İstanbul’un Son Büyük Depremi 9 Şiddetindeydi

10 Temmuz 1894 tarihli İstanbul Depremi’nin gücü ölçülebildi. Atina Rasathanesi Müdürü Mösyö Ejinitis’in başkanlığındaki heyetin hazırladığı resmi rapora göre; Richter ölçeğiyle 9 şiddetindeydi.

İstanbul’un Son Büyük Depremi 9 Şiddetindeydi

İstanbul; deprem riski yüksek bölgede kuruldu. Tarihi boyunca geçirdiği irili ufaklı zelzeleler incelendiğinde, üssün - genellikle! - Marmara Denizi ve İzmit merkezli olduğu anlaşıldı. Şehrin aşırı yüksek/yoğun nüfusu ve çarpık yapılaşması kurban sayısını - daima! - artırdı. 

Şehrin tarihi boyunca yaşadığı depremleri de ele alan ilk ciddi çalışma: Türkiye Depremleri İzahlı Kataloğu idi. 1952 tarihli resmi yayın; İstanbul Üniversitesi Jeoloji Enstitüsü’nden Nuriye Pınar ve Bayındırlık Bakanlığı’ndan Ervin Lahn’ın ortak çalışmasıydı. Kataloga göre ilk deprem; Milattan Sonra 29. yılda meydana geldi. Merkezi: Gemlik Körfezi’ydi. Nicomedia adlı İzmit ile Nicea denilen İznik haritadan tamamen silindi.

İstanbul; 24 Ağustos 358’deki İzmit merkezli depremden de etkilendi. Nicomedia yine yerle bir oldu.

Mukaddes kitaplarda; dünyanın çok şiddetli depremle yok edileceği bildirilmişti. Her deprem sonrası yöre halkı, ‘ahiret günü’nün geldiğini/yaklaştığını sandı.

- Osmanlı; ‘Tarihi Bela’ İle 10 Eylül 1509’da Tanıştı… -

İstanbul’da kayıt altına alınan ilk depremin tarihi: 26 Ocak 377 idi. Kuruluşundan 1453’e kadar 50’den fazla zelzele gerçekleşti. M.S. 557’deki sarsıntı çok şiddetliydi: Şehri kuşatan surlar yıkıldı; Ayasofya Kilisesi’nin sanat şaheseri kubbesi göçtü. M.S. 989’de oluşan doğa olayı da pek etkileyiciydi: Sarsıntı, İtalya’nın bazı şehirlerden dahi hissedildi. Ayasofya’nın kubbesi yine ağır hasar aldı. 1343’deki zelzele 12 gün boyunca sürdü. 1346’daki sarsıntı ise; bir takvim yılı devam etti. Şehir halkı; korkudan ne yapacağını, nereye kaçacağını bilemedi.

İstanbul’u fetheden Osmanlı; ‘tarihi bela’ ile 10 Eylül 1509’da tanıştı. Hükümdar; şehrin fatihi 1. Mehmet’in büyük oğlu 2. Beyazıt idi. Kıyamet-i Sugra - küçük kıyamet! - denilen felaket; Doğu Akdeniz bölgesinde 5 asır sonra görülen en şiddetli/etkin zelzeleydi. Gerçek bir mahşer gibi, tam 45 gün sürdü. Şehirdeki binaların çoğu yıkıldı; binlerce insan hayatını yitirdi. Vefat edenlerin sayısı - tahminlere göre! - 5 ila 15 bin arasındaydı. Depremin gece yarısı meydana gelmesi telefatı çoğalttı. Çeşitli mahallelerde 109 cami ve mescit yıkıldı. Ayakta kalabilen ibadethanelerin tamamının minareleri tahribat gördü. Tarihçilerin yazdığına göre; 1070 kadar konut, sayısı belirsiz dükkân tahrip oldu. Deniz yükseldi; şehrin alçak mahallelerini bastı. Arazide yarıklar oluştu; su ve kum fışkırmalarına şahitlik edildi. Yedikule ile Bahçekapı arasındaki surların mühim kısmı ile 49 burç çöktü. Kalan bölümleri ise; ağır yara aldı. Fatih ve Beyazıt camilerinin kubbeleri ağır hasarlıydı. Ayasofya’nın minaresi devrildi. Şehrin suyollarında ağır deformasyon oluştu.

