Canlı Canlı Mezara İndirilen Padişah

24. Osmanlı Sultanı Mahmûd-ı Evvel ya da bilinen adıyla Birinci Mahmut; Ayasofya Camii’nde Cuma namazını kıldıktan sonra bindiği atından düştü ve derin komaya girdi. Yapılan muayenede öldüğüne hükmedildi; alelacele namazı kılınıp defnedildi. Gece boyunca başında Kur’an okumakla görevlendirilen hafız, mezardan gelen iniltileri/feryatları duyunca korktu. Sultan Birinci Mahmut’un yaşadığını saraya haber verdi. Ama…

Canlı Canlı Mezara İndirilen Padişah

24. Osmanlı Sultanı, 103. İslâm Halifesi Birinci Mahmut; I Ekim 1730’da, 35 yaşında tahta oturdu. Mahmud-ı Evvel; 2 Ağustos 1696’da İstanbul’da (Edirne’de doğduğu da iddia edilir!) dünyaya geldi. Sultan 2. Mustafa ile (Rum asıllı cariye Aleksandra) Saliha Valide Sultan’ın oğluydu. Halk arasındaki adı: Kısır Mahmut idi. 6 karısı vardı; ama hiç çocuğu olmadı. Saltanatı 24 yıl, 2 ay sürdü.

Babası 2. Mustafa tahttan indirilince, Topkapı Sarayı’na getirildi; 8 yaşında ‘kafese konuldu’; tahta çıkıncaya kadar tam 27 yıl Kafes Kasrı’nda göz hapsi/kısmi hapis hayatı yaşadı. 

Akıl sağlığı yerinde büyümesinde, öz büyük annesi Gülnuş Ematullah Sultan’ın etkisi tartışılmazdı. Büyük annesinin sevgi ve ilgi dolu dünyasında aile sıcaklığını tattı; kaliteli eğitim aldı. Kafeste tutulmasına karşın devrin en iyi hocalarından dersler görmesi sağlandı. Bilinen ilk ve önemli öğretmeni: Şeyhülislam Feyzullah Efendi’ydi. Kuvvetli karakter sahibi, yüksek zekâsı ve son derece iyi niyeti yüzünden hapis hayatına tahammül etti/dayandı. Tarih, edebiyat ve musiki ile yakından ilgilendi. En büyük tutkusu musiki ve şiirdi. Kendinden önceki padişahların divanlarını, eski ve yeni dönem divan şairlerinin eserlerini inceledi ve yorumladı. Sebkatî mahlasıyla şiirler yazdı. Kitap, özellikle de tarih okumalarını ciddiye aldı. Osmanlı padişahları arasında kitaba değer veren, çok sayıda kütüphane açtıran, halkın hizmetine sunandı. Keman çalmayı öğrendi; besteler yaptı. Böylece hapis hayatını daha dayanılabilir/insanî şekilde geçirmeye çalıştı. Babası gibi hafif kamburdu; günlük hayatında sürekli sıkıntı(lar) yaşadı. Satranç oynamayı severdi; lâle yetiştirmeyi önemserdi. Kafes/karantina hayatını üniversite haline getiren büyüklerinin düşüncelerini boşa çıkarmadı. 

- Yenileşme Hareketlerinin Önderi -

Bazı Osmanlı tarihçilerinin değerlendirmesine göre; hanedanın en iyi eğitim almış şahsiyeti sayılabilirdi. Zamanının teknolojik gelişmelerini yakından izledi. Yalova’da ilk kâğıt fabrikasının kurulmasına ön ayak oldu. Çok sevdiği, 2 defa Sadarete tayin ettiği Hekimoğlu Ali Paşa zamanında; 1746’da Polonya’dan kâğıt ustaları getirtti. Fabrikanın tecrübe edinmesini, kaliteli üretim yapmasını temin/teşvik etti. 

