İlk Kadın Seri Katil Baltalı Hano

Hanzade Hatun’un milliyeti, dini ve akıbeti hakkında kesin bilgi yoktu. Kimine göre Müslümandı; kimine göreyse gayrimüslimdi. Türk asıllı olması biraz ihtimal dışıydı; zira Hanzade’ye atfedilen fotoğrafların çoğunda başı açıktı ve makyajlıydı.

İlk Kadın Seri Katil Baltalı Hano

Türk adlî tıp tarihine ‘ilk kadın seri katil’ kaydıyla geçen Baltalı Hano veya diğer bilinen/yaygın ismiyle Hanzade Hatun yoksul bir aileden gelmişti. Çok uzun boylu, esmer, güzel yüzlü, endamı yerinde hatundu. Genç kızlığında mahallenin yakışıklı kabadayısına vurulmuş, gözü başkasını görmemişti. Sevgililer kaçarak birbirine kavuşabilmişti. Ama mutlulukları uzun sürmedi: Hanzade Hatun hamile kaldığını anladı. Ardından kocası bir vuruşmada/çatışmada öldürüldü. Hanzade ne yapacağını bilemedi. Acısını kalbine gömdü; ailesinin yanına geri döndü.

Ailesi Kasımpaşa’da her yağmurda akan, her rüzgârda sallanan, farelerle insanların koalisyon halinde yaşadığı çok eski, adeta harabe evde kalıyordu. Soğuk kış geceleri battaniyelere, eski kilimlere sarınır ısınırlardı. Yağmurlu günlerde de, battaniyeler şemsiye görevini yüklenirdi. Düzenli gelirleri yoktu; mahallelinin de yardımıyla geçinmeye uğraşırlardı. Hanzade Hatun pek söz dinlemez, dediğim dedik, derdi. Mahallenin eski tarihî hamamında çalışmaya başladı. Oğlunun doğumundan sonra da işine devam etti. Hanzade Hatun’un oğlu büyüdükçe bir ay parçasına benzedi. Anneannesi ve dedesi üzerine titredi; boynuna nazar muskaları asıldı.

Yıllar geçtikçe Hanzade Hatun ilk aşkını unuttu; yeni sevdalara yelken açtı. Yine bir kabadayıya gönül verdi. Mahallelisi, bıçağı kanlı, gözünü budaktan sakınmaz, esnafı haraca kesmiş belalıydı. Her akşam mahalle hamamına gidip yıkanır, masaj yaptırırdı. Aslında hamamda yavaş yavaş demlenir; oğlanlarla zevklenirdi. Hatta hamam âlemleri sabaha kadar sürerdi. Zira mahallenin tek karar alıcısıydı; karışanı da yoktu. Astığı astık kestiği kestikti. Sarhoş kafayla narayı basınca geldiği belli olurdu. Hanzade Hatun işe giderken, sevgilisi eve girerdi. İki sevgili, sabah ve akşam iki defa karşılaşırdı. 

Hanzade Hatun’un biricik oğlu 12 yaşına bastığında, genç delikanlı cüssesindeydi. Son derece yakışıklı, görenlere defalarca baktıracak kadar dikkat çekiciydi. Hamamın erkekler kısmında yıkanır, diğer müşteriler kendini hayranlıkla seyrederdi. Akşam saatlerinde gider; saatlerce kalırdı. Bazen de, üvey babası gibi, sabaha kadar gelmezdi. Annesi de oğlunu merak eder; dönünceye kadar gözünü kırpmazdı. Hem sevgilisi, hem de biricik oğlu, Hanzade Hatun’un rahatını kaçırırdı. Bazen kabadayı sevgilisi eve oğluyla dönerdi. Üvey baba, oğluna toz kondurmaz, üzerine titrer görünürdü/davranırdı. Çok geçmeden Hanzade Hatun’un beyninde soru işaretleri oluştu. Haftanın belli günlerinde sabaha karşı, bazen de sabahın ilk saatlerine kadar ne yaparlardı? Çiçeği burnunda bir sabi, haftanın belli günlerinde bütün gece hamamda ne arardı/bulurdu?

Hanzade Hatun kuşkularını/şüphelerini kimseye aktaramadı. Babasından oğluyla görüşmesini, nasihat etmesini istedi. Ama ihtiyarın girişimi pek sığ kaldı; işe yaramadı. Ay parçası, dedesinin sözlerini dinler gibi yaptı; öğütler bir kulağından girdi öbürden çıktı. Bildiğinden şaşmadı. Bu arada Hanzade Hatun, üvey babanın oğlu üzerindeki otoritesinin çoğaldığını gözlemledi/anladı. 

