adım izletmeyi severdi. Muhalefet lideri İsmet İnönü listenin ilk sırasındaydı. Paşa her sabah taksiye binip CHP Genel Merkezi’ne gelirdi. Taksi şoförü, görevliler tarafından çevrilirdi. Paşa’nın ne konuştuğu sorulur, bazen ifadesine bile başvurulurdu. Menderes; DP’li milletvekillerini de dinletip, dikkatlerini çekerdi. Özellikle eleştirinin dozunu kaçıranların üzerinde durulurdu. CHP’li ve DP’li parlamenterler telefon konuşmalarına son derece dikkat ederdi; açık vermemeye çalışırdı. O günlerde MEH, MAH adını almıştı ve günde ancak 8 telefon dinleme kapasitesine sahipti.

CHP’lilerin ve CHP Genel Merkezi’nin dinlenmesine ilişkin tutanaklar, Yassı Ada Mahkemesi’nin ünlü ‘9 Numaralı Dosya’sına ayrıntılarıyla girdi. Aslında Menderes izletirken izlenmişti de… Bazı MAH mensupları da, Başbakan’ı adım adım takip etmişti. 

Hatta dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın yatak odası ve çalışma odası da dinlenmişti. Bayar’ın kızı Nilüfer Bayar Gürsoy’un aktarımına göre, izlenme/dinlenme şüphesi ve belirtisi Şale Köşkü’nde ortaya çıkmıştı. Gürsoy olayı şöyle anlatmıştı/yazmıştı:

‘Darbeden önce Mart ayında, bir-iki gün için Şale'deydik. Daha önce hiç görmediğimiz çatı katını geziyorduk. Bu koridor üzerine iki taraflı sıra sıra açılan odalar, harem odaları imiş. Bu odalardan birinin önünde gördüğümüz manzara şu oldu: Ahşap zemin döşemesi yer yer sökülmüş, alt katın tavan tezyinatına ait alçılar meydana çıkmıştı. Bir an hesap ettim, burası babamın çalıştığı odanın veya bitişiğindeki yatak odasının üstüne rastlıyordu. Niçin söküldü diye sorduğumuzda, hademe müphem bir cevap verdi. Alt kata indiğimizde yaverlere bunu naklettiğimizi hatırlıyorum.’

27 Mayıs Darbesi’nden sonra açılan Başbakanlıktaki özel kasadan bazı mektuplar çıkmıştı. Sahipleri, DP iktidarının hapse attırdığı gazetecilerdi. Eşlerine yazılmış çok özel satırları barındırıyordu.

Aslında istihbarat dünyasının yıldızı PTT memuresi Ayten Akturan, mahkeme zabıtlarındaki namıyla Telefoncu Ayten’di. 1961’deki Yassı Ada duruşmalarında şahitlik yapan Ayten Hanım, devrik Başbakan Adnan Menderes’in aleyhinde ifade verdi. Başbakan’ın milletvekilleriyle yaptığı konuşmaları dinlediğini açıkladı. Mesela Menderes, İstanbul’daki mekânı, Park Otel’den DP İzmir Milletvekili Muzaffer Kurbanoğlu’na aramış, fırça çekmişti. Mahkeme reisi bile konuşmanın detayları karşısında şaşırdı. Akturan kendini şöyle savundu: ‘Efendim! Önemli konuşmaları kesintiye uğramaması için dinleriz. Birisi araya girer de bölünürse, bizi şikâyet ederler. Aksamaya meydan vermemek için dinleriz…’

Dava sonunda aralarında Menderes’in de olduğu 16 sanık çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Davanın savcısı Ömer Altay Egesel’di. Mahkemenin sonuçlanmasından sonra, Akturan’ın Egesel’in metresi olduğu savı ortaya atıldı. PTT’de bir odacı, Akturan’ın Egesel’e yazdığı iddia edilen mektupları ele geçirdi; gazetede yayınlanmasını sağladı. Son Havadis Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Barlas Küntay’ın imzasını taşıyan haberler, Akturan/Egesel birlikteliği iddiasını sergiledi. 

Akturan, ‘şehirlerarası servisi’ndeki vazifesinden başka bir birime, ‘muhasebe’ye kaydırıldı. Resmi bir yazıyla da dikkati çekildi.

Yassı Ada’daki DP’li mahkûmların kaldığı bütün koğuşlar dinlenirdi. Ada Komutanı Yarbay Tarık Güryay yeterli sayıda mikrofon yerleştir(t)mişti. Bir gün, kadın tutukluların kaldığı koğuştan ses gelmeyince, dinlemeleri kayda alan askerler telaşlandı. Cihazların arızalandığını sandılar. Oysa koğuş sakini hanımlar aralarında kavga etmişti ve birbirlerine küsmüştü.

CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in dinlendiğini öğrenmesi de tamamen şans eseriydi. Ecevit’in TBMM’deki makam odasının telefonu çaldı. Bir ses uyarıyordu: ‘PTT’den arıyorum. Telefonunuzun borcunu ödeyiniz. Aksi halde kesilecek!’ Konuşanın iddiasına göre, 18 95 24 numaralı telefonun faturası yatırılmamıştı. Sekreter fatura gelmediğini söyleyince, karşısındaki ses, ‘Orası MİT Müsteşarlığı değil mi?’ diye sordu. Sekreter hemen CHP Genel Sekreteri Orhan Eyüpoğlu’na koştu ve olayı anlattı. Eyüpoğlu da, Genel Başkan Bülent Ecevit’e konuyu aktardı. Ecevit; Eyüpoğlu’dan telefon faturalarının bulunmasını istedi. Ama hiçbir faturaya rast gelinmedi. Telefon, Bülent Ecevit’in CHP Genel Başkanlığı’na seçilmesinden hemen sonra bağlanmıştı. Ecevit, CHP’nin yarım asırlık lideri, tarih çınarı İsmet İnönü’yü koltuğundan etmişti. Seçim sonrası ilk demeçlerinden birisinde MİT’i eleştirmişti. Madanoğlu soruşturmasında, Mahir Kaynak’ın istihbarat elemanı/ajanı şeklinde görevlendirmesine şiddetle karşı çıkmıştı.

Ecevit; partili 2 milletvekilini, Mehmet Ergül ve Yılmaz Alparslan’ı görevlendirdi. PTT’de araştırma yapacaklardı. Alparslan, 18 95 24 numaralı telefonun borcunu ödemek istedi; ama gişe memuru borç çıkaramadı; fatura ödenmişti. Araştırma sonucunda telefonun MİT’e ait olduğu iddia edildi. Milletvekilleri tespitlerini Ecevit’e iletti. 13 Aralık 1973 tarihli gazetelerin manşetleri, Ecevit’in telefonunu anlatıyordu.

Dönemin Başbakanı Naim Talu, iddialar üzerine soruşturma açtırdı. CHP, mahkeme başvurup olayı büyüttü. Ankara 10. Asliye Hukuk Hâkimi, bir bilirkişi ve avukatlarla PTT’ye tespite gitti. PTT belgelerine göre, meşhur telefon MİT’in üzerine kayıtlıydı. Başbakanlığın açtığı soruşturmada da aynı sonuç alındı. Belirlemelere göre MİT, telefon faturalarına toplam 3.607 lira ödeme de yapmıştı.

Açığa çıkarılan telefon, TBMM İdare Amirliği’ne bırakıldı. Ama adres değişikliği yapılmadığından, faturaların yine MİT’e gönderildiği öne sürüldü.

4 February 2019 16:14
1,108 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

2. Abdülhamit'e Rest Çeken Cariye

2. Abdülhamit, Osmanlı Hanedanı’nın en çok tartışılan, konuşulan ve hakkında yazılan üyesiydi. Eylemleri ile bazen eleştirildi, bazen göklere çıkarıldı. Özel hayatı da merak edildi. Kimi kaynaklara göre 13, kimi tarihçilere göre 16 hanımı oldu. Çerkez soyluları tercih ettiği yazıldı.

Osmanlı’nın İçki Tüketimi

1904’de, Osmanlı’nın şarap ihracatı tamı tamına 340 milyon litreydi. Osmanlı; Avrupa’nın en önemli içki üreticileri arasındaydı.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Piyanist Bestekâr 2. Abdülhamit Han

Sultan 2. Abdülhamit’in az bilinen bir yönü de müzisyenliğiydi. Pekiyi derecede piyano çalardı. Sultan’ın Batı müziği formlarında piyano için yaptığı besteleri de mevcuttu. Çocuklarının aynı müzik aletinde ustalaşması için özel gayret gösterdi. Avrupa’dan çok kıymetli piyanolar getirtti. Çalışmalarını yakından izledi, yanlışlarını da gösterdi.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

27 Mayıs’tan Sonra Başbakanlık’ta Ne(ler) Oldu?

Başbakanlık Müsteşarlığı Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani; 27 Mayıs Askeri Darbesi’nin öncesinde ve sonrasında görevinin başındaydı. Gördüklerini/yaşadıklarını Ankara’nın kıdemli usta gazetecisi Kemal Bağlum’a anlattı; tarihe şahitlik etmeye çalıştı… Geylani: Darbe sonrasında Başbakanlık’ta yaşanan bilinmeyen bazı olayların perde arkasını açıkladı…

Ölüme Gönderilen 80 Bin Köpek

İttihat ve Terakki yönetimi, 1910 yılında İstanbul'daki bütün sokak köpeklerini toplatıp bir adaya ölüme göndermişti.

Atatürk'ün Emaneti Türk Hava Kurumu

Türk Tayyare Cemiyeti kurulduğunda sadece yerli uçağın yapımı değil, millî silah sanayinin de temeli atıldı. Atatürk’e göre Türk Milleti yüksek karaktere, zekâya, kabiliyete sahipti. Kendi uçağını, tankını ve her türden savaş silah(lar)ını üretebilirdi.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Kaddafi’nin Uçağındaki Deniz Baykal

Kaddafi, hayatı boyunca Türk Milleti’ne olan sevgi ve saygısını hep tekrarladı. Türkiye’nin en sıkışık döneminde yaptığı stratejik yardım hiç unutulmadı.