1509 depremi; Avusturya’dan Mısır’a kadar hissedildi. Kayıtlara göre; Çorum’un 2 mahallesi dahi tamamen yıkıldı. Depremden sonra yer altından günlerce gök gürültüsüne benzer sesler geldi. Artçı sarsıntıların oluşturduğu korkudan hamile kadınların çocuklarını düşürdükleri kayıtlara geçti. Yaşlıların kalp krizinden öldüğü görüldü/rivayet edildi.

Deprem ve artçılar; İstanbulluların psikolojisini etkiledi. İnsanlar; ölüm korkusunu derinden hissetti; evlerine giremedi.

- 2. Beyazıt; Topkapı Sarayı’nın Bahçesine Çadır Kurdurdu… -

Depremin sonuçları; hükümdar 2. Beyazıt’ı da etki altına aldı. Sultan’ın Topkapı Sarayı’ndaki yatak odası sarsıntının şiddetinden çöktü. Ama şanslıydı: Depremden 2 saat önce ayrıldığından zarar görmedi. 

Veziriazam Koca Mustafa Paşa’nın konağında görevli 300 kişi, ahırdaki atlarla birlikte enkaz altında kaldı; ezilip can verdi.

2. Beyazıt; depremin dehşetinden korktu. Topkapı Sarayı’nın bahçesine çadır kurdurdu; 10 gün kaldı. Artçı depremler kesilmeyince; Edirne’ye gitti. Şehre gelişinin 5. gününde yeni bir sallantı/sarsıntı yaşa(n)dı.

1510’da Veziriazam Koca Mustafa Paşa’nın riyasetinde komisyon oluşturuldu. 66 bin işçi/amele, 3 bin inşaat ustası ve 11 bin kireç karıcı ile tamirat/yeniden inşa faaliyetine girişildi. Şehrin imarı; Haziran 1511’de ikmal edil(ebil)di.Kanuni Sultan Süleyman’ın hükümdarlığının son döneminde de bir deprem yaşandı. 10 Mayıs 1556 Zelzelesi hayli etkiliydi. Fatih Camii büyük hasar gördü. Ayasofya Camii de payına düşeni aldı; şehri kuşatan surlarda çatlamalar, yıkılmalar ve dağılmalar belirlendi.

İstanbul’un şehir tarihini yazanların kayıtlarına göre; Osmanlı dönemindeki en büyük 2. zararı veren zelzele 22 Mayıs 1766 Perşembe günü sabahı - Bir iddiaya göre Kurban Bayramı’nın 2.;  başka bir sava göreyse 3. günüydü! - idi. Deprem anında korkunç gürültüler duyuldu. Dağdağayı 2 dakika süren şiddetli sarsıntı takip etti. Birçok cami çöktü; - tahminen! - 3 ila 4 bin kişi yıkılan evlerinin altında kalarak can verdi. Bazı kayıtlara bakılırsa 8 ay, bazı yazılanlarda da 2.5 yıl süren artçı depremler halkın maneviyatını alt üst etti. 

- Kıyıdaki Kayıklar, Tekneler, Orta Ölçekli Gemiler Parçalandı; Engine Gömüldü… -

