Hayvanat Bahçelerinde Sergilenen İnsanlar

Human Zoo(s) - İnsan Hayvanat Bahçeleri! - tarihin en gaddar, en aşağılayıcı, en benzersiz istismar uygulamasıydı. Para kazanma hırsıyla yanan tüccarların, girişimcilerin, marjinal ırkçıların haz aldıkları ve teori ürettikleri en büyük ayıptı. Proje teorisyenleri ve uygulayıcıları da emperyalist ABD ile ‘gözleri doymaz’ Batılı devletlerdi.

Hayvanat Bahçelerinde Sergilenen İnsanlar

Human Zoo(s) - İnsan Hayvanat Bahçeleri! - Amerika, Almanya, Belçika, İngiltere vb. gibi sömürgeci geleneğe/tarihe sahip ülkelerde görüldü. Hayvanat bahçelerinin, gezici sirklerin ilgi görmesi, iyi iş yapması üzerine, dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan farklı kültür ve insan yapısını tanıtma fikrinden ortaya çıktı. Amerika’nın Kızılderilileri, Afrika’nın Pigmeleri, Avustralya’nın Aborjinleri, egzotik kıyafetleri ve doğal mekânları ile sergilendi. Batı kültürüyle yoğrulmuş insanlar, topraklarına el koydukları, esir ettikleri, tabiî kaynaklarını sömürdükleri halkları ‘evrim sürecinin parçaları’, ‘tekâmülünü tamamlamamış yaratıklar’ diye tanıttı. Yabani hayvanların barındırıldığı demir parmaklıklı kafeslere kilitlediler, koyun koyuna yaşamak zorunda bıraktılar, - onurlarını aşağılayıp! - seyircileri/misafirleri eğlendirmelerini istediler/beklediler. Kafeslere tıkılan, kelepçelenen, yarı çıplak/bazen de çırılçıplak halde - ‘otantik giysili’! - denilerek fuarlarda, sirklerde, kabarelerde, hayvanat bahçelerinin özel ayrılmış bölümlerinde teşhir edildiler. Sonra ‘human zoo’ (!) - insan hayvanat bahçeleri! - adıyla örgütleyip ‘insan ticareti’ yaptılar. Hatta giriş kapılarına uyarı levhaları astılar: ‘Lütfen yiyecek vermeyiniz! Daha önce beslendiler!’

Fransa ve Belçika’daki bazı bahçeleri günde 40 - 50 bini aşkın kişi ziyaret ediyordu. Seyirciler, dünyanın değişik yörelerinden getirilmiş - kendilerine benzemeyen! - ‘yaratıklar’ın ayinlerini, geleneklerini, danslarını izliyorlardı. Sanki tarihin bilinmeyen dönemlerinden çıkıp gelmiş, soyları tükenmiş, nadir canlıların gösterisi gibi ilgi çekiyordu, para basıyordu. İnsanlar heyecanlanıyor, başka evrenlerin mahlûkları heyecanla, merakla karşılanıyordu. Cüce, kambur, sakat, albino insanların atraksiyonları da seyircilerin hücumuna uğruyordu. Gösteri sanatı ile uğraşanlara yeni bir ‘kolay bol para kazanma’ yolu açıldı. İnsan ticareti - kendisine! - çok farklı kulvar buldu.

- Kıtalar Arası İlk Köle Naklini Kolomb Yaptı… -

Kristof Kolomb - Christopher Columbus! -, değişik coğrafyalarda yaşayan insanların ilk transferini gerçekleştirdi. İspanya Kralı Ferdinand ve Kraliçe Isabella’ya bir grup Amerikan yerlisini getirdi. Yeni kıtanın insanları, ‘uzaydan gelmiş yaratıklar’ gibi ilgi gördü ve merakla incelendi/izlendi. 

Koloni kültürü, bedava işçilik, köle ticareti ‘insan transferi’ni hızlandırdı. Esir tüccarlarına servet kazandırdı. Afrika’dan milyonlarca - çoğunluğu Müslüman! - zenci kadın, erkek, çocuk topraklarından koparıldı, ‘Yeni Dünya’ya getirildi. Yük gemilerinin ambarlarında üst üste, gayri sıhhi şartlarda, elleri ve ayakları zincirli, salgın/bulaşıcı hastalıklara açık, tek öğün yetersiz yemekle ağır koşullara tahammüle zorlandılar. Sonradan ortaya çıkan kolonyalistlerin kayıtlarına göre zayiat korkunçtu. Cebrî yolculuğa/tehcire tutulanların yarısı/hatta daha fazlası hayatını yitirdi. Cenazeleri ise okyanusta köpek balıklarına yem edildi. 

