Tefecilik Yapan İmam

Meşhur diğer bir ‘ribahor’, Laleli Camii Selâtin Vaizi ‘Mardinî Şeyh’ idi. Sivri dilli, herkesi eleştiren, hediye göndermeyene çamur atan, pek aç gözlüydü.

Tefecilik Yapan İmam

Sultan Birinci Abdülhamit çok dindar, Allah korkusu yüksek hükümdardı. Tarikat şeyhlerine, keramet ehli kabul edilen hocalara güvenirdi. Ziyaretlerine gider, vaaz/nasihatlerini dinlerdi. Şeyhülislam’ın önerisi ve övgüsü üzerine, Bursa’da meşhur bir Kadiri şeyhini İstanbul’a getirtti. Devlet erkânı ile bir Berat Gecesi’nde vaazını dinledi, müşterek duaya iştirak etti. Ülkedeki kötü gidişin durması için yakarışına ortak oldu, gözyaşı akıttı. Ama beklediği/umduğu sonucu alamadı.

Ekonomik durum çok ağırdı. Yiyecek, içecek sıkıntısı had safhadaydı. İstanbul halkının gıda gereksinimini karşılayan tüccarlar, gerekli güvenlik tedbirleri alınmadığından mal getiremediklerini iddia ederdi. Ülkenin her yanı kaynıyordu. Etrafına bir grup adam toplayan eşkıya, yerel halkı rahatsız etmeye, malına mülküne el koymaya, ırzına namusuna tasallut etmeye başlamıştı. Can, mal, namus güvenliği tehlike/tehdit altındaydı. Kervanlar soyulur, kasaba ve köyler basılırdı. Devlet otoritesi yerlerde sürünürdü. Kolluk kuvvetleri, eşkıyanın ve çetelerin takibindeydi.

- Stokçuluk, Karaborsacılık Gözde Mesleklerdi… -

Ücretlilerin maaşları düzenli öden(e)mezdi. Temel ihtiyaç maddelerinin tedariki müşküldü. Ekmek, bakliyat, tuz, tereyağı, sebze, meyve gibi kalemler zorlukla temin edilirdi. Aşırı fiyat artışları normal görülürdü. Bir yıl önceki bedeller 2-3 kat birden artmıştı. Stokçuluk, karaborsacılık ‘makbul’ (!) meslekler arasına girmişti. 

Esnaf arasındaki rekabet/çekememezlik - bazen! - ihbarlara sebep olurdu. Kolluk kuvvetleri de kısa/gayrı ahlâki yoldan zenginlik hayali görenlerin peşine düşerdi.

Piyasa nakit para sıkıntısı çekerdi. Maaşını düzenli alamayan, emeğinin karşılığını zamanında edinemeyen halk kitleleri çaresizlik içinde, ne yapacağını bilemez durumdaydı. Gün, tefecilerin yüzünü güldürmüştü. Faizle para veren, gayrimenkul rehini karşılığında borçlandıran insanlar türemişti. Çabuk ve büyük para kazanma hırsı bazı açgözlüleri esir almıştı. Halk arasındaki adları ‘ribahor’ idi. İstanbul’de faizle para tevdii işinin en ünlü/bilinen ismi bir imamdı. Hem de Sultan Selim Camii’nde görevliydi. Devrin vakanüvislerinin yazdıklarına bakılırsa, Aziz Mahmut Hüdai Asitanesi (Tekkesi)’nin de müridiydi. Zaviyenin bir odasını depo ve kasa şeklinde değerlendirirdi. Kaldığı yere yapılan baskın neticesinde ‘kirli’/’haram’ sermayesine el konuldu. Kendisini kanatları altına alıp koruyan şeyhi ile beraber sürgüne gönderildi.