Taş üstünde taş kalmadı; deniz, sahile yakın mahalleleri bastı. Eyüp Sultan ve Şah Sultan camileri tamamen yıkıldı. Kariye, Mihrimah Sultan, Atik Ali Paşa ve Fatih camilerinin kubbeleri yerle yeksan oldu. Fatih Camii’nin yanındaki medresede eğitim gören 100’den fazla öğrenci hayatını yitirdi. Kapalı Çarşı, Örücüler Çarşısı ve Esir Pazarı ağır hasar aldı. Kalpakçılar, Çuhacılar, Hırkacılar, Şekerciler, Vezirhan ve Baltacılar gibi hanların bazı bölümleri kullanılamaz haldeydi. Yerebatan Sarnıcı’nı ayakta tutan sütunlardan birisi çöktü; şehrin kimi mahalleleri sular altında kaldı. Yollar yarıldı; köprüler yıkıldı. Gıda depoları/ambarları ve hanlar çökünce; yiyecek sıkıntısı baş gösterdi. İçme suyu şebekesi ağır hasarlıydı; şehir halkı yeterli temiz/sağlıklı su bulamadı. 

Güneşli bayram sabahı olması; ahalinin evlerinde oturmayıp mesire/gezinti alanlarında zaman geçirmeye gitmesi; kurban sayısını azalttı. 

Deprem; Rumi takvime göre 1310 yılına rast geldiğinden; halk arasında 1310 Zelzelesi diye de anıldı.  

Başka bir kayda göreyse deprem; öğle ezanı okunurken, hafif sarsıntıyla başladı. Güneybatıdan kuzeydoğuya, aşağıdan yukarıya yükselen şiddetli dalgalanmalar/hareketlenmeler hissedildi. Deniz 200 metre kadar çekildi; sonra azgın dalgalar halinde karayı vurdu. Kıyıdaki kayıklar, tekneler, orta ölçekli gemiler parçalandı; engine gömüldü. Depremin merkez üssü: İzmit Körfezi’nden Adapazarı ve Çatalca’ya kadar uzanan geniş bölgeydi.

İstanbul’da sayılmayacak kadar çok sayıda resmi ve dini bina hasar gördü. Kapalı Çarşı’da yaşananlar tam faciaydı. Esnaf ve müşteriler; çarşının sokaklarında kaç(ış)maya çalıştı. Deprem neticesi ana giriş/çıkış kapıları kapandı. Kubbeler ve duvarlar içeride kalanların üzerine devrildi. Sirkeci tamamen yıkıldı. Bit Pazarı, Yeniçeriler Çarşısı, Bodrum Han, Kelle Kesen Han, Çadırcılar Han, Yağlıkçılar Han haritadan silindi. Tahtakale, Gedikpaşa, Kantarcılar, Kutucular gibi yerleşkeler yok oluverdi. Mihrimah Sultan Camii ile Kariye Camisi’nin minarelere devrildi. Nuruosmaniye Camii’nin girişi çöktü. 

Kumkapı, Yenikapı, Langa, Samatya, Kadırga ve Gedikpaşa’da yüzlerce ev oturulamaz/kullanılamaz hale geldi. Bazı mahallelerin 50-100 metre gidip geldiği rivayet edildi.

- 10 Temmuz 1894’de Gerçekleşen 3. Büyük Deprem… -

Sultan 3. Mustafa da, büyük dedesi 2. Beyazıt gibi davrandı. Birkaç gün çadırda kaldı; sonra Edirne’nin yolunu tuttu. 

Rusya ile savaş sürüyordu. Yüklü askeri harcamalara rağmen, bir servet pahasına İstanbul’u yeniden imar etmeyi becerdi/başardı.

İstanbul’un 3. büyük depremi 10 Temmuz 1894’de gerçekleşti. Öğlen saat 12:24’de arka arkaya 3 şiddetli sarsıntı hissedildi; 18-20 saniye sürdü.

Sallantıdan önce kırlangıçlar ve bazı kuşlar yuvalarını terk etti. Marmara Denizi’ndeki ve kuyulardaki sular aniden ısındı. Yer altından ürpertici sesler duyuldu; kara, denizin üzerindeki yolcu gemisi misali sallandı. Sahilden bakıldığında enginde yer yer kaynamalar görüldü. Şahitlerin beyanına göre; - Gemlik yakınlarındaki! - Katırlı kıyılarından denizde yükselen, 10 metre boyunda buhar sütunları görüldü.