Rönesans döneminde, Avrupa’nın zengin aileleri ‘insan koleksiyonu’ yapma yarışına girişti. Vatikan’ın ünlü Kardinali Hippolytus Medici, farklı ırklardan oluşan ‘zengin insan derlemi’ne sahipti. - Kardinal, döneminin en varsılı Medici Ailesi’nin üyesiydi! - Adı zikredilen familya çok sayıda farklı hayvandan oluşan ‘hayvanat bahçesi’ne sahipti. Hemen yanında da Afrikalı, Kızılderili, Çinli, Türk gibi değişik etnik kökenli insanların sergilendiği/gösterildiği kalabalık esir grubu misafirlerin ilgisine sunulurdu. Vatikan kayıtlarında da yer aldığı savlanan bilgiye göre, ‘Medici İnsan Bahçesi/Sergisi’nde 20 farklı dil konuşulurdu. 

- İlk Gösterinin Adı: ‘The Freak Show’ - Ucube Şov! - İdi… -

İlk ‘gezici insan sergisi’, 25 Şubat 1835’de, Phineas Taylor Barnum tarafından Amerika’da dolaşıma sokuldu. ‘The Freak Show’ - Ucube Şov! - ile Avrupa’nın birçok ülkesini de ziyaret etti. Bay Barnum, ilginç pazarlama ve reklam usulleri ile halkla ilişkilerini başarıyla yürüttü. Milyonlarca dolara sahip oldu. İngiltere Kraliçesi Victoria’nın huzurunda bile gösteri yaptırdı.

Human Zoo - İnsan Hayvanat Bahçesi! -’nin bir başka örneği, 1874’de, Carl Hagenbeck isimli Alman tarafından Hamburg’da kuruldu. Hagenbeck tüccardı. Çok sayıda hayvanat bahçesi işletirdi. Afrika’dan getirttiği yerlileri sergiledi. Gösterisini Londra, Paris ve Almanya’nın büyük şehirlerine nakletti. Kölelerinin performansıyla büyük miktarda para kazandı.

İnsan sergilenen hayvanat bahçeleri salgın gibi yayıldı. Belçika, Hollanda, Macaristan, İtalya, İsveç ve Norveç’te yoğun ilgi gördü. 1870’lerde başlayan akım 1960’ların başına kadar sürdü. Avrupalı tüccarlar/girişimciler, özellikle Afrika’dan egzotik insan tiplerini yakalatıp getirtti. Transfer edilenler özenle seçildi. Aranılan tipolojiye ve fiziki yapıya uygun olmaları beklendi. - İnsan tüccarlarının ifadesine göre, şartları taşımayanlar katledildi! - Gösteri köleleri, kısa fakat etkin/vahşi eğitimlerden sonra sahneye çıkarıldı. İnsan onurunu ayaklar altına alan uygulamalara reva görüldüler. Eğlence sektörünün temel taşları arasına sayıldılar.

Bazı muhafazakâr ve dindar Avrupalılarca ‘Utanç Bahçeleri’ diye nitelenen gösteriler Avrupa’nın büyük kentlerinde tekrarlandı. Paris, Londra, Brüksel, Hamburg, Milano, Varşova, Oslo gibi metropollerde milyonlarca kişi tarafından izlendi.

- Parisliler, Hayvanat Bahçesi’nin Bütün Hayvanlarını Yedi… -

Amerika’da da çok sayıda girişimci modaya uydu. ‘Human Zoo’ çılgınlığı hızla taraftar buldu. Müteşebbisler bol para kazanırken, sahnedekiler cehennem azabı yaşadı.

‘Human Zoo’nun Fransa’da ortaya çıkışı da ilginçti. 1870 ile 1871’de, Prusya Ordusu ülkeye girdi, Paris’e kadar ilerledi. Şehir kuşatma altına alındı. Açlık baş gösterince, Parisliler kentin hayvanat bahçesindeki tüm hayvanları avlayıp/yakalayıp yedi. Savaş bitince, Belediye Başkanı Jules Ferry, boş mekanı/araziyi farklı şekilde değerlendirdi. İnsan hayvanat bahçelerinin yan yana kurulmasına izin verdi. Yıllar sonra Eyfel Kulesi’nin oturtulacağı alanda onlarca ‘Human zoo’ faaliyete başladı.

