Diplomatik Kriz Yaratan ‘Mama’

İstanbul’un ünlü ‘kadın ..ezevenk’i Lüks Nermin, Yassı Ada Mahkemeleri’nde gönüllü şahitlik yaptı. Devrin yöneticilerinin isteklerini yerine getirmişti. Hizmetlerinin karşılığı, - iddiasına göre! - devletin ‘Örtülü Ödeneği’nden karşılanmıştı.

Diplomatik Kriz Yaratan ‘Mama’

Lüks Nermin - nüfustaki adıyla Şaziye Topçu Zeren! - yakın tarihte, özellikle de İstanbul’da çok önemli figürdü. Şehre gelen politikacılara, yabancı misafirlere, hatta konuk devlet başkanlarına, başbakanlara nadide cins-i latifler tedarik eden ‘diplomatik mama’ydı. DP (Demokrat Parti)’nin devri iktidarında şöhreti tavan yaptı. Ünü yurt dışına ulaştı, ‘diplomatik nota’lara, kriptolu - şifreli! - yazışmalara geçti. 

‘Diplomatik aşk tedarikçisi’ iktidarın çoğu yöneticileri ve memurlarınca korunur kollanırdı. Yüksek resmi görevli/bürokrat veya milletvekili gibi dokunulmazdı. Bütün icra-ı faaliyeti bilinir/not alınırdı.  

Lüks Nermin, ağzı sıkı, düşmanını ve dostunu iyi tanıyan, özellikle genç ve cazibeli kızları/kadınları, güzellik yarışmalarının müsabıklarını kullanan, ünlü/ünlenecek film yıldızlarını tuzağına düşürmeyi bilen, mekânına kahve içmeye çağıracak kadar cüretkârdı. 

Ticarethanesinin sabit telefonu hiç durmazdı. Her an farklı kesimlerden zengin/hovarda müşterilerince aranır, siparişleri kaydederdi. Sayesinde Türkçemiz de bir deyim kazanmıştı: ‘Lüks Nermin’in evi gibi…’ İfade, ‘telefonu çok çalan/hiç susmayan hane’ için kullanılageldi. 

- Bazı Çok Ünlü Film Yıldızları da Kadrosundaydı… -

Devletin arşivindeki kayıtlarının detayı bilin(e)mezdi. Ama dönemin gazetelerinde yer alan haberler dahi Lüks Nermin Hanım’ın portresini oluşturmaya, tezgâhını açık etmeye yeterliydi. Bazı magazin gazetecilerinin anılarında da atlanamayacak önemde ipuçlarına rastlanabilirdi. Mesela 1940’ların sonunda yapılan güzellik yarışmalarında derece giren sonradan sıraları düşürülen/kaydırılan bazı ‘tescilli’ nazeninler, ‘Mama’nın emekçileri arasındaydı. Hatta kimi çok ünlü hanım yıldızlar, filmden alacakları ‘dolgun ücret’i, aşk gecesinin sonunda kazanırdı. 

‘Diplomatik Mama’, cüzdanı şişkin, Anadolu’dan İstanbul’a gelen ‘gecelik aşka/kaçamağa susamış aslanlar’a (!) şöhretli ‘yatak işçileri’nden birini önerir, hem kendisinin hem de ‘meşhur’ nazeninin küpü dolardı. Memleketine dönen, İstanbul’da felekten gece çalan zengin, yazlık sinemanın önündeki afişlerde ismi yazılı artisti işaret eder ve macerasına bire bin katıp abartarak anlatırdı.

Tarihçi Cevdet Paşa’nın Tezâkir’inde kayda geçirdiğine göre, 2. Abdülhamit’in saltanatı döneminde İstanbul’un en bilinen ‘..ezevenk’i bir kadındı ve adı da: ‘Langa Fatma’ydı. Tıpkı Lüks Nermin gibi dönemin sosyetesine/bürokrasisine/entelektüeline ‘tatlı/ballı’ (!) hizmet sunardı. ‘Ülkemizdeki ilk modern kerhanenin kurucusu da sayılır’dı! Edirnekapı semtinde, ‘kibar ve zarif mekânda umumhanecilik yapar’dı’! ‘Ama zaptiyeden yaka silkerdi. Her baskından sonra işine kaldığı yerden devam ederdi.’