Bir zaman sonra, Hanzade Hatun’un üzerine titrediği biricik oğlu eve seyrek gelmeye başladı. Çok geçmeden de ayağı tamamen kesildi. Nerede kaldığı, ne yediği, ne giydiği, zamanını nasıl geçirdiği muamma oldu. Hanzade; sevgilisinden oğlunun bulunması için yardım istediyse de fikrini kabul ettiremedi. Hatta muhalefet gördü. Adam aramayı/sormayı engellemeye çalıştı. Ama aşırı sakinliği/ilgisizliği bir şeyler bildiğine işaret ediyordu. Üst üste yapılan teklifler reddedildi; ‘Bir gün döner!’ deyip savuşturuldu. 12 yaşında, erkek irisi, ay parçası bir sabinin sır oluşuna bigâne kalıyordu/aldırmıyordu.

Hanzade Hatun; sorunu çözmek zorundaydı. Kendine göre plan yaptı. Sevgilisini takip etme kararı aldı. Ama tanınırsa başarılı olamazdı. Erkek kıyafetine bürünecek ve kalbinin sahibini izleyecekti. Bitpazarından bedenine uygun erkek kıyafeti satın aldı. Son parasını harcadığı için kendi kendine kızdı. Aynı günün akşamı, yavuklusu evden çıkınca hemen yeni giysilerine büründü. Kabadayının geceye hangi meyhaneden başlayacağını bildiğinden acele etmedi. Haraç topladığı mekânlar da hafızasının bir köşesinde kayıtlıydı. Yanına odun kırdığı küçük keskin baltayı aldı. Gecenin karanlığının hangi sürprizleri sunacağını tahmin edemezdi.Sevgilisinin gittiği koltuk meyhanesinin penceresinin önüne kadar geldi. İçeriden kesif içki kokusu ve sigara dumanı geliyordu. Kabadayı şarap bardağını üst üste boşaltıyordu/deviriyordu. Çok beklemesi gerekmedi. Yeterli yakıtı midesine indiren genç adam, ceketini omuzlarına aldı, fesini hafif yana yatırdı, anlaşılmaz bir nara koyuverdi. Sağından solundan geçenlerin selâmını belli bilirsiz kabul etmeye çalıştı. Doğruca mahalle hamamına yollandı. Arkasına dönüp bakmayı hiç aklına getirmedi. Hanzade Hatun da izlediğini belli etmemek için aradaki mesafeyi dikkatle koruyordu.

Hanzade içinden, ‘Yine masaj yaptıracak ve içmeye devam edecek,’ diye geçirdi. İzlemeyi sürdürdü; kabadayı hamama girdikten sonra, bir müddet dışarıda oyalandı. Fakat daha fazla sabredemedi ve içeriye süzüldü. Kapıdan girmesiyle gerçeğin tokadı yüzünde patladı. Gözünden sakındığı biricik oğlu, bir grup peştamallı adamın arasında oturuyordu. Yüzünden yorgunluğu okunuyordu; vücudunda kızarıklıklar/morluklar hemen görülüyordu. Daha garibiyse, kabadayının her söylediğini anında yerine getirmeye hazır duruşuydu. Sanki sahibi/efendisi kölesine emrediyordu. Hamamın geniş istirahat/ferahlık kısmında birkaç öbek halinde oturanlar da peştemallı, genç, tüysüz sabilerle ilgileniyordu. Hanzade Hatun gördüklerinden sonra hemen olayı çözdü: Üzerine titrediği, bir dediğini iki etmediği sevgili oğlu, ‘hamam oğlanlığı’na zorlanmıştı. Müşterilerin zevklenmesine vasıtalık ediyordu. Üvey babası sayılacak kabadayı da durumdan haberdardı; herhalde memnundu.

Bütün kanının beynine sıçradığını hissetti. Sakladığı küçük baltayı çıkardı; en yakın gruptan başladı. Bir anda istirahat kısmı kesimhaneye döndü. Sevgilisi dahil hamamdaki peştamallı adamların hepsini biçti. Sevgili oğlu ve diğer iki küçük çocuk canlı kalabildi. Hanzade Hatun; kan ve terden kaybolan yüzünü silmeye kalkınca başındaki şapka düştü ve saçları ortaya çıktı. Bu ikinci sürprizdi. İlkinde tarihî hamamın bütün müşterileri baltayla doğranmıştı. İkincisindeyse toplu katliamı gerçekleştirenin bir kadın olduğu ortaya çıkmıştı; hem de uzun boylu, şimal yıldızı gibi bir afet…

Hanzade; baltayı olay mekânında bırakmadı. Küçük oğlunun giyinmesini bekledi. Birlikte hamamdan ayrıldılar. Erkek elbiseleri içinde, eli yüzü her tarafı kan içinde bir kadın görenlerin dikkatini çekiyordu ve merakını uyandırıyordu. Elinden bırakmadığı, üzerinden kan damlayan keskin küçük balta ise başka bir ilgi odağıydı.