- Tefecilik Yapan Din Görevlileri… -

Bir diğer meşhur ‘ribahor’, Laleli Camii Selâtin Vaizi Mardinî Şeyh idi. Sivri dilli, herkesi eleştiren, hediye göndermeyene çamur atan, pek aç gözlüydü. Şeyh’in diğer görevi de: Enderun’da vaaz etmekti. Sırtı kalın, arkası destekliydi. Derse başlamadan, kendisinden çekinen kişilerin birbirinden kıymetli armağanlarını kabul ederdi. Milleti korkuturken iktidarı elinde tutan eşhasa yağcılık etmekten geri durmazdı. Cezayirli Gazi Hasan Paşa’ya dalkavukluk etmekten ayrı zevk alırdı/destek bulurdu. Enderun’daki her konuşmasında Paşa’yı göklere çıkarırdı. Karşısında duranların yeri ise, ‘toprağın yedi kat altıydı/dibiydi’!

Hasan Paşa, hem Yeniçeri hem levent idi. Önce Yeniçeri Ocağı’na katılmış, bazı muharebelerde yararlılık göstermiş ve Belgrad kuşatmasında cesaretini sergilemişti. 1761’de donanmaya katıldı, maharetini ortaya koydu. Rusların Çeşme bozgunundan sonra Limni Adası’nı alma hevesine meydan vermedi. Hemen ardından kaptan-ı deryalığa getirildi. Yönetimin zafiyeti yüzünden Doğu Akdeniz’de söz dinlemeyen ayanlarla savaştı. 1789’da Rusya’nın Karadeniz Donanması’nı yenmeyi başardı. Ama seveni kadar sevmeyeni de mevcuttu. Aynı yıl Özi kalesi elimizden çıkınca, - hizmetleri bir anda unutuldu! - görevinden azledildi. 

- Cezayirli Gâzi Hasan Paşa, Ordu’yu Donattı… -

Hasan Paşa son derece cömert, devletine/padişahına bağlı, gayretli, korkusuz ve sözünden çekinmeyendi. Servetini askerin iaşesine harca(r)dı. Osmanlı Rus Savaşı’nda kendi cebinden 12 bin kese altın bağışladı. - Paşa’nın aslan sevgisi ve deniz maceraları ayrı yazı mevzusu! -

Mardinî Şeyh’in dilinin ayarı yoktu. Desteğinin kaviliğinden ötürü ileri geri konuşmaktan çekinmezdi. Pek çok yolsuzluğu, gayrı ahlâki davranışları görmezden gelinirdi. Şeyh Efendi kadınlara aşırı düşkündü. Zaafları, kaçamakları devrin kronikçilerinin de merakına mucip olmuştu. Kayıtlarına göre Efendi Hazretleri, her hafta yeni bir ‘avret alup’tu. ‘Cerrarlık ederdi!’ Yani vaazını dinleyenlerin ellerini sıcak cüzdanlarına/keselerine uzatmalarını, hayır/hasenat yapmalarını isterdi/beklerdi. Akçe dilendiğinde dili tatlılaşır, göz bebekleri büyür, yüzünü garip kurnaz gülücük sarardı. Topladığı ianeyi zevki sefası için harcadığı konuşulurdu. Herhalde her hafta yeni nazenin edinmenin masrafı küçümsenemezdi.

Siyasetçi gibi - dili uzun/ayarsız! - vaizin de muhalifinin/düşmanının çokluğu son derece doğaldı. 

- Rüşvetçi Kasapbaşı’nın Boynu Vurduruldu… -

Sonunda Mardinî Şeyh’in de defteri dürüldü. Doğum yeri Mardin’e sürüldü.

Görevinden edilen sadece Şeyh Efendi değildi. İstanbul Kadısı Hayatîzade Mehmet Sait Efendi de karaborsacılığı önleyemediği, piyasada temel ihtiyaç maddelerini yeterince tedarik edemediği/bulunduramadığı gerekçesiyle azledildi.  

Halka et sağlayamayan, meslektaşlarından rüşvet almakta beis görmeyen İstanbul’un Kasapbaşı da tutuklanıp boynu vurduruldu.

