Sümer Tilmaç, anne karnında sahneye çıkmıştı. Yaşamı boyunca tiyatronun tozunu yutmayı, sinemanın spotlarında aydınlanmayı/görünmeyi kabullendi. Beyazperdede ve televizyonda unutulmaz/ölümsüz tipler çizdi/bıraktı.
2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’
Ferhan Şensoy, tiyatromuzun son yarım yüzyılda yetiştirdiği birkaç sivri dilli, muhalif, yazdığı okunan, sahnelediği seyredilen sanatkârlardandı. Heyecanlı, hareketli, yüksek tansiyonlu, özenilecek, serüven dolu hayat sürdü. Geride çok sayıda eser, anı ve dost bıraktı.
Osmanlı’da ilk itfaiye teşkilatı 18. asrın başında kuruldu. Yeniçeri Ocağı’na bağlıydı. İstanbul’da ve çevre ormanlarda çıkan yangınları söndürmeye çalıştı. Taşıma su ve ilkel teçhizatla işi zordu.
Yakup Cemil Bey, ‘korku’ kelimesini tanıma(z)dı. Düz mantık yürütürdü. Siyasetin ince oyunlarını, gülümserken ayak kaydıran tuzaklarını bilmezdi. Ölümü göze alır, istenileni/emredileni yapardı. Kontrolü müşküldü. Haksızlık(lar) karşısında susmaz, ya sesini yükseltir ya da - daha çok! - piştovunu konuştururdu.
Osmanlı bürokrasisi - zaman zaman - Batı’yı takdir etse de Batılılaşmaya hep mesafeli durdu. Avrupa’dan yenilikleri getirmeye yeltenen hükümdar(lar) ya cezalandırıldı ya da hayatını yitirdi. Ulema ve ordu da diğer önemli muhaliflerdi. Genç Cumhuriyet de kurulurken - aynı zamanda! - hem işgal güçleriyle ve hem de yeni yönetime karşı duranlarla kapışacaktı.
1693’de yöreyi ele geçiren Avusturyalılar, türbeyi temellerine kadar yıktılar. Tepeye de Turpek adını verdiler. Türbenin yerine, Szüz Maria Kilisesi'ni inşa ettiler.
Münir Özkul’u tiyatro oyuncusu yapan, İsmail Dümbüllü’ye aşırı hayranlığıydı. 1968’de, Arena Tiyatrosu’nda Kanlı Nigar oyununun prömiyerinde Dümbüllü’yü seyretti ve avuçları patlayıncaya kadar alkışladı.
Osmanlı’nın 11. padişahı 2. Selim, devletin yönetimini - damadı! - Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’ya bıraktı. 8 yıllık saltanatını eğlence âleminde sürdürdü. Bazı tarihçilere göre şarap ve işret meclisleri için dünya geldi. Yazılanlara bakılırsa Kıbrıs, ‘emsalsiz lezzetli ve hoş kokulu şarapları için’ fethedildi. ‘50 bin babayiğit askerin şahadetine mal oldu.’
Serfirâz Hatun, Osmanlı’nın 31. padişahı Sultan Abdülmecit’in gözdesiydi. Su gibi para harcar, Avrupa elbiseler giyer, Galata ve Beyoğlu’nda fink atardı. ‘Küçük Fesli’ lakaplı, yakışıklı Ermeni müzisyeni jigolo tutmuştu.
3. Mustafa, devletin itibarı/muzafferiyeti için bütün varlığını harcadı. Hanımından, kızından ve oğlundan ordular donatacak tutarda borç para alıp savaş masraflarını karşılamaya çalıştı. Karşılığında senet verdi. Borçlu öldü; imzaladığı tarihi bono, Topkapı Sarayı’nın arşivine girdi.
İngiliz devlet arşivlerindeki istihbarat belgeleri çok farklı Enver Paşa portresi çizdi. Kayıtlara/yazılanlara göre Enver Paşa; Almanya’nın desteğiyle tahta çıkmayı arzulardı. Kendisini Napolyon ile kıyaslardı. Yakın korumasına çok dikkat ederdi.
Başbakanlık Müsteşarlığı Özel Kalem Müdürü Mehmet Geylani; 27 Mayıs Askeri Darbesi’nin öncesinde ve sonrasında görevinin başındaydı. Gördüklerini/yaşadıklarını Ankara’nın kıdemli usta gazetecisi Kemal Bağlum’a anlattı; tarihe şahitlik etmeye çalıştı… Geylani: Darbe sonrasında Başbakanlık’ta yaşanan bilinmeyen bazı olayların perde arkasını açıkladı…
Türk sinemasının ‘Çirkin Kralı’ Yılmaz Güney’in hayat hikâyesinin zenginliği/farklılığı bir dizi film yapmaya bile imkân veriyordu. Güney; inişli çıkışlı dünya serüveninde toplum sınırlarını zorladı; muhalifliğinin karşılığını da gördü. Sinema anlayışı/çizgisiyle, yaşam tarzıyla ekol yarattı.