Deniz kıyıdan 50 metre kadar çekildi. Dev dalgalar; kıyıdaki kayık, tekne ve orta tonajlı gemileri parçaladı/yerlerini değiştirdi. Mısır Çarşısı, Kapalı Çarşı, Bit Pazarı gibi ticaretin atar damarları ağır hasar gördü. Özellikle Kapalı Çarşı; kâğıttan şato gibi yarıldı; tavanları çöktü; duvarları yıkıldı. Beklenilmeyen durum karşısında inceleme yapıldı. Çarşı esnafının dükkânlarını genişletip daha çok mal koymak bahanesiyle bölmeleri ve kemerleri incelttiğine şahit olundu.

- 10 Temmuz 1894 Depremi, Girit’ten Bile Hissedildi… -

Dönemin teknik imkânları depremin boyutunu ve şiddetini ölçmeye el verdi. 1894 Depremi’nin merkez üssü Yeşilköy açıklarıydı. Kısa süreli şiddetli sarsıntılar görüldü. Marmara’da tsunami yaşandı. Gebze, Kartal, Adalar, Üsküdar, Büyük Çekmece, Küçük Çekmece, Çatalca, İzmit, Adapazarı, Yalova, Sapanca ve Karamürsel etkilendi. 

Bölgede kolera salgınına da rastlandı.

Şiddetli deprem; Girit, Yanya, Bükreş ve Anadolu’nun orta kesimlerinde de hissedildi.

Kartal’dan Çanakkale’ye deniz altından döşenmiş telgraf hattı koptu; haberleşme kesildi.

Sarsıntı; Yıldız Sarayı’nda hayatı felç etti. Çalışanlar paniğe kapıldı; bahçeye çıkmak için adeta birbirlerini ezdi. Saray ahalisi ve personele avluda çadırlar kuruldu; seyyar mutfaklarda yemekler pişirildi.

Sultan 2. Abdülhamit; - deprem anında… - sarayın zemin katındaki çalışma odasındaydı. Veziriyle görüşme halindeydi. Sarsıntıyı hissedince; bahçeye çıktı. Geceyi çadırda değil, odasında geçirmeyi yeğledi.

Halk, günlerce evlerine giremedi; parklarda, bahçelerde, çadırlarda geceledi. Memurlar da resmi binalarında çalışmak istemedi. 2. Abdülhamit; 11 Temmuz’da bütün görevlilerin işbaşı yapmalarını emretti. Ama buyruğa itaat edil(e)medi. Bakanlık binalarının bahçelerine çadırlar ve barakalar kuruldu; devlet işleri bekle(ye)mezdi. Seyyar mutfaklarla da yemek gereksinimleri karşılandı.

İstanbul ahalisi korku, panik ve endişe içindeydi. Müslüman halkın maneviyatının yüksek tutulması amaçlandı. Sultan 2. Abdülhamit’in emri üzerine, depremden hemen sonra ezan ve devamlı Zilzal - deprem! - Suresi okundu. Bir ay müddetince Kur’an-ı Kerim’den ayetler kıraat edilmesi; af ve mağfiret duaları yapılması öğütlendi. Hicaz Valisi’ne bir emirname gönderildi: Haremeyn-i Şerifeyn’de deprem ve kolera salgınının geçmesi için dua istendi.

- Yeniköy’deki Ermeni ve Rum Kiliselerinde Akşamları da Ayinler Gerçekleştirildi… -

Gayri Müslim ahali de korktu; dini duyarlılık ve hissiyat yükseldi. Kiliselerde teskin edici, moral yükseltici ayinler düzenlendi; vaazlar verildi. Depremin merkez üssü Yeniköy’deki Ermeni ve Rum kiliselerinde akşam ritüelleri gerçekleştirildi. Papazlar; cemaatlerini sakin davranmaya, Tanrı’ya yakarmaya ve yardımlaşmaya/dayanışmaya davet etti.