İlk yenileşme hareketleri de döneminde başladı. Üsküdar’da Kara Mühendishanesi (Mühendishane-i Berri Hümayun) adlı subay okulu açıldı. Osmanlı Ordusu’nu çağın şartlarına göre düzenlemeye çalıştı. Humbaracı Ocağı iyileştirildi ve geliştirildi. 1729’da Osmanlı’ya iltica eden, Müslüman olup Ahmet adını alan - Fransız asıllı! - Kont Bonneval; Humbaracı Ocağı’nı yeni baştan organize etti. Sonradan paşa rütbesiyle onurlandırıldı; Humbaracıbaşılığa atandı. Ahmet Benneval Paşa; Osmanlı Ordusu’na havan topu teknolojisini öğretti. Havan topu kullanımı büyük avantaj sağladı; İran’la yapılan savaşlarda üstünlük kazanılmasına ve Tebriz’in zorlanmadan fethine sebep oldu. O yıllarda, İran tahtının sahibi Türkmen Nadir Şah; neredeyse bütün Asya’nın fatihiydi. Osmanlı’nın yeni ve korkunç silâhı yüzünden anlaşma imzaladı; doğu sınırlarımız güvence altına alındı.

Osmanlı’nın ilk madalyası da Birinci Mahmut zamanında çıkarıldı. Madalya, dikdörtgen şeklindeydi; ön yüzünde tarihsiz tuğra kazılıydı; arka yüzünde de Yusuf Suresi’nden ayet yazılıydı.

Birinci Mahmut; hükmetmeye, hükümdarlık sanatına doğuştan yatkındı/sahipti. Her daim güler yüzlü ve kibardı. Ciddi ve vakar sahibiydi. Danışmaya büyük önem verir; iç ve dış olayları yakından izlerdi. Devlet işlerini ilk elden yürütürdü; her sorunla meşgul olurdu; son/kesin kararı vermeden Divan’ın bütün üyelerinin fikrini alırdı. Tek kusuru: Rekor sayıda sadrazam değiştirmesiydi. Saltanat süresi içinde 15 sadrazamla çalıştı. Hekimoğlu Ali Paşa; Birinci Mahmut ile en uzun süre çalışan sadrazamdı. 5 yıla yakın bir süre Devlet-i Ali Osman’ın mührünü taşıdı. Bazı tarihçilerin yazmaktan çekindikleri rivayete göre; Hekimoğlu Ali Paşa Sultan Birinci Mahmut’un öz kardeşiydi. 2. Mustafa ikisinin de babasıydı. (Hekimoğlu Ali Paşa’nın öyküsü başka bir yazının konusu olacak…)

- Birinci Mahmut’un Hükümdar Oluşu -

Birinci Mahmut; 1 Ekim 1730’da, amcası 3. Ahmet tarafından Kafes Köşkü’nden çıkar(t)ıldı. Topkapı Sarayı’nın bahçesinde, isyancı güruh ve askerin önünde, alnından öpüldü. Saltanata ilişkin öğütlerini dinledi. Devrik hükümdar ve şehzadeleri tarafından kendisine biat edildi; hükümdarlığı tanındı; başarısı için dua edildi. 

Patrona Halil’in önderlik ettiği isyan sonrasında, 3. Ahmet padişahlıktan feragat etmeye zorlandı. Sadrazam (Nevşehirli) Damat İbrahim Paşa’nın kellesi alındı. Başka yöneticiler de kurban verildi. Ortada devlet kalmadı; baldırı çıplak eşkıya, hükümdara ve yönetime kafa tutar hale geldi.

Patrona Halil ve 3 bin civarındaki yandaşı, İstanbul’un altını üstüne getirdi; şehirde can ve mal emniyeti kalmadı; zengin konaklarını yağmaladı; güzel hatunların/gelinlik kızların, tüysüz oğlanların ırzı yerlerde süründü. Patrona kendisini vezir ilan etti. Astığı astık, kestiği kestikti. Elde ettiği güçle hükümdar indirdi; tahta hükümdar çıkardı. Yeni hükümdarın iktidarının ilk 15 günü tam bir karışıklık içinde geçti. İstanbul’da hayat durdu; can güvenliği kalmadı; asker de isyancıların safındaydı. Yeni hükümdar istemese de isyancıların bazı şartlarını yerine getirdi. İstedikleri tayinleri yaptı; ama eşkıyanın uzun süre bir arada duramayacağını da bildi. Mutlaka birbirlerine düşeceklerdi. Çok geçmeden de beklediği fırsatı yakaladı.