- Langa Fatma Ölünce Şairler ‘Tarih Düştü’… -

Osmanlı’da genelevler görünüşte yasaktı. Ama Avrupa’da - bilhassa Fransa’da! - eğitim görmüş asiller, aristokratlar, yüksek bürokratlar devamlı müşterilerdi. Musiki dinlenir, şiir okunur, sohbet edilir, hafiften demlenilirdi. Sadece cinsel haz değil, dünyanın diğer güzelliklerinden de kam alınırdı. Langa Fatma’nın modern işyerinin konforunu anlatmak kelimelere sığmayabilirdi. Yine Cevdet Paşa’ya göre, Langa’nın vefatından sonra genelevi de kapandı. Bir daha da benzeri açıl(a)madı. Şairler, ‘büyük kayıp’ (!) için şiirler yazdı, hatta ‘tarih düştü’!

Lüks Nermin Hanım, sayılan, kariyer sahibi, ağzı laf yapan, toplumca bilinen, seçkin kişilere hizmet verirdi. Devlet ihalelerinin mutemet müteahhitleri, milletvekilleri, hatta bazı bakanlar da portföyündeki isimler arasındaydı. Osmanlı’nın son döneminde başlayan geleneğin önemli duraklarındandı. Taksim ve Şişli bölgesine yönelik çalışırdı.

Lüks Nermin - Şaziye Topçu Zeren! - kadın satıcılığına Rumeli Han’da başladı. Polis ve kabadayı baskısından ötürü çok yer değiştirdi. Sonunda Osmanbey’de karar kıldı/tutundu. Hizmet yolculuğunun her merhalesinde kalitesini (!) yükseltti, zengin/sayılı müşterilerinin sayısını çoğalttı. Adının önündeki ‘Lüks!’ sıfatı, ‘turistik birleşme evi’nde müdavimlerine sağladığı Avrupai konfordan ötürü verilmişti. 

- İstanbul’un En Tanınmış ‘Kadın ..ezevengi’ Lüks Nermin’di… -

Taksim’de, Fransız Kültür Merkezi’nin arkasında, Zambak Sokak 21 - Bazı kayıtlara göre 6! - numaralı binada - 1944’den beri! - faaliyet gösterirdi. Polis kayıtlarına göre bölgede 70 civarında ‘buluşma evi’ çalış(tırıl)ırdı. En ünlüsü, en kalitelisi, en seçkini Lüks Nermin’inkiydi. Tavanının tamamı som aynayla, duvarları bordo renkli kadife kumaşla kaplı odası çok meşhurdu/tercih edilendi. Özel/çok kıymetli müşterilerine tahsis olunurdu. İddialara göre ‘aynalı oda’da bir tür ‘güvenli hizmet’ (!) sunulurdu: ‘Koruma altında’ydı! Baskın anında kontrol edil(e)mezdi. 1951 ve 1958’de sadece 2 defa basılmıştı.

Yaslandığı duvarın sağlamlığından ötürü İstanbul’un bazı seçkin/zengin semtlerinde de şubeler açmıştı.

Lüks Nermin’in işyerine konuk olmuş ünlü gazetecinin anlatımına göre, hizmet son derece itinalı ve konforluydu. Avrupa’da özellikle Paris’teki benzerlerinden aşağı kalmazdı. Kalın kadife perdelerle örtülmüş pencerelerin önünde deri koltuklar konulmuştu. Dekolte/yarı çıplak vaziyetteki kadınlar/’baby doll’ genç kızlar, müşterileri beklerdi. Hali vakti yerinde çapkınlar bilinirdi. Cüzdanın kabarıklılığı, hanımların hizmetine (!) göre verilen bahşişler, ‘gecelik zampara’ya gösterilen ilginin derecesini belirlerdi. Bonkörlere seans öncesi, gümüş tepsilerde orta şekerli kahve ve çifte kavrulmuş lokum ikram edilirdi. Çok önemlilere de Fransız kanyağı, İskoç viskisi sunulurdu. - Avrupa içkiler illegal/kaçak yollardan ülkeye sokulduğundan, çok pahalıydı ve nadiren bulunurdu! -

- 1959’da Yaşanan Skandal ‘Koruma Örtüsü’nü Kaldırttı… -

Lüks Nermin’in politikacılara, yabancı misafirlere sunduğu ‘seçkin hizmet(ler)’ (!) zaman zaman gazetelerin dedikodu sütunlarına yansırdı. Açık seçik olmasa da korunmasından, siyasiler üzerindeki etkisinden bahsedilirdi. Ama 1959’daki skandal ve Yassı Ada Duruşmaları’ndaki ifadesi üzerindeki ‘görünmeyen koruma perdesi’ni aniden kaldırıverdi. Polis ‘dokunulmaz’a dokundu ve birikmiş ‘hıncını da kustu’! 27 Mayıs Darbesi’nden önce gözaltına alındı, hapse atıldı. Fuhuş yaptırmaktan değil ama ‘izinsiz döviz bulundurmak’tan hüküm giydi.