Sultan 2. Abdülhamit; halkın moralinin daha fazla bozulmaması için bazı tedbirler aldı. Gazetelerdeki deprem haberlerine kısıtlama getir(il)di. Mağdurlara yönelik yardım kampanyası düzenledi. Kendisi ve saray halkı adına 1.500 altın lira ile ilk katılan oldu. Yardım miktarı kısa sürede 100 bin altın liraya ulaştı. Toplanan paradan zelzelede ölen(ler)in ailelerine 10 altın lira ödendi. Dul ve yetimlerin her birine 5 altın lira verildi. Depremde - tahmine göre… - 280 kişi hayatını kaybetti; 298 kişi de çeşitli şekilde yaralandı.

Ayasofya Camii’nin onarımına 544 bin kuruş tahsisat ayrıldı. 

1894 yılına kadar depremin şiddetini, yönünü ölçen/gösteren sismografi cihazı yoktu. Ülkenin sismolojist - deprem uzmanı! - de namevcuttu. Sultan 2. Abdülhamit; İtalya’dan 2 sismografi cihazı getirtti. Her birisi için 3.200 frank ödedi. Birini Yıldız Sarayı’na; ötekisini de Kandilli Rasathanesi’ne kurdurdu. İtalya’nın tanınmış deprem uzmanı, Mösyö Agamemnon ve ailesini İstanbul’a davet etti. Ünlü deprem bilimci; yıllık 8.500 frank maaş ve lojman karşılığında teklifi kabul etti. Kendisi sismografi cihazının yapımı/geliştirmesi ile de tanınmıştı.

2. Abdulhamit; Atina Rasathanesi Müdürü Mösyö Eginitis başkanlığında bir teknik heyet de kurdurdu. Kandilli Rasathanesi Müdürü Kombari Efendi, Posta ve Telgraf Nezareti Fen Müşaviri Emile Lacoine Efendi, matematikçi Profesör Valsamaki Efendi ile donanma subaylarından Esat Bey görevlendirildi. Mösyö Eginitis’in reisliğindeki çalışma grubu depremin oluş sebebini, etkilerini ve verdiği zararı araştıran detaylı rapor hazırlayacaktı.

Rapor kısa sürede yazıldı. 10 Temmuz 1894 Depremi; Richter ölçeği ile 9 şiddetindeydi. Şehirdeki binaların çoğu çürüktü. İnşaatların kalitesi artırılmalı, sarsıntılara karşı mukavim - dayanıklı! - hale getirilmeliydi. Taş yerine ahşap yapı elemanları tercih edilmeliydi. Taş binalarda insan kaybı daha yoğundu/fazlaydı. Ahşap yapılar, beşik gibi sallansa da hemen yıkılmazdı; dolayısıyla zayiat da azdı.

Osmanlı’nın İstanbul’unda 11 etkin deprem yaşandı.

30 September 2019 12:14
1,956 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

‘Kanser’ Evita Perón’a Şifa Niyetine Mevlit

Ülkesinde gerçekleştirdiği reformlar ve halkına sağladığı sosyal imkânlarla sevildi. Kocası, Juan Perón’a verdiği destek ve darbecilere karşı gösterdiği direniş ile de insanının gönlünde taht kurdu. Eva Perón, dünyaca tanındı.

Babasının Mezarını Arayan Gazeteci

Yunan Hükümeti, tarihi mezarlığı kaldır(t)mış, üstünden de geniş asfalt yol geçirmişti. Sakız Adası’nın son Mutasarrıfı Hamdi (Simavi) Bey’in mezarı da kayıplara karışmıştı.

Hayatı Durduran Ses: Hamiyet Yüceses

Hamiyet adı verilen, mavi gözlü ve sapsarı saçlı güzel kız, bir dönem Türkiye’de fırtına gibi esecek ve musikimizin nağmelerini güzel sesiyle taçlandıracaktı.