Paris’teki etkinliklerde seyredilen insanlar ya demir parmaklıklı kafeslerde ya da etrafı çitlerle çevrili açık alanlardaydı. Afrika, Çin, Amerika, Avustralya ve Kuzey Kutup Bölgesi’ne yakın mıntıkalardan zorla getirtilen kurbanlar, yerel özgün kıyafetleri veya çıplak vaziyette sahnedeydi. 

1889 Dünya Fuarı’nı ziyaret eden 18 milyonu aşkın kişi ‘insan hayvanat bahçeleri’ni de dolaştı. Milyonlarca Frank ödediler ve eğlendiler. Tarihi fuar alanından akılda kalan sahneler, Avustralya’nın yerli halkı Aborjinler - ki 400 kişiydiler! - ile otantik kıyafetli ya da çıplak Afrikalı yerlilerin performanslarıydı. 

- ABD’deki ‘İnsan Hayvanat Bahçeleri’ Irkçı Teorisyenleri Heyecanlandırdı… -

1896’da da, Cincinnati’deki İnsan Hayvanat Bahçesi’nde, Amerika’nın en tanınmış Kızılderili halklarından Siular sergilendi. Reisleri, kabilenin seçilmiş üyeleri otantik giysileri ve eşyaları içinde günlük yaşantılarından kesitler sundu.

ABD’deki bahçeler, Avrupa’daki benzerlerinden daha farklıydı. Filipinli yerliler bile gösterilerde yer aldı. 1898’de İspanya ile yapılan savaşın kazanılması Amerikalıların yüzünü güldürdü, moralini yükseltti. Filipinler’den getirilen yerli kabilelerin mensupları bazı eyaletlere dağıtılıp galibiyetin coşkusu vurgulandı.

‘İnsan Hayvanat Bahçeleri’ bazı ırkçı liderleri/teorisyenleri de coşturdu. ABD’li antropolog WJ McGee, ‘Evrim Teorisi’ni geliştirmeye çalıştı. Yeni fikirler sergiledi. McGee’ye göre, ‘evrim devam ediyordu. Irk ağacının zirvesinde ‘beyazlar’ bulunuyordu. Zenciler ya da siyahîler ise en alt sıradaydı.’ 

1918’de, bir başka ABD’li, avukat Madison Grant, benimsediği ırkçı görüşleri içeren kitap yayınladı. Grant’ın ileri sürdüğü fikirlere bakılırsa, ‘ülkedeki beyazlar ‘Aryan - Üstün! - Irk’ı temsil ediyordu. Beyazların egemenliğini sürdürmek/hâkim kılmak için geride kalan bütün ırklar yok edilmeliydi. Human Zoo gerçeği de - yine kendi iddiasına göre! - fikirlerinin doğruluğunun ispatıydı.’ 

Avrupa’nın önemli sömürgeci ülkesi Belçika da yeni akımdan etkilendi. 1897’de, Kral 2. Leopold, Brüksel’in doğu bölgesinde ‘insan hayvanat bahçesi’ kurulmasını emretti. Afrika’daki müstemlekeleri Kongo’dan kadınlı, erkekli, çocuklu 260 yerli getirtildi. Doğal yaşantılarından, günlük rutinlerinden sahneler sunuldu. Performansları, - resmi açıklamaya göre! - 1,3 milyon kişi tarafından izlendi.

- Fransa, Avrupa’daki Fuarların Merkeziydi… -

20. asrın başından itibaren insan sergilenen fuarlara ilgi arttı. Özellikle Fransa’da büyük izleyici kitleleri gösterilere aktı. 1900, 1907 ve 1931’de Paris’te, 1906 ve 1922’de Marsilya’da organize edilen büyük sergiler edinilmiş tecrübelerin eseriydi. Irkçılık ve milliyetçilik cereyanlarının zirve yaptığı yıllardı. Sömürge coğrafyalarından koparılıp getirilmiş insanların yarı çıplak/çıplak - ‘anadan üryan!’ - biçimde yaptırılan zorlama atraksiyonları yoğun alaka gördü. 