Döneminin diğer ünlü ‘kadın satıcısı’ - Şair Ece Ayhan’ın şiirlerine de konu edilmiş, ‘mor ..rospu’ diye anılan! - ‘Çanakkaleli Melahat’tı. Avcılar civarında icra-ı sanat eylerdi. Şehrin diğer bölümünü kontrol ederdi. Lüks Nermin kadar popüler değildi. Koruması da sınırlıydı. Yüksek bürokrasiye ve yabancı devlet adamlarına arada sırada hizmet verirdi/sunardı. Avcılar’da duvarları somaki mermer kaplı mutantan köşkte otururdu. Rivayete bakılırsa, parasını ve muhasebe kayıtlarını malikânesinde tutardı/saklardı. Polis baskınından yaka silkerdi. Yeterli masuniyet/dokunulmazlık temin edememekten şikâyetçiydi. Rakibesini kıskanır, sıkça ağzını bozar ve ‘diline geleni sakınmaz’dı!

Kayıtlara geçen diğer 2 ‘kadın ..ezevenk’: Naciye ve Mefkûre’ydi.

‘Haramın binası olmaz’dı! ‘Diplomatik birleşme evi’nin sahibi Lüks Nermin, hiç ummadığı anda yerle yeksan oluverdi. Bütün desteğini yitirdi, dünkü dostları bir gün sonra ‘düşman kesildi’! Her şey Endonezya Devlet Başkanı Ahmet Sukarno’nun Ankara’dan İstanbul’a gelmesi ve ‘felekten bir gece geçirme’ isteğini ‘vazifeşinas bürokratlar’a ilet(tir)mesiyle başladı. 

- Sukarno Politikaya Girdikten Sonra Ülkenin En Zengin Adamı Oldu… -

Sukarno, Cava’nın Surabaya şehrinde - 1901’de! - doğdu. İnşaat mühendisliği eğitimi aldı ve milliyetperver fikriyata sahipti. 1927’de Endonezya Millî Partisi’ni kurdu ve Hollanda’nın sömürge yönetimine karşı bağımsızlık hareketini örgütledi. Diğer parti yöneticileriyle birlikte tutuklandı. 1929 ile 1932 arasında hapis yattı. Flores adasına sürgüne gönderildi. Sağın en ucundan solun en kırmızısına kadar her politik ekiple/oluşumla bağlantı kurdu, işbirliğine girdi. İkinci Büyük Savaş’ın ardından yeni kurulan Endonezya Cumhuriyeti’nin ilk Devlet Başkanlığı’na seçildi. 60’lı yılların başına kadar ‘ulusal kahraman’ kabul edildi. Aileden fakirdi - Babası köy öğretmeniydi! - ama siyasette iyice varsıllaştı. Bir siyasi gözlemciye göre, ‘Endonezya’nın yarısının sahibi’ydi.

Ülkenin 2. büyük siyasi oluşumu Komünist Parti ile sıkı/samimi ilişkiler içine girdi. Ülkesindeki Batılı şirketlere, IMF’ye ve Dünya Bankası’na açıktan muhalefet yaptı. Yüksek enflasyonun, işsizliğin ve fakirliğin sebebi olarak ‘yabancı sermaye’ ve ‘yabancı şirketleri’ gösterdi. IMF’nin önerdiği ekonomik tedbirleri almaktan kaçındı. 30 Eylül 1965’de, askerler ve komünistlerin düzenlediği bir ayaklanma ile yönetimden uzaklaştırıldı. Ordunun 6 generali komünistler tarafından kaçırılıp öldürüldü. General Suharto canını zor kurtardı. ABD ve CIA’nin desteklediği, Amerikan yanlısı karşı darbe ile Marksistleri devirdi. General Suharto, ABD’nin lojistik ve istihbarat desteği ile ‘kızıl avı’ başlattı. Askerleri ve güvendiği milliyetçi milisleri, solcu/komünist avına gönderdi. Batı basınına yansıyan haberlere göre, Suharto’nun infaz görevlileri ‘dini eğitim almış’ öğrencilerdi. Bir ay içerisinde 500 bin ila 1 milyon kişi öldürüldü. Doğu Java’da dere ve nehirler cesetlerle dolup taştı. Su yoluyla yapılan taşımacılık yer yer kesildi.

Ahmet Sukarno, görevden düşürüldükten sonra ömrünün sonuna kadar evinde göz hapsinde tutuldu.