Yeşilçam’ın Küçük Dev Adamı

Hayri Caner, Yeşilçam’ın çok yönlü emekçisiydi. Yazdı, yönetti, rol aldı, kritize etti. Beyaz perdenin her veçhesini derinlemesine tanıdı. Babıâli’de de nefes aldı, ekmek parasını kazandı. Annesinin yardımı, manevi desteği ile hayata tutunmaya çalıştı. Sonrasında hep yokluk, çaresizlik, ümitsizlik ve yılgınlık içinde yaşadı.

İsmet Paşa’nın Elini Öpen TİP Lideri

Mehmet Ali Aybar, çok iyi eğitim almıştı; Sol/Sosyalist düşünce aileden mirastı.

Babasının Mezarını Arayan Gazeteci

Yunan Hükümeti, tarihi mezarlığı kaldır(t)mış, üstünden de geniş asfalt yol geçirmişti. Sakız Adası’nın son Mutasarrıfı Hamdi (Simavi) Bey’in mezarı da kayıplara karışmıştı.

Hitler’in Türkiye’yi İşgal Planı

Hitler’in Alman Gizli Servisi’nde çok güvendiği elemanlardan oluşan bir gruba Türkiye ile ilgili ‘çok gizli’ bir işgal planı hazırlattığı iddia edildi.

Kod Adı: ‘Fakülteli’

Mahir Kaynak - sonradan profesör! - ‘Madanoğlu Cuntası’ diye bilinen illegal örgütü izleyen, belgeleyen ve ortaya çıkaran kişiydi. Teşekkül üyesi diğer arkadaşları ile hapse girmeyi kabul etmesine rağmen arzusu reddedildi. Türk İstihbarat Tarihi’ne adı ‘açığa çıkan ilk MİT mensubu’ şeklinde geçti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Osmanlı Sarayı'nı Şaraba Alıştıran Sarışın Afet

Sırp Prensesi Olivera Despina, güzelliği ve işvesiyle Yıldırım Beyazıt’ın nefesini kesti, avucunun içine aldı. Gaza meydanlarının durdurulamayan kılıcı, mavi gözler karşısında çaresiz kaldı, boyun eğdi, adeta büyülendi.

Cenazesi Kokan Padişah

7. Osmanlı padişahı 2. Mehmet, 3 Mayıs 1481’de Gebze’deki ordugâhında vefat etti.

Karısı Yarı Çıplak Oynatılan Padişah

Yıldırım Beyazıt’ın eşi Olivera Despina, yarı çıplak vaziyette oynatıldı ve huzurda bulunanlara içki servisi yapmak zorunda bırakıldı.

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

2. Abdülhamit'e Rest Çeken Cariye

2. Abdülhamit, Osmanlı Hanedanı’nın en çok tartışılan, konuşulan ve hakkında yazılan üyesiydi. Eylemleri ile bazen eleştirildi, bazen göklere çıkarıldı. Özel hayatı da merak edildi. Kimi kaynaklara göre 13, kimi tarihçilere göre 16 hanımı oldu. Çerkez soyluları tercih ettiği yazıldı.

Osmanlı’nın İçki Tüketimi

1904’de, Osmanlı’nın şarap ihracatı tamı tamına 340 milyon litreydi. Osmanlı; Avrupa’nın en önemli içki üreticileri arasındaydı.

Musikimizin Son Muhteşem İncisi

İnci Çayırlı, Münir Nurettin Selçuk, Emin Ongan, Saadettin Kaynak gibi klasik musikimizin son döneminde yetişen geleneksel halkanın temsilcisiydi. Birikimini nefes aldığı sürece öğretmeye çalıştı.

Piyanist Bestekâr 2. Abdülhamit Han

Sultan 2. Abdülhamit’in az bilinen bir yönü de müzisyenliğiydi. Pekiyi derecede piyano çalardı. Sultan’ın Batı müziği formlarında piyano için yaptığı besteleri de mevcuttu. Çocuklarının aynı müzik aletinde ustalaşması için özel gayret gösterdi. Avrupa’dan çok kıymetli piyanolar getirtti. Çalışmalarını yakından izledi, yanlışlarını da gösterdi.

Diğer Türk Tarihi Yazıları

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.