1907’de, Paris’te kurulan ‘Jardin d’Agronomie Tropicale’ - Tropikal Tarım Bahçesi! -, ile ırkçı ‘human zoo’ fuarları daha kalıcı ve sistematik hale sokuldu. Fransa’nın sömürgelerinden - Endonezya, Sudan, Madagaskar, Kongo, Tunus ve Fas’tan! - getirilenlerden farklı mahalleler oluşturuldu. Her kesim insanı kendi otantik/mahalli giysileri ve çadırları ile ilgi odağıydı.

Alanın giriş kapılarında insan onurunu aşağılayan tabelalar asılıydı: ‘Lütfen yiyecek vermeyiniz! Daha önce tarafımızdan beslendiler!’ 

Fransız hümanistleri, uygulamaları protesto etti. Fuar alanını ‘Utanç Bahçesi’ ilan ettiler.

İnsanları eğlendirmekle görevlendirilen yerliler arasında bulaşıcı hastalık, yetersiz beslenme, sıla hasreti gibi sebeplerden yoğun ölümler görüldü. İntiharlara rastlandı. Bazı bilim adamlarına göre dramatik sonuçlar önemsizdi: ‘Yaratıklar, aklen geri, aşırı saldırgan ve duygusuzdu!’ ‘İnsana benzeyen fakat geliş(e)memiş vahşilerdi!’

Yine Paris’te, 1931’de, Eyfel Kulesi’nin hemen yanında devreye sokulan ‘insan hayvanat fuarı’ tam 6 ay açık kaldı ve 34 milyon kişi tarafından gezildi. Gösterilerde münavebe - rotasyon! - yöntemi uygulandı. Hint yerlileri, Afrika zencileri, Amerikan Kızılderilileri, Avustralya Aborjinleri, Kuzey Kutup Eskimoları sıra ile ‘vazifelerini’ yerine getirdi.

- ABD, ‘Vahşi Olimpiyatları’ Bile Düzenledi… -

Fuar alanları korunaklıydı. Ziyaretçiler bilet satın alıp içeriye gire(bili)rdi. Demir parmaklıklı kafeslere tıkılmış çıplak insanları seyretmek hoşlarına giderdi. Çoğuna göre seyrettikleri ‘insan’ değil ‘yaratık’tı. Afrikalı zenci kadınlar çırılçıplak dans etmeye zorlanırdı. Goril veya maymun yavrularını emzirmeleri, kucaklarında gezdirmeleri istenirdi. Seyirciler, anne rolündeki ‘anadan doğma’ kadın(lar)ı seksüel açlık/iştahla seyrederdi. Bazen güvenliğin sağlanması mesele haline gel(ebil)irdi.

ABD, 1904’de, Missouri Eyaleti’nde ‘Vahşi Olimpiyatları’ (!) düzenleyerek, istismarı yeni/farklı aşamaya getirdi. Filipinler’den getirdiği yerlilerin okçuluk becerilerini sergiletti/seyrettirdi. Yarışmaları izleyenler, Amerikan Kızılderilileri ile misafir yerliler arasındaki ustalığı/rekabeti gözlemledi/kıyasladı. İlk defa bir Kızılderili şefi Sarı Saç ile kabile konseyini birlikte/beraber gördüler. Geleneksel çadırlarının önünde oturan yöneticilerin bazıları ‘‘barış çubuğu’ tüttürerek, seyircilere gönüllerinden geçen mesajı vermeye çalıştı.’

Fuarlarda teşhir edilen egzotik insanlardan anılarını yazanlar da çıktı. Theodor Wonja Michael, Alman İmparatorluğu’nun Kamerun’dan getirdiği bir ‘seyirlik’ti. Bağlı tutulduğu firma tarafından Paris’ten Varşova’ya, Bern’den Bükreş’e kadar dolaş(tırıl)madığı kent kalmadı. Sirklerde, fuarlarda, gezici kumpanyalarda ‘vahşi’ diye nitelenen insanlara yapılan zulmü, zalim maliklerin kazandığı büyük paraları günü gününe izledi ve hafızasına kaydetti. İnsanın insana yaptığı, müstahak gördüğü aşağılamayı iliklerine kadar yaşadı. ‘Alman ve Üstüne Üstlük Bir De Siyahî Olmak’ adıyla acı yüklü anılarını yayınladı. Ailesinden koparılışını ve yaşadıklarını anlattı.