- Sukarno, Ankara Palas’ta Konuk Edildi… -

Sukarno, 1959 Nisan’ının son haftasında, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın resmi konuğuydu. 28 Nisan Salı günü Ankara’ya geldi. Ankara Palas’ın - Devlet Misafirhanesi şeklinde kullanılırdı! - ilk katı konuk devlet başkanı ve resmi heyetine ayrıldı. Endonezya’nın Kurucu Devlet Başkanı Sukarno diplomatik sıkıntı yaratabilecek bazı istekler de sıralardı. ‘Yalnız uyuyamazdı! Güzel kadının arkadaşlığına ihtiyaç hissederdi!’ Sukarno’nun alışkanlığı Türk diplomatları ‘lisan-ı münasip’ ile anlatıldı ve ricada bulunuldu.

‘Diplomatik talep’ Ankaralı bazı gazeteciler tarafından da öğrenildi. Ünlü bir rakkaseye durum iletilmiş ve ‘diplomatik görevi’ - nezaketle! - tevdi edilmişti. Ama lâtif hatun beklenmedik tepki gösterdi. Hemen reddetti. Sonra da tanıdığı birkaç gazeteciden yardım istedi. İnandırıcı bir bahane ile sıyrılmayı düşündü. Ağlıyordu, yalvarıyordu, dansözlük yapabilirdi ama tanımadığı/sevmediği adamla ‘geceyi geçiremez’di. Ahlakî yapısı izin vermezdi.

Ünlü dansöz, ‘apandisit patlaması’ teşhisiyle hastaneye yatırıldı. Acil ameliyata alınacağından geceyi de doktor kontrolünde geçirecekti. Ameliyat sonrası da hasta koğuşunda tutulacaktı.

- Rahmetli Güngör Yerdeş’in Anıları Önemli… -

Adayın ani/beklenmedik hastalığı, misafir heyete duyuruldu. Ankara’da ‘tatlı kaçamak’ ihtimali ortadan kalkmıştı. Ahmet Sukarno, Ankara Palas’taki lüks süitinde geceyi tek başına geçirdi. Ertesi günün sabahında da, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve kalabalık bir heyet tarafından Esenboğa Havaalanı’ndan İstanbul’a yolcu edildi. 

Ankara’nın ünlü gazetecilerinden - rahmetli! - Güngör Yerdeş anılarını kitaplaştırmasa, Sukarno’nun başkent macerasının detaylarını öğrenilemeyecekti.

Endonezya’nın Kurucu Devlet Başkanı Ahmet Sukarno, İstanbul’da Ankara’dan daha lüks şartlarda konuk edildi. Dolmabahçe Sarayı misafirlerin hizmetine tahsis edildi. İstanbul’daki yetkililere de Sukarno hakkında yeterli genişlikte ‘kişisel bilgi notu’ verilmişti. Nasıl ‘memnun kalacağı/edileceği’ hakkında da ‘mufassal anekdot’ vardı. ‘Cins-i latif düşkünlüğü’ vurgulaması da - mutlaka! - yapılmıştı. 

Ankara’da ‘boşa çıka(rıla)n hamle’den de bahsedilmiş miydi?

- İstanbul’da Lüks Nermin’e Müracaat Edildi… -

Hemen ‘seksüel prodüktör’/’diplomatik mama’ Lüks Nermin ile bağlantı kuruldu. En gözde, en güzel, en görkemli kızını ‘devlet görevi için’ hazırlaması tembih edildi. Magazin basınının önemli ismi - rahmetli! - Şemsi Sılkım’ın iddiasına göre, Lüks Nermin’in Sukarno’ya sunduğu/’ikram ettiği’ dilber, döneminin çok ünlü film yıldızıydı. Çok güzeldi, pek ünlüydü, önemli filmlerin değişmeyen hanım ismiydi. Gazetelerin, dergilerin magazin sayfalarında her gün boy boy resimleri ve haberleri yayınlanırdı. Böylece hem şöhreti hem ücreti artardı. Ve  konuk Cumhurbaşkanı’nın ‘gönlünü yaptı’! 

Sılkım’ın yazdıklarına bakılırsa, misafir kral ya da devlet başkanı, geceden memnun kalırsa, cömertliğini gösterirdi. ‘Tek gecelik evdeş’ini ülkesine davet ede(bili)rdi. Ya da çantalar dolusu dolar ya da mücevher hediye ede(bili)rdi. Hizmetine sunulan bürokratlara/ yetkililere de ‘dolgun harçlık’ öderdi. 

Lüks Nermin de memnuniyetten kendi ‘dolgun pay’ını alırsa, ‘seksüel işçi’nin kredisi çoğalırdı. Nermin Palas’taki itibarı/statüsü yükselirdi. 

