Sosyalist Muganniye

Safiye Ayla, tıpkı Zeki Müren gibi her döneminde yeniliklerden yana oldu. Yaşının ilerlemesine bakmaksızın estetik ameliyat oldu, sahnede süper mini etek, kısa pantolon, hattâ mayo giydi.

Sosyalist Muganniye

Kimsesizler yurdunda kaldığında, gün gelecek genç Türkiye’nin ön önemli kadın sesi olacağını bilmiyordu. Nerede doğduğu ve doğum tarihi de net değildi. Resmi kayıtlarda 1905, 1907, hattâ 1917 bile yazıyordu. Annesini ve babasını hiç tanımamıştı. Hem öksüz, hem de yetimdi. 14 yaşına geldiğinde bir milletvekili ailesine evlatlık verildi. Ama, yeni ebeveynlerinin yanında fazla kalamadı. Aile tarafından Öğretmen Okulu’na yatılı yazdırıldı. Mezuniyetinden sonra, İstanbul’da çeşitli okullarda vekil öğretmenlik yaptı. Parklarda, cami avlularında kaldığı oldu. Yokluk içinde doğmuştu, hâlâ da yokluk çekiyordu. 

Yurttaki arkadaşları tarafından İstanbul’da bir musiki cemiyetine götürüldü. Sesinin güzelliği hemen fark edildi; cemiyet hocalarınca sıkı eğitime alındı, usul ve makam öğretildi. Çok geçmeden de ünü sesinin önüne geçti. Telaffuzu mükemmeldi, eski dili iyi biliyordu ve tonlaması olağanüstüydü. Nefesi ve kulağı şimdiye kadar görülmemiş seviyedeydi. Sözün özü: Safiye Öğretmen doğuştan muganniye (bayan şarkıcı) idi. Taş plakları evlerdeki gramofonlarda, İstanbul’un dört bir yanındaki koltuk meyhanelerinde dinlenir oldu. 

Kendisini Geliştirmeyi Şiar Edindi

Para kazanınca, musiki hocaları tuttu. Ses eğitimi ve musiki kültürünü geliştirmeye önem verdi. Hayatı boyunca da kendisini geliştirmeyi şiar edindi. Bu tavrı, ölümüne kadar sürdü. Parasıyla yatırım yaptı, gayrimenkuller satın aldı. Gazino işletmeciliğini bile denedi.

Beyoğlu’ndaki Mulenruj Gazinosu’nda sahneye çıkınca, İstanbul’un sosyetesini yakından tanıdı ve solcu-sosyalist entelektüeller ile tanışma fırsatı yakaladı. Bir gazetenin 1931’de düzenlediği Türkiye’nin Bülbülleri adlı yarışmada ikincilik kazandı. Şöhreti katlandıkça katlandı. Mustafa Kemal Paşa’nın Çankaya’daki ünlü yemekli toplantılarına da davet olundu. Paşa’nın en sevdiği Rumeli türkülerini ve şarkılarını seslendirdi. - Heyecanını, yaşadıklarını Necati Güngör’in yazdığı Safiye Ayla’nın Anıları adlı kitapta açık seçik anlattı! -

Muhalif Gazeteci - Sosyalist Naci Sadullah

İlk derin aşkı, Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın kuzeni, önemli muhalif gazetecisi, sosyalist Naci Sadullah (Danış) idi. Sadullah, ona yalnızca dünya görüşü kazandırmakla kalmadı, dönemin en ünlü solcu-sosyalistleri ile tanışma ve tartışma imkânı da sağladı. - Hattâ sevgilisini yumruklarıyla savunmaktan çekinmedi, Kemal Tahir ile kıyasıya kavga etti! - Evinin müdavimleri arasında Kemal Tahir, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Fikret Âdil, İbrahim Çallı, Yaşar Kemal, Zekeriya-Sabiha Sertel ile tabiî ki Nazım Hikmet vardı. 

Üstade, bir ara Nazım’a abayı yakmıştı, ama reddedilmişti. Oysa ünlü şairimizi, yattığı Bursa Mahpushanesi’nde hem defalarca ziyaret etmiş, hem de sandıklar dolusu yiyecek gönderir olmuştu. Tahliyesinde de bir çift yeni iskarpin yollamayı unutmamıştı. 