- Pigme Oto Benga, Amerikan Hayat Tarzına Alışamadı… -

Basında yer alan, sirklerde sömürülen insanların dramları da göz yaşartıcıydı. Gazetecilere hayat hikâyesini anlatanlar arasında, Kongo’dan getirilen, Oto Benga adlı Pigme de vardı. ‘Cüce Benga’ da denilen köle, yakalandığında evliydi, bir çocuk sahibiydi. Her an gülerdi, hayata bağlıydı. İlkel şartlarda ailesinin karnını doyurmaktan gayri düşüncesi bulunmazdı. Bir av sonrası köyüne dönünce yakalandı. Köle tüccarları, bütün akrabalarını ve arkadaşlarını öldürmüştü. Aranılan şartlara uyduğundan hayatı bağışlandı ve satılmak üzere pazara götürüldü. Amerika’daki insan hayvanat bahçelerine eleman sağlayan - ABD’li misyoner papaz! - Samuel Phillips Verner tarafından tuz ve kullanılmış elbiseler karşılığında takas edildi. Önünde acılarla dolu yepyeni dünya ve düşünmediği istikbal söz konusuydu. Verner ile karşılaşmasa, tarım işletmesinde - plantasyonda! - çalışa(tırıla)caktı.

Benga, 2 yıl süren eğitimden sonra - 1906’da! - New York Bronx Hayvanat Bahçesi’nde ‘sahneye çıktı’! Şempanzeler, goriller ve orangutanlarla birlikte aynı koğuşu paylaştı. Gösterisinin teması: ‘İnsanın Ataları Arasındaki Geçiş’ti. Yani ‘Evrim Teorisi’nin safhalarını canlandıran levhalardı. Maymunları kucaklayıp dolaşmaya zorlandı. Orangutanlarla güreşti. Ok ve yayı ile isabetli atışlar yaptı. Sembolik çadırının önüne oturup hasır, sepet örme gibi el işlerinden örnekler sundu. Seansları ilginç bulundu. Günde 40 binden fazla seyircinin ilgisine mazhar oldu. Sahiplerinin servetlerini katladı. 

İngilizce öğretildi. Medeni insanlarla kaynaşması için haftanın bir günü izinli sayıldı. Kiliseye gitmeye özendirildi. Kılık kıyafetine dikkat etmesi söylendi. - Velinimeti saydığı! - Papaz Verner ile samimiyetini ilerletti ve güvenini kazandı. Afrika’ya yaptığı gezilerine katıldı. Yardım etmeye çalıştı. Ana vatanına gittiğinde bağlarının zayıfladığını fark etti. Yeni yurduna dönmek için acele bile etti. Ama yine de mutsuzdu. Maruz kaldığı ağır uygulamalardan/hakaretlerden/aşağılamalardan rahatsızdı.

- Sarah Baartman İri Ve Kalkık Poposuyla İlgi Çekiyordu… -

Sirkteki popülaritesini zaman içinde yitirdi. Kendisinden beklenen yeterli performans alınamayınca kaderine terk edildi. Sonunda serbest bırakıldı. Bir fabrikada çok düşük ücretle işe girdi fakat yine şanssızlıklar yakasını bırakmadı. Çalışma koşulları ağırdı. Hayattan zevk almıyordu. Bir silah dükkânından tabanca çaldı. Kaldığı pansiyonda kalbinin tam ortasına ateş etmek suretiyle intihar etti. Patlamanın gürültüsünden odasına gelen komşuları kanlar içindeki cesedini, dramını yazmaya çalıştığı notlarını buldu.

‘İnsan sergilenen hayvanat bahçesinde eğitilen adam, Amerikan hayat tarzına uyum sağlayamadı!’

Paris’teki Human Zoo’da özellikleri farklı insan örnekleri sergilendi. Özellikle fiziki görünümleri değişik ve abartılı kadınlar tercih edildi. Sarah Baartman - ya da Saartjie Baartman! - adlı iri ve kalkık popolu hanım en ünlü olandı. Güney Afrika menşeliydi. Sıra dışı ölçüleri ve görünüşünden ötürü Avrupa’nın önemli şehirlerini dolaşan seyyar fuar(lar) aracılığıyla tanıtıldı. Programının adı: ‘Ucube Gösteri’ydi. Kendisine de ‘Hottentot Venüsü’ denildi. Çırılçıplak gösteri yapmaya zorlanan Bayan Baartman, bazen maymun veya goril yavrusu emzirdi. Seyirciler, Sarah Baartman’ın kafesinin önünden saatlerce ayrılmaz, etten duvarlar oluşturdu.