Sukarno, ‘jest sever görevliler’in getirdiği nazeninden memnun kaldı. Dolmabahçe’nin leb-i derya manzarasından da çok etkilendi. İstanbul ziyaretini bir gün uzattı. Bin bir gece masalını andıran rüyasını bir kere daha yaşadı. Yeşilköy’den Varşova’ya giderken memnuniyeti yüzünden okunu(yo)rdu. Boğaziçi’nin yosun kokulu bol oksijeni adeta gençlik aşısı yapmıştı. 

- Programı Yapan Diplomatlar ‘Teşekkür Mektubu’ Bekledi… -

Misafir devlet yöneticisi ülkesine dönünce, hoşnutluğunu bildiren, teşekkür eden mektup yazar ve gönül alırdı.  Dönemin basını ve magazin yazarlarına göre, beklenen ‘övgü mektubu’ yerine sitem dolu ‘sövgü namesi’ geldi. Endonezya’nın Ankara Büyükelçisi, ‘kıymetli’ başkanlarının gecelik zevk kaçamağının çok pahalıya patladığını, Sukarno’nun ‘belsoğukluğu’na yakalandığını bildirdi. Lüks Nermin’in konuk başkana sunduğu hatun hastalıklıydı ve partnerine de bulaştırmıştı. Ahmet Sukarno’nun başına gelen ‘beklenmedik kaza’ (!) affedilemezdi. Suçlular cezalandırılmalı ve ‘mağdur mağrur’dan özür dilenmeliydi. Sılkım’ın notlarına göre olay dünya basınında da yer aldı. Sukarno’nun ülkesindeki prestiji zedelendi.

Lüks Nermin ve avanesi için özel ekipler oluşturuldu. Sırtını yasladığı duvar yıkılınca, saltanatı da tarumar oldu. Bütün çalışanları toplanıp ‘zührevi hastalıklar servisi’ne götürüldü. 5 katlı ‘turistik/diplomatik birleşme evi’ mühürlendi. Patroniçenin bütün adresleri inceden inceye arandı, ‘dişe dokunur’ bilgi ve belge bulunmasına çalışıldı. Ama gelinen nokta fiyaskoydu. Lüks Nermin, ‘muhabbet tellallığı’ndan değil de ‘izinsiz döviz bulundurmak’tan mahkeme karşısına çıkarılabildi. Basında yayınlanan haberlere göre, yatak odasından bir valiz dolusu - Bir başka sava göre el çantası dolusu! - ABD doları çıkmıştı. 

Suç delillerini, bilgi notlarını, kalantor müşterilerinin listesini koruyabilmiş miydi?

- Lüks Nermin, 1960 Darbesi’nden Sonra Hapisten Çıktı… -

‘Sosyetik kadın ..ezevenk’, tezgahının bozulmasının, dokunulmazlığının kaldırılmasının intikamını ağır şekilde çıkardı. 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesi’nden sonra serbest bırakıldı. 

Bir basın toplantısı düzenleyip - 31 Mayıs 1960’da özgür kalmasından hemen sonra! - İstanbul’u ziyaret eden devlet başkanları, başbakanlar ve bakanlara sunduğu hizmetleri sıraladı. Lüks Nermin’in iddiası dikkate alınırsa, Ürdün Kralı Hüseyin de ağırlanan ‘devletlû misafirler/müşteriler’ (!) arasındaydı. ‘İstanbul’u idare eden eşhasa yıllarca servis sunmuştu. Yabancı devlet reislerinin ağırlanması görevleri arasındaydı.’ İddiasına/beyanına göre, ‘devletin örtülü ödeneği’nden yabancı konukların masraflarının karşılanması için bir bütçe bile ayrılmıştı. ‘

Yassı Ada Mahkemeleri başlayınca tanıklığa müracaat etti. Gazete manşetlerini günlerce meşgul edecek bilgiler ve isimler açıkladı. Yalnızca seçkin insanlar için değil, devleti için de ‘can siperhane’ çalışmıştı. Maddi hakları ödense de manevi alacağı hâlâ ortadaydı.

Lüks Nermin mesleğini sürdürdü. Boğaz’da ‘Lüks Pansiyon’ adlı işyerini yönetti. Adına en son 1981’de bir gazete haberinde rastlandı. ’70 Yaşındaki Kadın Satıcısına Baskın!’ başlığı ile tek sütunluk havadise konu edildi/değer görüldü.

Türkiye fuhuş tarihinin önemli duraklarından/ikonlarından Lüks Nermin’in sonu da Türk filmlerindeki ‘kötü kadınlar’ın akıbetinin benzeriydi/aynısıydı. 1980’li yıllarda tanınmayacak haldeydi, el açarak/dilenerek karnını doyurabiliyordu. Kendisini hatırlayan gazetecinin röportaj isteğini geri çevirmiş, eline sıkıştırdığı yemek parasını da kabul etmemişti.