Safiye Ayla’nın böyle hızlı bir şekilde bilinçlenmesi ve sosyal hayatının renklenmesi, polisin de dikkatini çekmişti. Sansaryan Han’a davet edilip, komünistlikle suçlandı ve ifadesine başvuruldu. Ayla, baskılara göğüs germeyi bildi; yıllar geçip de iyice olgunlaşınca, Türkiye İşçi Partisi’ne de destek çıktı. Murat Bardakçı’nın son kitabı Safiye’den öğrendiğimize göre, TİP’e mitinglerinde kullanılmak üzere ses tesisatı hediye etti …

Ümmü Gülsüm’e Denk Sese Sahip

Mısırlı ünlü şarkıcı Ümmü Gülsüm’e denk bir sese sahip olduğu söylendiğinde övünmüştü. 1950’de, Mekke Emiri Şerif Ali Haydar Paşa’nın oğlu, dünyaca bilinen ud ve viyolonsel üstadı Muhiddin Targan ile evlenince, prenses unvanını da kazandı. Üstad Targan, Safiye Ayla’nın umutsuz hayranıydı. Ayla ne zaman şarkı söylemeye başlasa, oturduğu koltuktan düşecek gibi olur, benzi heyecandan bembeyaz kesilirdi. 1967’de ölümüne kadar, Diva Safiye Ayla’nın yanı başından hiç ayrılmadı. Diva’nın hem eşi, hem sazendesi, hem de hocası rolünü üslendi.

Safiye Ayla, tıpkı Zeki Müren gibi her döneminde yeniliklerden yana oldu. Yaşının ilerlemesine bakmaksızın estetik ameliyat oldu, sahnede süper mini etek, kısa pantolon, hattâ mayo giydi. Kalbinin yeni sahiplerini aradı, aramaktan hiç geri durmadı. Gününün gazetelerinin magazin sayfalarını hakkında çıkan haberler doldurdu.

Bütün mal varlığını tanınmış bir vakfa bağışladı. 1998’de vefat edince, vakıf yöneticileri, gayrimenkullerine sahip çıkarken, - iddiaya göre! - yazılı evrakın tamamını çöpe attı. Safiye Ayla ve ailesine ait evrak, sahaflar vasıtasıyla ünlü tarihçimiz Murat Bardakçı’ya - Üstadın ifadesi ile ‘yüksek bir meblağa satıldı’! - iletildi. Ve böylece bir devri aydınlatan, hepimizin şarkılarında bir şeyler bulduğu Safiye Ayla’nın hayatını evlerimize misafir eden kıymetli eser ortaya çıktı …

Ali Hikmet İnce yazdı.

19 August 2018 17:00
1,664 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Rüşvet Kapısı Valide Sultan

Osmanlı hükümdarı 3. Mehmet’in annesi Safiye Sultan, Venedik Senatosu kararı ile ‘resmi kanallardan rüşvet/‘hediye’ alan hanedan mensubuydu. Devlet çarkını ‘sungu’ya bağladı ve kasasını doldurdu. Tarihçiler, Valide Sultan’ın sırtını Venedik Cumhuriyeti’ne dayadığını dahi iddia edecekti!

İki Defa Gömülen Vezir-i Azam

Hekimoğlu Ali Paşa, Osmanlı coğrafyasının tamamına yakınını dolaştı/gördü. Yöneticilik yapmadığı bölge - nerede ise! - kalmadı. İmparatorluğun en yüksek makamına ‘sadrazamlığa/vezir-i azamlığa’ - tam 3 defa! - kadar yükseldi. Devleti kontrol eder duruma geldi. Daima halkın yanında durdu, sorunları çözmeye çalıştı. ‘Maaşından başkaca gelire sahip olmadı. Rüşvete, irtikâba, hediyeye bulaşmadı/tenezzül etmedi!’ Şahsi birikimini cami, külliye, çeşme, kütüphane gibi hayır işlerinde harcadı. ‘Ailesine de temiz ismini miras bıraktı!’