- Norveç Nüfusunun Yarısı, ‘Kongo Köyü’nü Ziyaret Etti… -

Son Alman İmparatoru 2. Kaiser Wilhelm, 1909’da, Hamburg’daki fuara katıldı. Etiyopya’dan getirilen yerlilerin pavyonuna uğradı, yetkilileriyle sohbet etti ve bilgi aldı. Bir çitin arkasında tutulan yerliler günlük kıyafetleri içindeydi. Özellikle kadınlar çıplak sayılırdı.

Avrupa’nın en soğuk ülkesi Norveç bile modaya uydu. 1914’de, Oslo’da bir ‘insan hayvanat bahçesi/köyü’ ihdas edildi. Senegal’dan 80 erkek yerli transfer edildi. Geleneksel danslarını sergileyen, yemeklerinden ikramda bulunan köleler yoğun ilgi ile karşılandı. Uzman rehberlerin gözetiminde - sözde! - bahçeyi gezen izleyiciler, vahşi Afrikalıların günlük hayatları, kıyafetleri gibi rutinlerini öğrenme fırsatı yakaladı. Norveç vatandaşlarının yarıdan fazlası gösterimleri izledi.

Avustralya yerlileri - Aborjinler! - de, Batı’nın insanlık dışı uygulamalarından paylarına düşeni aldı. Esir Aborjinler, Avrupa’nın her yerine taşındı. Gösterilerinin adı: ‘Bumerang Atma Vahşeti’ydi. İnsanlar ilk kez gördükleri otantik savaş silahını hayretle izledi. Çoğu ‘şov kölesi’ yetersiz beslenme ve bulaşıcı hastalıktan hayatlarını yitirecekti.

- Virütik Hastalıkların Bilançosu Çok Ağırdı… -

Kuzey Kutup bölgesinden zorla alınan Eskimolar da iklim değişikliğinden etkilendi. Soğuk algınlığı gibi çeşitli virütik/viral hastalıklara yakalandılar. Çoğunun sonu ölüm oldu. Daha önce Avrupa menşeli virüsler ile karşılaşmamış, bağışıklık kazanmamışlardı. Geleneksel beslenme tarzlarını sürdüremediler. Sıla özleminden vefat edenlerin sayısı hiç de azımsanamazdı. 

1880’de, Hamburg ve Berlin’de gösteriye katılan İnuit - Eskimo! - ailesinin bütün fertleri de suçiçeği hastalığından ölecekti.

Avrupa’ya transfer edilen Siu yerlilerinden bir grup da yetersiz beslenme, zatürre, verem, kızamık benzeri hastalıklardan hayatını kaybedecekti.

Gösteri elemanları/’köleleri’ zaman zaman direnişe de teşebbüs etti. Özellikle New York’daki fuarların acımasız, sert ve ağır çalışma koşulları protesto edildi. New York Times’de bile yer bulan haberlere göre, demir parmaklıklı kafesleri maymun veya gorillerle paylaşmak istemeyen esirler seslerini yükseltti. Bazen de ırkçılık karşıtlarından aldıkları destekle işleri yavaşlattılar veya şov(lar)a çıkmadılar.

1935’de, Londra’da ırkçılık karşıtlarının yaptığı gösterinin olumlu etkileri hemen görüldü. Siyahî köleleri zincir içinde sunan şov bitirilmek zorunda kalındı.

İnsan sergilenen hayvanat bahçelerinin sonunu getiren kararlardan birisinin sahibi de Adolf Hitler’di. Hitler’in tavrı, muhaliflerini dahi şaşırttı.

1958’de, Brüksel’de son ‘Human Zoo’ açıldı. Dünya Fuarı’na yetiştirilen ‘Kongo Köyü’, 1914’de Norveç’in Oslo şehrinde kurulanın tıpa tıp benzeriydi. Senegalli kölelerin günlük hayatından sahneler tekrarlandı. Özellikle küçük zenci kızın gösterisi ilgi uyandırdı. Binlerce ziyaretçi tarafından takip edildi. Fuar sonunda bütün köleler serbest bırakıldı, istediklerini yapabilecekleri bildirildi.

Yaklaşık bir asır boyunca bazı insanları eğlendiren, bazılarını köleleştiren ‘insan teşhir edilen hayvanat bahçeleri’ tarihin karanlık sayfalarındaki yerini aldı. Köle ticareti, emek istismarı ve ırkçılık gibi yüz kızartıcı eylemlerle birlikte anılır oldu.