Tahtın yeni sahibi Birinci Mahmut; isyancının zaaf noktasını bulup kullandı. Bir saray baskını/oyunu ile hepsini bertaraf etti. Patrona Halil’e ulak gönderdi; vezirlik payesiyle Rumeli Beylerbeyliği’ne getireceğini duyurdu. Kendisine kürk ve tuğ verilecekti. Merasim, Topkapı Sarayı’nda yapılacaktı. 15 Kasım 1730’da Patrona ve 2 yardımcısı; yanlarına kattıkları 900 fedai ile sarayın kapısına dayandı. Ama içeriye sadece Patrona ve yardımcıları alındı; yandaşları/ayak takımı dışarıda bırakıldı/bekletildi. Önceden hazırlanan plana göre; alaşağı edilip boğduruldular.

Önderlerini kaybeden isyancılar, şehirde terör estirdi; dökülen kanının hesabının verilmesini istedi. Sultan Birinci Mahmut; Sancak-ı Şerif’i Topkapı Sarayı’nın önüne çıkardı. İstanbul ahalisi, ‘Hükümdarı tanımayan: İstanbul’u haraca kesen; şehri talan ve tahrip eden serseri takımına karşı savaşa’ çağrıldı. Halk; padişahın davetine canı gönülden katıldı. Eline geçirdiği silahlarla, gördüğü her isyancının canını aldı. Tarih kayıtlarına göre; bir gecede 8 ila 15 bin başıboş eşkıya/isyancı linç edildi. Şehirde sükûnet, can güvenliği ve namus emniyeti tamamen sağlandı.

Padişah Birinci Mahmut; Arnavut asıllı Patrona Halil ve destekçilerine müthiş kinliydi. 28 Ocak 1721’de yeni bir emirle şehirdeki hamamların basılmasını; Arnavut tellakların ve diğer çalışanların gözaltına alınmasını istedi. Arnavut kökenli Osmanlı vatandaşları - bundan böyle! - hamamlarda çalışamayacak ve işletemeyecekti. Hamamcı esnafının elebaşları ve Patrona’nın hayatta kalmayı becermiş destekçileri topluca asıldı; ikinci derece rol sahipleri de Anadolu’ya sürüldü.

- Birinci Mahmut’un Hükümdarlığı -

Birinci Mahmut; başkentte huzur ve sükûneti sağlayınca devlet işlerine döndü. Doğu’da İran’la yaşanan sorunları çözmeyi planladı. 1730’da Safevi Hanedânı devrilmiş; yerine başka bir Türk boyu Afşarlar gelmişti. Tahtta Nadir Şah oturmaktaydı. 

1736’da Azak ve Kırım’a Ruslar saldırdı. Rusya’ya savaş açıldı. Ertesi yıl, 1737’de Avusturya da harbe girdi. Osmanlı; Avusturya karşısında başarı kazandı. Pasarofça Antlaşması’yla Sırbistan ve Belgrad’ı geri aldı. 1739’da imzalanan Belgrad Antlaşması; Avusturya ve Rusya ile başa çıkılabildiğini gösterdi. Karlofça kayıpları kısmen telafi edilebildi.

Birinci Mahmut; hükümdarlığı döneminde kuvvetli/dirayetli yönetim gösterdi. Aynı anda 3 ülkeyle; Rusya, Avusturya ve İran’la savaşabilmek başarıydı. Hükümdara ‘gâzi’ unvanı verildi.

Sultan Birinci Mahmut; zorunlu değilse savaşı gereksiz gördü. Dönem hükümdarlarından az tecrübeli/tecrübesiz gördüklerini uyardı; nasihatnameler gönderdi. Harbin açtığı yaraları/acıları anlattı; barışın kıymetinin bilinmesini tavsiye etti. 