Usta gazeteci Doğan Katırcıoğlu, ‘Olur Böyle Vakalar’ adlı kitabında Lüks Nermin’i ve ‘Sukarno Olayı’nı çok geniş/detaylı şekilde anlattı. Diplomatik kriz yaratan ‘sermaye’nin adını bile saklamadı. 

30 June 2020 07:46
2,340 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

‘Kamu Hizmeti’ Veren Lüks Mama

Lüks Nermin; İstanbul’un en ünlü - yerli! - kadın satıcılarındandı; dönemin iktidarına yakın durmuş; kendisinden istenileni yapmış ve politikacıların desteğini görmüştü.

Adnan Menderes’in Son Yasak Aşkı

Menderes’in bir yanı hep boştu/boş kaldı. Eşi Berin Hanım ve tanıdığı/birlikte olduğu bütün kadınlarda annesini aradı; daha doğrusu anne sıcaklığını/şefkatini bulmaya çalıştı. Arayış serüveninde toplumun değer yargılarını pek dikkate almadı; anı dolu dolu yaşadı… Hep kalbinin sesine uydu; kadınların peşinden gitti, koştu…

Bilinmeyen Abdullah Gül

Genç Abdullah Gül’e göre Kısakürek; ‘ışığından yararlanılacak kutup yıldızı/mürşit’ idi. Fikir çizgisinin diğer 2 önemli isim ise; Sezai Karakoç ve Nurettin Topçu’ydu. Cemil Meriç, Erol Güngör, İdris Küçükömer ve Fethi Gemuhluoğlu da etkisinde kaldığı mütefekkirlerdi.

‘Kamu Hizmeti’ Veren Lüks Mama

Lüks Nermin; İstanbul’un en ünlü - yerli! - kadın satıcılarındandı; dönemin iktidarına yakın durmuş; kendisinden istenileni yapmış ve politikacıların desteğini görmüştü.

Adnan Menderes’in Son Yasak Aşkı

Menderes’in bir yanı hep boştu/boş kaldı. Eşi Berin Hanım ve tanıdığı/birlikte olduğu bütün kadınlarda annesini aradı; daha doğrusu anne sıcaklığını/şefkatini bulmaya çalıştı. Arayış serüveninde toplumun değer yargılarını pek dikkate almadı; anı dolu dolu yaşadı… Hep kalbinin sesine uydu; kadınların peşinden gitti, koştu…

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Hitler’in Karısı da Yahudi Çıktı

Tarihe ‘Yahudi soykırımını yap(tır)an lider’ suçlamasıyla geçen, Alman Nazi Partisi’nin değişmeyen Führer’i Adolf Hitler’in son büyük aşkı, nikâhlı karısı Eva Braun Aşkenaz Yahudisi çıktı.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Cenazesinde Alkış İstemeyen Sanatçı

Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.

Evini Satıp İşçi Maaşlarını Ödeyen Başkan

Fatma Girik, ‘içimizden/bizden birisi’ydi. Yeşilçam’ın ve Memduh Ün’ün ‘Fato’suydu. İnandığı gibi yaşadı. Engelleri aşmasını bildi. Kendini daima yenilemeye/geliştirmeye gayret etti. Tecessüs sahibiydi, öğrenmeye açtı. Sinemayı ve siyaseti tecrübeli ustalardan kavrama şansını yakaladı. Evinde çok zengin kitaplığı vardı. Her gün düzenli şekilde okurdu, tartışırdı. Hayatı sorgulardı.

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Hükümet Gibi Adam

Ayhan Işık, Yeşilçam’da kendi kanunlarını uyguladı. Ücretini belirledi ve yapımcılara kabul ettirdi. Hakkını cesaretle savundu, kimsenin sömürmesine izin vermedi. Sinema emekçilerinin sendikalaşmasının, haftada bir gün de olsa izin yapmasının yolunu açtı. ‘Türkan Şoray, Işık’ın yolundan yürüdü!’

Yeşilçam’ın Taçsız Kralı

Ayhan Işık, Selanik’ten hicret eden bir ailenin çocuğu idi. Eğitimini zorluklar içinde tamamladı. DGSA’den mezun olup ressamlık yapacaktı. Kendisini Yeşilçam’da buldu. ‘Türk sinemasının ilk büyük starı’ diye tanındı. Beyazperdenin tarihine geçti.

Beşiktaşlı Kartal Tibet

Sinemanın ünlü, yakışıklı, zengin, pek kabiliyetli, çok yönlü ismiydi. İşine ve evine önem verdi. Sade, dedikodudan uzak, huzur dolu hayatı özledi, yaşadı. Mutluluğu hanesinde ve ailesinde buldu. Eşine ve çocuklarına sıkıntısız, sevgi dolu ve zengin sayılabilecek yaşam sunabilmenin gayreti içinde oldu. Kaliteli eğitim aldırdı.