20 January 2021 01:30
1,308 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Osmanlı’nın İçki Tüketimi

1904’de, Osmanlı’nın şarap ihracatı tamı tamına 340 milyon litreydi. Osmanlı; Avrupa’nın en önemli içki üreticileri arasındaydı.

İnsan Hakları Müzesi’ndeki Kafatasları

Cezayir; Paris’teki İnsan Hakları Müzesi’nde 150 yıldan beri sergilenen, Cezayirli direniş liderlerinin kafataslarının ülkeye geri verilmesini resmen istedi.

İnsan Derisiyle Kaplı Kitaplar

Belirlemelere göre, kitaplardan birisinin cildi, hayatta iken derisi yüzülmüş adamdan alınmıştı.

‘Zânî!’ Maymunları İdam Ettiren Molla

Molla Abdülkerim Efendi, Sultan Murâd-ı Sâlis’in şehzadelik döneminde hocası, sonradan da saray imamı ve en güvendiği ‘akıldane’siydi. Padişah’a her dediğini yaptır(ır)dı. Rumeli Kazaskeri iken ününün/cesaretinin doruklarına tırmandı.

Şöhret Sefaletin İkiz Kardeşi

Mesut Engin (58) kısa hayat yolculuğunda zirveyi de dibi de görüp, çaresizliği iliklerine kadar yaşadı.

Cenaze Namazı 3 Kez Kılınan Padişah

Osmanlı’nın en büyük/meşhur hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman’ın ilk cenaze namazı Zigetvar Kalesi’nin karşısındaki muhteşem otağında; ikincisi Belgrad’da; üçüncü ve sonuncusu ise İstanbul’da kendi adını verdiği mabedin avlusundaki musalla taşında eda edildi.

İstanbul'u Satan Adam Sülün Osman

Sülün Osman diye tanınan Osman Ziya Sülün, 1950 ile 1960 yılları arasında İstanbul’da pek çok tarihi yapıyı, gemiyi, alanı satmış ya da kiraya vermişti; topladığı paraları da hiç etmişti.

Konta Metreslik Yapan Kraliçe

‘Ekmek bulamadılarsa pasta yesinler!’ deyişi ile tarihe geçen Fransız Kralı 16. Louis’in eşi Marie Antoinette’nin İsveçli bir kontun metresi olduğu ortaya çıkarıldı.

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

Hadım Edilen Veziriazamlar

İslam Peygamberi Hazret-i Muhammed’in şiddetle yasaklamasına rağmen, sonraki dönemlerde ‘halife’, ‘hükümdar’, ‘padişah’ vb. sıfatları taşıyan çoğu yönetici, ‘hadım personeli’ el üstünde tuttu. Harem(lerin)in namusunu, şahsi güvenliklerini ‘iğdiş’ kişilere emanet etti. Devlet yönetimde en üstün mevkilere kadar yükseltti. Osmanlı’da da çok sayıda ‘hadım’/‘burulmuş’ yüksek yönetici ve hatta sadrazam mevcuttu!

Kral’ın Emriyle Toplu Fuhuş

Tudor Hanedanı’nın 2 numaralı hükümdarı 8. Henry, kadınlara aşırı düşkündü. Risk almayı severdi. Düşüncelerinden taviz vermezdi. Gönlünün sesini dinler, dilediğince davranırdı. Özel hayatı olağanüstü derecede fırtınalıydı. Hızlı yaşantısı, kendisine de halkına da mutsuzluk getirdi.

Kral Hüseyin'in Yahudi Sevgilisi

CIA (Merkezi Haberalma Teşkilâtı) resmi belgelerine göre çöpçatanlık yaptı: Ürdün Kralı Hüseyin ile Yahudi asıllı Hollywood yıldızı Susan Cabot ilişkisine aracılık etti.

Vinçle İdam Edilen Fil

Bakıcısını ezerek öldüren Koca Mary yargılandı ve ölüme mahkum edildi.

Oscar Ödülleri’ni Reddeden Ünlüler

Oscar ödülünü kazanmak için her türlü çılgınlığı/tanıtımı yapanların yanında çeşitli sebeplerden reddedenler de görüldü.