20 June 2020 18:09
1,481 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Osmanlı’nın Tek ‘Kadın Padişahı’

Kösem Sultan, Osmanlı Hanedanı’nın tahta çıkan erkek üyelerinin çoğundan daha uzun süre hüküm sürdü. Devleti - tek başına! - 20 yılı aşkın idare etti. Bürokrasideki rakip/karşıt grupları/kanatları ustalıkla dengeledi. Ağzından çıkan her kelime ‘buyruk’/‘kanun’ kabul edildi. ‘Kadife eldiven içindeki çelik ele benzetildi!’

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

50 Yıl Hapis Yatan Padişah

25. Osmanlı hükümdarı Sultan Osmân-ı Salis - 3. Osman! -, neredeyse ömrünün tamamına yakınında hapisteydi. Rutubetli, karanlık, az sayıda insanın gir(ebil)diği ‘kafes’de yarım asırdan fazla tutuklu kaldı. Güneşe, suya, doğaya hasretti. Memleket ve dünya siyasetinden uzaktı. İstanbul’un günlük hayatından bîhaberdi. ‘Ama kaderinde cihan devletinin tahtına oturmak da vardı!’

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

‘Paşanın Güzel Karısına Göz Koyan’ Padişah

Çeyrek asırlık süreçte her gün ölüm korkusuyla yaşayan Şehzade İbrahim, tahta çıkınca hayattan kâm almaya girişti. Harem, - yakın çevresinin ve yağcılarının da yardımıyla! - güzel cariyelerle dolup taştı. Ama Padişah’ın gözü doymadı. Kendine methedilen evli hanımlara da el atmaya, gönül eğlendirmeye kalkıştı!

Ondokuz Kardeşini Boğazlatan Padişah

Tarihçi Bostanzâde Yahya, 3. Mehmet’i adeta kutsadı. 19 erkek kardeşine Cennet kapılarını açtığını, kendilerine ‘şehitlik’ payesi verdiğini/sunduğunu ileri sürdü. Şeyhülislam da, boğdurulan şehzadeleri ‘şehit’ ilan etmekten geri kalmadı. ‘Padişah oğulları, - ağabeyleri tarafından! - ‘Cennet Kayığı’na bindirilmişti!’

50 Yıl Hapis Yatan Padişah

25. Osmanlı hükümdarı Sultan Osmân-ı Salis - 3. Osman! -, neredeyse ömrünün tamamına yakınında hapisteydi. Rutubetli, karanlık, az sayıda insanın gir(ebil)diği ‘kafes’de yarım asırdan fazla tutuklu kaldı. Güneşe, suya, doğaya hasretti. Memleket ve dünya siyasetinden uzaktı. İstanbul’un günlük hayatından bîhaberdi. ‘Ama kaderinde cihan devletinin tahtına oturmak da vardı!’

Balığa Harçlık Veren Padişah

‘Mustafa Han-ı Evvel’, neredeyse ömrünün tamamını ‘kafes’te geçirdi. 2 defa, kısa süreli Osmanlı tahtında oturdu. Hanedan’ın erkek mensubu yokluğundan ötürü ‘zekâ geriliği’ teşhisine rağmen padişah ilan edildi. ‘Deli Mustafa’ diye tanındı. Öldüğünde, Ayasofya’da - eskiden! - ‘vaftizhane’ diye kullanılan/bilinen bölüme defnedildi.

MİT’çi Aktör / I

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

MİT’çi Aktör / 2

Avrupalı ve ABD’li ünlü yıldızlar gibi bol para kazandı. Geleceğini düşünmeden harcadı. Hovardaydı, güzel kızlara ve kadınlara düşkündü. Lüks yatında/karavanında misafir eder, ‘mirasyedi hayatı’ yaşardı. 8 kez nikâhlanıp boşandı. Sadece özel yaşantısıyla değil, filmleriyle de iz bıraktı, ‘gıpta’ ile izlendi!

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Türk Kasabı’ Kuyucu Paşa / 2

Kuyucu Murat Paşa, hac vazifesini de yerine getirdi. Yemen Beylerbeyi iken, ‘Seyfullah’ - ‘Allah’ın Kılıcı’! - diye bilinen ünlü Arap komutan Hâlid bin Velîd’in palasını bulup satın aldı! Tarihçiler, ‘Giriştiği savaşlarda Velîd’in silahını kullandığını,’ yazacaktı!