Hanzade Hatun’un milliyeti, dini ve akıbeti hakkında kesin bilgi yoktu. Kimine göre Müslüman’dı; kimine göreyse gayrimüslimdi. Türk asıllı olması biraz ihtimal dışıydı; zira Hanzade’ye atfedilen fotoğrafların çoğunda başı açıktı ve makyajlıydı. Ama suç tarihimiz açısından önemi, erkek kıyafeti içinde hamam basıp 22 kişiyi tek seferde biçerek toplu katliam yapan ilk kadın seri katil olmasıydı. 

Sonuyla ilgili tevatürler de farklıydı/çeşitliydi. Bir anlatıma göre, bölgesinde kurduğu suç örgütüyle/çetesiyle halkın kanını emmişti; sonra da yakalanıp kurşuna dizilmişti. Bir diğer aktarıma göreyse, çete reisi olarak 2 yıl kadar hüküm sürmüştü. Zaptiye tarafından evi basılmış kıskıvrak yakalanmıştı; film, idam sehpasında sona ermişti. Son rivayet ise daha değişikti: Oğlu büyüyünceye kadar çeteyi yönetmişti. Çeteyi ve semti oğluna bırakmıştı. Hanzade Hatun’un biricik evladı da annesinin izinden gitmiş ve eşkıyalıkta ünlenmişti.

Halkın hayal/tevatür gücü bir pireyi deve yapabilecek genişlikteydi.

4 March 2019 10:37
2,096 kez okundu

Ali Hikmet İnce



Benzer Yazılar

Kurbanlarını Gazete İlanıyla Bulan Kadın Seri Katil

Bayan Belle Gunness, yeni hayat kurmak için ABD’ye geldi. ‘Amerikan rüyası’nı gerçekleştirmek, zenginleşmek amacıyla kendince yol tuttu. Servet sahibi oldu fakat gönlünce harcayamadı. Kurbanlarıyla aynı kaderi paylaştı. Suç ortağının hedefine oturdu.

Tavşan Doğuran Kadın

İngiltere tahtında oturan, İngilizce bilmeyen, çevresi ve devlet yöneticileriyle Fransızca konuşa(bile)n I. George’un döneminde inanılması zor/garip olaylar, skandallar yaşandı. 50 kadar tavşan doğurduğunu iddia eden Mary Tofts adlı kadın da sahtekârlar arasındaydı.

Gökyüzünde Süzülen İlk Türk Kadın Pilot

Bedriye Tahir Gökmen Hanım, havacılığa gönül veren, pilotluk sevdası ile yanan binlerce Türk kızının örnek aldığı, arkasından yürüdüğü tarihî kişiydi. Kıt kanaat yaşantıya rıza gösterip, hayalini gerçekleştirmeye çalıştı. Zorlukları bir bir aştı, eğitimini başarıyla tamamladı ama brövesine kavuşamadı. ‘Solo uçuş yapan ilk Türk kadın pilot’ unvanını kazanmakla yetindi.

Muhsin Ertuğrul’un Ümitsiz Aşkı

Cahide Sonku, Türk sineması ve tiyatrosunun ilk gerçek kadın starıydı. Güzelliği, vamplığı, cüretkârlığı ve olağanüstü yeteneği ile istediği - dilediği gibi hayat yaşadı.

SS Çiftliğinde Kadın Yok Etme Kampı

Sadece 1945 Mart’ında 2.400 kadın infaz edildi.

Kardeşini Zehirleten Padişah!

Fatih’in büyük oğlu Şehzade Bâyezid, babasının ardından tahta çıktı. Fakat atasının izinden gitmedi. Resim, heykel gibi güzel sanatlara uzak durdu. Hatta bazı dinî saiklarla yasak(lar) getirdi. Oysa şehzadeliğinde ‘hazcı anlayışı’ benimsemişti.

Osmanlı’nın Rum ‘Valide Sultanları’

Orhan Gâzi’nin birinci eşi ‘Holofira’ ya da ‘Nilüfer Hatun’, Osmanlı Hanedanı’na giren ilk ‘yabancı kökenli gelin’ti. Kroniklere/tarihçilere bakılırsa, oğullarının padişahlığını gören ‘ecnebi’ hanım sultanların sayısı 23 idi! Bazılarına göre, adet daha da fazlaydı!