Şeriat Adına Kafası Koparılan Öğretmen

Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay, kararlı, inatçı, korkusuz, tehditten yılmayan, inancını - gerektiğinde! - hayatı pahasına koruyan yapıdaydı. Cumhuriyet ilkelerinin yılmaz savunucusuydu. Milliyetçiydi ve Türk Ocağı mensubuydu. Atatürk’ün açtığı yeni yolun inanmış fedaisiydi.

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Her Filminde Başrol Oynayan Aktör

Ediz Hun, Yeşilçam’da, siyasette ve üniversitede disiplini, özeni ve dikkati ile tanındı. Çevre hassasiyeti ve doğa sevgisiyle bilindi. Her filminde başrolde oynayan tek aktördü. Heyecanını, yaşam sevincini, aile özenini hiç yitirmedi. Çevresine ve içinden çıktığı topluma örnek olmaya çalıştı.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

Üç Başbakanın Ortak Kaderi

Celal Bayar, Adnan Menderes ve Mesut Yılmaz’ın oğulları intihar ederek hayatlarına son verdi.

‘Cami Yaptıran’ Reis-i Cumhur

İsmet İnönü, siyaset yaptığı yarım asırlık müddette, ‘Din Düşmanı’, ‘Cami Satıcısı’, ‘Alnı Seccadeye Varmayan’ gibi çok ağır ithamlara/suçlamalara maruz kaldı. İddia sahipleri kutsal dinimizden yarar/çıkar sağlayan, kendilerini keramet sahibi sanan/gören, daha da önemlisi Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadro/ideolojiye karşıt/düşman kişi(ler) ve çevrelerdi.

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

2. Abdülhamit'e Rest Çeken Cariye

2. Abdülhamit, Osmanlı Hanedanı’nın en çok tartışılan, konuşulan ve hakkında yazılan üyesiydi. Eylemleri ile bazen eleştirildi, bazen göklere çıkarıldı. Özel hayatı da merak edildi. Kimi kaynaklara göre 13, kimi tarihçilere göre 16 hanımı oldu. Çerkez soyluları tercih ettiği yazıldı.

Türkeş, MBK’den Nasıl Tasfiye Edildi?

Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan’ın Ankara’nın Necatibey Caddesi’ndeki mütevazı evinde ‘14’ler’ tanımlamasıyla siyasi tarihimize geçen grubun kaderi çizildi. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal ve MBK’nin 2 etkin üyesinin çok gizli toplantısında ülkenin yakın geleceğini etkileyecek önemli karar alındı.

İsmet Paşa’nın Elini Öpen TİP Lideri

Mehmet Ali Aybar, çok iyi eğitim almıştı; Sol/Sosyalist düşünce aileden mirastı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Yalnız Hem De Çok Yalnız Adam

Yaşar Güvenir; 10 Ocak 1998’de, dünyamızdan kuyruklu bir yıldız gibi ayrıldı. Arkasında yaşanmış hatıralar ve yaşayacak onlarca beste ile…

Hayatı Durduran Ses: Hamiyet Yüceses

Hamiyet adı verilen, mavi gözlü ve sapsarı saçlı güzel kız, bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esecek ve musikimizin nağmelerini güzel sesiyle taçlandıracaktı.

Türkiye’nin İlk Piyanist Şantörü

Gencer, Türkiye’de ilk Türkçe sözlü pop müzik parçasını seslendirdi. Çocukluk arkadaşı, Fecri Ebcioğlu, ‘Bak Bir Varmış Bir Yokmuş’ adlı şarkının sözlerini yazmıştı.

Kaddafi’nin Uçağındaki Deniz Baykal

Kaddafi, hayatı boyunca Türk Milleti’ne olan sevgi ve saygısını hep tekrarladı. Türkiye’nin en sıkışık döneminde yaptığı stratejik yardım hiç unutulmadı.

Erotik Filmlerin Unutulmayan Yıldızı

70’li yılların sonunda Yeşilçam’ı ‘veba salgını’ gibi sarıp, gerçek sanatçıları tribünlere hapseden ‘erotik/porno film dalgası’nın yıldızlarından Tülin Tan, hayatının son günlerini Darülaceze’de geçiriyor.

52 Nişan, 16 Nikâh Yapan Ünlü Kaleci

Beşiktaş’ta üne kavuşan kaleci Varol Ürkmez, futbol yaşamı boyunca olayların, şaşaalı hayat tarzının, şaşırtıcı sayıdaki aşkların adamıydı. Gazetecilerin en önemli haber kaynaklarındandı. Halkın, özellikle de futbolseverlerin sevgilisiydi. Sadece futbolcu değildi, sinema ve tiyatro sanatçısıydı, tepeden tırnağa şov insanıydı.

CIA’nın Yenge Merakı

CIA, Evren’in Müstakbel Eş Adayını Merak Etmiş.

Mirasını Diyanet’e Bağışlayan Başbakan

Hacı Emin Ağa rahmetli olunca, mirası çocuklarına, onlardan da torunlarına geçti.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.