Yıldız Kenter: ‘Hayatım Tiyatro…’

Tiyatromuzun temel direklerindendi. Hayatını tiyatroya adadı ve adını en yükseğe yazdırdı. Yıldız Kenter: ‘Tiyatromuzun Divası’ydı…

SS Çiftliğinde Kadın Yok Etme Kampı

Sadece 1945 Mart’ında 2.400 kadın infaz edildi.

Sinatra, Marlon Brando’yu Mafyaya Dövdürmüş

Şarkıcı - aktör Frank Sinatra’nın karısı Ava Gardner ile yatan aktör Marlon Brando’yu mafyaya feci şekilde dövdürdüğü iddia edildi.

Diğer Dünya Tarihi Yazıları

Putin’in Türk Asıllı Metresi

Putin’in hayatına giren veya adı beraber anılan hanım(lar)ın yüzüne şans hep güldü. Kimisi gayrimenkul(ler)e ve servete kondu. Kimisi de politikaya girdi. Medya dünyasında patron koltuğuna oturdu. Devlet protokolünde ‘görünmeyen statü’ sahibi kesildi. Alina Kabaeva, şöhretli sporcuydu. Putin’le tanıştıktan sonra ününü, variyetini ve etkinliğini artırdı. Bayan Kabaeva, ‘son göz ağrısı’na, ‘Kış öncesi gelen - kısa süreli - aldatıcı yaz’a benzetildi. Güzelliği ile sadece Putin’in değil, bütün karşı cinsin ilgisini topladı. Sadece Rusya’da değil dünyada da stardı!

Putin'in Kadınları

Ünlü şairimiz Orhan Veli, ‘Kitabe-i Sen-i Mezar’ isimli şiirine, ‘Hiçbir şeyden çekmedi dünyada / Nasırdan çektiği kadar,’ mısralarıyla başladı. Süleyman Efendi’nin sıkıntılarını anlattı. Putin de, çevresindeki güzel kadınlardan çekti. Kalbini verdiği, kanatları altına aldığı, özenle sakladığı ‘nazende’ler sayesinde merak edildi, dillere düştü, haberlere mevzu oldu. Putin ve yakın çevresini saran ‘nazenin’ler, dünyanın da ilgisini çekecekti!

Öteki Putin / 2

Putin, dünya siyaset arenasına çıkınca, hemen fark edildi. Gizli servislerin, basının ilgi alanına girdi. Özel hayatı, çalışma şekli, yakın çevresi, ailesi ve hatta akrabaları tek tek değerlendirildi. Yazıldığı gibi Putin, ‘dünyanın en zengin adamları arasında’ mıydı? ‘Birbirinden güzel 2 hanımla birlikte olmuş’ ve ‘ailesinin kalabalıklaşmasını sağlamış’ mıydı?

Öteki Putin / 1

Putin, ‘KGB okulu/geleneği’nden gelen Rusya Federasyonu Başkanı’ydı. Tarihine, devletinin derin/‘kadim’ geleneklerine ve kurumlarına bağlıydı. Hatta resmen açıklamasa bile, 20. asrın 2 numaralı süper gücü, ‘Sovyetler Birliği’nin mirasçısıydı. ‘Çarlık Rusyası ile SSCB’nin sentezi gibiydi!’

Kral Charles’ın ‘Gönül Galerisi’

Prens Charles ile Camilla arasındaki aşk öyküsü televizyon dizi(si) senaryosuna benzerdi. Taraflar, bir dargın bir barışık, bazen hoşnut bazen üzgün yarım asrı aşan ‘parçalı bulutlu’ birliktelik yaşadı. İkili - başka kişilerle evliyken dahi! - birbirlerinden vazgeçemedi. Sonunda mutlu sona ulaştılar ama hayli geç olmuştu!

Kral 3. Charles Müslüman mı?

‘3. Charles’ unvanı ile İngiltere Tahtı’na oturan Prens Charles, Şeyh Nazım Kıbrısî’nin iddia ettiği gibi ‘Müslüman’ mıydı? Hem Anglikan Kilisesi’nin başı hem İslâm dinine mensubiyet mümkün müydü?

Hitler’in Karısı da Yahudi Çıktı

Tarihe ‘Yahudi soykırımını yap(tır)an lider’ suçlamasıyla geçen, Alman Nazi Partisi’nin değişmeyen Führer’i Adolf Hitler’in son büyük aşkı, nikâhlı karısı Eva Braun Aşkenaz Yahudisi çıktı.