Akdeniz’e açılan ülkeler arasında ekonomik ilişkilerin kuvvetlenmesini destekledi. Fransa ile genişletilmiş yeni kapitülasyon anlaşması imzaladı.

- Birinci Mahmut’un Özel Hayatı ve Hastalığı -

Hiç çocuğu yoktu; halk arasındaki namı: ‘Kısır Hükümdar’dı. Babası gibi eğik yürüdüğünden ötürü, ‘Kambur Padişah’ da denildi. 

Saltanatının son 8 yılını sulh içinde geçti. Ülkesinin gelişmesi, toplumun refahı ve rahatı için bazı ıslahatlar yaptı. Lale Devri’nin yaşatılması/diriltilmesi için çabaladı. Şehir kültürünün geliştirilmesine çalıştı. Amcası 3. Ahmet’in yolundan gitti. İstanbul’un zevk ve sefa âlemlerini canlandırdı. Dünya zevklerini yaşamayı pek güzel bildi. 

Döneminde sadrazamlık yapanların rüşvet alıp küplerini doldurduklarına ilişkin hayli dedi kodu yapıldı.

Ömrünün son 2 yılı ağır hastaydı. Yatağından çıkmakta zorlandı. Hastalığı günümüzde ‘varis’ denilen damar genişlemesiyle başladı; şiddetli kanamalar geçirmesine kadar uzandı. Daha sonra da ‘basur’ görüldü. Sürekli içerdi; saray hekimlerinin öğütlerini dinlemedi. Kan alınması ve damarları büzecek/daraltacak krem uygulamalarına da izin vermedi. Becerikli, ferasetli vezirleri olmasa devlet yönetimi zaafa uğrayabilirdi.

Kardeşi Osman 65 yaşındaydı. Kafes Köşkü’nde kalırdı; ama iktidar hırsıyla yanıp tutuşurdu. Vezirler ve yeniçeri ağalarıyla ‘saray darbesi’ planlamaya/yapmaya kalkıştı. Saray hekimlerinin Birinci Mahmut için ‘iş göremez!’ raporu vermeleri halinde, tahtan indirebileceğini ileri sürdü. Yönetici sınıf tedbir almalıydı. Yatağından çıkamayan hükümdar tahtta oturamazdı.

Birinci Mahmut; dedikoduları işitince, şiddetli ağrılarına/ıstırabına rağmen halka görünme ihtiyacı duydu. 1754’ün Kasım ayında Divan toplantılarına katıldı; ama fazla kalamadı. 

- İktidar Hırsının Sebep Olduğu Korkunç Cinayet -

Birinci Mahmut; 13 Aralık 1754 Cuma günü atının üzerinde, Ayasofya Camii’ne namaza gitti. Ayakta durmakta zorlanan hükümdarın ata binmesi ‘intihar etmesi!’ demekti. Namaz çıkışında atından düştü; derin komaya girdi. Hemen kucaklandı ve hareme taşındı. Yapılan muayenede öldüğüne hükmedildi. ‘Cansız!’ sayılan bedeni saray hamamına götürüldü. Yarım saat içinde, Sultan 3. Osman’a biat merasimi düzenlendi. Yeni padişahın ilk emri: Rahmet-i rahmana kavuşan eski hükümdarın ikindi namazından sonra defnedilmesiydi. Derin koma hali anlaşılamadı; yıkandı; kefenlendi ve namaza yetiştirildi. Hatice Turhan Sultan’ın Yeni Camii’deki türbesine, babası 2. Mustafa’nın yanına defnedildi. Başına da bir hafız bırakıldı: Sabaha kadar Kur’an-ı Kerim kıraat etmesi istendi. 

Kur’an okuyan hafız; gece yarısına doğru mezarın içinden gelen iniltiler/feryatlar duydu. Korktu; koşarak saraya gitti. Önemli haberi verecek yetkili aradı. Sonunda haremden sorumlu kızlar ağasına ulaştı. Kızlar ağası; yeni hükümdar, 3. Osman’ı uyandırdı; durumu anlattı ve kararını sordu. Hayatının 65 yılını Kafes Köşkü’nde hapis geçirdikten sonra iktidara gelen Osman-ı Sâlis’in ağzından çıkan sözler ibret vericiydi: ‘Yok edin herifi!’