Kitapsız İlim, Tekçe'siz Film Olmaz

Ahmet Tarık Tekçe, Yeşilçam Sokağı’nda yaşadı, nefes aldı, sinema için terledi ve rızkını temine çalıştı. Bazı yapımcıların sömürüsüne karşın, hakkını isterken bile zorlandı. Paranın değil, beyaz perdenin cazibesine kapıldı.

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

Gürsel Cumhurbaşkanlığını ‘Kerhen’ Kabul Etmiş

27 Mayıs 1960 askeri derbesi sonunda Cumhurbaşkanlığı’na getirilen Cemal Gürsel’in bu makamı kerhen (istemeyerek-gönülsüzce) kabul ettiği ortaya çıktı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Hitler’in Karısı da Yahudi Çıktı

Tarihe ‘Yahudi soykırımını yap(tır)an lider’ suçlamasıyla geçen, Alman Nazi Partisi’nin değişmeyen Führer’i Adolf Hitler’in son büyük aşkı, nikâhlı karısı Eva Braun Aşkenaz Yahudisi çıktı.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Türkeş, MBK’den Nasıl Tasfiye Edildi?

Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan’ın Ankara’nın Necatibey Caddesi’ndeki mütevazı evinde ‘14’ler’ tanımlamasıyla siyasi tarihimize geçen grubun kaderi çizildi. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal ve MBK’nin 2 etkin üyesinin çok gizli toplantısında ülkenin yakın geleceğini etkileyecek önemli karar alındı.

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

Fransız Kılıcı Sallayan Harkiler

Cezayir, 130 yılı aşkın süre (1830 - 1962) Fransız sömürgesiydi. Koloni yönetimi, yerli halkı sindirmek için her türlü insanlık dışı uygulamayı yaptı. Süreç içinde Arap ve Bedevi asıllı 10 milyona yakın Müslüman hayatını yitirdi. ‘Harki’ denilen yerli işbirlikçiler, Fransız saflarında yer aldı. Verilen emirleri uyguladılar. Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nda soydaşlarına karşı savaştılar.

Devlet Eliyle Kalpazanlık

Almanya, 2. Dünya Savaşı’nda ezeli düşmanı İngiltere ile sadece cephede karşılaşmadı. Ekonomik yıkıma uğratmak için de çok gizli ve usta işi planı devreye soktu. ‘Bernhard Operasyonu’ denilen harekâtla sahte kâğıt paraları İngilizlerin günlük hayatına soktu. Enflasyonu artırdı, fiyatları zıplattı.

General Trikopis'i Esir Alan Ahmet Çavuş

Afyonlu Ahmet (Ünlü) Çavuş, savaşın gidişatını değiştirdi. 2 arkadaşıyla Yunan Ordusu’nun Başkomutanı Trikopis’i ve kurmaylarını esir alarak, imkânsızı mümkün kıldı. Ordumuza yüksek moral aşıladı.

Kelebek Gibi Uçan Arı Gibi Sokan Casus

Ahmet Esat Tomruk Bey - nam-ı diğer ‘İngiliz Kemal’ -, ‘destan kahramanı’ydı. Korku kelimesini hiç tanımadı. Üstün yetenekliydi. Son derece soğukkanlı ve atılgandı. Ülkesi için çok büyük işler başardı. Şımarmadı, övgü istemedi. Makam mevki derdine düşmedi. Bildikleriyle/sırlarıyla kimseyi rahatsız etmedi. Müktesebatını mezara götürdü.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Yeşilçam’ın Kara Bahtlısı

Yeşilçam’ın uygun gördüğü ad ve soyadı hayat hikâyesine tıpa tıp uydu. Yaşamı hazin olaylar manzumesiydi. Ailesini genç yaşta kaybetti. Öyküsünü bilenlerin rivayetine göre 3 defa ‘âşık oldu’! Her seferinde de kavuşamadı. İlk gençliğini dolduran sıcacık, huzur dolu yuvanın - ilerleyen yıllarında! - hep hasretini çekti. Yüksek sinema kabiliyeti, gelişmiş edebi zevki ve doğaçlama müzisyenliği yeterince değerlendirilemedi. Bu dünyadan ‘Samuel Agop Uluçyan’, hepimizin aşina olduğu ismi ile ‘Sami Hazinses’ de geçti!