Hayatı Durduran Ses: Hamiyet Yüceses

Hamiyet adı verilen, mavi gözlü ve sapsarı saçlı güzel kız, bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esecek ve musikimizin nağmelerini güzel sesiyle taçlandıracaktı.

Altın Plak Yerine Buzdolabı

TSM (Türk Sanat Müziği) sanatçısı Nesrin Sipahi, iki bine yakın şarkıya hayat verdi ve bize sevdirdi.

100 Çocuklu Padişah

12. Osmanlı padişahı 3. Murat (1546 - 1595) hanedan tarihinin en çok çocuk sahibi olanıydı.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

Libya'da Başbakanlık Yapan İlk Türk

Sadullah Koloğlu; 1948’den sonra Libya’da kurulan hükümetlerde Başbakanlık yapan Türk soyluların ilkiydi. Devlet cihazının oluşturulmasında önemli hizmetleri dokundu. Ahmet Maytik, Muhammet Sakızlı ve Fayiz es Serrac gibi Türkler de aynı makama gelecekti.

Yıldız Kenter: ‘Hayatım Tiyatro…’

Tiyatromuzun temel direklerindendi. Hayatını tiyatroya adadı ve adını en yükseğe yazdırdı. Yıldız Kenter: ‘Tiyatromuzun Divası’ydı…

Bavulda Festivale Giden Film

Umut; 1970 Adana Altın Koza Film Yarışması’nda tam altı ödül birden kazanmıştı.

Adnan Menderes’in Son Yasak Aşkı

Menderes’in bir yanı hep boştu/boş kaldı. Eşi Berin Hanım ve tanıdığı/birlikte olduğu bütün kadınlarda annesini aradı; daha doğrusu anne sıcaklığını/şefkatini bulmaya çalıştı. Arayış serüveninde toplumun değer yargılarını pek dikkate almadı; anı dolu dolu yaşadı… Hep kalbinin sesine uydu; kadınların peşinden gitti, koştu…

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

Hitler’in Karısı da Yahudi Çıktı

Tarihe ‘Yahudi soykırımını yap(tır)an lider’ suçlamasıyla geçen, Alman Nazi Partisi’nin değişmeyen Führer’i Adolf Hitler’in son büyük aşkı, nikâhlı karısı Eva Braun Aşkenaz Yahudisi çıktı.

33’lük Tespih Gibi Tabanca Çeken Fedai

Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.

İsmet Paşa’nın Elini Öpen TİP Lideri

Mehmet Ali Aybar, çok iyi eğitim almıştı; Sol/Sosyalist düşünce aileden mirastı.

Babasının Mezarını Arayan Gazeteci

Yunan Hükümeti, tarihi mezarlığı kaldır(t)mış, üstünden de geniş asfalt yol geçirmişti. Sakız Adası’nın son Mutasarrıfı Hamdi (Simavi) Bey’in mezarı da kayıplara karışmıştı.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Hadım Edilen Veziriazamlar

İslam Peygamberi Hazret-i Muhammed’in şiddetle yasaklamasına rağmen, sonraki dönemlerde ‘halife’, ‘hükümdar’, ‘padişah’ vb. sıfatları taşıyan çoğu yönetici, ‘hadım personeli’ el üstünde tuttu. Harem(lerin)in namusunu, şahsi güvenliklerini ‘iğdiş’ kişilere emanet etti. Devlet yönetimde en üstün mevkilere kadar yükseltti. Osmanlı’da da çok sayıda ‘hadım’/‘burulmuş’ yüksek yönetici ve hatta sadrazam mevcuttu!

Osmanlı'nın İlk ‘Hadım’ Sadrazamları

Osmanlı’nın Balkan’dan devşirdiği, hadım ettirip, Enderun’da eğitime aldığı sonra da devlet görevi verdiği kişiye ‘Akağa’ denirdi. Aralarından beylerbeyi, vezir, ordu komutanı ve hatta sadrazam(lar) çıktı. İlk ‘buruk vezîr-i âzam’ da, ‘Hadım Ali Paşa’ydı!

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.