Dönem tarihçilerinin yazdıklarına bakılırsa, bir daha genç hafıza rastlanmadı ve akıbeti öğrenilmedi. Konunun üzerine şal örtülmeye çalışıldı. Ağabeyini devirmek için türlü dolap çeviren; tahta çıkmanın yollarını arayan 3. Osman’ın saltanatı da çok kısa sürdü. 

Birinci Mahmut’un diri diri mezara konulduğu iddiaları zaman zaman dillendirildi. 3. Osman’dan sonra tahta çıkan 3. Mustafa zamanında olay gündeme geldi; ama iş işten geçmişti.

Ünlü tarihçi Ord. Prof. Dr. İ. Hakkı Uzunçarşılı’nın naklettiği saray rivayetlerine bakılırsa; Birinci Mahmut (Mahmûd-ı Evvel) derin komaya girmişti; öldü sanılıp diri diri toprağa verilmişti. Sonrasında da kulak tıkanmıştı…

Tarihin kütüğüne ‘canlı canlı mezara konulan padişah!’ da yazıldı/kaydedildi.

29 March 2019 14:54
9,703 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

İki Defa Gömülen Vezir-i Azam

Hekimoğlu Ali Paşa, Osmanlı coğrafyasının tamamına yakınını dolaştı/gördü. Yöneticilik yapmadığı bölge - nerede ise! - kalmadı. İmparatorluğun en yüksek makamına ‘sadrazamlığa/vezir-i azamlığa’ - tam 3 defa! - kadar yükseldi. Devleti kontrol eder duruma geldi. Daima halkın yanında durdu, sorunları çözmeye çalıştı. ‘Maaşından başkaca gelire sahip olmadı. Rüşvete, irtikâba, hediyeye bulaşmadı/tenezzül etmedi!’ Şahsi birikimini cami, külliye, çeşme, kütüphane gibi hayır işlerinde harcadı. ‘Ailesine de temiz ismini miras bıraktı!’

Balığa Harçlık Veren Padişah

‘Mustafa Han-ı Evvel’, neredeyse ömrünün tamamını ‘kafes’te geçirdi. 2 defa, kısa süreli Osmanlı tahtında oturdu. Hanedan’ın erkek mensubu yokluğundan ötürü ‘zekâ geriliği’ teşhisine rağmen padişah ilan edildi. ‘Deli Mustafa’ diye tanındı. Öldüğünde, Ayasofya’da - eskiden! - ‘vaftizhane’ diye kullanılan/bilinen bölüme defnedildi.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.

Ondokuz Kardeşini Boğazlatan Padişah

Tarihçi Bostanzâde Yahya, 3. Mehmet’i adeta kutsadı. 19 erkek kardeşine Cennet kapılarını açtığını, kendilerine ‘şehitlik’ payesi verdiğini/sunduğunu ileri sürdü. Şeyhülislam da, boğdurulan şehzadeleri ‘şehit’ ilan etmekten geri kalmadı. ‘Padişah oğulları, - ağabeyleri tarafından! - ‘Cennet Kayığı’na bindirilmişti!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Tavukları Pişirmişem!’

Çadırda doğdu, gecekonduda öldü. Uçak satın almaya yetecek para kazandı. Ailesini her şeyin üstünde tuttu. ‘Ben, ‘ordu!’ besliyorum,’ diyecekti! 3. evliliğinde mutluluğu bulabildi. Vefat edince, ‘barak’lar öksüz kaldı!

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

Kulağı ve Burnu Kesilen Padişah

Sultan 2. Osman, çocuk denilecek yaşta tahta çıktı. Devleti kendi bildiği gibi yönetmeye kalkıştı. Sert, tavizsiz, hayli acımasız idare kurmaya çalıştı. Bilhassa asker ve ulema ile uğraştı. Kendince reformlara girişti. Muhaliflerinin ve düşmanlarının sayısını artırdı. Tarihe, ‘askeri ihtilalde öldürülen ilk Osmanlı Sultanı,’ diye geçti.