Yalnız Hem De Çok Yalnız Adam

Yaşar Güvenir; 10 Ocak 1998’de, dünyamızdan kuyruklu bir yıldız gibi ayrıldı. Arkasında yaşanmış hatıralar ve yaşayacak onlarca beste ile…

Hayatı Durduran Ses: Hamiyet Yüceses

Hamiyet adı verilen, mavi gözlü ve sapsarı saçlı güzel kız, bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esecek ve musikimizin nağmelerini güzel sesiyle taçlandıracaktı.

Defne Yalnız’ın Yalnızlık Korkusu

Defne Yalnız; okumayı-yazmayı öğrenmeden tiyatro sahnesinin tozunu ciğerlerine çekti.

Belediyenin Kazdığı Çukura Düşen Şair

Geleneksel kalıpları kırıp, sokaktaki insana şiiri sevdiren, anlamasını/kendini bulmasını sağlayan şairdi Orhan Veli (Kanık).

Dokuz Defa Alkol Komasına Giren Aktör

Türkiye; onu, Ankara Radyosu’nun sabah kuşağındaki ‘Arkası Yarın’ skeçlerinin anonslarında tanıdı.

Radyoevi’nde Yumruk Yumruğa Giren Şairler

Kültür adamı Hıfzı Topuz, anılarını yayınlamasa; 2 şairimiz Oktay Rifat (Horozcu), Melih Cevdet (Anday) ve ressam Avni Arbaş’ın yaşadığı renkli olayı öğrenemeyecektik.

Bakan Adayı İçin ABD’den Referans

Yeni MGK üyesi Karaosmanoğlu’nun ‘güvenlik soruşturması’ yapılmalıydı. Öğrenciliğinden beri ‘sosyal demokrat’ kimliğiyle/duruşuyla ön plana çıkmıştı. Hatta bazı bilgilendirmelerde ‘Solcu!’ diye tanımlanmıştı.

Geceleri Yalnız Yatamayan Cumhurbaşkanı

Endonezya’nın kurucu cumhurbaşkanı farklı bir adamdı: Diplomatik sıkıntı yaratan/yaratabilen bazı istekleri olurdu. Mesela geceleri tek başına yatamazdı; yanında mutlaka güzel bir hanım kalmalıydı.

‘Kanser’ Evita Perón’a Şifa Niyetine Mevlit

Ülkesinde gerçekleştirdiği reformlar ve halkına sağladığı sosyal imkânlarla sevildi. Kocası, Juan Perón’a verdiği destek ve darbecilere karşı gösterdiği direniş ile de insanının gönlünde taht kurdu. Eva Perón, dünyaca tanındı.

Türkeş, MBK’den Nasıl Tasfiye Edildi?

Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan’ın Ankara’nın Necatibey Caddesi’ndeki mütevazı evinde ‘14’ler’ tanımlamasıyla siyasi tarihimize geçen grubun kaderi çizildi. CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, CHP Genel Sekreteri İsmail Rüştü Aksal ve MBK’nin 2 etkin üyesinin çok gizli toplantısında ülkenin yakın geleceğini etkileyecek önemli karar alındı.

Bir Gece Ansızın Gelebilirim

Ünlü aşk şairi Ümit Yaşar Oğuzcan’ın güftesini yazdığı rast şarkı - bestekârı Rüştü Şardağ! - bir dönem Türkiye’nin gündemindeydi.

Melek Girmez Sokağı’ndaki Cami

Melek Girmez Sokağı, 1812’deki veba salgını ile ününe ün kattı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Küçük Cezve

Onu ‘Ah Güzel İstanbul’ filminde, ‘Ayşe’ kimliği ile tanıdık. İzmir’den kaçıp İstanbul’a gelen, ‘artist’ olmayı düşleyen toy kızdı. Adeta çaresizliğini haykırdığı, ‘Ben bir küçük cezveyim / Elden ele gezmeyim!’ şarkısıyla da akıllarımızda kalacaktı.

Bayan Yunus Emre

Ayla Algan, Türk tasavvufuna ve mutasavvıflara özel ilgi gösterdi. Felsefesini yürekten benimsediği Yunus Emre’yi tanıtmayı vazife bildi. Pek çok ülkede Yunus şiirlerinden oluşan besteleri okudu. Biricik kızının adını da - ulu ozandan ilhamla! - ‘Sevi’ koydu!

Bataklıkta Açan Çiçek: ‘Esengül’

Esengül, 24 yıllık kısacık ömründe çoğumuzun yüreğine dokunmayı başardı. Şarkılarıyla yaşamımıza karıştı, kalplerimizi sızlattı. Küllenmiş hatıralarımıza yeniden köz verdi. İstanbul’un varoşlarına yerleşe(bile)n Anadolu insanının sevda/hasret dünyasını canlı tuttu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?