Fatih’in ‘Çapkın’ Şehzadesi

Fatih’in 2. oğlu, Şehzade Mustafa, askerliğe yatkındı, şiir söylerdi. Yakışıklı, hareketli ve ‘hercaî’ idi. Saray’ın ve hareminin cinsi latiflerini kendine hayran ederdi. ‘Güzelleri yalnız bırakmayı sevmediği,’ kayıtlara geçildi. Bu yüzden de hayatını yitirecekti!’

Osmanlı'nın Ukraynalı Valide Sultanları

Osmanlı padişahları, dünyanın hemen her ülkesinden getirilen güzel kadın kölelerle beraber oldu. Cariyelerin bir kısmı haremde kaybolup gitti. Bazıları, hükümdar(lar)ın gözüne girdi, erkek evlat doğurdu ve ‘gözde’ sıfatı kazandı. Kimileri de, devleti yönetmeye, sultan(lar)ı yönlendirmeye kalkışacak/‘cesaret edecek’ kadar cüretkâr davrandı, hatta nikahlarına girdi.

Osmanlı Sarayı'nı Şaraba Alıştıran Sarışın Afet

Sırp Prensesi Olivera Despina, güzelliği ve işvesiyle Yıldırım Beyazıt’ın nefesini kesti, avucunun içine aldı. Gaza meydanlarının durdurulamayan kılıcı, mavi gözler karşısında çaresiz kaldı, boyun eğdi, adeta büyülendi.

Susuz Yaz Nasıl Seks Filmi Yapıldı?

Susuz Yaz’ın başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. Türkiye’de Sansür Kurulu’nca gösterimi engellendi; Avrupa ve ABD’de para kazanma hırsıyla seks filmi yapıldı. Ama aynı film; Türk Sinema Tarihi’nin ilk en büyük başarısını kazandı.

Diğer Muhtelif Yazıları

CIA’nin Hedefindeki ‘Düşünce Silahşoru’

Osman Nuri Koçtürk, tek başına ABD’ye kafa tuttu/savaş açtı. Süt tozu, hibrit tohum, yumurta/et tavuğu, soya yağı, yabancı menşeli gübre gibi hayati ürünlere karşı çıktı. Süper/’emperyalist’ devletlerin, ‘zayıf müttefiklerinin topraklarını ve insanlarını deneylerinin malzemesi olarak kullandığını’ ortaya koydu/ispat etti. ‘Yeniçağın yeni silahlarını teşhir etti!’

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 2

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

‘Bilinmeyen’ İmamoğlu / 1

Ekrem İmamoğlu, 25 yıl ‘Millî Görüş’ geleneğinden gelen/yetişen kadrolarca yönetilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı - yeniden! - CHP’ye kazandırmayı başardı. AKP, İstanbul’un kaybedilmesini bir türlü kabullenemedi. İmamoğlu kimdi? Elinde ‘sihirli değnek’ mi vardı?

Cem Karaca’dan ‘Karabağ Şarkısı’

Cem Karaca, babası Mehmet Bey’in öğüdüne bağlı kaldı: ‘Bu toprakların ezgilerini söyledi!’ Türk Dünyası’na ilgisini hiç azaltmadı. Karabağ’ın işgalini telin etti! ‘Karabağ Şarkısı’nı besteledi. ‘Nerede Kalmıştık?’ adlı kasetinde yer verdi.

Adı Filistin Olan Sevda

Cem Karaca, ülke ve dünya sorunlarıyla yakından ilgilendi. Filistin’in ezilen halkına karşı özel alâka/sempati duydu. ‘Mutlaka Yavrum’ gibi bazı popüler parçalarını ithaf etti. Kamuoyunda farkındalık yaratmaya çalıştı.

‘GPS’li Bavul’ İle Taşınan Dolarlar

‘Kısa sürede yüksek kazanç sağlama’ vaadi çoğu kişiye çekici geldi. ‘Tatlı dilin yılanı yuvasından çıkarması gibi, ‘emeksiz yemek’ hayali - aslında! - bütün birikimleri yok edecekti…’

Maksim Gorki ‘Seven Banker’

Adından daha ziyade mesleki unvanı ile tanındı. Her gün gazetelerin birinci sayfalarını haber(ler)i, iç yapraklarını da reklam(lar)ıyla doldururdu. Tek kanallı TRT televizyonunda günün her saatinde şirketlerinin ‘paralı tanıtımını’ yapan kısa bantlar dönerdi. Bankalardan daha fazla mevduat toplamayı başardı. Yüksek faiz dağıtırdı. Ama yükselişi gibi ‘inkırazı’/çöküşü de pek hızlıydı. ‘Banker Kastelli’ olarak bilinen, milyonlarca kişiyi peşinden sürükleye(bile)n Abidin Cevher Özden kimdi?