‘Türk Kasabı’ Devşirme - 1

Kuyucu, 90’ına ulaşmış inatçı ihtiyardı. Devleti ve padişahı, her daim ‘nimet’ bildi. Aldığı em(irle)ri, harfiyen - hatta fazlası ile abartarak! - uyguladı. ‘Devşirme yönetimindeki’ Osmanlı’nın Anadolu’da katlanılmaz dereceye varan icraatına karşı durmaktan başka çaresi kalmayan kişilere ve kitlelere karşı, tarihte örneğine pek az rastlanan kanlı sindirme harekâtına girişti!

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

Babasını Ağılayan Padişah!

2. Bâyezid de, babası Fatih Sultan Mehmet gibi ‘zehirlendi’! Tarihçi Reşat Ekrem Koçu’nun satırlarına göre, ‘pek çok müverrihin paylaştığı ortak fikir: ‘Oğlu Şehzade Selim tarafından ağılandığı’ydı! Bedduası da: ‘Oğul! Kılıcın keskin ama ömrün kısa olsun!’ idi.’

Diğer Türk Tarihi Yazıları

İki İngiliz Aşçıya Teslim Edilen Kudüs

401 yıl yönettiğimiz Kudüs’ü tek mermi atmadan, daha da kötüsü İngilizlerle göğüs göğüse çarpışmadan teslim etmiştik. Kim(ler)e mi? İngiliz Ordusu’nda görevli iki askerî aşçıya…

İstanbul’dan Ölüme Gönderilen 80 Bin Sokak Köpeği

İstanbul’un tarihinde 3 defa ciddi boyutlarda sokak köpeği katliamı yaşandı. 1910’daki ilk teşebbüste 80 bin köpek toplandı ve aç bırakılıp ölüme terk edildi. 1912’deki 2. girişimde 30 bin, 1980 sonrasındaki 3. itlafta da 83 bin hayvanın canına kıyıldı.

‘Çöpten Çıkan’ Tiyatro Oyunu

Fatma Nudiye Yalçı, erkek egemen dünyada hemcinslerinin sesi/öncüsü olmayı amaçladı. Türkiye’deki pek çok ilkin sahibiydi. Okudu, yazdı, eleştirdi ve en önemlisi de sorguladı. İdeallerinin peşinden yürüdü. Ömrünün beşte birini hapishanelerde geçirdi.

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 2

Zaro Ağa, 130 yaşından sonra çok ünlendi fakat para kazamadı. Dünyayı dolaştı. Popüler isimlerle tanıştı, fotoğraf çektirdi. Reklam kampanyalarında etkin rol aldı. Kartpostalları/foto kartları yüz binlerce satıldı. Kısacası Ağa, ülkemizin ilk ‘uluslar arası medya ikonu’ydu!

Dünyaya Doyamayan 160’lık Delikanlı / 1

Bitlisli Zaro Ağa, ömrünün tamamına yakınını İstanbul’da geçirdi. Güçlü kuvvetli, tuttuğunu koparan adamdı. Ölünceye kadar sigara içmeyi sürdürdü. ‘Dünyanın En Uzun Yaşayan Adamı’ diye ünlendi. Otopsisinde 3 böbrekli olduğu ortaya çıktı.

Tahta Çıkınca ‘Sünnet Olan’ Padişah

I. Ahmet, 14 yaşında tahta oturdu. 14. Osmanlı padişahıydı. 14’ünde sünnet edildi. Saltanatı 14 yıl sürdü. Bazı müverrihlere göre 14 oğul babasıydı. İnşa ettirdiği caminin ‘Ahmediye Camii’nin - Sultan Ahmet Camii! - ilk tasarımında 14 şerefesi olduğu yazılacaktı. Sultan Ahmed-i Evvel’in hayatı ilgi çekici olaylar ve tezatlarla doluydu.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!