‘Taş Bebek’ Gönül Yazar

Gönül Yazar, kaliteli sesi, düzgün fiziği ve renkli yaşamı ile hep zirvedeydi. 1960 yapımı ‘Taş Bebek’in senaryosu sanki kendisi için yazılmıştı. Bir anda şöhretin doruklarına ulaştı. Baş döndüren natürel güzelliği ile erkeklerin yoğun ilgisine mazhar oldu. Film gibi yaşadı. Pek çok meslektaşı tarafından örnek alındı ve taklit edildi.

67 Yıl Sonra Mezarı Bulunan Bakü Fatihi

Bakü’ye giren Kafkas İslam Orduları Komutanı ‘Fahri Ferik’ Nuri Bey’in anavatanındaki ‘sembolik sayılabilecek’ mezarı 67 yıl boyunca bulunamadı. Araştırmacı Atilla Oral Bey olmasa belki de kıyamete kadar kayıp kalacaktı.

Çankaya Köşkü'nde Eşek Sütüyle Güzellik Banyosu

Prenses Süreyya, İran İmparatoriçesi sıfatı ile ülkemize - 1951 ve 1956’da! - iki resmi ziyarette bulundu. Büyük ilgi gördü, el üstünde tutuldu. Güzellik reçetesini de uygulamasına fırsat tanındı…

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

Menekşe Gözlü Kadın

Fatma Girik ile Memduh Ün’ün ilişkisi salt aşk öyküsü değildi. Aynı zamanda mesleki dayanışma, hayata birlikte tutunma, bilgi/tecrübe aktarımıydı. Yarım asırdan fazla birbirlerini etkilediler. Girik’in ifadesine göre Memduh Ün, onun hayata bakışını değiştirdi/geliştirdi. Sinemayı, yaşamı, edebiyatı, müziği, kısaca kültürün pek çok boyutunu öğretmeye/aktarmaya çalıştı. Adeta üniversitesi oldu.

50 Yıl Hapis Yatan Padişah

25. Osmanlı hükümdarı Sultan Osmân-ı Salis - 3. Osman! -, neredeyse ömrünün tamamına yakınında hapisteydi. Rutubetli, karanlık, az sayıda insanın gir(ebil)diği ‘kafes’de yarım asırdan fazla tutuklu kaldı. Güneşe, suya, doğaya hasretti. Memleket ve dünya siyasetinden uzaktı. İstanbul’un günlük hayatından bîhaberdi. ‘Ama kaderinde cihan devletinin tahtına oturmak da vardı!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

Diğer Türk Tarihi Yazıları

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

‘Kıbrıs’ı Veren’ 2. Abdülhamit

2. Abdülhamit’in saltanatının 2. yılında Osmanlı yok oluşun eşiğinden döndü. Tarih, ’93 Harbi’ gibi örneğine çok az rastlanır drama şahitlik etti. Ruslar, İstanbul’un tarihi surlarına kadar ulaştı. Her an şehri alabilir, her şeyi talan edebilir, binlerce insanı öldürebilirlerdi. Sultan şoka girdi, ne yapacağını bilemedi. İngiliz Büyükelçisi Sir Henry Layard’ın önerisini kabul etmek zorunda kaldı. Kıbrıs’ı vermesi karşılığında şahsının ve imparatorluğun hayatiyetini garantiye alabilecekti! ‘Denize düşen yılana sarılırdı!’

‘Padişah Oğlunu Boğduran’ Valide

Tarihçilerin ‘Rum asıllı!’ dedikleri Kösem Sultan, İslâm dinini benimsedi, Harem’de eğitildi/yetiştirildi. Osmanlı Devleti’ni 20 yılı aşkın süre yönetti. Sultanlığın, milletin, Sünni İslam dünyasının kaderinde birincil derecede söz/hak sahibi oldu.